Suriye direnişi ve çarpıtmalar
Göstermelik genel af ilanının üzerinden fazla zaman geçmeden Türkiye sınırı yakınındaki Cisru`ş-Şuğur kasabasında polislerin pusuya düşürülmesi sonucu 120 polisin öldürüldüğü duyuruldu. Bu pusu ve katliamla ilgili haberlerin kaynağı Suriye`nin resmî medya organlarıydı. Direniş grupları ise yaptıkları açıklamada bu baskın ve katliamla hiçbir ilgilerinin olmadığını bildirdiler. Bazı bağımsız yorumcular da Suriye içindeki birtakım serbest kaynaklara da dayanarak baskının bizzat devletin silahlı güçleri tarafından gerçekleştirilmiş, direnişçilere yönelik silahlı saldırıları ve baskınları reddeden polislerin bu şekilde tasfiye edilmiş olabileceğini dile getirdiler.
Suriye Direnişi ve Çarpıtmalar
Ahmet Varol / Yeni Akit
Suriye rejiminin bütün şiddet uygulamalarına, katliamlarına ve tutuklamalarına rağmen direnişin genişleyerek sürmesi bu ülkede de Yemen'dekine benzer bir sona yaklaşıldığı yönünde ümit veriyor. Fakat Beşşar Esed, hâkimiyetini sürdürmek ve halkın özgürlük mücadelesini bastırabilmek için elindeki tüm imkânları, tüm seçenekleri kullanmaya çalışıyor. Bu amaçla muhtelif oyun ve taktiklere başvuruyor.
Halk direnişinin başlaması öncesinde Suriye'de reformların oturtulabilmesi için en az bir nesil geçmesi gerektiğini söyleyen Beşşar Esed direniş ve gösterilerin başlatılması sonrasında kendisine reform için en az on gün süre tanınmasını istedi. Oysa geçen her günü vidaları biraz daha sıkmak ve şiddete başvurarak halkı özgürlük taleplerinden vazgeçmeye zorlamak için değerlendirmekten çekinmiyordu. Öte yandan 2000 yılında cumhurbaşkanlığı makamını baba mirası olarak devralmasından bu yana sürekli reformlardan söz etmesine rağmen geçen 11 yılda söze gelir bir adım atmadığına da bütün Suriye halkı şahitti.
Bununla birlikte resmî terör ve şiddetin direnişi yıldıramadığını görünce şeklen de olsa fiilî bir adım attığı mesajı vermek amacıyla olağanüstü hal uygulamasına son verdiğini duyurdu. Fakat tüm dünyanın gördüğü gibi en geniş çaplı saldırıları ve baskınları da olağanüstü halin kaldırıldığının duyurulmasının ardından gerçekleştirdi. Geçtiğimiz günlerde de güya genel af ilan etti. Ama uygulamada söze gelir bir adım atılmaması bunun da sadece bir taktik ve oyun olduğunu gözler önüne seriyor.
Göstermelik genel af ilanının üzerinden fazla zaman geçmeden Türkiye sınırı yakınındaki Cisru'ş-Şuğur kasabasında polislerin pusuya düşürülmesi sonucu 120 polisin öldürüldüğü duyuruldu. Bu pusu ve katliamla ilgili haberlerin kaynağı Suriye'nin resmî medya organlarıydı. Direniş grupları ise yaptıkları açıklamada bu baskın ve katliamla hiçbir ilgilerinin olmadığını bildirdiler. Bazı bağımsız yorumcular da Suriye içindeki birtakım serbest kaynaklara da dayanarak baskının bizzat devletin silahlı güçleri tarafından gerçekleştirilmiş, direnişçilere yönelik silahlı saldırıları ve baskınları reddeden polislerin bu şekilde tasfiye edilmiş olabileceğini dile getirdiler. Suriye direnişinin daha önce böyle bir metoda başvurmadığı, dikta rejiminin direniş aleyhine yürüttüğü propaganda faaliyetlerinde böyle kötü bir baskından azami derecede yararlanmaya çalıştığı ve daha önce de göstericilere silahlı saldırıyı reddedenlerin benzer şekilde tasfiye edilmesine dair görüntülerin kamuoyuna yansıdığı göz önünde bulundurulursa 120 polisin topluca katledilmesinin de rejimin işi olabileceği tahmin edilebilir.
Suriye direnişinin bir Alevi - Sünni çatışmasına doğru sürüklendiği iddiaları da gerçekleri yansıtmıyor. Burada öncelikle Suriye'de "Alevi" isimlendirmesiyle kastedilen kesimin Nusayri kesim olduğunu, bu kesimin de Türkiye'deki Alevi kesimden farklı olduğunu hatırlatmakta yarar görüyorum. Ayrıca direnişe destek verenlerin içinde Nusayri kitlenin de bulunduğunu belirtelim.
Beşşar Esed bu oyunu daha olayların başladığı günlerde oynamaya ve halk ayaklanmasını başka bir mecraya çekmek için gerçekleri yansıtmayan birtakım iddiaları kullanmaya çalışmıştı. Oysa halk ayaklanmasının hedefinde olan herhangi bir mezhebi unsur değil doğrudan totaliter Baas rejimiydi. Üstelik bu rejimi karşısına alan halk direnişi sadece Sünnileri temsil etmeyip çok farklı siyasi ve mezhebi unsurları bir araya getiriyordu. Bu özelliğini hâlen de korumaktadır. Fakat dikta rejimi kendini aradan çekmek, halk ayaklanmasının doğrudan hedefi olmaktan kurtulmak için olaylara mezhep kavgası imajı vermek istiyor.
Halkın özgürlük taleplerini bastırmak için büyük katliamlar gerçekleştiren Esed rejiminin, Golan tepelerinin işgali yıl dönümünde siyonistlerin gerçekleştirdiği saldırılara ve 23 kişinin katledilmesine sessiz kalması, hiçbir karşılık vermemesi düşündürücüdür. Hatta siyonistlerin bu katliam cüreti göstermelerinde Baas rejimi katliamlarının payı olduğunu söylemek mümkündür. Çünkü siyonistlerin geçmişte de bu tür katliamları ve saldırıları kendi saldırılarına gerekçe olarak kullandıkları, kendi kirlerini Arap dünyasındaki diktatörlerin kirleriyle örtmeye çalıştıkları biliniyor.