Tunus`ta laiklerin parası Suud`dan
Tunus`ta, İslamcı Nahda karşıtlığında buluşan laikçi muhalefetin finansörlüğünü Suudi Arabistan`ın yaptığı belirtiliyor. Sadece S.Arabistan`ın değil, Birleşik Arap Emirlikleri`nin de Mısır`da olduğu gibi Tunus`ta darbe hazırlığı içinde olduğu aleniyet kazanmış durumda.
Arap Baharı olarak adlandırılan dalganın ilk ülkesi olan Tunus, özellikle son dönemlerde eski rejim kalıntısı derin devlet bağlantılı odakların gerçekleştirdiği söylenen siyasi suikastlerle politik alan yeniden inşa edilmeye çalışılıyor. Bununla birlikte önce Habib Burgiba, ardından da Bin Ali diktatoryası altında geçen uzun baskı ve korku yıllarından sonra ülke önemli oranda politize olmuş durumda. Herkes siyasal kriz hakkında fikir beyan edebiliyor.
SENTETİK KARŞI DEVRİM
Aslında bu durum bile Arap Devrimlerinin etkisini kırmak üzere organize olan karşı devrim girişimlerinin kullandıkları 'baskı ve otoriterleşme' retoriğinin ne kadar sentetik olduğunu gösteriyor. Bab el Hadra'dan yukarıya yöneldiğinizde çeşitli bakanlık binalarının önünden geçip Ulusal Savunma Bakanlığı'na varıyorsunuz. Bakanlığın etrafında herhangi bir yerde durakladığınızda nöbetçi askerler tarafından uyarılıyor, hatta bazen durdurularak kimlik kontrolünden geçiriliyorsunuz. Bu güvenlikçi yaklaşımların özellikle En-Nahda'ya yönelik spekülasyonların bir parçası olduğunu düşünenler de var.
İHVAN'IN ETKİSİ BÜYÜK
Ülkede taşraya doğru gidildikçe örgütlü olan tek politik organizasyonun Müslüman Kardeşler örgütünün Tunus şubesi olarak görülen En-Nahda olduğu görülüyor. Devrimden sonra gerçekleştirilen seçimlerde Nahda Partisi yüzde 41,47 ile 90 sandalye kazanmıştı. Geçtiğimiz yıl içerisinde muhalif lider Şükrü Belayid ve laik milliyetçi çizgideki Halk Hareketi Partisi Cuma Brahimi'ye gerçekleştirilen suikastler sonrasında ülkedeki siyasal ortam ciddi biçimde değişmiş durumda. Bu suikastleri fırsat bulan Nahda dışındaki bütün kesimler hükümeti istifaya çağırmış, hükümet üzerinde baskılar için bunu vesile bilmişti. Ancak bu suikastleri herkesten fazla kınayıp üzerlerine gitmiş olan Nahda'ın bu suikastlarda yer almış olma ihtimali akla aykırı bulunmaya başlanmış.
FİNANSÖRLERİ KÖRFEZ
Politik alanda bir yıl önceki parçalanmışlık yerini en Nahda ve Nida Tunus kutuplaşmasına terk etmiş gözüküyor. Nida Tunus'un lideri 87 yaşındaki Beci Kaid es-Sebsi Habib Bourgiba ve Bin Ali dönemlerinde bakanlık, son olarak 2011 yılında 27 Şubat-24 Aralık arasında başbakanlık yapmış bir isim. Burada Tunus'taki Nahda karşıtlığında ve Nahda'yı siyasal platformun tamamen dışında bırakmakta buluşan özellikle laikçi muhalefetin finansörünün S. Arabistan olduğu yönündeki söylentilerin her geçen gün bazı göstergelerle doğrulandığının altını çizmek gerekiyor. Sadece S. Arabistan'ın değil, Birleşik Arap Emirlikleri'nin de tıpkı Mısır'da olduğu gibi Tunus'ta da bir darbe hazırlığı içinde olduğu aleniyet kazanmış durumda.
NAHDA KARŞITLIĞI
Siyasi yelpaze içinde demokrasi, sandık, halkın iradesi gibi kavramlar üzerinde duran Nahda'dan başka bir hareket olmaması gerçekten ibretlik bir durum. Mısır'da gerçekleşen darbe sonrası bütün bu gruplarda siyasal alanın paylaşımında en büyük unsur olarak Nahda'nın devre dışı bırakılma ihtimali iştahlarını kabartıyor. Nahda karşıtlığını yıllarca besleyen bir resmi ideoloji ve söylem var ve aslında bugün Nahda'ya karşı birleşenler ile eski rejim taraftarlığı da giderek üstüste örtüşmeye doğru gidiyor.
SOL-LİBERALLERİN İMTİHANI
Ancak bu örtüşme Nahda muhalefetinin toplumsal meşruiyetini de azaltıyor, zaten halktan olan kopukluğunu iyice artırıyor. Çünkü bin Ali'nin bütün kötülükleri temsil eden imajı geniş halk kitlelerinde halen çok canlı. Türkiye, Mısır ve Yemen örneklerinde olduğu gibi bu tipoloji aslında bir asra yakın sömürge veya sömürge sonrası diktatörlüklerce yönetilen bu bölgelerde eski rejimlerin kültürüyle yoğrulmuş durumda. O yüzden bu tipolojiye sahip Tunuslular da Mısır'daki askeri darbenin felaket sonuçlarından ülkelerini uzak tutmak yerine aynı şeyin kendi ülkelerinde de tekrar etmesi için ellerinden geleni yapıyorlar. Siyasal etki bağlamında en önemli örgütlerden birisi ise sendika. Son günlerde Tunus siyasetini meşgul eden geçiş sürecine ilişkin planın ilk halini de sendika hazırlayıp hükümete önermişti. Muhalefet iktidarı özellikle işçi sendikası üzerinden grevle tehdit ederek ülkeyi yönetemez hale getirmek istiyor. Bu noktada en-Nahda ile hiçbir ilgisi bulunmayan siyasetçilerden Safi Said'in katıldığı bir televizyon programında 'İşçi Sendikası Bin Ali döneminde yönetimle sıkı bir ilişki içerisindeydi. İşleri yolundaydı, paralarını alır ve problem çıkarmazlardı. Şimdi ise İşçi Sendikası'nın sistemle anlaşması bozuldu. Bin Ali döneminde hiç sesi çıkmayan kurumlar şimdi ayakta' değerlendirmesi süreci bir biçimde de özetlemiş oluyor.
Türkiye umut ışığı
Bütün bunlara rağmen Türkiye ile Tunus arasında ilişkilerin daha da gelişmesi için büyük bir toplumsal ve siyasal potansiyel olduğu söylenebilir. Düzenlenen Çalıştay'dan 2 saat önce bir arkadaşı vasıtasıyla haberdar olduğunu söyleyen ve bu toplantıya daha büyük ve güçlü bir Tunus için katılmak zorunda olduğunu düşündüğü için geldiğini ifade eden eski Başbakan Hamadi Cabali'nin konuşması bu durumun iyi bir göstergesi. Tunus halkının zor zamanlarında, sonsuzluk mücadelesi için çabaladığı dönemlerde Türkiye'nin gösterdiği tavrın kendileri için çok önemli olduğunu belirten Cabali Türkiye-Tunus ilişkilerinin Arap Halklarına umut ışığı olmasını dilediğini belirtiyor.
BALYOZ'DAN HABERDARLAR
Tunus'ta bulunduğumuz günlerde Yargıtay'ın Balyoz darbe planı davasına ilişkin kararı açıklanmıştı. Konuştuğumuz herkesin Balyoz ve benzeri darbe planlarından haberdar olduklarını görmek oldukça ilginçti. Çalıştay devam ederken Gezi olaylarının Tunus'tan nasıl yorumlandığını anlayabilmek için konuştuğumuz bazı akademisyen ve yazarlar Türkiye'deki olayların küresel bir spekülasyonun parçası olduğunu düşündüklerini ifade ediyorlar. Bir akademisyen 'Türkiye İslam dünyası ile bağlarını güçlendirirken, 10 yıl içerisinde ekonomik ve siyasi açıdan böyle bir ivme yakalamışken yaşananlar küresel karanlık güçlerin Türkiye'yi ve onun şahsında İslam dünyasını hedefe yerleştirdiklerinin göstergesi' tespitinde bulunuyor.
Raşid el Gannuşi faktörü
Arap Baharı sonrasında kuşkusuz Tunus'ta en çok öne çıkan isim Raşid el Gannuşi. Muhalefetin bütün akıl almaz manevralarına karşı sergilediği sabır ve metanet, özveri ve tevazu, siyasetin tabiatına dair derslere bir model olarak konu olacak cinsten. Müzakereci demokraside siyasetin taraflarının marjlarının nerelere kadar uzanabileceğine ve bunu hangi motivasyonlarla yapıyor olabileceğine dair müthiş bir örnek. Başta hakkı ve imkanı olduğu halde başkanlığa aday bile olmamış, kendisinden tamamen farklı birini Marzuki'yi aday olarak önermek suretiyle sadece kendisi adına değil partisi adına da tavizkar veya fedakar davranmış bütün müzakerelerde. Yeter ki, Tunus'ta uzlaşma olsun, taraflar uzun sürecek bir beraberliğin hukuki temellerini oluştursunlar diye. Buna rağmen onun bütün bu tevazusu veya fedakarlığı muhalefet tarafından zayıflık olarak algılanmış ve daha fazlası istenmiş. Ancak Gannuşi, tam bir bilge kral düzeyinde, giderek tevazusunun sınırlarına dayanmış durumda. Şu anda halk nezdindeki desteğini çok daha fazla artırmış durumda. Son süreçte Gannuşi Nahda Şura Konseyi'nin ülkeden kriz için oluşturulan yol haritasına attığı imzanın karşısında olduğuna yönelik iddiaları reddetti.
Ordu darbeye yanaşmayınca
Aslında Nahda karşıtı işçi sendikaları, sol, liberal ve batıcı kesimlerin baştan itibaren en büyük umudu bir darbe ortamının oluşmasıydı. Suikastler sonrası hareketlendirilen sokaklar Nahda'nın bir İslamcı terör ile ilişkilendirilerek darbeyle devrilmesi için bir oldu bitti ortamı yaratmaktan başka bir hedef gözetmedi. Grevler, hayat pahalılığının oluşması, hükümetin yönetemez hale gelmesi ve akabinde cebren Nahda'nın devre dışı bırakılması, gözetilen açık hedef. Bir çok kesimde de muhalefetin sergilediği uzlaşmaz ve fırsatçı tutum, buna mukabiL Gannuşi'nin sergilediği uzlaşmacı tutum dolayısıyla Nahda karşıtı blok hakkında kanaatlerin giderek daha fazla olumsuza döndüğü yönünde başka bir görüntü de veriyor.
DARBECİ SİVİLLERİN HAYAL KIRIKLIĞI
Bu süreç içinde tıpkı Türkiye'deki darbeci siviller gibi Tunus'ta da darbeci sivillerin hayal kırıklığı yaşadığı bir kurum ordu olmuş. Gerçi Tunus ordusu zaten asker sayısı itibariyle de çok zayıf ve bir darbe yapabilme imkanı neredeyse yok gibi Bu zayıflık aslında Zeynelabidin bin Ali zamanından beri bizzat diktatör tarafından kendisine karşı darbe yapamasın diye tercih edilmiş bir şey. Tunus ordusunun darbe tarzı o yüzden bizzat kendisi yönetime el koymak suretiyle değil, yönetime el koyacak halk hareketlerini onaylamak şeklinde olmuş oluyor.
(Yeni Şafak)
YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !