17-09-2011 11:13

`Arap Baharı` gezisinin anlamı

Erdoğan, Mısır halkına, laikliğe sahip çıkmalarını, Hüsnü Mübarek sonrasında da laik rejime bağlı kalmalarını tavsiye etmektedir. İşte Tayyip Erdoğan gerçeği budur. Ben bu çağrıya hiç şaşırmadım. Çünkü AKP’nin siyasal misyonunun bu olduğunu, kurulduğu günden beri sürekli hatırlatıyoruz.

`Arap Baharı` gezisinin anlamı

Arap Baharı Gezisinin Anlamı

Mehmed Durmuş / iktibasdergisi.com

Başbakan R. Tayyip Erdoğan’ın ‘Arap baharı gezisi’, Türk siyaset geleneklerine uygun olarak, yandaşların göklere çıkartmasıyla, karşıtların tamamen sıfırlaması arasında, gerçekçi yorumları beklemektedir.

Bir muhalefet partisi liderinin, en büyük rakibi olan Başbakan’ın her icraatına tersinden (sağdan ya da soldan) yaklaşmasında bir garabet yoktur. Fakat o partiye oy ve gönül(!) veren kitlenin, parti başkanına toz kondurmaması tam bir sefihliktir. Bir arabanın arka tekeri bile, bazen ön tekeri takip etmez, ön tekerden ayrışır. Arka teker kadar bile olamamak, insanlık adına ne utanç vericidir.

Yaklaşık on yıldır, ortaya koyduğu bütün siyasî yeteneği, sadece amansız bir AKP karşıtlığından ibaret olan ve bunu da başbakanın anasına dil uzatmaya kadar vardıran muhalefette fikir namusu denilen şeyin hiçbir izine rastlanmamaktadır. Muhalefet partileri muhalefeti tamamen, bir türlü hızına yetişemedikleri AKP ve liderini kıskanma, kapris ve çekememezlik duygularına dayandırmaktadırlar. Hâlbuki her fırsatta dile getirmeye çalıştığım gibi, Türkiye'de rejime iman etmiş bir partinin -merkezin ne tarafında yer alıyor olursa olsun- AKP’yi eleştirecek çok az şey bulması gerekir. Çünkü Cumhuriyet’in kurucusunun bile bir türlü erişemediği muasır medeniyet seviyesi, AKP sayesinde Türkiye’ye hiç bu kadar yakın olmamıştı! Türkiye’deki ‘ayak takımı’ siyasetçilerin dışında, bu ‘iş’ten anlayan bütün ‘gavur’lar AKP’nin önemini takdir etmekte, yaptıklarının değerini bilmekte zaaf göstermemektedirler.

Tayyip Erdoğan’ın Arap Baharı Gezisi işte bu çerçevede yankı bulmaktadır. Yine o ayak takımı siyasetçiler ve onların zangoçluğunu yapan sözde gazeteciler, Başbakan’ın gezisini siyaseten ‘beş paralık’ etmek için ellerinden geleni artlarına koymamaktadırlar. Oysa Başbakan’ın gezisi, ayak takımı siyasî sloganların ötesinde, çok daha ciddi değerlendirmeleri gerektirmektedir. Zaten söz konusu siyasiler işte sırf bu yüzden, yani değişen dünya koşullarını doğru okuyamadıkları için, seçim günlerinde nal toplamaya devam etmektedirler.

Öte yandan, Tayyip Erdoğan’ı, dünyanın her işi kendilerinden sorulan kutbul aktap gibi gören, aklını-fikrini tamamen Erdoğan’a ipotek etmiş bulunan yandaş zümre de haliyle Başbakan’ı doğru değerlendirememektedir. Kafası nurculuk-klasik ehli sünnetçilik-tarikat ve geleneksel Türk Müslümanlığı bakış açılarıyla yeterince mermerleşmiş ortalama bir seçmene sorsanız size Başbakan’ın gezisini şöyle özetler: Efendim, gözünü budaktan sakınmaz cesur mu cesur, akıllı mı akıllı, yiğit mi yiğit Tayyip Erdoğan, gerek iç ve gerekse dış engelleyici bütün güçlere rağmen, Türkiye’nin asırlık sorunlarını teker teker çözdüğü gibi, şimdi de -İsrail’in bütün kösteklerine rağmen- Arap ülkelerine gitti, oraları sahiplenmekte; Müslüman Mısır, Libya, Tunus ve Filistin halkının, özledikleri yönetimlere kavuşmaları için adeta halife gibi o ülkeleri teftiş etmekte, ayak bastığı yerlere çil çil yeni insani rejimler dağıtmaktadır!

Başbakan’ın Arap ülkelerinde nasıl bir şaşa ile karşılandığını izah etmeye gerek yok. Halkların teveccühü olağanüstü. Başbakan’ın İsrail karşıtı söylemleri Arap halkının gönlünü fethediyor. Esasen Başbakan’dan önce Türk dizileri Arap toplumlarını Türklere meftun etmiş durumda. Şam’da akşam saatlerinde televizyonda Kurtlar Vadisi dizisi başlayınca sokakların adeta boşaldığını, insanların TV’ye kilitlendiklerini bizzat müşahede etmiştim.

Başbakan’a gösterilen yoğun ilgiyi, kimi dış basının halife v.b. benzetmesi eşliğinde izleyenler, iflah olmaz şekilde Tayyip Erdoğan mitosuyla gözlerini kör, kulaklarını sağır etmekte, kalplerini de mühürlemektedirler. Neden? Çünkü Tayyip Erdoğan rüzgârı, Ortadoğu’ya, Afrika’ya ve Asya’ya sadece ve sadece laik-demokratik bir siyaset götürmektedir! Erdoğan sadece liberal demokrasiyi yüceltmektedir. Erdoğan’ın siyasetinin İslam'la hiçbir ilgisi yoktur. Erdoğan siyasetinin İslam'la ilişkisi tamamen, İslam'ı istismar etmek, laik-demokratik düzenlerin payandası yapmak için gerektiği kadar kullanmakla sınırlıdır. Erdoğan’ın bu laik-demokratik siyasetine, kıldığı namaz, tuttuğu oruç, varoşlarda açtığı iftar, hanımının başörtüsü engel değildir!

Bu bakımdan, Erdoğan’ın yaptığı iş hiç zor değildir. Küresel sistem de zaten bunu istemektedir.

Erdoğan, Mısır halkına, laikliğe sahip çıkmalarını, Hüsnü Mübarek sonrasında da laik rejime bağlı kalmalarını tavsiye etmektedir. İşte Tayyip Erdoğan gerçeği budur. Ben bu çağrıya hiç şaşırmadım. Çünkü AKP’nin siyasal misyonunun bu olduğunu, kurulduğu günden beri sürekli hatırlatıyoruz.

Erdoğan, basında yer aldığı kadarıyla şunları söylemiş:

“Türkiye’de anayasa laikliği, devletin her dine eşit mesafede olması olarak tanımlar. Laiklik kesinlikle ateizm değildir. Ben Recep Tayyip Erdoğan olarak Müslümanım ama laik değilim. Fakat laik bir ülkenin başbakanıyım. Laik bir rejimde insanların dindar olma ya da olmama özgürlüğü vardır.”

“Ben Mısır’ın da laik bir anayasaya sahip olmasını tavsiye ediyorum. Çünkü laiklik din düşmanlığı değildir. Laiklikten korkmayın. Umarım ki Mısır’da yeni rejim laik olacaktır. Umuyorum ki benim bu açıklamalarımdan sonra Mısır halkının laikliğe bakışı değişecektir.”

Acaba bir insan, -laik olmadığını iddia ededursun- laik bir ülkenin başbakanı olarak -hem de bununla övünerek- hala Müslüman kalabilir mi? Acaba ‘müslüman’ bir kişinin laik bir ülkenin başbakanı olmasına neden bu kadar tolerans gösterilebilmektedir? Milli Görüş geleneğine mensup Başbakan, laik bir rejimde insanların dindar olma ya da olmama özgürlüğüne sahip olduklarını söylemekte. Ne ilginçtir, bu söylemi yakın geçmişte Süleyman Demirel ve diğer ulusalcı elitler seslendirmekteydi. Hâlbuki laik bir rejim, Allah'a harp ilan etmiş bir rejimdir. Şu var ki laik bir rejim, Allah'a harp açtığını açıkça söylemez, bunun yerine, “bütün din ve inançlara eşit mesafede durmak” gibi, çağın en aşağılık yalanını, muhafazakârlıkla uyuşturulan kitlelere şırınga eder.

“Bütün dinler”in arasına İslam’ı da -sözde- yerleştirerek, eşit mesafede durmak iddiası, İslam'ı bütün putperestliklerle aynı kefeye koymaktır. İslam ancak böyle inkar edilir. Oysa bir Müslüman nazarında laikliğin İslam'ı nereye yerleştirdiği değil, İslam'ın laikliği nereye yerleştirdiği önemlidir.

Başbakan laikliğin ateizm ve din düşmanlığı olmadığını ileri sürmektedir. Laikliğin ateizm olmadığı doğrudur ama ateizmden daha soysuz olduğu da doğrudur. Çünkü laikler İslam'ı yok saydıkları halde münafıkça, var sayıyormuş gibi hareket etmektedirler. Kur'an’ın, münafıkları ateşin en dip kısmına yerleştirmesi tam da bu noktaya işaret etmektedir. Laikliğin din düşmanlığı olmadığı yalanını münafıklardan hep dinleye geldik. Oysa, bir şey İslam'ın dostu değilse düşmanıdır. Laiklik, Din’i muhatap bile almamaktır. Din’den rahatsız olunduğu için laiklik icat edilmiştir. Bir çocukla ilgili art niyeti olan bir canînin çocuğu kandırmaya yönelik sözleri gibi, laikler de Müslümanları kandıracaklarını sanmaktadırlar.

Tayyip Erdoğan Mısır halkına laiklikle ilgili bu mesajları verdiğinde Mısırlıların, “Erdoğan’ı Havalimanında karşılayan Müslüman Kardeşler’in yüzünü görmek isterdik” yorumlarını yaptıkları bildirilmektedir. Bu yorumu yapanlar, yukarıda değindiğim türden, Müslüman Kardeşler’i de, Mısır halkını da anlamayan, buna rağmen siyaset üzere kalem oynatan gazetecilerdir. Çünkü Mısır İhvanı zaten yıllardır AKP tarzı bir din anlayışına savrulmuş vaziyettedir. İhvan zaten hiçbir zaman İslamî bir rejim istememiştir. İhvan, AKP’yi -şu meşhur keler deliğinden bahseden rivayetteki gibi- takip ve taklit etmektedir. Yani İhvan Erdoğan’ın laik rejime bağlılık çağrısından hiç de rahatsız olmayacaktır. Dünya Bülteni sitesinde yer alan haberde bir İhvan sözcüsünün tepkisi, sanıldığı gibi İhvan’ın genelini temsil etmemektedir. İhvan da kendisini Mısır derin devletine ve ulusalcılara kabul ettirmek için çok fırın ekmek tüketmek zorundadırlar.

Hasılı, Tayyip Erdoğan liderliğindeki AKP kadrosu, Türkiye’yi liberalleştirmekte; o oranda da İslam’dan uzaklaştırmaktadır. Zihnimize liberal demokrasi ve laiklik girdikçe İslam uzaklaşacaktır. İslam olunca ise liberalizm, demokrasi ve laiklik gibi şirk dinleri olmayacaktır. Türkiye'nin model ülke rolü şimdilerde daha bir somutlaşmış bulunmaktadır. Yüzde doksan dokuzu Müslüman olduğu söylenen Türk toplumu genel itibariyle bu liberalleşmeye, laikleşmeye razıdır, bu, toplum için bir sorun teşkil etmemektedir. Ama burada önemli bir sorun vardır elbette: Bu değişimi AKP gibi bir kadro yapmalıdır! Şayet CHP gibi bir parti yaparsa bu pek kolay kabul edilemez. MHP gibi bir partinin de zaten bu işlere aklının ve gücünün ermesi söz konusu değildir.

Acaba AKP’ye oy veren muhafazakâr kesim, Tayyip Erdoğan’ın kendilerini akidevî olarak hangi noktaya çağırdığını bu vesile ile bir kerecik olsun düşünecekler midir? 

YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !