24-07-2012 19:07

`Eski İslâmcıları kırpıp kırpıp politikacı yapıyorlar`

`Dünün keskin devlet karşıtları bugün devlet adına konuşuyorlar. `Devlet adına` lafı hafif kaldı; doğrudan `devlet olarak` konuşuyorlar. Kolay mı, koskoca devlet. İslâmcılar devleti değiştirdi mi? Devleti ele geçirdiler, ama devlet de onları değiştirdi. Hangisi daha çok değişti? Elbette İslâmcılar; değişmek ne kelime bambaşka bir boyuta taşındılar.`

`Eski İslâmcıları kırpıp kırpıp politikacı yapıyorlar`

Mevzunun derin ve çok yönlü olduğunu kaydeden Mümtaz'er Türköne, Zaman'daki yazısında "Türkiye değişti. "Kim değiştirdi?" sorusuna, mütevazı sınırlar içinde failler arıyorsak, ilk sırayı bir zamanlar kendilerini 'İslâmcı' olarak tanımlayanlara vermemiz lâzım." dedikten sonra onların İslamcıların hatıralarını 'çocuksu şeyler olarak niteledi: "Bugün sorsanız, çoğu yüzüne yayılan masum bir tebessümle gençlik yıllarına ait unuttuğu çocuksu şeylerden dem vuracaktır."

İslamcılar devleti ele geçirdi ama projelerini tamamıyla unuttular!

İslamcıların devletle ilişkilerini ve geride bıraktıklarını anlatırken Türköne şu ifadeleri kullandı:

"Dünün keskin devlet karşıtları bugün devlet adına konuşuyorlar. "Devlet adına" lafı hafif kaldı; doğrudan "devlet olarak" konuşuyorlar. Kolay mı, koskoca devlet. İslâmcılar devleti değiştirdi mi? Devleti ele geçirdiler, ama devlet de onları değiştirdi. Hangisi daha çok değişti? Elbette İslâmcılar; değişmek ne kelime bambaşka bir boyuta taşındılar. İslâmcılık adına çantalarında siyasî bir projeleri var mı? Yok. Uygulayıp mı tükettiler? Hayır. Tamamıyla unuttular ve vazgeçtiler. Bu iş gömlek çıkartmaktan farklı. Gömlek çıkartmak, yelpazeyi geniş tutmak için siyasî bir tercihti."

Demokrasi ile devam edebilmek için İslamcılığın terki zorunlu!

Türköne "İslâmcılıktan vazgeçmek ise, demokrasi ile yola devam edebilmek için bir mecburiyetti. Tarih İslâmcılara bu şansı verdi." tesbitinin ardından Ali Bulaç için de "Galiba bu zengin ve sancılı geçmişten geride "İslâmcı" sıfatını şerefle taşımaya devam eden bir tek Ali Bulaç kaldı." dedi.

İslamcılık da Marksizm gibi bir ideoloji

İdeolojik olarak İslamcılığın referans olarak İslam'ı esas alan bir "izm" olduğunu, müslüman sıfatının da İslamcılara yetmediğini savunan Türköne bu noktada 'anti-kapitalist müslümanlar'dan İslamcılığın bugünkü versiyonu olarak söz etti ve şöyle yazdı:

"İslâmcılık bir ideoloji. Bu söz tek başına İslâmcılığın temel ayırt edici özelliğini fark etmek için yeterli. İslâmcılık liberalizm, sosyalizm, Marksizm gibi bir ideoloji. İslâmcılık sistemini, diğer ideolojiler gibi bu dünyada kuruyor. Sadece bu sistemi kurarken İslâmiyet'i referans alıyor. Ali Bulaç'ın "her Müslüman bizzarure İslâmcıdır" hükmü, neden iki farklı sıfatın var olduğunu açıklamıyor. "Müslüman" sıfatı neden İslâmcılara yetmiyor? Çünkü din, modern dünyanın sorunları ve kurguları arasında bambaşka bir kalıba dökülüyor. Ortaya "hakikat" için diğer dinlerle değil dünyevî ideolojilerle savaşan bir "izm" çıkıyor. İslâmcılar hesabı ahirete bırakmak yerine cenneti bu dünyada kurmaya girişiyorlar. Nitekim, İslamcılığın bugünkü versiyonlarından "anti kapitalist İslâmcılar"ın pirinin, oruç hakkında verdiği fetva, bu dünyadaki zorlukları azaltma mantığına dayanıyor."

Ali Bulaç'ın tanımı 'bir zamanlar' doğruydu, 80'lerin sonunda

Türköne Bulaç'ın tanımı doğrultusunda o misyonu yüklenen İslamcıların nerede olduklarını sordu:

"Bulaç, İslâmcılığı lügatlere girecek sarahatle, "İslâm'ın ana kaynaklarından hareketle 'yeni' bir insan, toplum, siyaset/devlet ve dünya tasavvurunu, buna bağlı yeni bir sosyal örgütlenme modelini ve evrensel anlamda İslâm birliğini hedefleyen entelektüel, ahlâkî, toplumsal, ekonomik, politik ve devletler arası hareket" olarak tanımlıyor. Tanım sadece sarih değil, bir zamanların çok gürültülü tartışmalarını hatırlattığı için zihin tazeleyici. Evet bir zamanlar böyle bir misyon yüklenen İslâmcılar vardı. Özellikle 80'lerin sonunda ideolojik alanda hegemonik bir üstünlük bile sağlamışlardı. Peki şimdi neredeler?"

İslamcılığa istihzai yaklaşım

Ali Bulaç'ın aksi görüşüne karşılık, Türköne istihzai ifadeler kullanarak İslamcılığın bugün yeterli saygıyı gördüğünü ileri sürüyor:

"Eski İslâmcıları kırpıp kırpıp politikacı yapıyorlar. Bu arada İslâmcılık politikada yukarılara tırmanmak için kullanılmış ve işi bitmiş bir uçan halı olarak, özenle çerçevelenip duvara asılıyor. Ali Bulaç, aksi görüşte ama müzeye kaldırılmış bir obje olarak yeterli saygıyı görüyor. Büyük Doğu dergisinin tıpkı basımları bir gazetemizin eki olarak elimize ulaşırken, saygıda kusur edildiğini söyleyebilir miyiz?"

İslamcılığı çökerten 'ağır iktidar yükü'

Türköne'ye göre İslamcılık 'iktidar'a gelişi ile ideolojik olarak çöktü. Tekrar ayağa kalkması için muhalefette kalıp proje üretmesi gerektiğini savunuyor:

"İslâmcılık bir ideoloji olarak çöktü. Omuzlarındaki ağır iktidar yükü onu çökertti. Kendini yeniden bulması için önce iktidarla bağlarını koparması, sonra uzun süre muhalefette yeni projeler üretmesi lâzım. Subaşı'nın işaret ettiği gibi çoğulculukla irtibata geçti ve onun bir parçası haline geldi. Totalitarizmden otoriteryanizme kayan eleştiriler bile bu çöküşün işareti olarak görülmeli. Bu son cümle izaha muhtaç olduğu için devam edeceğiz."

Türköne'nin gözardı ettiği nokta

Türköne sistem-içi bir hareket olarak algıladığı İslamcılığın bir yıkılış içinde olduğunu belirtirken İslamcılığın sistem-içinde kaldığı müddetçe herhangi bir ideolojik zemininin olmayacağını ve sisteme alternatif üretemeyeceğini göz ardı ediyor. Herhangi bir ideolojik düşünce içinde bulunduğu sisteme alternatif olmak yerine sistem-içi iktidar hedefine yöneldiği oranda sistem'in bir parçası haline dönüşüyor. Bugün yaşananlar ise bunun sadece bir tezahürü. İslamcılık bir 'rakip' olarak varlığını sürdürmesine karşın, karşıtlarının onu sistem-içi'ne çekme ve sistem-dışında kalanı gözardı etme politikaları doğrultusunda asli boyutundan uzaklaştırılmak isteniyor.

İslam asla sistem içerisinde bir yer edinme çabası içinde olmamış, bu yönde açılan yollara asla girmemiştir. İslamcıların bu yollara girmiş olmasını İslamcılığın hatası olarak görmek art niyetli bir yaklaşımı da kabul etmeyi gerektirir. Çünkü Hz. Peygamberin siyasi duruşu da sistemin dışında kalma şeklinde olmuş, Peygamber (as) kendisine gelen 'iktidar' tekliflerini reddederek bunu göstermiştir. Türköne'nin iktidar sahibi İslamcılar üzerinden yaptığı 'çöküş' iddialarına rağmen konunun İslam'ın merkez olduğu ve daha doğru anlaşılacağı bir tartışma zeminine doğru hızla ilerliyor olması işin sevindirici boyutudur... 

(Kaynak: İktibas)

YORUMLAR
  • ONUNCUKÖY   28-07-2012 14:12

    Dünün keskin devlet karşıtları bugün devlet adına konuşuyorlar. "Devlet adına" lafı hafif kaldı; doğrudan "devlet olarak" konuşuyorlar. Kolay mı, koskoca devlet. İslâmcılar devleti değiştirdi mi? Devleti ele geçirdiler, ama devlet de onları değiştirdi. Hangisi daha çok değişti? Elbette İslâmcılar; değişmek ne kelime bambaşka bir boyuta taşındılar. İslâmcılık adına çantalarında siyasî bir projeleri var mı? Yok. Uygulayıp mı tükettiler? Hayır. Tamamıyla unuttular ve vazgeçtiler. Bu ifadelere katılmamak ne mümkün, ifadeler hedefini buluyor Demokrasi ile devam edebilmek için İslamcılığın terki zorunlu! Türköne "İslâmcılıktan vazgeçmek ise, demokrasi ile yola devam edebilmek için bir mecburiyetti. Tarih İslâmcılara bu şansı verdi" bu şans Allah indinde ne kadar yerini bulabilir, tarihin verdiği şansı tarihmi verdi, tarihi belirleyenler mi verdi? Onuda göz addı etmemek lazım. tesbitinin ardından Ali Bulaç için de "Galiba bu zengin ve sancılı geçmişten geride "İslâmcı" sıfatını şerefle taşımaya devam eden bir tek Ali Bulaç kaldı." dedi. Ali Bulaç (Bulamaç) bu sıfat üzere ise, ben aklımı yitirmiş plmalıyım, Türkönenin bu kıyagı aynı harmandan hasılat elde ediyor olmalarına bağlı olmasın? İslamcılık da Marksizm gibi bir ideoloji İdeolojik olarak İslamcılığın referans olarak İslam'ı esas alan bir "izm" olduğunu, müslüman sıfatının da İslamcılara yetmediğini savunan Türköne bu noktada 'anti-kapitalist müslümanlar'dan İslamcılığın bugünkü versiyonu olarak söz etti ve şöyle yazdı: "İslâmcılık bir ideoloji. Bu söz tek başına İslâmcılığın temel ayırt edici özelliğini fark etmek için yeterli. İslâmcılık liberalizm, sosyalizm, Marksizm gibi bir ideoloji. İslamı; din/sistem üreten rakipleri karşısında alternatif olarak gördüğü için için ideolojik olarak değerlendiriyorsa ılımlı bakılabilir, Ancak Türköne bilmelidir ki ideolojiler insanlar tarafından ortaya atılan, ancak her zaman başka alternatifleri de olan/olabilen insan düşüncesi dir, İslam İse Yaratan tarafından yaratıklarının müreffeh bir hayat sürdürmeleri için vaaz edilmiş bir yaşam biçimidir. Ve bunun alternatifi olarak kabul metiği veya değerlendirdiği ideolojiler mutlak doğru değildir. İslâmcılık sistemini, diğer ideolojiler gibi bu dünyada kuruyor. (İslamcı olduğunu söyleyenler kuruyor, İslam yani Allah değil) Sadece bu sistemi kurarken İslâmiyet'i referans alıyor. Ali Bulaç'ın "her Müslüman bizzarure İslâmcıdır" hükmü, neden iki farklı sıfatın var olduğunu açıklamıyor. "Müslüman" sıfatı neden İslâmcılara yetmiyor? Çünkü din, modern dünyanın sorunları ve kurguları arasında bambaşka bir kalıba dökülüyor. Ortaya "hakikat" için diğer dinlerle değil dünyevî ideolojilerle savaşan bir "izm" çıkıyor. İslâmcılar hesabı ahirete bırakmak yerine cenneti bu dünyada kurmaya girişiyorlar. Nitekim, İslamcılığın bugünkü versiyonlarından "anti kapitalist İslâmcılar"ın pirinin, oruç hakkında verdiği fetva, bu dünyadaki zorlukları azaltma mantığına dayanıyor." (… O (Allah) bundan daha önce de, bunda (Kur'an'da) da sizi "müslümanlar" olarak isimlendirdi; elçi sizin üzerinize şahid olsun, siz de insanlar üzerine şahidler olasınız diye.…….(Hac 78) Allah'a çağıran, salih amelde bulunan ve: "Gerçekten ben müslümanlardanım" diyenden daha güzel sözlü kimdir? (Fussilet 33) Bu ayetler doğrultusunda Müslüman sıfatının İslamcılara yetmesi gerekir, Çünkü bu sıfatı insanlara Allah vermiş, kendi beceri ve marifetleriyle bu sıfatı kazanmış değiller, ben Allah’a iman ediyorum diyen kişi müslümandır. Yeterli ğörmeyenlerin veya hem bu ismi kullanıp hem de kendisine daha geniş alanlar açmak isteyenler, dini, modern dünyanın sorunları ve kurguları arasında bambaşka bir kalıba döküyorlar. Sonuç olarak; görüldüğü gibi Ortaya "hakikat" için diğer dinlerle dünyevi menfaatler için (çıkar, menfaat çatışması için) (dünyevî ideolojiler de bir din dir) savaşan insanlar çıkıyor ortaya. İslâmcılar, ahirete bu dünyada yaptıklarından hesaba çekilecekler. Çıkar ve menfaat peşinde koşan insanlar hesabı da bu dünyada bitiriyorlar, cenneti de bu dünyada kurmaya girişiyorlar. Bu dünyadaki yaşantıları cenneti andırabilir ancak ahirette yerleri cennet olurmu onu Allah’a havale ediyorum Ali Bulaç'ın tanımı 'bir zamanlar' doğruydu, 80'lerin sonunda Türköne Bulaç'ın tanımı doğrultusunda o misyonu yüklenen İslamcıların nerede olduklarını sordu: "Bulaç, İslâmcılığı lügatlere girecek sarahatle, "İslâm'ın ana kaynaklarından hareketle 'yeni' bir insan, toplum, siyaset/devlet ve dünya tasavvurunu, buna bağlı yeni bir sosyal örgütlenme modelini ve evrensel anlamda İslâm birliğini hedefleyen entelektüel, ahlâkî, toplumsal, ekonomik, politik ve devletler arası hareket" olarak tanımlıyor. Tanım sadece sarih değil, bir zamanların çok gürültülü tartışmalarını hatırlattığı için zihin tazeleyici. Evet bir zamanlar böyle bir misyon yüklenen İslâmcılar vardı. Özellikle 80'lerin sonunda ideolojik alanda hegemonik bir üstünlük bile sağlamışlardı. Peki şimdi neredeler?" (Allah, biz onlara mal verir deneriz, evlat verir deneriz, şan-şöhret, makam verir deneriz) buyurmaktadır, Bu bir sınav dır buna bu günkü deyimle, SBS’mi, ÖYSS’mi LYS’mi dersin ne dersen de. Görünüşe bakarak kazandıklarını zannetmesinler, Çünkü hesap Ahirette olacak, buna iman ediyoruz. İslamcılığa istihzai yaklaşım Ali Bulaç'ın aksi görüşüne karşılık, Türköne istihzai ifadeler kullanarak İslamcılığın bugün yeterli saygıyı gördüğünü ileri sürüyor: "Eski İslâmcıları kırpıp kırpıp politikacı yapıyorlar. Bu arada İslâmcılık politikada yukarılara tırmanmak için kullanılmış ve işi bitmiş bir uçan halı olarak, özenle çerçevelenip duvara asılıyor. (Bu çok doğru bir tesbit Allah razı olsun, görünen köy kılavuz istemez, Ali Bulaç da buna dahil. Çok etreflarında dolaştı belki bana da bulaşır diye Allah’a dua etsin ki bulaşmadı, veya öyle gibi görünüyor) Ali Bulaç, aksi görüşte ama müzeye kaldırılmış bir obje olarak yeterli saygıyı görüyor. Büyük Doğu dergisinin tıpkı basımları bir gazetemizin eki olarak elimize ulaşırken, saygıda kusur edildiğini söyleyebilir miyiz?" İslamcılığı çökerten 'ağır iktidar yükü' Türköne'ye göre İslamcılık 'iktidar'a gelişi ile ideolojik olarak çöktü. Tekrar ayağa kalkması için muhalefette kalıp proje üretmesi gerektiğini savunuyor: "İslâmcılık bir ideoloji olarak çöktü. Omuzlarındaki ağır iktidar yükü onu çökertti. (İslamcılık adıyla hareket edenlerin hareketi çöktü, böyle başarılı olacaklarını sandılar, ancak dünyalık nimetleri şeytan onlara süslü gösterdi, onlarda şeytana uydular) Kendini yeniden bulması için önce iktidarla bağlarını koparması, sonra uzun süre muhalefette yeni projeler üretmesi lâzım. Subaşı'nın işaret ettiği gibi çoğulculukla irtibata geçti ve onun bir parçası haline geldi. Totalitarizmden otoriteryanizme kayan eleştiriler bile bu çöküşün işareti olarak görülmeli. Bu son cümle izaha muhtaç olduğu için devam edeceğiz." (Bu geri dönüş çok zor gibi görünüyor, Ancak Allah hiçbir zaman kapıyı kapatmamıştır, belki samimi olarak tevbe ederler geri dönerler de Allah’da onların tevbesini kabul etsin diye)

  • i.metin   25-07-2012 22:43

    Türköne yerinde tespitler yapmış bunları hocasınada hatırlatmasında yarar var