Suriye`de neler oluyor? Neden oluyor?
“Suriyeli kardeşimiz, başını dik tutmaya çalışsa da başaramıyor; yaşadığı utanç ve acıyı iliklerine kadar hissediyor. Oysa onun değil bizim hissetmemiz gerekirdi bu duyguları. ‘Neredeyse kabilemdeki tüm kızlara tecavüz ettiler, insanlığın öldüğünü kendi gözlerimle gördüm’ diye söze başlıyor utana, sıkıla.
Tarih Şam diyarının hep fitne olaylarına şahittir.
İkibinli yıllardaysa Şam FEsad’a uğruyor…
Hz. Ali dönemin e Müslümanları fırkalara ayıran fitne ateşi bugünde kanlı zaferini kutluyor…
Kaçırılan bir askeri için dünyayı ayağa kaldıran Batıl(ı) güçler, katledilen Müslüman bedenler için yerlerinden bile kımıldamıyor, kendi çıkarlarına olacak durumları kolluyorlar…
KISACA SURİYE İZLENİMİ
Suriye’de uzun bir süre kalan Adem Özköse’den ve ticaret için o bölgeye giden arkadaşlarımdan dinlediğim kadarı ile yaşanan zulmü kısaca sizlerle paylaşmak istiyorum…
Son aylarda Suriye’nin karışması, halkın ayaklanıp silahlanması, ölümlerin ve katliamların yaşanması Türkiyeli Müslümanların kafasında birçok soruyu beraberinde getirdi!...
Suriye’de Neler Oluyor? Neden Oluyor?
Tunus, Mısır ve Libya’da olduğu gibi Suriye’de de iktidarda zalim bir diktatör bulunuyor. HAMA katliamının lideri Hafız Esad’ın koltuğunu devralan oğul Beşer Esad, Suriye halkına öyle zor günler yaşatıyordu ki insanlar yoldan geçen herkese muhbir gözüyle bakıyordu. İnsanlar sindirilmiş durumdaydı. İslam’ı rahatça yaşamak çok zordu. Cezaevleri İslami faaliyetlerde bulunan insanlarla doluydu. Maalesef bu durum tüm Arap ülkelerinde aynı halde... (Örnek: Suudi Arabistan, Ürdün)
Bırakın kahvelerde oturup iktidarı eleştirmeyi, başka ülkelere gittiklerinde bile Suriyeliler devlet yönetimleri hakkından konuşmaktan çekiniyor ve her an karşılarına Esad’ın muhbirlerinin çıkmasından korkuyorlardı. Halkı paranoyak yapan dikta yönetim askerleri aracılığı ile özellikle Müslüman halka baskı yaparak kendi resmine secde ettiriyordu. “Ruhumuz ve kanımız sana feda olsun Esad” diye ikrara zorladığı Müslümanlardan direnenleri sokak ortasında dövdürüp çıplak şekilde süründürüyordu.
Suriye’ye gitmek istediğimde Adem ağabeye pasaporta “Gazeteci yazdıracağım” demiştim. Bana “Tüccar yazdır. Burada gazetecileri sevmiyorlar.” demişti. Gerçi pasaportu alıp gitmek kısmet olmamıştı ama bu durum bana orada ki insanların neler yaşadıklarını azda olsa hissettirmişti…
Suriye’de siyasi bir suçtan dolayı gözaltına alınmak, diri diri toprağa gömülmekle eşdeğer durumdaydı. Çünkü cezaevleri toprağın 30 metre altına yapılmış ve yaşam şartları çok zor durumdaydı. Suriye’de cezaevine girmiş bir Türk bana şunları anlatmıştı: “Cezaevi 30 metre yerin altında. Hücreyi sadece kapıdaki küçük delikten sızan ışık aydınlatıyordu. Oda Türkiye’deki tuvaletlerden az daha büyüktü. Tuvaletler aynı odanın içerisindeydi. Yemekte bu oda da yeniyordu. Tabi getirdikleri şeye yemek denir mi? Orası tartışılır. Hücremin yanında 10 yıldır tutuklu bir Müslüman vardı. Zavallı 30 yıl ceza almış. Sürekli Kur’an okuyordu. Onun sesini duyuyordum sürekli.” Kendisi Türkiyeli olduğu için Dışişlerinin aracılığı ile çıkabilmiş…
Şam’da eğitim almış Samet Doğan da Milat Gazetesinde Suriyeli bir Müslümanla olan görüşmesini köşesine taşımıştı;
“Suriyeli kardeşimiz, başını dik tutmaya çalışsa da başaramıyor; yaşadığı utanç ve acıyı iliklerine kadar hissediyor. Oysa onun değil bizim hissetmemiz gerekirdi bu duyguları. ‘Neredeyse kabilemdeki tüm kızlara tecavüz ettiler, insanlığın öldüğünü kendi gözlerimle gördüm’ diye söze başlıyor utana, sıkıla.
Öyle ki artık insanlar paranoyanın eşiğinde, kimse kimseye güvenemiyor, herkes Baas zulmünün ayyuka çıktığı şu günlerde sadece Allah’a sığınıyor. Çünkü Allah’tan başka kimse yardım eli uzatmıyor bu insanlara.
Kardeşimiz, anlattıkça anlatıyor, yüzümüzdeki ifadeler her bir cümlede farklı bir hal alıyor. En son, sokaktaki yaralı çocukları almaya gelen ambulanslardan ateş edildiğini anlattığında kalbimin sıkıştığını hissettim. Ne diyeceğimizi, nasıl teskin edeceğimizi bilemedik. Başımız eğik dinliyorduk sadece.
Ancak tüm konuşma boyunca aklımızda dolanıp duran bir soru vardı. Sorup sormamak arasında gidip geldim bir süre ve sonra ‘Ya Batı müdahalesi olursa, onlarla işbirliği yapar mısınız?’ diye sormaya cesaret ettim.
Bir süre düşündükten sonra ‘Bunu kim ister ki? Hangi Müslüman Batılıların kendi ülkelerini yağmalamasını ister ki? Fakat Müslümanlar neredeler ve neden bize yardım etmemekte direniyorlar? Ama artık gardımız düşüyor, halk o seviyeye geldi ki; değil NATO, şeytan gelse ve yardım edeceğini söylese ondan bile eman dilerler.’
Bu cevapla içimizden kopan parçaları ne çakma antiemperyalist söylemler toparlayabilir ne de başka sözler. Antiemperyalist olmak aslında o kadar da kolay değilmiş: Emperyalist ülkelere bu insanları muhtaç etmemenin de bir antiemperyalist duruş olduğunu unutmuşuz biz!”
Kim İsyan Ediyor?
Yukarıda daha anlatamadığımız onlarca belki de yüzlerce olayla Suriye halkı bunaldı. Halk adeta paranoyak ruh haliyle patlama noktasına geldi, sonunda da patladı. Sokak yürüyüşlerinden askeri operasyonlara gelen Suriye direnişi işte bu zulümler altında inleyen halkın ARTIK YETER demesiyle ateşlenen bir barut fıçısına dönüştü…
İRAN’IN TUTUMU
İran, Müslümanlara yardım edeceğine kendi devlet çıkarlarını düşünerek diktatör Beşer Esad’ın yanında yer aldı. Rusya, Çin ve İran ABD yada İsrail’e karşı Suriye diktatörünü destekledi. Her ülke kendi çıkarının peşine düştü. Devlerin savaş arenasına dönen Suriye’de tek zarar gören maalesef ki gariban mazlumlar oluyor…
Müslümanlar olarak bu zalimlerin çıkar arayışlarına şaşırmamız beklenemez ama İran gibi bir ülkenin bu durumda sessiz kalmasına bile razı olacakken diktatör Beşer Esad’a destek çıkması Türkiye’deki birçok kesimde soğuk duş etkisi yaşattı… Ben, İran’ın bu yaptığına tarihi sürecini araştıran biri olarak hiçte şaşırmadım. Kısaca araştırıldığı zaman İran’ın devlet çıkarları için neler yaptığı ya da yapabileceği hakkında onlarca örnek bulunabilir. Suriye konusunda kendince haklı olabilir! Ama bu bizi ya da Müslümanları hiçbir şekilde bağlamaz. Müslümanlar kimlik ayrımı yapmaksızın “MAZLUMUN YANINDA OLMAK” zorundadır. Hele ki bu mazlum Müslüman olmasından dolayı bu zulme uğruyorsa…
TEK SUÇLU İRAN MI?
Bölgede çok hassas dengeler var. Irak’ta yaşanan mezhep savaşlarını bazı güçler Suriye’de de devreye sokmak istiyor. Büyük bir Sünni-Şii savaşı çıkartıp dikkatleri bölgeye topladıktan sonra meşru bir işgali kolluyor. Bunun için Suriye konusunda eleştiri yaparken bu dengeyi göz önünde bulundurmak hayati bir önem taşıyor…
Sanki İran bölgede Beşer Esad’ı Şii olduğu için destekliyor ya da Sünnileri öldürsün diye destekliyor gibi bir hava estirmek doğal olarak orda ki direnişe kalkan Müslümanları da Şii öldürmek için isyan etmiş gibi gösterecektir…
Bu fitnenin önünü kesmek bütün tarafların önemsemesi gereken ve yaramızın en etkili merhemidir…
Suriye meselesinde İran’ı ne kadar eleştiriyorsak aynı şekilde Arap ülkeleri ve halklarını da aynı şekilde eleştirmek olası mezhep kavgalarının önüne geçmekle birlikte hakikati de tüm ayrıntıları ile gözler önüne sermeye yardımcı olacaktır. Nitekim Suriye’deki dikta ne kadar Nusayri olduğu için Müslümanlara zulmediyorsa da Arap ülkelerindeki diğer diktalar Müslüman oldukları hatta ve hatta Sünni oldukları halde aynı zulümleri halklarına reva görmektedirler.
(Haber Analiz: Metin Doğruyol / Timeturk)