Arzu EFE

29 Haziran 2009

VE O, GÖKTEN BİR SU İNDİRDİ...

‘Bir damla su’ oluşla başlamıştı her şey insanoğlu için. Kimi zaman mahiyetini kavrayamayıp, kendini bir hiç saydığı; kimi zaman da okyanuslar gibi hissettiği bir şey olsa da, yine de kendini yaratanın bilgisi yanında yetersiz kalan bir suydu o.Çünkü O’nun da söylediği gibi, “Tüm ormanlar kalem, tüm denizler mürekkep” de olsa, Rabbimin sözlerine yetişmezdi.

Neydi peki onu anlamlı kılan bir damla su ya da okyanus iken? Neydi bir damla suyun içini dolduran o efsun ki, onunla “yeryüzünün halifesi” olma görevini hakkıyla yerine getirebilsin? Yüce Allah, şöyle buyurmuştu Enfal 11'de: “Hani kendisinden bir güvenlik olarak sizi bir uyuklama bürüyordu. Sizi kendisiyle tertemiz kılmak, sizden şeytanın pisliklerini gidermek, kalplerinizin üstünde güven ve kararlılık duygusunu pekiştirmek ve bununla ayaklarınızı (arz üzerinde) sağlamlaştırmak için size gökten su indiriyordu.”

Ve O, gökten su indirdi…

Rahmet indirdi insanlar için. O, yeniden diriliş içindi. Eyüb’ün sıkıntısını gideren, şeytanla mücadelesine güç veren bir iksirdi sanki o. Ayağını sağlamlaştıran ve insanı kendine getiren bir hikmetti o.

Ve O, gökten bir su indirdi…

Yeryüzünde yaratılmış su damlası insanları tamamlasın, arındırsın, anlamlandırsın diye. Herkes, kendince aldı bu suyu ve kendi ölçüsünce aktı hayat yolunda. Rad 17: "Allah, gökten bir su indirdi de dereler, kendi miktarlarınca çağlayıp aktı.” Evet, kaynağını Allah’tan alan vahiy suyunu her toplum, kendi ölçüsünce alıp, hayatına geçirmişti. Tıpkı, Musa’nın kavminin ihtiyaç duyduğu ‘su’ gibi. Araf 160: “Biz onları ayrı ayrı oymaklar olarak on iki topluluk olarak ayırdık. Kavmi kendisinden su istediğinde, Musa’ya “Asanla taşa vur”. Diye vahyettik. Ondan on iki pınar sızıp fışkırdı. Böylece her insan topluluğu su içeceği yeri öğrenmiş oldu.”

Bu böyleydi. Musa’nın kavmi de, yaratılıştan bugüne değin, gelmiş geçmiş tüm toplumlar da vahyi kendi ölçülerince aldılar ve yaşadılar. Önemli olan, su içeceğimiz yeri iyi bilmekti, ayetin sonunda belirtildiği gibi. Aksi halde, bu, susuzluğumuza derman olmayacağı gibi, bizi de sapıklık ve şirkin içine düşürecekti. Bu yüzden, “su” alacağımız kaynağı çok iyi bilmeliydik. Susuzluk her zaman vardı ve bunu giderecek tek kaynak ALLAH’tı.

Rad 14: “Hak olan çağrı yalnızca O’na olandır. Onların Allah’tan başka çağırdıkları ise onlara hiçbir şeyle cevap veremezler. Onların durumu, yalnızca ağzına gelsin diye iki avucunu “su” ya uzatanın ( boşuna beklemesi) gibidir. Oysa o,ona gelmez. İnkâr edenlerin duası sapıklık içinde olmaktan başkası değildir.”

Bu kaynağın yanlış yerde aranması beyhude bir iş oluşun dışında elbette ki asıl kaynağa da olan bir başkaldırı ve başka kaynakları da ilahlaştırmaktı. Bunu ise Yüce Allah Neml Suresi 60’ta şöyle belirtiyor: “Onlar mı, yoksa gökleri ve yeri yaratan ve size gökten su indiren mi? Ki o suyla gönül alıcı bahçeler bitirdik. Sizin içinse, bir ağacı bitirmek bile mümkün değildir. Allah ile beraber başka bir ilah mı? Hayır, onlar sapıklıkta devam eden bir kavimdi.” Öyle ya; güzel bahçeler, ekinler ve tüm rızıkları bahşeden bir kaynak varken, bir ağacı dahi bitirmeye gücü yetmeyen beşeri kaynaklardan mı beslenecektik. O zaman tekrar soralım; su almak istediği kaynağı arayanlara: “Allah’la beraber başka bir ilah mı?”

Ve O, gökten bir su indirdi…

Kimisi, hakkıyla yıkandı bu suda; ve, tadılası, yaşanılası, fıtratıyla barışık tatlı bir suya büründü.. Kimi inatla, acısını, tuzunu giderecek şifasından kaçtı.

Yeryüzünde iki topluluktan biri oldular her zaman. İki koca deniz… Biri acı bir batıl ordu, diğeri ise, kendini yaratandan tadını (şifasını) almış bir hak ordusu idi. Her ne kadar bir arada yaşıyor ve karışırcasına salınmışlarsa da Allah, FURKAN'dı elbette. Bizim yaşarken fark edemediğimiz, sınırlandıramadığımız o perdeyi ahrette gösterecekti hak olmak üzere. Furkan 53 “İki denizi birbirine salıp katan O’dur. Bu, tatlı, susuzluğu giderici, bu da tuzlu ve acıdır. İkisinin arasında bir engel ve aşılamayan bir sınır koymuştur." 54: "Ve insanı bir sudan yaratıp, onu nesep ve sihriyet sahibi kılan O’dur. Senin Rabbin güç yetirendir."

Evet, Allah bir sudan yaratmıştı bizi. Bize ise düşen acı mı, tatlı mı su olacağımıza karar vermekti.

Ve O, gökten bir su indirdi…

Nuh’u ve beraberindekileri kurtaran. O gemiyi yapmakla, O’nu inanmayanlar önünde temize çıkaran. Musa’yı Kızıl denizde acı sulardan ayıran. Firavun ve nice inanmayanları da içinde boğan bir suydu bu. Nasıl bir suydu ki bu inen; kimini hidayete erdiriyor, kimini ise helaka sürüklüyordu. Hâşâ, Rabbim mi adaletsizdi yoksa yarattıkları mı zalim? İsra 82’deydi belki de cevabı. “Kuran’dan müminler için şifa ve rahmet olan şeyleri indiriyoruz. Oysa o, zalimlere kayıplardan başkasını arttırmaz."

Rabbim adaletsiz değildi. O’nun sünnetinde bir peygamber göndermeden kavimleri helak etmek de yoktu. Naziat Suresinde şöyle anlatıyordu Musa’nın Firavuna gidişini: “Firavuna git. Çünkü o azdı. Ona deki: Temizlenmek ister misin? Seni Rabbine yönelteyim. Böylece Ondan korkmuş olursun. Ona büyük mucizeyi gösterdi. Fakat o, yalanladı ve isyan etti. Sonra çaba harcayıp sırtını döndü.” Evet, firavuna da gelmişti o temizlenme çağrısı. “Doğrusu temizlenip arınan felah bulmuştur.” Hükmüne rağmen o,böyle bir suyla temizlenmeye ayak direyip felah yerine helakı bulanlardan olmuştu. Çünkü Allah, kimseye zulmetmez, insanlar kendi kendilerine zulmederlerdi. Ve “…Gerçekten zulmedenler felah bulmaz.” Diyordu Kasas 37’de.

İnsana akıl veren, onu irade sahibi kılıp, aklını da pisliklerden arındırarak temiz akıl sahibi olmayı öğütleyen Yüce Allah, elbette ki cennet ve cehennemi de boş yere yaratmamıştı. O,Adildi ve hüküm verenlerin en hayırlısıydı. Ve O, gökten su indirmişti. Fakat o,burada yıkanmak ve burada arınıp temizlenmek isteyenler içindi. Zaten, onunla kendini temizleyenler, onu, kaynağına yakınlaştırılmış olarak cennet bahçelerinde de içeceklerdi.

Taha 76 : “Altlarından ırmaklar akan Adn cennetleri de onlarındır. Onlar orada sürekli olarak kalırlar. İşte temizlenenlerin mükâfatı budur.” Mutaffifin 28: “Bir kaynak ki yakınlaştırılmış olanlar içer.”

Cennet ve cehennem halkının ahretteki konuşmalarını şöyle anlatıyor Rabbimiz,

Araf 50’de: “Ateşin halkı cennet halkına seslenir ‘Bize biraz sudan Allah’ın verdiği rızıktan akıtın.’ Derler ki ; ‘Doğrusu Allah bunları haram kılmıştır.” Bu sebeple, bu sudan yararlanma imkânı varken yararlanalım. Yoksa cehennem ateşi hak olup bizi içine aldığında, bizden uzaklaşacak olan suyun bize hiçbir fayda ve şifası dokunmayacaktır.

Ve O, gökten bir su indirdi…

Bu suyla temizledi İbrahim ve İshak Allah’ın evini putlardan. Bu suyla temizledi Muhammed ümmeti karşısına çıkacağı elbisesini. Bu suydu Lut’u temiz kılan pis hayâsızlık içine boğulmuş toplumundan.

Şimdi, dünya küresel ısınma denen bir illetle karşı karşıya. Dünyayı susuzluk helak edecek bir zaman sonra. Aslında, farklı bir susuzluk, farklı bir helakti bizim anlatmak istediğimiz bu yazıda. “Denizler tutuşturulduğunda…” deniyor ya ayette. Şeytanın ateşi, bir damla su olan insanoğlunun küresel ısınmalarını arttırdığı; o rahmet, bereket ve hayat olan su ateşe dönüştüğü sürece, insanlık kendi kıyametini de hazırlamış olacak. Allah ne diyordu ayetinde şeytan için: “O apaçık düşmanınızdır.” Ve “O, insanı bir damla sudan yarattı. O ise apaçık bir düşman kesildi .” diyordu başka bir ayetinde. Suyun ateşe, yani insanın şeytana dönüşmesiydi bu. Böyle olduğu sürece de gerçekten korkarım ki dünyayı susuzluk helak edecekti.

Ve O, gökten bir su indirdi. Darısı, Eyyub’un dertlerine şifa getirdiği gibi, bu helaka da şifa olmak isteyen herkesin başına!

Su gibi Aziz olmak dileğiyle…