Ahmed Turgut ULUCAK

02 Ocak 2012

ŞIRNAK'TA YAŞANANLAR VE TAVIR

Şırnakta 35 insanın bombalanarak öldürülmesi ile başlayan tartışmalar konuşulmaya devam ediyor. Müslümanlar olarak duygusal ve hamasi tepkilere karşı nasıl hazırlıksız yakalandığımız açısından yine bulanık bir sürece kurban edilen algılar ile karşı karşıyayız. Askeriye, Mit, Hükümet ağız birliği etmişcesine bir yanlışlığın olduğu konusunda hemfikirler. Bu hadise özürle geçiştirilecek bir durum değildir.

İşin vehameti sanıldığı kadar basit değildir. Ortada bir dezenformasyon olduğu belli olmakla birlikte bu durum kimlerin işine yaramıştır? Ölenlerin ve yakınlarının yanına kalan bu hazin durum birilerinin ellerini güçlendirmek veya zayıflatmak amacı ile yapılmış kirli çıkarlar yumağını ortaya koymaktadır. Ortada bir hakikat vardır ceza suçla orantılı olmadığı sürece zulüm devreye girer ve akılları kitler yaşamı ve adaleti ifsad eder.

Marksist düşüncenin avaneleri ile Kemalist düşüncenin avanelerinin çıkar kavgasının bedellerini neden mazlumlar ödemek zorunda kalmaktadır? İman ettiğimiz İslam dini zalime karşı olmayı mazluma sahip çıkmayı bizlere temel bir ilke olarak beyan etmiştir. Görünür durumda bu yaşanılan olay pkk nın elini güçlendirmiş ve yaşanılan süreç açısından rejimin bu tür bir davranış içine girmiş olması kendine harakiri yapan bir çıkmazın yansıması olmaktadır.Sistemin bu süreci okumasında  kendisine nasıl bedel ödeteceğini hesap katmamış olması düşünülemez. Taraf olmayanın bertaraf olacağı düşüncesi kabule dönüşmüş olmasından dolayı olayları sağlıklı bir tahlile  tabi tutmadan erken düşünceler  serdertmek ve kati kanatler oluşturmak bir kısım insanları kendi içinde tutarsızlığa düşürmemelidir.Bu  yaşanılan katliam sürecine karşı adalet ve hakkaniyet ölçüsünde olması gerekenler bu  zulme duyarsız kalmaları kabul edilemez. Bombalanan yerlerin yerleşim merkezi olmaması oradaki insanların "kaçakcı" olması veya PKK sempatizanı olma ihtimali katledilmelerini meşru kılmaz.

İnsanı tavırla İslami tavırın arasındaki belirleyici miheng noktası Müslümanlar açısından ayrı bir önem kazanmaktadır. Kürt sorunu devletin rejimin ve bu değirmene su taşıyanların ürettiği bir sorundur. Rejimin ürettiği bir sorunun Müslümanlar tarafından çözülmesi sorunu bizlere yüklenen yükü ağırlaştırmaktadır. Mazlum Kürtlerin gün geçtikçe laikleştirilmesi ve seküler bir algıya doğru çekilmesi danışıklı döğüşün fazla görülmeyen yüzü olmaktadır.Yıllarca Kürtlerin hakkını savunanların Kürtçü ve  pkk cı olmakla suçlanmaları ne kadar zalimane bir tutum ise,meseleye rejimin açtığı pencereden bakıp uluscu ve milli duygular ile bakmakda o kadar  zalimane bir bakış açısını yansıtmaktadır. Vatandaş profilinden değil İslami kimlikten bakılınca fotoğrafın aslını ve tamamını görmek zor olmasa gerek. Yıllarca doğulu halk sistem tarafından tecrit edilmiş, zulum edilmiş ve baskı görmüştür. Bu hakikatle yüzleşmek birçokları için gecikmiş bir itiraf olsa da Müslümanlar bu konuda daha net görüşler ve düşünceler ile taraflarını belli etmek zorundadır. Rejim tarafından Müslümanlar zulüm görmüştür, Kürtler zulüm görmüştür, Müslüman Kürtler iki defa zulüm görmüşlerdir.

Uluderede yaşanılanları bu süreç içinde tahlil ettiğimizde puslu hava geçmemiştir. Yanlış istihbarat neticesinde katledildiği varsayılan bu insanların bu kadar zalimce öldürülmesi sadece yanlış bir istihbaratın neticesi midir acaba? Bu hadisenin ipuçlarını şuan itibarı ile görmekte zorlanmasak da ilerleyen süreç içinde daha farklı pazarlıkların yansıması nasıl olacak hep beraber anlayacağız. Diğer mesele öldürülenlerin cenaze namazında tabutlarının PKK'nın propagandasına dönüşmesi ölülerin dahi nasıl hoyratça kullandığı açısından manidardır.

Bir kısım Müslümanlar Şırnak'ta katledilen köylüler için gıyabi cenaze namazı planlamışlar ve bir kısım insanlarda gıyaben cenaze namazlarını kılmışlardır. Cenaze namazı İslam'ın tezahürüdür. Yani İslam'ın yaşam biçiminde Müslüman olarak yaşayan ve ölenin Müslüman olarak öldüğüne şahit olmak ve dua etmek amaçlıdır. Habeşistan Hicreti sürecinde Müslümanlara gönlünü ve imkanlarını açan ve sonradan İslam'la müşerref olduğu için Necaşi'nin vefatından sonra kılınan gıyabi cenaze namazı Müslümanlar tarafından bir örfe dönüşmüştür. Bu uygulama yaşadığımız mekanlarda  hayatlarının sona ermesine  imkan bulamadığımız kardeşlerimizi için başka diyarlardaki kardeşlerimize sahip çıkmanın ve şahit olmanın anlamıdır. Duygu ve hakikatın karıştığı alanlardan birisi de burasıdır. Katledilen insanların mazlumiyeti açıktır, fakat İslami bir hayat çizgileri olup-olmadığı konusunda bir bilgi kamuoyuna yansımış mıdır?

Haksızlık karşısında tavır göstermeye çalışanlar duygusal tepkilerini İslam'ın ölçülerini anlamadan ortaya koymaya başladılar. Ölenin veya öldürülenin mazlum olması o kimseye İslam adına şahit olmaya yetmez. Bunun Allah katında nasıl bir sorumluluk getirdiği bilinmeden duygusal davranmak inanç dünyamızda ve akidemizde ayrı bir vebali beraberinde getirmektedir. Rahmet  dilemek ve Allah için şahitlikte bulunmak İslam'a tâbi olan insanlara ait bir inancın yansımasıdır.

Mazlum olmanın kurtuluş için yeterli olmadığını hatırlatmakta fayda olduğunu düşünerek hatırlatıyorum. Zalimlerin mazlumların duyarsızlığından ve teslimiyetçiliğinden beslendiğini unutmamak gerekir. Uluderede yaşanılanlar kirli bir savaşın kirli bir yüzüdür, olanlar mazlumlara olmaktadır. Mazlumlar ağıtlar  yakmaya devam ederken zalimler fırıldaklarını çevirmeye devam etmektedirler. Mazlumlar kimlerin yanında saf tuttuklarını iyi bilmek zorundadırlar. Başkalarının zulmü ile kendi zulümlerini meşru kılmaya çalışanlara veyl olsun. Elbet taraf olmalıyız ama tarafımızı pragmatist düşünceler veya kinimiz ile değil selim akıl içinde rabbimizin beyanı ile seçmek durumundayız. Olayları ajite edenlere fırsat vermeden eziklik psikolojisi ile kahrederek değil sağlıklı bir muhakeme ile hesabımızı vereceğimiz yegane mercinin Allah olduğu bilinci ile hareket etmek zorundayız.

Hud Sûresi 113: Ve zulüm yapanlara yakınlık (sempati) göstermeyin ki, size de ateş dokunmasın. Allah'tan başka yardımcılarınız da yoktur. Sonra yardım da göremezsiniz.