Tarık Ramazan yazdı: Mısır darbesi, ikinci perde
Mısır ordusu siyasete dönmedi, çünkü zaten siyaseti terk etmemişti. Mübarek`in devrilmesi, yeni nesil subayların sivil hükümet perdesi arkasında yeni bir tarzda siyasete girmelerine izin veren askeri bir hükümet darbesiydi.
İki seneden beri bana sık sık, 18 sene girmemin yasak olduğu Mısır'ı niçin ziyaret etmediğim soruldu. Elde etmeyi başardığım -İsviçre ve Avrupalı yetkililer tarafından doğrulanan- bilgiler temelinde sık sık tekrarladığım üzere, Mısır ordusu sımsıkı bir şekilde kontrolü elinde tutmaya devam ediyordu ve siyasi arenadan asla ayrılmamıştı.
Yaygın "devrimci" coşkuyu hiç paylaşmadım. Mısır'daki olayların, Tunus'takilerden daha fazla, ani gelişen tarihi ayaklanma sonucu olduğuna da hiç inanmadım. Bu iki ülkenin halkları diktatörlükten, ekonomik ve sosyal krizlerden sıkıntı çekti; bunlar şerefleri, sosyal adalet ve hürriyet adına ayağa kalktılar. Bunların uyanışı, bunların "entelektüel devrimi" ve bunların cesaretine saygı gösterilmelidir. Ama siyasi, jeostratejik ve iktisadi konuların basit fikirli, düz izahlarını kabul etmek ya da bunları haklı görmek tamamen mantıksız olacaktır. Üç sene kadar önce, bir kitapta ve sonra da bir dizi makalede rahatsız edici deliller ve genelde ana akım siyasi analizler ve medya analizlerinde gözden kaçırılan temel jeopolitik ve iktisadi mülahazalarla okuyucuları uyardım ve "Arap Baharı'yla" gelen coşku konusunda eleştirel analizler yapmakta ısrar ettim.
Mısır ordusu siyasete dönmedi, çünkü zaten siyaseti terk etmemişti. Hüsnü Mübarek'in devrilmesi, yeni nesil subayların sivil hükümet perdesi arkasında yeni bir tarzda siyasete girmelerine izin veren askeri bir hükümet darbesiydi. 29 Haziran 2012'de yayımlanan makalemde, cumhurbaşkanlığı seçiminin altı aydan bir seneye kadar bir dönemle geçici olduğuna dair ordu yüksek komutanlığı duyurusundan bahsettim (makalenin başlığı önseziyi açık bir şekilde ortaya koyuyordu: "Seçim hiçbir şey için mi?" Amerikan yönetimi tüm süreci takip etmişti. ABD'nin 50 senedir Mısır'da müttefiki ordu oldu, Müslüman Kardeşler (MK) değil. Son açıklamalar, (bkz International Herald Tribune, 5 Temmuz ve Le Monde, 6 Temmuz) zaten açık olan bu durumu doğruluyor: Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'yi devirme kararı 30 Haziran'dan çok daha önce verilmişti. Cumhurbaşkanı Mursi ve General El Sisi arasındaki bir konuşma, ülkede ordunun başındakinin, "halkın arzusu adına" yapılacak askeri darbeyi haklı gösterecek halk ayaklanmalarının başlamasından haftalar önce cumhurbaşkanını devirmeyi ve hapse atmayı planladığını gösterdi. Zekice bir strateji! Ordunun gerçekten halkı gözettiği inancı vermek üzere milyonlarca kişinin katıldığı gösteriler düzenle! İkinci perde olarak da hükümet darbesi.
Peki o zaman Amerikan yönetiminin "darbe" kelimesini kullanmaktan kaçındığı (kullansaydı bu, yeni rejime mali destek sağlamayacağı manasına gelecekti) o ani tepkisini nasıl tahlil edeceğiz? "Şaşkınlık" içindeki bir hükümet için, darbecilere karşı siyasi, iktisadi ve hukuki açıdan en uygun kelimeyi kullanması tuhaf bir durum. Elbette Avrupalı hükümetler de aynısını yapacaklar: Ordu, insanların çağrısına "demokratik biçimde" karşılık verdi. Hepsi de gerçek olamayacak kadar güzel. Kronik elektrik kesintileri, benzin ve doğal gaz kıtlığı, cumhurbaşkanının devrilmesinden sonra sihirli bir şekilde aniden sona erdi. Sanki insanlar sokaklara dökülsünler diye temel ihtiyaç maddelerinden mahrum bırakılmıştı. Uluslararası Af Örgütü, silahlı kuvvetlerin planlanmış gibi (yakından takip etmesine rağmen) bazı gösterilere müdahale etmeyip şiddetin kontrolden çıkmasına izin verdiği tuhaf durumunu gözlemledi. Silahlı kuvvetler daha sonra, Le Monde'da doğrulandığı üzere uluslararası medyaya askeri helikopterlerden çekilmiş, Mısır halkını neşe içinde, askeri kurtarıcılarını kutlarken gösteren fotoğraflar sağlayarak müdahalesine halkla ilişkiler kampanyaları ekledi.
O zamandan bu yana hiçbir şey değişmedi: "Arap baharı" ve Mısır "devrimi" General Abdülfettah El Sisi'nin rehberliği altında devam ediyor. Amerika Birleşik Devletleri ordusu tarafından eğitilen general, Amerikalı mevkidaşlarıyla yakın teması korudu. The New International Herald Tribune (6-7 Temmuz) bizi General El Sisi'nin Amerikalılar kadar İsrail hükümeti tarafından da iyi bilindiği hususunda bizi bilgilendirir. Bize söylendiğine göre "o ve ofisi" Muhammed Mursi cumhurbaşkanlığı sarayında ikamet ederken bile "İsrail hükümetiyle iletişim kurmaya ve birlikte çalışmaya" devam etmiş. Sisi daha önce Kuzey Sina'da Askeri İstihbarat Servisleri'nde görev yapmış, Amerikalılarla İsrail yetkilileri arasında gidip gelerek faaliyet göstermişti. Amerika Birleşik Devletleri gibi İsrail'in de Mısır'daki gelişmelere olumlu baktığını söylemek hafife alınamaz.
Bu gerçeklerden sonra şaşırtıcı olan, saflık, tecrübesizlik ve Muhammed Mursi, müttefikleri ve bir teşkilat olarak Müslüman Kardeşler tarafından yapılan hatalardır. Son üç yıldır hem "Hürriyet ve Adalet" partisi hem de MK yönetiminin düşünce, eylem ve stratejilerini sert bir şekilde eleştirdim (son 25 senedir analiz ve yorumlarım sert bir şekilde eleştireldi, öyle de kalmaya devam ediyor). Tuzak bariz bir şekilde görülüyordu; konu hakkında yazdıklarım (Mart ve Aralık 2012 arasında yazılmış kitap ve makaleler) ciddi eksikliklere işaret ediyordu. Cumhurbaşkanı Mursi'yi gerek muhalefeti hükümete katılmaya gerek de geniş kapsamlı milli diyalogun bir parçası olmaya davet ederek muhalefetle ilişki kurmak için yapabileceği her şeyi yapmamakla eleştirmek adil olmaz. Onun yaklaşımları, muhalefetin onun her teşebbüsüne şiddetle karşı çıkmasıyla reddedildi. Ama onun devlet işini idaresi, insanların hatta en güvendiği danışmanlarının sesine kulak vermedeki başarısızlığı, MK yönetiminin en yüksek kademeleriyle dışlayıcı ilişkileri ve aceleyle, düşünmeden verilmiş kararlarının (bazılarını daha sonra kendisi de hata olarak nitelendirdi) acımasızca eleştirilmesi gerektiği de bir gerçektir. Ama daha temel seviyede, en büyük hatası, mutlak siyasi vizyon eksikliği ve açık bir şekilde belirlenmiş siyasi ve iktisadi önceliklerinin olmayışı, yolsuzluk ve fakirlikle mücadele edememesi ve onun sosyal ve eğitimle alakalı işleri felaket derecede kötü yönetmesi oldu. Uluslararası Para Fonu'nun talepleri (ve kasıtlı oyalamaları) devleti tahammül edilemez bir hale soktu. Mursi hükümeti, bu uluslararası kurumun kendisini destekleyeceğine inanmıştı. Ancak bugün, Cumhurbaşkanı Mursi devrildikten sonra IMF daha önceki aşılmaz engelleri kaldırmaya hazır göründü. Bu, demokratik olarak seçilmiş hükümetin devrilmesinden sadece üç gün sonra oldu.
Cumhurbaşkanı, onun hükümeti ve Müslüman Kardeşler'in saflığı şaşırtıcı oldu. 60 yıllık muhalefet ve (ABD yönetimi ve Batı'nın doğrudan ve dolaylı takdisiyle) yapılan askeri baskı sonrasında, bunlar eski düşmanlarının kendilerinin iktidara yükselmesini destekleyeceklerini nasıl tahayyül edebildiler? Bunlar 1992'de Cezayir, daha yakınlarda da Filistin'de kendi tarihlerinden hiçbir ders almadılar mı? Ben bunların programının (sathi) muhtevası ve Cumhurbaşkanı Mursi ve Müslüman Kardeşler'in ne olduğu belirsiz stratejisini (silahlı kuvvetler ve Amerika Birleşik Devletleri'yle uzlaşma, ekonomide teslim, Filistin davası vs...) eleştirdim, halen de eleştiriyorum ama bunlardaki siyasi uyanıklık eksikliği oldukça şaşırtıcı oldu. Cumhurbaşkanı Mursi'nin, devrilmesinden daha 10 gün önce General El Sisi'ye onun rütbesini indirebileceğini (neticede onu kendisi atamıştı), Amerikalıların da "asla darbeye izin vermeyeceklerini" söylediğini işitmek, gerçek üstü olduğu kadar akıllara durgunluk vericiydi.
Bazı gözlemciler, Selefilerin ve özellikle de En-Nur partisinin, Cumhurbaşkanı Mursi'ye muhalif "demokratik" cephenin yanı sıra ordu kuvvetlerine katıldığını görerek şaşırdılar. Batı medyası "İslamcı" Selefileri Müslüman Kardeşler'in müttefiki olarak yaftalamakta hızlıydı. Aslında bunlar Körfez ülkelerindeki rejimlerin müttefikleriydi, halen de onların müttefikidir. Bu ülkeler de Amerika Birleşik Devletleri'nin bölgesel müttefikleridir. Müslüman Kardeşler'le Selefilerin müttefik olduğu fikri, Müslüman Kardeşler'in dini itibarını sarsmak ve onu uç noktalara gitmeye zorlamak içindi. Cumhurbaşkanı Mursi'nin devrildiği an, onlar sadece ona ihanet etmekle kalmadılar, tüm dünyanın görmesi için stratejilerini ve stratejik müttefiklerini de açıkladılar. Yeni darbe rejimini ilk tanıyan ülkelerin Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ve Katar olması pek şaşırtıcı değil. Bunların güçlü örgütleri Mısırlı Selefilere (ve bunların Tunus'taki emsallerine) doğrudan ve dolaylı mali destek sağladı, sağlamaya da devam ediyor. Sathi bir okuma, Suudi Arabistan ve Katar'ın Müslüman Kardeşler'i desteklediği inancına yol açabilir. Gerçekte ise bunlar Amerikan gücünün bölgedeki ana payandalarıdır. Strateji, birbirlerine düşürmek ve istikrarsızlaştırmak için farklı İslami eğilimler arasında ayrılık tohumları ekmektir. Aynı strateji, Sünni siyasi örgütler arasındaki çekişmelere de odaklanır ve Şiilerle Sünniler arasındaki ayrılığı büyütür. Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa'nın, Körfez ülkelerindeki Selefilerin siyasi İslam'ıyla (ve bunların demokrasiyi reddetmeleri, azınlıklara saygı göstermemeleri, kadınlara karşı ayrımcılık yapmalarıyla) bir problemi yoktur. Bunlar baskıcı ve gerici iç politikalar tatbik ederken onların jeostratejik ve bölgesel ekonomik çıkarlarını korurlar. Bu politikalar içeride uygulandığı sürece Batı için fazla problem teşkil etmez.
Tüm bunlar zevahiri kurtarmak için. Milyonlarca Mısırlı, "ikinci devrimi" desteklemek için toplandı ve silahlı kuvvetlere başvurdu. O da hemen karşılık verdi. Onlar şimdi iktidarı sivillere bırakacaklarını taahhüt ediyorlar. Muhalefetin lideri Muhammed El Baradey, süreçte önemli rol oynadı, ön planda oluşu giderek artıyordu. 2008'den beri siber muhalif gençlik ve 6 Nisan hareketi'yle yakın temas içindeydi. Kitabımda bahsettiğim ABD Dışişleri Bakanlığı belgeleri, onun Amerikan yönetimiyle de yakın bağlantısını gösteriyor. Onun görünürlüğü, zekice bir stratejiyle teşvik edildi. Başbakanlık görevini kabul etmese de (ve bekleyip görülmesi gereken, cumhurbaşkanlığına aday olmayacağını duyursa da), Mısır siyasi sahnesinde önemli bir oyuncu olarak ortaya çıktı. O, bilindiği üzere -ve demokratik bir şekilde- Müslüman Kardeşler üyelerinin tutuklanması, televizyon istasyonlarının kapatılması ve MK üyesi olmasalar da Cumhurbaşkanı Mursi'yi desteklemeye devam eden vatandaşlara (bunlardan bazıları demokratik meşruiyeti destekliyor) uygulanan tüm baskıcı önlemleri savundu. Önümüzdeki haftalar, bu askeri devletin sivil karakterinin geliştirilmesi planları hakkında bize daha fazla ayrıntı verecektir. Mısır ordusunun onlarca yıldır milli ekonominin yüzde 40'a yakınını başardığı ve her sene yapılan 1,5 milyar dolarlık Amerikan yardım paketinin en büyük alıcısı olduğu da hatırdan çıkarılmamalıdır.
Seçilmiş bir cumhurbaşkanı, askeri bir darbeyle devrildi. Bunu ifade edecek başka bir kelime yoktur. İnsanlar, adalet, itibar, beka ve daha iyi bir hayat için meşru arzular içinde, farkında olmadan kendilerini en üst seviyedeki medya-ordu operasyonunun içinde buldular. Durum ciddidir; Batılı hükümetlerin sessizliği bilmemiz gerekenler hakkında bize çok şey anlatıyor. Hiç "Arap baharı" olmadı; bundaki devrimlerin kokusu göz yaşartıcı bomba gibi göz yakıyor.
Günümüzde resmi görüşü kabul etmeyen bir yazarın, "komplo teorisyeni" denilerek dışlanması alışılmadık değildir. Bunların tahlilleri, dayandığı temeller üzerindeki gerçekler araştırılmadan reddedilir. Biz bu küreselleşme çağında milli güvenlik politikaları ve yapıları, yeni iletişim araçları, siyasi entrikalar, kötü niyetli taktikler, bilgi manipülasyonlarının artık geçmişte kaldığı hükmüne mi varmalıyız? "Komplo teorisyeni" yanlış düşüncelere sahip olan, görüşleri uygun olmayan insanlar, belli ülkelere (Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa ülkeleri, İsrail, Arap ve Afrika diktatörlükleri vs) gerçekte sahip olmadıkları gizli güçler atfeden paranoyaklar için yeni icat edilen bir hakarettir. Bizim (Salvador Allende'ye suikasttan Thomas Sankara'nın ortadan kaldırılmasına kadar) Latin Amerika ve Afrika tarihinde iz bırakan komplolar hakkında öğrendiklerimizi unutmamız gerekiyor; Irak'ın istilası ve Gazze'de katliamlara yol açan yalanları gözardı etmemiz gerekiyor (her ikisi de meşru müdafaa olarak gösterildi); Batı'nın Körfez'deki şeyhliklerle ittifakı ve oradaki Selefileri desteklemesi hakkında hiçbir şey söylemememiz gerekiyor; İsrail menfaatleri adına bölgesel istikrarsızlıklar ve son Mısır'daki askeri darbeye gözlerimizi kapatmamız gerekiyor. Bir yanda Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa'nın diğer yanda Rusya ve Çin'in, Suriye konusunda anlaşmamakta anlaştığını ve her gün 170 Suriyelinin ölmesinin Büyük Güçler'in stratejik ve ekonomik çıkarları için hiçbir şey ifade etmediğini fark etmememiz için saf ve çabuk kananlar olarak kalmaya devam etmemiz gerekiyor.
Mükellefiyetimiz, basite indirgemeden kaçınmak için gerçeklere bağlı kalmaktır. Olayların fazla basite indirgenmiş okumasının tam zıddı, "komplo teorisi yapmak" değil, tarihten, zorlu hakikatlerden ve çatışan çıkarların detaylı analizinden elde edilen bilgilerdir. Burada sunulan yorumlar pekala yanlış veya eksik olabilir ama önemli ve ispatlanabilir deliller tarafından defalarca teyid edilmiştir. Analizlerimizi eleştirenler ya da analizlere karşı çıkanlardan, iftiralar ve ucuz sloganlardan uzak, gerçeklere dayalı karşı analizler gelmesini dört gözle bekliyoruz. İnsanların askeri bir darbeyi gerçek ismiyle adlandırmayı reddettiği ve çoğu medya gözlerini kaçırdığı zaman eleştirel vicdan saati gelip çatmıştır.
Kaynak: http://www.tariqramadan.com
Dünya Bülteni için çeviren: Mehmet Şeyhoğlu