Mehmed MAKSUT
ŞEHADET BİR ÇAĞRIDIR...
Şubat ayının içerisindeyiz. Herkesin hayatında değer verdiği ve sembolleştirdiği bazı önemli zamansal dönemleri vardır. Allaha tevhidi bilinçle inanan müminler için içerisinde bulunduğumuz Şubat ayının ayrı bir önemi vardır. Şubat ayı Türkiye’deki Müslümanların zihinlerinde bir şehadet ayı olarak anımsanmaktadır. Her ne kadar eskiden bu tür konular daha sık gündemleştirilip bu vesile ile İslami mesajlar topluma veriliyor idiyse son dönemde bu tür önemli ve anlamlı anımsamalar da yapay gündemlerden dolayı hatırlanmaz olmuştur.
Şehadet sözcüğü maalesef müslümanım diyen insanların önce yürek ve zihinlerinde daha sonra da hayatlarında ya silindi ya da unutulmaya terk edildi. Müslümanlar olarak silinen veya terk edilen bu şehadet kavramının ruhunu, ruhumuzda hissetmediğimiz müddetçe bugün bizi tembelliğe mahkûm eden prangalarımızı kıramayacağızdır. Konforlu, koltuklu, rahata düşkün bir şekilde İslam’ı yaşamaya çalışanları şehadet hep rahatsız etmişti. Modern dünyanın anlayamadığı bir şeydir yüce İslam davasına Allah için canı sunabilmek. Çünkü onlar her şeyi dünya ile ölçen, biçen tek dünyalılardır.
Şehitler sadece canlarını vermekle yücelmemişlerdir. Çünkü tüm şehitlerin hayatında, şehadete giden önemli bir şahitlik süreci vardır. Onlar canlarından önce; Allah yolunda zamanlarını, mallarını, imkânlarını seferber etmişlerdir. Hayatlarına hayat katan değerleri yaşamlarında somutlaştırmışlardır. Ve davalarını bir adım daha öteye taşıyabilmek için; gerektiğinde, canların da verilebileceğini tüm insanlara ispatlamışlardır. Allahın dinine teslim olan insanlar için en hayırlı, en karlı ölüm insanın şahitlik sürecinden geçerek şehitlik makamına varmasıdır. Zaten şehitler şahitliklerini güzel bir ölümle süsleyenlerdir.
"Allah, kendi yolunda çarpışıp öldüren ve öldürülen müminlerden, karşılığı cennet olmak üzere, mallarını ve canlarını satın almıştır." (Tevbe, 9/111)
Allahın yolunda olma şuuruyla hayat üzerinde yapılan bir alışveriş. Ve alışverişin sonucunda maddeyle alınmayacak olan cennet…
Yüce Allah şöyle buyurur:
"Eğer Allah yolunda öldürülürseniz veya ölürseniz, Allah'ın size lütfedeceği mağfiret ve rahmet onların biriktirdiklerinden daha hayırlıdır." (Ali İmran, 3/157–158)
"Allah yolunda öldürülenleri ölüler sanmayın. Aksine onlar diri olup Rableri katında mızıklandırılmaktadırlar. Allah'ın lütfünden kendilerine vermiş olduklarıyla sevinç içindedirler ve arkalarından henüz onlara kavuşmamış olanları, kendilerine bir korku olmayacağı ve üzülmeyecekleri üzere müjdelerler." (Ali İmran, 3/169–170)
Şehitler ölmemişlerdir. Çünkü şehitler davalarıyla bütünleşenlerdir. Davalarıyla bütünleşenler, davaları yaşadıkça yaşayacaklardır. Bir insanın yaşaması sadece bedensel bir şey değildir. Günümüzde nice diri görülen insanların davalarına kazandırdıkları bir şeyleri olmadığı için pek fazla varlıklarının ehemmiyeti, yaşadıkları zamanlarda olmamıştır. Oysaki şehitler bedensel ayrılıklarıyla bile binlerce insanı ilahi davaya kavuşturmuşlardır. Nice insanın İslam ile buluşmasında köprülük vazifesini yapmıştır. Ve davadaşlarının yolunu, yoldaki engellerden pak kanlarıyla arındırmışlardır.
Seyyid Kutub, Hasan el Benna, Malcom x, Metin Yüksel, Abbas Musavi, İmam Mugniye vb daha nice şahsiyetler halen anılmakta, halen kanlarıyla ve canlarıyla besledikleri fikirlerle toplumu sahih çizgide beslemektedir. Sömürgeleştirilmek istenen ruhlara kıyam bilinci aşılamaktadırlar. Onlarla insanlar canlanmakta ve karanlıklar aydınlanmakta. Onlarla öğrenilmektedir canların kimlere feda edileceği. Allaha giden yolda yeri geldiğinde can engelinin bile aşılması gerektiğini, onlar öğretmektedir. Onlar bu anlamda aşkın maşuklarıdır.
“Şehadet bir çağrıdır tüm nesillere çağlara.” Bir çağrıdır; ötelerden gelip bugünleri diriltir. Bu çağrı ile ümmetin yolu aydınlanır ve ulaşılmak istenen hedef belirginleşir. Yollardaki işaretler belirlenir. Ayrılınca bile ümmete öncülük edilir. Şehitlerdir yolumuza çıra olan. Aydınlatmak için yanan. Yandıkça da aydınlanan. Ümmet olmaya giden yolda direniş muştusudur. Umuttur ve aşktır şehid. Tarihin kalbi, hakikatin şahidi, zamanın dilidir şehit. Şehadet şahitliğin ve samimiyetin en doruk noktasıdır. İzzetin zillete galip geldiği andır şehadet anı. Kanın kılıca galebe çaldığı noktadır.
Şahitlik ve şehadet ruhunu yitiren ümmet bu iki kanadı kaybetmekle göklere uçma yeteneğini kaybetmiştir. Yükselememişlerdir. Hürriyetlerini kaybederek esarete mahkûm olmuşlardır. Şahitliğini hakkıyla yapamadığı davaya canları verme cesaretini de ümmet hakkıyla gösterememiştir.
Şubat ayının yakın dönemizdeki İslami mücadelelerini ve çabalarının gıpta ettiğimiz birçok önemli şahsiyetin Allaha canlarının sattıkları aydır. Şubat ayı adeta bir şehitler ayıdır. Tarihimizde iz bırakan birçok ilim ve hareket önderinin şehadet yıldönümü bu ayın içindedir. İşte onlardan bazıları:
Şubat ayında şehit edilenlerin başında, emperyalizmin İslâm coğrafyasını parçalayıp ümmetin bütünlüğünü temsil edecek bir otoriteden yoksun bırakmasından ve İslâm'ı toplumsal hayatın dışına çıkarma politikalarını hâkim kılmasından sonra yeniden İslâmî uyanış ve bilinçlenme hareketini başlatan İmam Hasan el-Benna'yı anmak gerekir. 12 Şubat 1949'da şehit edilen İmam el-Benna'nın hayatından, gayretinden, samimiyetinden ve şehadetinden bugünümüze birçok mesajın olduğunu ve bu mesajlara ümmetin her zamankinden daha çok ihtiyacı olduğu bilincinde olmamız bizleri biraz da olsa silkeleyecektir.
1906’da Mısırda dünyaya gelen el Benna âlim bir ailenin çocuğuydu. Küçük yaşlarda ilim ve ahlaki bir ortamda büyüyen üstad, dininin gereklerini yerine getirme ve diğerlerine de bu konuda gayret verme, teşvik etme ve uyarmada çok gayretliydi. Daha küçük yaşlardayken bile kardeşiyle birlikte “ Emri bil maruf cemiyetini” kurdu. İhvanı Müslimini kurduğunda bile yaşı 20’lerdeydi. Bu genç yaşta bu mücadele ve gayret bugün aradığımız en önemli dinamiktir. İmam inandığı davanın halka ulaşması gerektiğine inanıyordu. İslam davasını halka anlatarak onları bu davanın etrafında bütünleştirme gayretini hayatının merkezine yerleştirmişti. Öğretmenlik yıllarında İsmailiyyede bunun alt yapısını zihninde ve yüreğinde kurarak İslamı tebliği etmek için rahatı terk ederek kahvehanelere ve mahalle aralarına inmiştir. Oralarda hayatın anlamından yoksun, boşa mahkûm edilen hayatlara Kuran’ın hayat bahşeden ilkelerini aşılamaya çalışıyordu.
Rabbimin yardımıyla kısa sürede bereketli bir çalışma sonucu 1929’da Müslüman kardeşleri İsmailliye’de kurmuştur. Şehir şehir, kasaba kasaba, köy köy yola çıkmışlardır Allah için. Daha sonra Kahire’ye taşınan cemiyetin son derece ihlâs, azim ve samimiyetle yürüttükleri çalışmalar, dış dünyada da yankı uyandırdı. Ve sömürüye alıştırılmış mazlum ümmet için yeniden bir umut olmuştur. İslam âlemindeki Müslümanların hepsinin İslami prensiplere bağlanarak beraber hareket etmeleri halinde dünyadaki mevcut yapının tersine döneceğini düşünen İngiltere Amerika ve Fransa gibi emperyal güçler hareketin büyümesinin kendileri için tehlike olarak görüyordu. Tehlikeyi bertaraf etmek için baskılar oluşturdular. Kapatmalara, tehditlere, şehitlere, zindanlara rağmen davasında vazgeçmeyen hareketin önderini 12 Şubat da kahire sokaklarında vurarak şehit etmişlerdir. Bir ölmüş bin dirilmişti onun vurulduğu anda.
Şubat ayında şehit edilen ünlü hareket önderlerinden biri de Amerika'daki Müslümanların kendi gerçeklerini tanımalarında ve ümmetle bütünleşmelerinde önemli rol oynayan Malcom X'dir. O 25 Şubat 1965'te bir konferans esnasında şehit edildi. Katili hapishanede İslâm'ı seçmesinden sonra yaptığı açıklamada bu cinayeti FBI adına işlediğini itiraf etti. Rabbim nelere kadirdir. Şahitliklerinin hakkını vererek yaşamaya çalıştıkları için şehit edilenler şehadetleriyle kendi katillerinin dirilişine bile vesile oluyorlar. Şehitlerin ölmeyeceğinin en güzel örneğidir bu. Bizi öldüren bizde diriliyor. Şehidin kanının ve samimiyetinin etkisidir bu.
Amerika'nın kenar mahallesinde dünyaya gelen Malcom, düzenli bir eğitim alalamadı. Gençlik yıllarında serserilik şiddet, uyuşturucu vb kötü alışkanların hepsiyle tanıştı. Ve işlediği suçtan dolayı cezaevine girdi. Hapishane onun anlam dünyasındaki birçok değişimin başladığı yer olmuştur. İslam’la tanıştı. Çıkınca hacca gitti. haccda islamın gerçek tevhidi bütünlüğüyle tanıştı ve hayatında yine yeni bir dönem açılmıştır. Hac dönüşünde anladığı ırklar üstü islamı saf ve berrak bir şekilde anlatmak için çalışmıştır. Uzun çalışmalar sırasında daha çok siyahî kardeşlerine hitap ettiği için onların ve diğer ezilmiş mazlumların haklarında bahsediyor ve tevhidi görüşü vurguluyordu. Kısa sürede insanlar üzerinde mesajları yankı buldu. Çalışmalarından rahatsız olan FBI, 25 Şubat 1965te bir konferans esnasında kendi ırkından olan birinin eliyle vurularak şehid oldu.
Şubat ayında şehit edilen önemli hareket önderlerinden biri de Abbas Musevi'dir. Lübnan’daki İslam’i hareketin en etkinlerinden olan Hizbullah’ın genel sekreteriydi. Güney Lübnan’da Siyonist işgalcilere karşı gösterdiği cihad hareketinin önemli mimarlarındandı. Abbas Musevi bir şehidin şehadetinin yıldönümünü törenlerinden dönerken ailesiyle birlikte İsrail ajanları tarafından 17 Şubat 1994'te şehit edildi. Şehit Abbas Musevi Siyonist ceberut İsrail’e karşı mücadelede çok önemli bir lokomotif görevi üstlenmişti. Ve rabbim öncü olanlara lütfunu verdiği gibi Abbas Musevi’ye de şehadeti lütfetmişti.
Şubat ayında şehit edilen öncülerden biri de İskilipli Atıf Hoca'dır. Hayatı boyunca ilimle iç içe olmuş, İslami konularda halkı aydınlatmaya çalışmıştır. Yeni kurulan TC ilk yıllarında yapılan devrimlerin halka dayatıldığı yılları görmüştür. O, şapka kanunu çıkarılmadan önce yazdığı ve giyim kuşamda batı taklitçiliğini tenkit eden bir kitabından dolayı şapka inkılâbına muhalefet ettiği gerekçesiyle yargılandı. Mahkemeye çıktığında savcının üç yıl hapis istemesine ragmen idama mahkûm edildi ve darağacına gönderilenler kervanına 4 Şubat 1926'da katıldı. İdamında önce söylediği son sözü şöyleydi: "Zalim ve kâfirlerle elbette mahşer günü hesaplaşacağız.”
Şubat şehitlerinden biri de Şeyh Es'ad Erbili'dir. Es'ad Erbili, meşhur Menemen olaylarından dolayı, bu olaylarla hiçbir ilgisi olmadığı halde yargılanan ve idama mahkûm edilen ilim erbabındandı. Yaşı ilerlemiş olduğundan hakkındaki idam kararı resmen infaz edilmedi. Ama onu ortadan kaldırmak isteyenler 4 Şubat 1931'de kendisini hastanede zehirleyerek infazı daha insanlık dışı bir metotla gerçekleştirdiler. Menemen olayında menemen olayıyla hiçbir ilişkileri olmadığı halde 2200 ilim ve esnaf erbabı yargılandı. Bunlardan 37 kişi idam cezasına çarptırıldı ve 28 kişi idam edildi.
Şubat şehitlerinden söz ederken unutamayacağımız bir isim var: Şehadeti, tüm çağlara ve nesiller bir çağrı olarak tanıtan ve yüreklere nakşeden Metin Yüksel. 23 Şubat 1979'ta Fatih'te Cuma namazı çıkışında bir hain kurşuna hedef olarak, o hareketli, heyecanlı ve gayretli hayatını 21 yaşında noktaladı. Hareketli bir ortamda harekete hareket katan genç bir yiğittir Metin. 17 yaşlarındayken Fatih akıncılar derneğini kurarak İslami hizmetleri hızlandırdı. Bu çalışmalardan rahatsızlanan bazı solcu ve sağcı zihniyetler önce tehditle sonra yaralamayla ve daha sonra onu vurmakla bitirmeye çalışmış olsa da o bitirilememiştir. Metin ağabey kısacık hayatına nice güzellikler katarak ayrılmıştır aramızda. Maalesef Metin Yükseli hakkıyla anlatamadık. Yılda bir kez anımsayarak, anımsamayı da sadece hatıralarını yâd etmek için anlatanlar Metin Yükseli anlamamışlardır. Anlayanlar da yeni Metin Yükseller yetiştiremedikleri için ona karşı görevlerini tam olarak ifa etmemiştir.
Şubat şehitlerini anarken 40 bine yakın insanın öldürüldüğü tahmin edilen büyük Hama katliamını unutmak mümkün değildir elbette. Suriye'nin eski diktatörü Hafız Esad rejimi tarafından gerçekleştirilen bu katliamda Hama deprem veya benzeri felaket görmüş şehirlerden fena olmuştu.
Asla unutamayacağımız bir başka katliam: Siyonistlerin "sivil" doktorlarından Barush Goldstien'ın, camide insanların sabah namazında secdeye vardıkları sırada arkadan üzerlerine kurşun yağdırarak gerçekleştirdiği el-Halil katliamı. Bu katliamda, yaralılardan sonradan hayatlarını kaybedenlerle birlikte 87 kişi şehit edildi.
En son şubat şehitlerimize katılan imam Mugniyeyi de unutmamak gerekir. Hayatını İslami mücadeleye adayan, İslam düşmanlarına özellikle de Siyonistlere ve ABD emperyalizmine karşı onurlu ve kahramanca bir mücadele veren Lübnan Hizbullah’ının komutanlarından İmad Muğniye, Mossad ve CIA’nın yoğun uğraşları neticesinde 12 Şubat 2008 günü kendisine karşı yapılan kalleşçe bir suikast sonucu İslam’ın aziz şehidleri kervanına katıldı. İslam davası uğruna iki kardeşini Şehid veren İmad Muğniye, dindar bir aileden gelmenin etkisiyle de küçük yaşlarında İslami mesuliyetinin bilincine varmış kabiliyet ve becerilerini bu uğurda seferber etmiştir.
İmad Muğniye, tecrübesi ve yeteneği ile göz dolduruyor ve direnişçi gençlere büyük bir moral ve destek oluyordu. 2006 yılının Temmuz ayında 33 günlük savaş olarak adlandırılan savaşta, İsrail’in hezimete uğramasında kendisinin yaptığı askeri planlar ve izlediği metotların büyük etkisi olmuştur. Bu savaşta kardeşi Cihad Muğniye de şahidler kervanına katılır. Daha önce de İsrail ajanları kardeşi Fuad’ı Şehid etmişlerdi. Muğniye mücadele sahasına atıldığı ilk günden beri İslam düşmanlarının korkulu rüyası haline gelmiş ve kendisine karşı eylem yapmak için var güçleri ile seferber olmuşlardı. Siyonist ceberut İsrail tarafından korkakça ve sinsice öldürülen İmam Mugniyenin hayatını en iyi özetleyen söz; “ hayat iman ve cihattır.” sözüdür.
Biz aşk ehliyiz akıl ehli değil. Akıl ehli olanlar davaları için sadece planlar kurarlar. Aşk ehli olanlar ise davaları için yeri geldiğinde canlarını verirler. (Beheşti)
Rabbim bizi aşk ehlinden eyle… Bizleri şahitlerin ve şehitlerin yolundan ayırma. Bizleri şahitlerin ve şehitlerin yoluna ihanet etme zilletini tattırma. Şehitleri hatırlayarak dirilmeyi ve tekrardan şehadeti çağrıya döküp nesillere ve çağlara ulaştırabilmeyi bizlere lütuf eyle. Bizlere öncelikle şahitlik makamını sonradan şehitlik mertebesini lütfeyle.