`Hep o daire!`
Sivas olaylarında; slogan atan sanıkların idamla yargılanmaları için davayı esastan bozan dönemin Yargıtay 9. Ceza Dairesi`nin birçok hukuksuz kararlara daha imza attığını Akit gazetesinden Kenan Kıran deşifre ediyor.
Sivas Madımak olaylarında; “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet” ettiği gerekçesiyle mahkûm olan sanıkların davasını idamla yargılanmaları için bozan dönemin Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nin birçok hukuksuz kararlara daha imza attığını deşifre ediyoruz.
Demirel Tavil'in başkanlık yaptığı; Yargıtay eski Başkanı Hasan Gerçeker, Mater Kaban, Şerif Erol ve Süleyman Erkan'ın üye olarak görev yaptığı Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nin; Anadolu Federe İslam Cumhuriyeti davası, Umut davası, Malatya davası, Vahdet Vakfı davası, Salih Mirzabeyoğlu davası, Kudüs davasında İslami duyarlılığa sahip vatandaşları mahkûm eden kararları onadıkları ortaya çıktı.
Yargıtay 9. Ceza Dairesi; İsrail'i eleştirenleri, başörtüsü yasağını protesto edenleri, tutuklu ve hükümlülere yardım edenleri, düşüncelerini açıklayan yazarları mahkûm eden kararları onadı.
DAİRE'NİN İSRAİL VE DARBECİ AŞKI
Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren hakkında idam talebiyle iddianame hazırlayan ve görevinden uzaklaştırılan eski Adana Cumhuriyet Savcısı Sacit Kayasu'yu, “görevini kötüye kullandığı gerekçesiyle” 1 yıl hapis cezasına mahkûm etti. Daire; İsrail katliamlarını kınadıkları, İsrail'i işgalci güç olarak nitelendirdikleri için gazeteci-yazar Nureddin Şirin ve Sincan eski Belediye Başkanı Bekir Yıldız hakkında DGM'nin verdiği cezaları onaylandı. Nureddin Şirin 17 yıl 6 ay, Bekir Yıldız 4 yıl 7 ay ceza aldı.
“HUKUK KATLEDİLDİ”
Sivas ve Başbağlar davası sanıklarının yanı sıra Anadolu Federe İslam Cumhuriyeti davası, Umut davası, Malatya davası, Vahdet Vakfı davası sanıklarının avukatlığını yapan Cüneyt Toraman, Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nin verdiği kararlara dikkat çekiyor. Toraman, “28 Şubat darbesiyle bağlantılı “siyasi davaların” tamamına yakını, hukukun katledildiği davalardır” dedi.
“SİVAS, BAŞBAĞLAR VE FAİL-İ MEÇHULLER DARBEYİ GERÇEKLEŞTİRMEK ADINA YAPILDI”
Toraman, 1990 yılının başından itibaren, kaos oluşturmak suretiyle darbe yapmak amacıyla, büyük bir operasyon başlatıldığını, Sivas olayları, Başbağlar katliamı, faili meçhul cinayetlerin, darbeyi gerçekleştirmek amacıyla yapıldığını söyledi.
Söz konusu olayların, Ergenekon Terör Örgütü'nün öncülüğünde, yargı, medya ve sermayenin işbirliğiyle gerçekleştirildiğini hatırlatan Toraman, “Bu işbirliği, darbe gerçekleştirildikten sonra da devam etmiştir. Yargıtay Başsavcısı, uydurma haberlere dayanarak, AK Parti aleyhine kapatma davası açmıştır. Anayasa Mahkemesi, gazete kupürlerinden oluşan iddianameyi kabul ederek yargılamaya başlamış, AK Parti kapatılmaktan kıl payı kurtulmuş, irticanın odağı olduğuna karar vermiştir” dedi.
“YARGITAY, YEREL MAHKEMELERE YÖN VERMİŞ, BERAAT KARARLARINI BOZMUŞTUR”
Cüneyt Toraman, Danıştay'ın, meslek liselerine uygulanan katsayı rezaletine onay verdiğini, son derece ideolojik kararların altına imza attığını hatırlatarak, “Çok sayıda sivil askeri mahkemelerde yargılanmıştır. Yerel mahkemeler, sadece kesintisiz eğitimi protesto ettiği için yüzlerce kişiyi tutuklamış, bir kısmının mahkûmiyetine karar vermiştir. Yargıtay, yerel mahkemelere yön vermiş, beraat kararlarını bozmuştur. Özellikle Devlet Güvenlik Mahkemeleri, kıyma makinesi gibi çalışmış, on binlerce kişiyi mağdur etmiştir” diye konuştu.
“LİSTEYİ HAZIRLAYANLAR, DELİL OLMADIĞI HALDE DÂVÂ AÇANLAR SORUMLUDUR”
Toraman, 28 Şubat döneminde, medyada, Emniyet Müdürlüğü'ne atfen, “Türkiye'de 18 irticai terör örgütü olduğu” yönünde rapor yayınlandığını, bu raporda yer alan çoğu sivil toplum kuruluşlarına, operasyonlar düzenlendiğini belirterek, “Bu listeyi hazırlayanlar kadar, uygulayan (operasyon yapan), delil olmadığı halde kamu davası açan ve mahkûmiyet kararı verenler de sorumludur” şeklinde konuştu.
İŞTE O DÂVÂLAR
Cüneyt Toraman, girdiği davalarda yaşadıklarını, yerel mahkemelerin müvekkillerine verdiği beraat kararlarının Yargıtay 9. Ceza Dairesi tarafından müvekkillerine nasıl mahkûmiyete çevrildiğini örneklerle anlattı. Toraman, Anadolu Federe İslam Cumhuriyeti davası, Umut davası, Malatya davası ve Vahdet Vakfı davasında yaşadıklarını şöyle anlattı:
“TEK BİR TERÖR EYLEMİ YOK...”
“Anadolu Federe İslam Cumhuriyeti davası, şüphelilerin, 29 Ekim 1998 Cumhuriyet Bayramı kutlamaları sırasında, Anıtkabir'e uçakla saldırı yapacakları, Fatih Camii'ne hilafet bayrağı asacakları iddiasıyla operasyon düzenlenmiş, bu iddialar manşetten verilmiştir. Bazı sanıkların, Bursa'dan kiralayacakları bir uçağı, kutlamalardan 1 gün önce Ankara'da tarlaya indirecekleri, uçağı 6mx6m brandayla gizledikten sonra, kutlama günü kaldırılarak Anıtkabir'in üzerinden alçak uçuş yapılarak devlet büyüklerinin bombalanacağı” iddianamelere ve mahkeme kararına konu olmuştur. Bu davanın sanıklarından hiçbiri uçak kullanmayı bilmediği ve tamamının yakın akraba olduğu ortaya çıktığı halde, bazı sanıklarda bulunan pompalı tüfeklerden hareketle, silahlı terör örgütü ihdas edilmiştir. Ticari amaçla sanıklardan birinin akrabasında bulunan silahlar, bütün sanıklara mal edilmiştir. Tek bir terör eylemi olmayan bu topluluk, terör örgütü mensubu olmakla damgalanmış, son derece ağır cezalara çarptırılmıştır.”
(Yargıtay 9. Ceza Dairesi; Metin Kaplan'a verilen müebbet hapis cezası kararını bozdu ve Kaplan'a “silahlı terör örgütü kurmak ve yönetmek” suçundan 10 yıldan 15 yıla kadar ceza verilebileceğini açıkladı.)
DÜĞÜNDELERDİ AMA...
“Umut Davası da, 28 Şubat darbesini gerçekleştirenlerin bir organizasyonudur. 6 Mayıs 2000 tarihli operasyon, o tarihte cumhurbaşkanı olan Süleyman Demirel'in, (önceden planlanan) İran gezisini iptal ettirmek ve İsrail aleyhinde yayın yapan Selam gazetesini susturmak amacıyla yapılmıştır. Bu operasyondan sonra Süleyman Demirel İran gezisini iptal etmiştir. “Uğur Mumcu'nun katilleri yakalandı” manşetleriyle başlatılan soruşturmanın devamı sırasında, katil olarak açıklanan kişilerin, cinayet gününde (24 Ocak 1993), Fatih'te düğününün olduğunun ortaya çıkması üzerine, Uğur Mumcu suikastı, iddianameye dahi girmemiştir. Sanıklara isnad edilen silahlar, tarlada gömülü bulunmuştur. Tarladan çıkarılan silahların Susurluk'taki kayıp silahlarla büyük benzerlik arz etmesi üzerine, “Bu silahların faili meçhul cinayetlerde kullanılmış olabileceğinden balistik inceleme yapılması” talepleri mahkemece dikkate alınmamıştır. Kirli yapı, bu silahlardan kurtulmaya çalışırken, gözaltına alınanları silahlı terör örgütü olarak suçlamak suretiyle, bir taşla iki kuş vurmuştur. Bu davanın sanıkları, müebbet hapis ve 15 yıl 20 yıl ağır hapis cezalarına çarptırılmıştır.”
(Yargıtay 9. Ceza Dairesi, Selam Gazetesi Eski Sahibi Hasan Kılıç, Yazı işleri Müdürü Mehmet Ali Tekin, Dağıtım Müdürü Abdulhamit Çelik ve gazetenin Yayın Kurulu üyesi Mehmet Şahin'in, 4959 sayılı Topluma Kazandırma Yasası'ndan yararlanamayacaklarına hükmetti)
PROTESTOCULAR İDAMLA YARGILANDI
“Malatya Davası, yasayla kurulan legal ve yasal bir vakfın terör örgütüne dönüştürülmesi davasıdır. Malatya Üniversitesi önünde başörtü yasağını protesto eden topluluğun “idamla” yargılanıp beraat etmesinden kısa bir süre sonra, herhangi bir suç veya suç hazırlığı olmadığı halde çoğu aynı olan kişileri, mahkûm etmek amacıyla, Türkiye'nin birçok yerinde (Ankara'da, İzmir'de, Kahramanmaraş'ta vs.) geniş kapsamlı bir operasyon yapılmıştır. Derin yapı, bu kişileri cezalandırmaya çalışırken, Malatya'da halkın sevdiği ve destek verdiği bir vakfın faaliyetleri, terör örgütünün faaliyetleri olarak takdim edilmiştir. Soruşturma sırasında, sanıklardan birinin bahçesinde, silah alım satımı yapan bir kişiye ait silahlar, bütün sanıklara mal edilmek suretiyle, “silahlı terör örgütü” yaratılmıştır. Malatya'daki Devlet Güvenlik Mahkemesi, “terör örgütü” isnadı sübuta ermediğinden sanıkların beraatine karar verdiği halde, Yargıtay, beraat kararını bozmuş, silahlı terör örgütü üyeliğinden ceza verilmesini talep etmiştir. Bu dava sebebiyle iki sanık hala cezaevindedir.”
(Yargıtay 9. Ceza Dairesi; üniversitelerde uygulanan başörtüsü yasağını protesto eden, içlerinde Hüda Kaya ve kızlarının da bulunduğu diğer 15 şahsın 3 yıl 9 ay ile 1 yıl 3 ay arasında değişen cezalar almasını onadı.)
“BÜTÜN DELİL KİTAPLARIYDI”
“Salih Mirzabeyoğlu, aynı amaçla yapılmış bir operasyondur. Salih Mirzabeyoğlu, 1991 yılında aynı iddialarla tutuklanıp serbest bırakıldığı halde, 1998 yılında aynı iddialarla ikinci kez yargılanmıştır. Piyasada satılan kitaplarındaki görüşlerinden dolayı, terör örgütü lideri olmakla suçlanmış ve 2011 yılında idama mahkûm edilmiştir. Halen cezaevinde yatmaktadır.”
(Yargıtay 9. Ceza Dairesi; Salih Mirzabeyoğlu'na idam cezasını onamıştı. Salih Mirzabeyoğlu'nun 52 yıllık hayatı boyunca; silah taşıdığına, ya da silahlı eylemlere karıştığına dair hiçbir delil gösterilememişti.)
“AKTAŞ HOCA TUTUKLANDI”
“Vahdet Vakfı Davası, İslami vakıf ve dernekleri sindirme operasyonlarından biridir. Vakıf, kurulduğu 1989 yılından itibaren 8 yıldır tutuklu ailelerine yardım ettiği ve Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından denetlendiği halde, 1997 yılında operasyon düzenlenmiş, vakfın başkanı Hüsnü Aktaş, terör örgütlerine yardım ettiği iddiasıyla tutuklanmış ve yargılanmıştır. Operasyonun yapıldığı tarihte, Tutuklu Ailelerle Yardımlaşma Derneği (TAYAD) faaliyetine devam ettiği halde, bu dernekle ilgili hiçbir işlem yapılmamıştır. Operasyon sonucunda, Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesinde, terör örgütüne yardım ve yataklık iddiasıyla kamu davası açılmıştır. Yargıtay, kararlarında, “terör örgütü mensubunun cezaevine konulmasıyla terör örgütüyle ilişiğinin kesileceğini” belirtmesine rağmen, vakıf yöneticileri, aylarca tutuklu kalmıştır.”
(Vahdet Vakfı üyeleri, 28 Şubat sürecinin ilk dönemlerinde İslami kesime yönelik operasyonlarda gözaltına alınmış, askeri hakim tarafından yargılanıp tutuklanarak cezaevine gönderilmişti.)
Cüneyt Toraman, 28 Şubat darbesiyle bağlantılı “siyasi davaların” tamamına yakının, hukukun katledildiği davalar olduğunu belirterek, “Yargıtay, denetim görevini ihmal ederek kararları onadı. Yargı desteği olmasaydı 28 Şubat darbesi de olmazdı” dedi.
(Kaynak: Kenan Kıran / Akit)