Mehmed MAKSUT
UZUN VADELİ DEĞERLERİ, KISA VADELİ KAZANIMLARA KURBAN ETMEK!
20.yy’da İslam dünyasında başlayan bilinçlenme hareketleri Türkiye’deki İslamî potansiyeli de etkilemiştir. Fakat, Türkiye’deki İslamî kesim, bu gelişmeleri zenginleştirmek yerine bir döneme kadar tüketmiştir. Bu birikimi, inkılabî söylem ve hareketleri sloganvari bir hayat anlayışıyla içselleştirmeden tüketmeye başlayınca bir dizi toplumsal handikaplar doğmuştur.
Bu handikaplar daha sonradan Müslüman kesimlerin kendilerine yükledikleri anlam ve misyonu çok hızlı değiştirmiştir. Süreç içerisindeki degişimlerle sosyal, siyasal ve ekonomik sahada İslam referans olmaktan uzaklaştırılmış; İslami kavramlar ve argümanlarla meselelere yaklaşma neredeyse terk edilmiş; eskiden mücahid, muvahhid olarak anılanlar aktivist, barış gönüllüsü olarak anılmaya başlanmıştır.
Eskiden İslami mücadeleden söz edilip "İslami hareket engellenemez" söylemleri ifade edilirken, sonradan "Özgürlükler, kazanımlar engellenemez" denilmeye başlanmıştır! Eskiden nafile ibadetler için programlar yapılırken, şimdilerde sünnetlerin çoğu nerdeyse gitmiş, farzlar ise gitti-gidiyor olmuş durumda. Eskiden bir gecelik ders programı, haftada bir kitap okuma kınanılacak bir şey iken, şimdilerde gıpta edilecek bir duruma gelmiş bulunuyor.
Eskiden gündemlerimizde İslam ve müslüman çoğrafyalar varken şimdilerde gündemlerimizde iş, kazanımlar, sistemin yaptığı yenilikler vs var. Eskiden bir şehid haberinin gelmesi veya bir-iki müslümanın katledilmesine sessiz kalınmazken, şimdilerde 50’den aşağı ölümler haber bile yapılmıyor…
Eski-yeni hal eksenindeki değişimleri daha da uzatabiliriz. Fakat derdimiz mazi ile atî arasında bir mukayese yapmak yerine bu kadar hızlı bir değişim ve dönüşüm sürecine müslümanların, özellikle tevhidi söylem ve hakikatleri dillendiren kesimlerin nasıl bu duruma geldiğini irdelemek olacaktır.
İslami kesim içindeki değişim kimileri için bir savrulma, çözülme ifade etmekteyken, aynı olguyu gelişme olarak tanımlayanlar da bulunmaktadır. Bu yüzden dün ısrarla savunulan bir fikrin, pratiğin bugün reddedilmesi; dün olumlu bakılmayan bir kavramın bugün dillendirilmesini gündelik hayatta görebiliyoruz.
İslami camianın maruz kaldığı baskılar ve yaşadığı etkileşimlerden sonra demokrasi, insan hakları, özgürlük gibi değerlerle yumuşak düzlemde tanışma, bunları içselleştirip kimliğinin parçası kılması sonucu İslami camiada değişimler gerçekleşmiştir. Ayrıca 28 Şubat sürecindeki baskılar ve iktisadî krizler ile "Hizbullah" olayının patlak vermesi değişimi hızlandırmıştır.
Bu durum karşısında İslamî potansiyeli parti siyasetine sevk ederek çalıştırma, sistem içi muhalefetle bir yere varma düşüncesi hasıl olmuştur. Sistem içi söylemlerle, İslamî potansiyel sessiz bir süreçte sistemle bütünleştirilmiştir. Bilinç kaymalarıyla da durum savunulur hale getirilmiş, zaman zaman mevki sahibi olma ve ekonomik kazançlar ile benlikler kaybedilmiş; eski mücahidler müteahhit, eski muvahhidler neredeyse liberal olmuşlardır.
Daha önce sisteme temel esaslarıyla ve İslami argümanlarla karşı olanlar, yönetime AKP gibi "dini görünümleri" var olan bir parti geldiği için adeta sisteme entegre olma yoluna girmişlerdir. AKP’nin öncülüğünü ettiği; batıyla müttefik, demokrat, laik, beşeri sistemlerle uyumlu, ılımlı bir Müslüman oluşturma çabalarıyla benlikler yitirilmiş, tevhidi bilinçten yoksun, açılan alanlardan edinilen nimetleri kaybetme korkusuyla yaşayan Müslümanlar oluşturulmuştur.
Faydacılığı esas alan, belli bir ideolojisi olmayan AKP; her fikirle uyum sağlayabilen bir oluşum olmakla beraber kendi açısından başarılıdır. AKP yetkilileri, yürüttükleri siyasetin İslami bir parti hareketi olmadığını, laikliğin bekçisi olduklarını defalarca deklare etmelerine rağmen, destekleyicilerin çoğu halen farklı bir algıyla AKP’ye yaklaşmaktadır.
Kemalizm öncülüğünde, baskıyla gerçekleştirilen devrimlerin uygulanışına karşı oluşan tepki ve eleştiriler, AKP ile beraber dindirilmiş, bunun yerine bilinçsizlik, tepkisizlik, nemelazımcılık oluşturulmuştur. Burada söz konusu süreç içerinde Müslümanların konumları son derece belirleyici olmuştur. Maalesef Müslümanlar, AKP’nin gölgesinde kalmakta ve istikametlerine zarar vermektedirler.
Yaşanılan değişimleri “alan açma, kazanım sağlama” olarak tek taraflı görenler, somut kazanımların yanında soyut kaybettiklerini de görmeliler. AKP, isteyerek veya istemeyerek topyekün bir İslami muhalefeti sistemle bütünleştirmiş, temel kavramlarımızın içini pozitivist argümanlarla doldurmuştur. İslam'a yaklaştırılması dahi uygun olmayan laiklik, demokrasi, liberalizm gibi kavram ve ideolojilerle İslam artık birlikte anılmamya başlanmış; laik, demokrat, ferdiyetçi, pragmatist Müslüman (!) tipler türetilmiş ve topluma model olarak sunulmuştur.
Oysa bu süreçte ortaya çıkan görece özgürlüklerle oluşan kazanımlar sürekli gündemde tutulurken, tevhidi çizgideki kayıplar, ahlaki alandaki erozyon sürekli görmezden geliniyor. Bu zararlara rağmen, çeşitli öncü ve önderlerin ortaya koydukları olumlu söylemler zararların görünmesine perde olmaktadır. Öncü âlim ve önderlere düşen görev, bu zülüm ve sapmaları ifade etmek iken maalesef sanki her şey İslami dönüşüme doğru bir süreçte işliyor gibi umutlanılmakta.
Olumlu karşılanıp dillendirilen, “özgürlük alanı açma” çabaları acaba müslümanların istikametleri açısından neye tekabül etmektedir? Amaç, refah içinde bir sosyal hayat idame ettirip, asıl derdimizi unutmak, siyasal alanda sistemle çakıştığımız noktalarda yenilenmeye giderek "barış" içinde bir hayat sürmek mi? Yoksa kendi kimlik ve dilimizle, batıla karşı hakkıyla muhalefet ederek, bu yolda gayret içerisinde olarak, bedel ödeyerek, mü'mince bir hayat sürmek midir istediğimiz?
Açılan bu özgürlük alanlarından yararlanarak mevki makam sahibi olan abilerimizin, ablalarımızın bilmesi gereken husus şu ki; açılan bu alanların yolu ve sınırları sistem tarafından belirlemekte ve yönlendirmekte. Açılan alanlardan kendi kimliği ve davasını unutmayıp hayırlı faaliyetlerde bulunulsa sorun olmayacak, fakat tavizler verilerek, söylemler değiştirilere katedilen yolun müslümanlar için yararlı olduğunu söylemek doğru değildir. Kısa vadeli kazanımların hesabını yaparken, uzun vadede zararlı çıkacağımız hususları kazanım olarak göstermek olayın vahametini iyi görememektir.
Gelinen süreçte; sistemin yenilenme politikalarına, söylemlerine, fiillerine suskun kalarak, eleştirmeyerek, zımnen de olsa destek vererek, arkasında durup meşruiyet sağlamak müminlere yakışmamaktadır. Liberal politikalarla başlayan değişimlere ve süreç içerisindeki aynileşmeye karşı Müslümanlar özgün ve bağımsız hareket ederek, aktif çalışmalarla alternatif üretmek zorundadırlar.
Müslümanlar, iktidarın nimetlerinden faydalanıp sistemle olan derdini unutma yanlışına düşmemeli, sistemle bütünleşme yolundan geri dönmelidirler. İktidarın zorladığı değişime, İslami muhalefeti dönüştürme ve ehlileştirme gayretine direnmelidirler. Kısa vadeli kazançlara uzun vadeli değerler kurban edilmemelidir. Kavramların içinin boşaltıldığı, sistemle bütünleşmenin dayatıldığı ve İslami tepkilerin etkisizleştirildiği bu süreçte daha çok dikkatli olmak ve çalışmak zorundayız. Müslümanlar olarak kendi dinamiklerimizden, kavramlarımızdan faydalanarak fikir ve pratikler üretmeliyiz. Tüm bunları yapamıyorsak dahi başkalarının kavramlarına, fikirlerine ve pratiklerine İslami degerleri katarak İslami düşünceyi bozmamalıyız.
NOT: Değerli okuyucular, bu yazıyla birlikte uzun ve yogun bir yolculuğa çıkacagımız için bir müddete kadar yazılara ara vereceğiz. En kısa zamanda nasipse tekrardan görüşmek duasıyla…