24-06-2013 19:01

`Laik sistemin hükümetinden Müslümanın ahlakını yansıtan davranışlar beklemek yanlış bilinç vakası`

Rasim Özdenören, Gezi olaylarıyla ilgili Mazlum-Der`in de imzacısı olduğu bir bildiriyi eleştirdiği yazısında, önemli bir de tesbitte bulundu: `Hükümeti teşkil eden kişilerin münferit olarak Müslüman olmasıyla hükümetin İslam hükümeti olup olmadığı hususu feci şekilde birbirine karıştırılmaktadır. Bu hükümet İslamî bir yönetimin hükümeti değildir. Bu hükümet fiilen ve hukuken 1982 Anayasası`nın öngördüğü hükümlere göre kurulmuş bir hükümettir. Binaenaleyh ondan Müslümanın ahlakını yansıtan davranışlar beklemek tipik bir yanlış bilinç vakasıdır.`

`Laik sistemin hükümetinden Müslümanın ahlakını yansıtan davranışlar beklemek yanlış bilinç vakası`

Yazar Rasim Özdenören, Gezi olaylarıyla ilgili Mazlum-Der'in de imzacısı olduğu bir bildiriyi eleştirdiği yazısında, önemli bir de tesbitte bulundu: "Hükümeti teşkil eden kişilerin münferit olarak Müslüman olmasıyla hükümetin İslam hükümeti olup olmadığı hususu feci şekilde birbirine karıştırılmaktadır. Bu hükümet İslamî bir yönetimin hükümeti değildir. Bu hükümet fiilen ve hukuken 1982 Anayasası'nın öngördüğü hükümlere göre kurulmuş bir hükümettir. Binaenaleyh ondan Müslümanın ahlakını yansıtan davranışlar beklemek tipik bir yanlış bilinç vakasıdır."

İşte Özdenören'in Yeni Şafak'ta yer alan yazısı:

İlginç bir yanlış bilinç örneği

Emek ve Adalet Platformu'nun çağrısıyla 13 Haziran 2013 Perşembe akşamı saat 7'de Vefa'da Mazlum-Der İstanbul Şubesi'nde kamuya açık olarak gerçekleştirilen istişareden sonra bir bildiri hazırlanarak kamuoyuna sunulmuştu.

Biz, bu bildiriyi internet sitesinin 15 Haziran 2013 Cumartesi tarihli yayınından aldık. Bildirinin hemen her cümlesi bir yanlış bilinç örneği olarak dışa vuruyor. Bildirinin altında yer alan imzaların arasında birebir tanıdığım ve kendilerini her zaman anlamaya çalıştığım arkadaşlarım da bulunmaktadır.

Gerçi bu metin üzerinde ancak olayların soğumaya başladığı bir dönemde durmaya fırsat bulmuş olduk. Ancak bizim derdimiz, bizi tanıyanların bildiği gibi güncel olanla doğrudan bağlantılı değil. Bildiri metninde yansıyan yanlış bilinç örnekleri bu ülkede yaşayan Müslümanların bazılarının karşı karşıya bulunduğu handikapları veciz biçimde dile getirmesi bakımından önem taşıyor.

Bu bildiri olayların patlak vermesinin üstünden 16 gün geçtikten sonra yayınlanıyor. Yani masum protestocularla onların sırtından anarşi ve terör çıkarmak isteyen güruhun kesinlikle artık birbirinden ayrıldığının ortaya çıktığı bir dönemde...

Bildirinin her bir cümlesi üzerinde durmaya gerek yok. Aralarından ayıkladığım parçalar üzerinde durmak yeterli sayılmalı. İşte o parçalardan bazıları:

* Henüz 28 Şubat darbecilerinin yaptıkları hafızalarda çok tazeyken ve yapılan zulümlerin hesabı sorulmamışken, mazlumların sesi olma iddiasıyla iktidara gelen bir partinin benzer bir hoyratlıkla davranması, hukuksuzluğun yeni ellerde devam ettiğinin göstergesidir. Bu nedenle son on altı gündür yaşanan gerilimlerin esas müsebbibi; halkı dikkate almadan şehri dönüştürmeye kalkışanlar ve polis şiddetinin kontrolsüz kullanılmasını emredenlerdir.

- Bildiri sahipleri besbelli ki, masum protestocularla 'çapulcu' yaftasını hemen benimseyenler arasında bir ayırım yapmak istemiyor. Hükümetin karıştırıcılara müdahale etmesi durumunu, karıştırıcılık yapan 28 Şubatçılarla aynı kefede değerlendiriyor. Vahim hata...

* Bu nedenle son on altı gündür yaşanan gerilimlerin esas müsebbibi; halkı dikkate almadan şehri dönüştürmeye kalkışanlar ve polis şiddetinin kontrolsüz kullanılmasını emredenlerdir.

- Bir kere İstanbul Belediyesi'nin aldığı karar korsan bir karar değil. Belediye Meclisi'nin tüm üyelerinin oybirliği ile alınmıştır. Tepkilerden sonra da geri adım atılmıştır. Bu anlayış, hırsızda hiç kabahat bulmuyor, bütün sorumluluğu ev sahibinin üstüne atıyor.

* Gezi Parkı eylemcilerinin taleplerini görmezden gelip, kamuoyu nezdinde onları 'çapulcu' olarak tanımlamak kendini memleketin sahibi gören bir kibri yansıtmaktadır. Oysa çevrenin, araçların ve dükkânların tahrip edilmesi, polisin eylemcilere sert müdahalesiyle ortaya çıktığı; polis müdahalesinin durduğu andan itibaren eylemlerin barışçıl bir yöne kaydığı da bilinmektedir.

- 'Çapulcu' olarak nitelenenler masum protestocular değil, belediye otobüslerini, halk otobüslerini yakanlar; dükkânları yakıp yıkıp yağmalayanlar ve benzeri her türlü tahrip eylemine girişenlerdir. Polis müdahalesinin durduğu yerlerde ve zamanlarda bile bu güruhun saldırmaktan geri durmadığı kayıtlarda mevcuttur.

* Bu ülkede henüz Kürtlerle helalleşilmedi, Alevilerle barışılmadı, işçi ve yoksulların hakkı hâlâ gözetilmiyor, iş kazalarıyla ölümler devam ediyor, birileri devlet eliyle zenginleştirilirken toplumun önemli bir kesimi yoksullaştırılıyor. Her şeyin zenginlik ve güç ekseninde değerlendirildiği, siyasal güç ve ekonomik büyümenin kutsallaştırıldığı bir siyaset dili Müslümanların ahlakını yansıtan bir dil değildir.

- Bu ifadelerde de vahim bir kafa karışıklığı ve ilginç bir yanlış bilincin dışa vurumu gözlemleniyor. Alıntıladığımız parçanın ilk cümlesindeki iddialar ile Taksim Gezisi'ndeki olaylar arasında doğrudan bir irtibat yoktur. İkinci cümlenin beyanına gelince: hükümeti teşkil eden kişilerin münferit olarak Müslüman olmasıyla hükümetin İslam hükümeti olup olmadığı hususu feci şekilde birbirine karıştırılmaktadır. Bu hükümet İslamî bir yönetimin hükümeti değildir. Bu hükümet fiilen ve hukuken 1982 Anayasası'nın öngördüğü hükümlere göre kurulmuş bir hükümettir. Binaenaleyh ondan Müslümanın ahlakını yansıtan davranışlar beklemek tipik bir yanlış bilinç vakasıdır.

Konuyu tamamlayamadım. Gelecek yazıda başka birkaç örnekle yanlış bilinçlenmenin mahiyeti üzerinde durarak bitirmek istiyorum.

YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !