05 Şubat 2010

ZAN VE İFTİRADAN SAKINMAK

İnsanların üzerinde çok durmadığı ve önemsemediği bir konu olsa da zan, ayetlerde Rabbimizin kaçınmamız gereken bir tavır olarak bizlere defalarca hatırlattığı kesin bir emirdir.  

Namaz kılmak, oruç tutmak konusunda gösterdiğimiz titizliği, zandan kaçınmak konusunda da göstermekle mükellefiz. Çünkü Rabbimiz, “Ey iman edenler, zandan çok kaçının; çünkü zannın bir kısmı günahtır… (Hucurat Suresi, 12) buyurarak bu konuda kesin hükmünü bize açıkça bildirmiştir. 

Özellikle samimi olarak iman eden bir kimsenin tavırları örnek, kalbi ise tertemiz olmalıdır. Mümin'in, Allah yolunda olan kişiler hakkında aklından geçirdikleri ve hissettikleri Allah'ın sınırlarını aşmamalıdır. Müminlerin birbiri hakkındaki düşünceleri her zaman hüsn-ü zan (güzel zan) yönünde olmalıdır. Allah yolunda mücadele eden ve Allah rızası için yaşayan insanlar hakkında söylenenlere itibar etmek, “Ona karşı dört şahitle gelmeleri gerekmez miydi? (Nur Suresi, 13) ayetinin hükmüne ters bir tavır olacağı için müminin asla düşmeyeceği bir yanlıştır. Şahitleri getirmediklerine göre, artık onlar Allah Katında yalancıların ta kendileridir. (Nur Suresi, 13)  Şahit getirilmesi durumunda ise şahitlik eden kimselerin Kuran ahlakı ile yaşayan insanlar olduğundan emin olmak gerekir. Zira Kuran ahlakı ile yaşamayan insanlar, kalplerinde Allah korkusunu taşımadıklarından dolayı, müminlere engel olmak, güç durumlara sokmak ve eziyet görmeleri için her türlü iftiraya başvurabilirler. Yüce Rabbimiz müminleri fasıktan gelen habere itibar etmemeleri konusunda kesin olarak uyarmıştır. 

Ey iman edenler, eğer bir fasık, size bir haber getirirse, onu 'etraflıca araştırın'. Yoksa cehalet sonucu, bir kavme kötülükte bulunursunuz da, sonra işlediklerinize pişman olursunuz. (Hucurat Suresi, 6) 

Ayetten de anlaşıldığı üzere Allah rızası için yaşamayan insanlardan gelen haberler etraflıca araştırılmalı, iman eden şahitlerle gerçek ve kesin sonuca ulaşılmalıdır. Aksi halde cehalet sonucu müminlere zarar vererek bundan dolayı pişmanlık duyulabilir. Müminin burada yapması gereken, elbette Kuran ayetleri ışığında Allah'ın en çok razı olacağı tavrı göstermektir. Zanla konuşmak, iftira atmak veya hakkında bilgisi olmadığı halde bir konunun peşine düşüp bu konuyu yaygınlaştırmak, müminin kaçınacağı bir yanlıştır. Mümin, bunun Allah katında büyük bir suç olduğunu bilir. 

O durumda siz onu (iftirayı) dillerinizle aktardınız ve hakkında bilginiz olmayan şeyi ağızlarınızla söylediniz ve bunu kolay sandınız; oysa o Allah Katında çok büyük (bir suç)tür. (Nur Suresi, 15) 

Kuran'ın ve hZ. Peygamber (sav)'in sünnetinin rehberliğinde duygu ve düşüncelerini terbiye eden insan, şüphesiz en doğru yola ulaşır. Ahirette ellerin, ayakların, derilerin ve tüm duyuların şahitlik edeceğini unutmadan bu geçici dünya hayatında hırslara kapılıp geri dönüşü olmayan hatalardan kaçınmak gerekir. “…bir hardal tanesi ağırlığında olsa da, (bu,) ister bir kaya parçasından ya da göklerde veya yer(in derinliklerinde) de bulunsa bile, Allah onu getirir (açığa çıkarır)…” (Lokman Suresi, 16)  

Müminler hakkında pervasızca konuşanların sonu, ahirette mühürlenmiş bir ağızla acz içinde iken, tüm uzuvlarının kendi aleyhlerinde şahitliğini çaresizce izlemeleri olacaktır. İşte o an Allah'ın Adil sıfatı bir kez daha tecelli edecek, dünyada aldıkları karşılığın çok daha ağarını ahirette alacaklardır. 

Bugün Biz onların ağızlarını mühürleriz; (günahtan ve sevaptan yana) kazandıklarını, elleri Bize söylemekte, ayakları (aleyhlerinde) şahitlik etmektedir. (Yasin Suresi, 65) 

İman edip salih amellerde bulunan insanların, şeytanın oyununa gelmeden Allah'ın huzurunda bu çaresiz aşağılanmayı yaşamamaları için, şu ana kadarki tüm hatalarından dolayı tevbe edip tekrar etmemek konusunda kararlı davranmaları gerekmektedir. İşte bunlar, Rablerinden olan bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler bunlardır. (Bakara Suresi, 5)