28-02-2012 12:37

`Müslüman şikayet eden değil, kendini yenileyendir`

İslami hareket zorluklara, yokluklara, imkânsızlıklara ve bunun kaynağı olan sisteme bir meydan okuma hareketidir. İslam, İslami hareket ve mümin çözümün merkezidir. Çözümün insanıdır, sızlanma ve dert yanma yeri değil... Zorlukları, yoklukları tespit etmek büyük marifet değildir. Gerçek Müslüman bunu aşarak çözüm üreten ve çözümü eyleme dönüştürebilendir.

`Müslüman şikayet eden değil, kendini yenileyendir`

Müslüman Şikayet Eden Değil, Kendini Değiştirip Yenileyendir.

Günümüzde, gerek çevremizde gerekse cemaatlerimizde, kurum ve kuruluşlarımızdayeni bir hastalık türü var: “Şikâyet etme hastalığı” şikâyet hastalığına duçar olanlar bulunduğu ortamda sürekli muhalefet eden tipler olarak bilinirler. Bunlar sürekli şikâyet eden, kronik şikâyet etme problemi olanlardır. Onlar için hava ya soğuktur ya da sıcaktır, yapılanlar her zaman kötüdür, sürekli bardağın boş tarafını gördükleri gibi bunu diğer insanlara yansıtmaktan da çekinmezler. Herkesin derdinin başında aşkın olduğunu, birde kendi dertleriyle ya da manasız şikâyetleriyle onları da bunaltmamaları gerektiği hassasiyetine sahip değillerdir. İşin garibi bu hastalığın pençesine düşenler bunu bir meziyet sanıyorlar. Hatta kim daha çok şikâyet ederse onlar çevrelerinde daha önemli kişi olarak kabul ediliyor.

Aslında yanlış olan bir şey mutlaka şikâyet edilmelidir, şikâyete karşı çıktığım yok ama kronik şikâyetçiler ya da sürekli şikâyet edenler çevrelerindeki insanları da mutsuz ederler. Bu şikâyetçi ve negatif insanlar çalıştıkları birimlerin zarar görmesine, gerilemesine ve insanların heveslerinin kırılmasına sebep olurlar.

Beşeri sistemlerde tevhidi mücadele verilirken çoğu kez yapacağımız işler ve çalışmalar için, yeterince kendini davasına adamış, davanın çilesini çeken bütün zorluklara göğüs gerip dimdik ayakta durabilen insanlar olmayabilir. Çoğu kez yeterince maddi imkânlarımız yoktur ve ancak var olan olanaklarla ilerlemeye çalışılmaktadır. Korku ve baskı nedeniyle, yapılacak İslami faaliyetlerde katılımda sınırlılıklar olur. Bütün sıkıntı ve zorluklara rağmen davanın yükünü yüklenmiş bazı kimseler istediği verimi almayabilir. Dahası, çeşitli nedenlerden dolayı,  insanlarımızın bir kısmı işlerini yaparken, üstün körü yapabilir, sızlanabilir, gereken duyarlılığı göstermeyerek geçiştirebilir,  sorumsuz davrananlar çıkabilir. 

Biliyoruz ki, hep söylendiği gibi, mücadelenin içinde, yangınlar ortasında sınanır Müslüman. Karşı karşıya olunan yoksun ve yokluklar, müminler için birer sınavdır. Müslüman cemaat bilmelidir ki, başına gelen her türlü imtihan, ilâhî dâveti kendisine dava edinmiş Müslüman cemaatleri hazırlamada geçerliliğini koruyan Allah'ın bir kanunudur, yani sünnetullahtır. Bu zorlu ve meşakkatli imtihan, cemaat için büyük bir hayırdır; çünkü bu imtihan sayesinde fertlerinin metanetli olanı zayıf olanından, iman davasında dürüst olanı yalancı veya iki yüzlü olanından ayrılır. "Allah müminleri (şu) üzerinde bulunduğunuz halde bırakacak değildir; temizi pisten ayıracaktır. Ve Allah sizi gaybe vâkıf kılacak değildir..." (3/Âl-i İmran, 179) Gaybe vâkıf olamadığımızdan, kimin münâfık, kimin samimi mü'min olduğunu anlamamız için âfetler, sıkıntılar, musibetlerle imtihan oluruz ki münâfık mü'minden ayrılmış olsun.

Bu önemli ilahi sınavdan geçmenin ilk ve olmazsa olmaz şartı, tüm bu zorluklar, sorunlar, imkansızlıklar karşısında kesinlikle "şikâyetçi" olmamaktır, sızlanmamaktır. Şikâyet edip, sızlanıp olmazcılığa savrulmamaktır. Aksi halde olumsuzlukları ve yoksunlukları değiştirmek mümkün olmayacaktır. 

İslami mücadelede peygamberlerin mücadelesini istisna kabul edersek hiçbir şey hiçbir zaman, dört dörtlük olmadı ve olmayacaktır da. Şartlar hiçbir zaman "eksiksiz, dört başı mamur, mükemmel ve ideal" olmayacaktır. Hatalar, yanlışlar, eksikler, imkânsızlıklar, yokluklar, ister istemez olacaktır. Ki, hata yapmayan mücadele etmiyor demektir. Çünkü biliyoruz ki, ölüler hata yapmaz.

Önemli olan,  hatalar, yanlışlar, eksikler, imkânsızlıklar, yokluklar karşısında ne yapılacağıdır? Hiçbirinden şikâyet edilmeden çözümcü olunmalı ve buradan mızmızlanmadan sorunu gidermenin yolu, yöntemi aranmalıdır.

Bir Müslüman, sorunların İslami sorumlulukla ele alındığında çözülmeyecek sorun olmadığını bilir. Sorunlar, hatalar, yapılmayanlar karşısında şikâyet eden değil, sorumluluk duyan ve çözüm üreten, bunun pratiğine girişen bir eksende durulmalıdır. 

Haliyle, sorunlar karşısında şikâyetçi olmak, sorunları kendi dışında görmektir. Müslüman ise ise olayın dışında değil, içindedir. Kendini hiçbir şeyin dışında göremez, kendini her türlü sorunun, eksikliğin merkezine koyarak düşünmek ve bunun gereklerini yerine getirmekle yükümlüdür. 

İyi ve olumlu olanları kendine biçip, olumsuzlukların sorumluluğunu üstlenmemek Müslümanca bir yaklaşım olamaz. O, bu "büyük aile" dediğimiz cemaat/ümmet adına ne varsa, güzellik de olsa hata da olsa, aynı sorumlulukla kendinin olarak görür. Her sorunda "bizim sorunumuz" demeliyiz. Düzeltecek olan da biz bireyleriz. Müslüman şikâyet etmez; gerektiğinde eleştirir. Ama eleştirmekle kalmaz. Müslüman,  daha fazla emek ve daha fazla özveriyle düzelten, tamamlayandır. 

Dahası inkılapçı bir Müslüman her koşulda "Biz" diyebilendir. "Biz" olanlar şikâyet etmez, sorumluluk duyar, düzeltir ve olumsuzlukların aşılmasının rehberi olur.

Tüm sorunlar karşısında, birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için düşüncesiyle hareket etmek, şikâyet etmek yerine çözmenin şartlarından biridir. Her mümin mücahit nasıl ki, bu büyük ailenin bir ferdi olmanın onuru ve gururunu yaşıyorsa, karşı karşıya kaldığı her soruna da benim sorunum, bizim büyük ailemizin sorunu diye bakacaktır. Haliyle buradan yola çıkıldığında Sorun da çözüm de bizimdir dendiğinde sorunun yarısı çözülmüş anlamına gelecektir.

Müslümanın azlıktan, yokluktan, imkânsızlıklardan şikâyet etme hakkı yoktur. Tüm İslami hareketler yokluklar, zorluklar içinde kurulur ve gelişir. Çünkü İslam ve İslami hareket yokluk içinde olanların, mazlumların, mahrumların, mahkumların, yoksulların, imkansızların, güçsüzlerin, ezilenlerin ve Âlemlerin Rab’ına boyun eğenlerin hareketidir. İslami hareket mazlumları güçlü kılma, ayağa kaldırma, hayatı yeniden kurma hareketidir. Nitekim Kur’an bu hususta şöyle buyuruyor: ”Biz ise, istiyorduk ki yeryüzünde ezilmekte olanlara lütufta bulunalım, onları önderler yapalım ve onları varisler kılalım. (Kasas;5)

İslami hareket zorluklara, yokluklara, imkânsızlıklara ve bunun kaynağı olan sisteme bir meydan okuma hareketidir. İslam, İslami hareket ve mümin çözümün merkezidir. Çözümün insanıdır, sızlanma ve dert yanma yeri değil...

Zorlukları, yoklukları tespit etmek büyük marifet değildir. Gerçek Müslüman bunu aşarak çözüm üreten ve çözümü eyleme dönüştürebilendir.

Bizi bu kadar şikâyetçi kılan kendi nefsimizin elinde oyuncak olmamızdır. Aslında lüzumsuz tartışma ve şikâyetleri bir kenara bırakabilsek, objektif olarak kendimize bir bakabilsek. Acaba ne göreceğiz? Biz kimiz, bugüne kadar neler yaptık, neler başardık, hangi mazlumun gözyaşına ortak olduk, kimin acısını paylaştık?

Bugün, yapılacak en güzel iş önce manasız bu saçma sapan gidişe ayak uydurmamak, sonra da bu akıma kendini kaptırmış kardeşlerimizi uyandırmaya çalışmak olmalıdır.

Çünkü şikâyet etmek, kendini dışında görmektir. Oysa Müslüman her sorunun içindedir. Kendini hiçbir şeyin dışında göremez, kendini her türlü sorunun, eksikliğin merkezine koyarak düşünmek zorundadır.

(Fikri Amedi / Ufkumuz)

YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !