Mehmed MAKSUT

21 Ekim 2010

SAVRULMALARIN SEBEBİ: SABIR EKSİKLİĞİ

Yaratılış gayesi sadece Rabbine kulluk etmek olan insanı, bu amacından uzaklaştırabilmek için yaratılıştan itibaren birçok güç insanı itaatten isyanı sürükleyici faaliyetlere girmiştir. Bu güçler Allah’a isyan eden şeytandan akıl alarak, insanları kandırmaya ve yaratılış amacından saptırmaya çalışmıştır. Allah’ı referans almayıp şeytanı kendilerine kılavuz eden sistemlerde aynı amaca hizmet etmek için birçok vesileye sarılmışlardır. Kaba kuvvet, baskı, işkence, kandırma, saptırma, cahil bırakma, hakikate engel olma, yok etme, en çok kullana geldikleri yöntemdir.

İnsana her halükarda hayat kılavuzu olarak Kur'an’ı sunan Allah; insanın, şeytan ve dostlarının esiri olmaması için birçok uyarılar yapmıştır. Fakat insan kendi sınırlı aklına veya dünyevi gücüne güvenerek kendisini ilahi kitaptan uzak tutmuş ve yer yer ilahi hakikatlerin insanlara ulaşmaması için nice barikatlar kurmuştur.

Allah’ın sunduğu hayat kitabı olan Kuran’a göre yaşamak isteyen insanlarda her dem ve dönemde var olmuşlardır. Ve kendi var oluş mücadelelerini vermeye çalışmışlardır. Kimi sabrederek ve hak üzerinde sebat edip Allahın müjdelediğine kavuşmuş; kimide dünyevi hayatı bitmez bilmeyen bir hayat sanarak son nefesine kadar mücadelesinin hakkını veremeyerek veyahut sabretmeyerek hayatlarını hoş olmayan bir sonla sonlandırmışlardır. İşte bu iki sınıf hayat boyunca hep var olagelmiştir.

21. yüzyıl Türkiyesinden veya dünyasından Müslümanlara baktığımız zaman şu manzarayı çok rahatlıkla görebiliriz ki; bugün en çok vurulan, öldürülen, yok edilmek istenilen Müslümanlar. En çok kandırılan, sömürülen, dışlanan, ötekileştirilen, inançlarını hakkıyla yaşamasına müsaade edilmeyenler Müslümanlar. Üzerinde hesaplar yapılan, tuzaklar kurulan, inançlarından ve duruşlarından caydırılmaya çalışılanlar Müslümanlar. Kimlikleri üzerinde en çok oyun oynanılan Müslümanlar. Kanları ucuza akıtılan Müslümanlar…

Tüm namlular hep Müslümanlara yönelik. Tetikleri tutan eller ve o eleri yönlendiren zihinler ne kadar görünürde farklı olsa da aslında hepsi de bir ve namlularını İslam'ın müntesiplerine doğrultmuşlardır…

Yukarıda saydıklarımız tarih boyunca İslam dininin gerçek şahitliğini yapan insanların çok yabancı olmadığı durumlardır. Tüm peygamberler ve sadık dostları taşıdıkları dinin bir bedelinin olduğunu biliyor ve hak yolda tavizler vererek, değişerek, kimliksizleşerek hayatlarını devam etmek yerine; dimdik ayakta durarak, hak yolda aktif bir sebat ve sabır göstererek şahitliklerinin gereklerini yerine getirmiştir. Firavunun zulmüne duçar olmakla dinlerinden taviz vermek arasında tercihe zorlanan Müslümanlar tercihlerini sabırdan yana koyarak Müslümanlara tehditler karşısında örnek olmuşlardır. Kuran-ı Kerim bu durumu şöyle ifade etmektedir: "Ey Rabbimiz, üzerimize sabır yağdır ve bizi Müslüman olarak öldür." (Araf 126)

Hz. Peygamberin ashabının çektiği çilelere karşı tavsiye ettiği şey de, sihirbazların Allah'tan istediklerinden başkası değildi. Peygamber tüm zorluklara karşı sabır diyordu.

Günümüz Müslümanlarında en çok eksikliğini hissettiğimiz şeydir sabır. (Başta kendimiz için bunları söylüyorum.) Evet kardeşler, bugün belli bir döneme kadar dava diyen insanların daha sonra farklı şeyler söylemeleri ve farklı kulvarlarda kendilerine meskenler aramaları hep bir sabır eksikliğini göstergesidir. Sabredemeyip kendi doğrularımızı sorgulamaya başlıyoruz ve daha sonrası malum süreçlere doğru gidiyoruz. Çileye karşı sabredemiyoruz. Düşmanların eziyetlerine karşı sabır kalkanını kullanamıyoruz. Firavun'un tehditlerine maruz kalınca iman eden sihirbazlar gibi "Rabbimiz üzerimize sabır yağdır ve canımızı ancak Müslüman olarak al" diyemiyoruz.

Beşeri sistemlerin, ilahi sistemi isteyen insanlara karşı planlayıp uygulatmaya geçirdiği planlara karşı ne pahasına olursa olsun uyanık olup kendi mevzilerimizde durabilmeliyiz. Sırat-ı müstakimden sapmamaya aşırı bir hassasiyet göstermeliyiz. Allah bizden istediği şahitliğin hakkıyla gerçekleştirile bilmesi için dışardan ve içerden gelen baskılara karşı sabırla dayanabilmeliyiz. Ki sabır; beklemek, pasif olmak, hiçbir şey yapmadan her şeyi birilerine havale etmek değildir. Sabır zalimler karşısında dik durabilmektir. Sabır Ammar, Yasir ve Sümeyye gibi inancı aşka dönüştürüp aşk için ölebilmektir. Sabır Eyüp’tür. Çileler içerisinde bile Allahı sürekli anıp kendini tezkiye edebilmektir. Sabır İbrahim’dir. Ateşlere atılma pahasına tevhidi haykırabilmektir.

Sabrı tarif ederken Hz. Peygamber (s.a.s); "Sabır, acı bir olayın yaptığı sarsıntıya karşı ilk anda gösterilen tahammüldür" (Buhari, Cenâiz, 32) diyor. Sabretmek, mahkûmiyete, meskenete ve zillete razı olmak, haksız tecavüzlere, insan haysiyetine gölge düşürecek saldırılara katlanmak ve bunlara ses çıkarmamak anlamına gelmez. Çünkü meşru olmayan şeylere karşı sabretmek caiz değildir. Bunlara karşı içten elem duymak ve bunlarla mücadele etmek gerekir. İnsanın kendi gücü ve iradesiyle üstesinden gelebileceği kötülüklere katlanması ya da karşılayabileceği ihtiyaçları karşısında gevşemesi sabır değil, acizlik ve tembelliktir. (Ansiklopediden alıntı) Resulullah (s.a.s); Ya Rabbi! Acizlikten ve tembellikten sana sığınırım" (Buhari, Cihad, 25) diye dua edişi bu hallerin bir mümin için ne kadarda hoş bir durum olmadığını göstermektedir.

Ne güzel tarif etmiş sabrı çilekeş peygamber. Acaba bizler sarsıntılara karşı ilk anda nasıl tepkiler veriyoruz. İbrahim’in ateşe atıldığı andaki metanetini, Sümeyye’nin kızgın çöllerdeki dirayetini, Yusuf’un zindanlardaki şecaatini, Bilal’ın siyah taşlar altında ve Hüseyin’in Yezitlere karşı izzetli duruşunu sergileyebiliyor muyuz? Düşünüyorum da onlar nasıl dayanmışlar bunca çileye, acıya baskıya? Daha sonra rabbimin şu ayeti düşünceme cevap oluyor. “Şüphesiz Allah sabredenlerle beraberdir." (Bakara 153)  Allah, O anlarda sabredip samimiyetlerini ortaya koydukları için beraber olmuştur onlara zalimler karşısında güç kaynağı olmuştur.

Madem Allah sabredenlerle beraberse niçin sabretmiyoruz. Dünya için ahireti, geçici bir rahatlık için ebedi huzuru, mevki, makam, şöhret, unvan ve diplomayı Allahın rızasına ve dinine neden değiştiriyoruz. Neden Allah’ın ölçülerini, kendini bilmezlerin ölçülerine değiştiriyoruz. Neden Allaha kulluğu modernizmin köle ruhlu sözde özgürlüklerine değişiyoruz?
"Muhakkak sizi biraz korku, biraz açlık ve mallardan, canlardan, ürünlerden biraz eksiltmekle deneriz; sabredenleri müjdele." ( Bakara 155)

"İçinizden mücahitleri ve sabredenleri belirtelim diye sizleri mutlaka imtihan ederiz. Haberlerinizi de denetleriz." (Muhammed 31) İşte hakikat ortada. İmtihan dünyası ve bu dünyada bir şekilde sınanıyoruz. Yoklukla, zalimlerin zulümlerine duçar olma korkusuyla, diplomalarımızı, koltuklarımızı, unvanlarımızı kaybederiz korkusuyla yaşıyoruz. Açlıkla, fakirlikle, işsizlikle, mallardan ve canlardan eksiltmekle sınanıyoruz. Lakin sınamalar acı verse de bizlere Allah sınanmadan sonra müjdelere kavuşabilmenin müjdesini veriyor. Bilmeliyiz ki sınanmalardan sonraki müjdelere sabırla ulaşılır. Kim bilir neler saklıdır o müjdelerin içinde. . Demek ki mücahit olabilmek için sınanmak, sınanmada başarıyla geçe bilmek için "Rabbin için sabret." düsturuyla hareket etmek gerekir. Hiç kimse ve hiçbir şey için değil, korkudan, tembellikten, acizlikten, neme lazımcılıktan dolayı değil sadece Rabbimiz için sabır etmeliyiz.

“Ey iman edenler sabredin ve sabırda yarışın.” (Al-i İmran 200) bilincini sürekli hatırlatmalı ve bu yarışı hayırda sürekli kılmalıyız. Esen reel rüzgârlara rağmen eğer Müslümanlar olarak sabreder ve kuran ile tekrar kuşanırsak başarıya ulaşırız. Zaten Allah resulünün hadisi şerifinde ifade ettiği gibi “ sabreden başarıya ulaşır”dan hareketle her ne pahasına olursa olsun Müslümanların tavizden uzak bir şekilde İslami şahitliklerini ve tebliğ görevlerini yerine getirebilmelidirler. Firavunun sisteminde nasıl ki Musalara fitneci damgası vuruldularsa Musa’nın mirasını devralan bizlere de bu tarzda söylemler söylenip töhmet altında alabilirler. Her ne olursa olsun, ister darbeci ister sivil, bizlere empoze ettirilen yalancı ve göstermelik haklara kanmalıyız. Umutlarımızı, özlediğimiz hayat nizamını, nefsan-î rahatlık isteklerimize kurban etmemeliyiz. Uzun ve meşakkatli de olsa sabırlı ve onurlu bir şekilde toplumun sahili selamet olan İslami limanlarına yelken açmalıyız.

Felaketlere düşebiliriz, dalgalar ardı ardına bizi yutmak için gelebilir. Yine de Allaha karşı sorumluluktan dolayı sabretmeliyiz ki Allah'ın "Doğrusu kim Allah'tan korkar ve düştüğü felâkete sabrederse; muhakkak ki Allah iyilik edenlerin mükâfatını boşa, çıkarmaz." (Yusuf, 90) Allahın mükâfatlarına mazhar olalım. Sabredenlerin mükâfatları ise muhakkak hesapsızdır." (Zümer 10) Değer ya Rabbi sabra karşı hesapsız mükâfat.

"Mü'minin işi hayrete şayandır. Zira işinin hepsi onun için hayırlıdır. Bu özellik yalnız mü'mine özgüdür. Zira sevinirse şükreder. Bu ise onun için hayırlıdır. Başına belâ gelirse sabreder. Bu da onun için hayırlıdır." (Riyâzüs-Sâlihin, 1, 54)

DUAMIZ

Rabbimiz sadece senin için sabretmeyi ve sadece senin yolunda yürümeyi bizlere nasip et…
Bizleri iman edip sabredenlerden ve sabrı yarışa döndürenlerden kıl. Ve bu güzel yarışta karlı çıkabilmeyi bizlere bahşet…
Firavunların zulümlerine uğradığımız zaman senden sabrı ve müslümanca ölmeyi isteyebilecek bir bilin bize nasip eyle…
Korku, can, mal, evlat, rızk ve ürünlerden eksiltme imtihanına uğradığımız süreçlerde hakkıyla imtihanı geçebilmeyi bizlere nasip et…
Bizi sabreden kullarından eyleyerek sabredenlerin mükâfatına mazhar kıl…
Sabırdan sonra gelecek müjdelere bizleri de eriştir…
Sabırda sebat edip yarışanlardan kıl bizi…

SABIR - SELAM VE DUA İLE