Betkarili ENTEROĞLU

29 Eylül 2009

21.YÜZYIL, İSLAM’IN ASRI OLACAKTIR (1)

Dünya yaratılalı beri, iki davaya sahne omuştur: Biri Hakk diğeri batıl. Biri Sıratel Musteqim; Allah’a, Cennete giden yol. Diğeri batıl; Şeytana, ateşe Cehenneme giden yoldur.

 

Cenab-ı Mevla iki yol beyan ederek, Hakk ve Batıl dışında gidilecek üçüncü bir hedef, şiar ve yol yaratmış değildir. Yani iyilik, adalet, doğruluk, sadakat, güzellik ve temiz olan ne varsa hepsi Hakk’ta, dosdoğru olan Sıratel Mustaqimde; karanlık, şer, nifak, alçaklık, zulüm, şirk ve kötülük adına ne varsa, oda Batılda; Şeytan’da, İblis (aleyhillâne) de toplanmış, nihayet Cehenneme götüren yolda birleşmiştir.

 

Dünya Tarihi boyunca, yeryüzünde kimi zaman Hakk batıla galebe çalmış, kimi zaman Batıl Hakk’a galip gelmiş ve sınama Dünyası bu minval üzre,

seyrine devam edegelmiş, bütün debdebe ve ihtişamına rağmen harıl harıl çalışıp çabalayan insanlar, en nihayet her yüz yılda bir toprağın kara bağrına girerek,

yerini yepyeni ve bambaşka bir nesle bırakıvermiştir.

 

Cenab-ı Mevlay-ı Müteal, kendi kullarına o kadar şefkatli ve merhametlidir ki; O’na meydan okuyan, O’nun sonsuz nimetleri ile mücehhez olan, O’nun kudret eli ile hayat bulan kafirleri, zalimleri yok etmiyor, tam aksine onların varlığına varlık katıyor, mevki ve makamlarını, servet ve zenginliklerini sürekli arttırarak, zevku-sefa dolu bir hayat yaşatıyor, bütün zorbalık ve zulümlerine rağmen.

 

Bu büyük imkânları, batıl yandaşlarına sağlamakla küfürlerini dahada arttırmakta, Kendisini, Resulünü ve mütekamil din olan İslam’ı tanımadıkları için, Alem-i Uqbada onlara elem verici, bitmez tükenmez bir Cehennem işkencesine hazırlamaktadır.

 

Yeryüzünün en büyük mucizesi olan ve hala geldiği gün ki kadar taru taze olup değişmeyen, on dört asır geçmesine rağmen, bir tek ayeti dahi ilme, bilime

teknolojiye ve yeni gelişmelere ters düşmeyen Kur’an-ı Azimuşşan, ne muhteşem ve ne muazzam bir delildir, basiretle kainatın her zerresini

hikmet gözü ile müşahede edebilen insanlar ve Hakk Teala’ya gerçek manada inanan kullar için.

 

Ama kör gözleri ve sağır kulakları ile Hakk’a ve hakikate aşina olamayanlar için değil Kur’an, Gök Kubbe yarılıp kıyametler kopsa, yinede bu onlar için

en ufak bir mana ifade etmemesi, ne kadar hazin ve ne kadar korkunç bir manzaradır.

 

Oysa zerreden küreye Kainat içersinde varolan, insanoğlu dışındaki bütün canlı varlıklar, lisan-ı halleriyle izzet ve celal sahibi olan Allah Subhanehu ve Teala’yı her lahza tesbih eder, anar ve zikrederler.

 

İnsanlar tarih boyunca en mutlu, en müferreh hayatı, şüphesiz yüce İslam dininin hakim ve payidar olduğu asırlarda yaşamışlardır. Yine semavi dinler içinde, en uzun süreli hayatiyetini devam ettiren ve Kıyamete kadar da devam edecek olan yüce İSLAM dinidir. Ve İslam’ın varlığı kıyamete kadar insanlığın gündeminde olacak, hiç bir güç ve kuvvet  İslam’ın yok olmasına engel teşkil edemeyecektir.

 

Allah’a ve O’nun eşsiz Peygamberine iman eden her Müslüman, hayatı boyunca hep sabırlı ve ümitvar olmalıdır. Çünkü gerçek manada iman eden müminlerin akidesi sarsılmaz, küfre ve kafirlere asla taviz vermez, her ne pahasına olursa olsun karamsar ve ümitsiz olmaz. Yeryüzünde bir başına bile kalsa, gözünü kırpmadan bütün küfrün önünde kalâ gibi dimdik ayakta durur ve en ufak bir korku emmaresi göstermez.

 

Bir Müslüman olarak şuna inanıyor ve iman ediyorum ki; 21. Yüzyıl, Kur’an asrı, İslam’ın çağı olacaktır bi iznillahi Teala. Bunu neye dayandırıyor, niçin söylüyor ve hangi delillere istinaden böyle bir iddiada bulunuyorum;

 

İşte bu muvacehede, gelin hep beraber önce, içinde yaşadığımız çağın nelere gebe olduğunu, Yeryüzünün bu günkü gidişatını, insanlığın içinde bulunduğu maddi ve manevi buhranları baz alarak irdelemeye, müşahede etmeye ve akli selim ile idrak etmeye çalışalım;

 

Çok fazla gerilere yada derinlere gitmeden, hepimizin tanıklık ettiği yakın tarih ile başlayalım: Önceleri S.S.C.B. olan, dağılmasıyla daha sonra Beyaz Rusya ünvanını alan, Sovyet Rusya, sembolü Lenin-Stalin ve Kremlin Sarayı olan ülke…

 

60 ve 70’li yılları hatırlayanlar bilirler. Bütün insanlığın adeta diken üzerinde olduğu, korku, endişe, heyecan ve iki süper gücün A.B.D. ve S.S.C.B.’nin her an bütün insanlığın sonunu getirebilecek, yeni güç gösterisinde bulunabilecek, Dünyanın akışını her an değiştirebilecek ki bütün insanlar, tabiri caiz ise adeta her lahza bir kıyametin kopuşunu beklemekteydiler.

 

O yıllar, Bizimle beraber okul okuyan; Sosyalizme, Komonizme, Markx’a ve Lenin’e inanan, bu davaya gerçek manada iman eden öğrenci arkadaşlarımız, içlerinde en ufak bir korku yada okuldan atılma endişe taşımadan, bulundukları her yerde, her mekanda Sosyalizm’i Komonizmi anlatmaya, genç dimağlara empoze etmeye çalışıyorlardı. Çünkü batıl da olsa davalarına iman etmişlerdi.

 

Gerçekten çok minnettarız ve her zaman duacıyız ki, o günler bize sağlam ve sarsılmaz bir itikad aşılayan, çok samimi ve İslam’a âşık hocalarımızın                sayesinde olmasaydı, kesinlikle o sasyalist gençlerin etkisinde kalarak, sonu gelmez karanlık badirelere gireceğimiz bir gerçekti.

 

O günleri görenler şunlara şahit olmuşlardır; Komonizm furyasının her tarafı kapladığı o korku dolu yıllar, her gence yaptıkları gibi beni de bir gün markaja alarak arkadaş oldular. Lokantalara götürdüler, kitap, defter, kalem verdiler, hatta istenilen her şeyi almakta en ufak bir tereddüt göstermediler.

 

Beni her gördüklerinde, bana karşı o kadar samimi, o kadar sevecendiler ki, insana bir kere sarıldılarmı, bir dahada bırakmıyorlardı. Hatta ele ele verip pikniklere, beyin yıkamak için çok özel yerlere götürüyorlardı.

 

Yine onlarla bir gün pikniğe gitmiş ve yemyeşil çayırlarda doyasıya eğlenip oynadıktan sonra uturmuş, koyu sohbete dalmıştık. Bir ara çok etkilendiğim bir konuşmacının dudaklarından aynen şu cümleler dökülüyordu:

 

“Kardeşler! Bir gün bütün Dünya Markx’a Lenine boyun eğecek. Yeryüzünde Sosyalizm ve Komonizm’den daha iyi ve adil bir yönetim yoktur ve olamaz. Düşünün bütün işçi sınıfının, kadın erkek birlikte çalıştığı, hiç kimsenin fakir olmayacağı, bütün sınıflar arasında sosyal adaletin sağlandığı ve intisnasız o sosyalist Dünyadaki tüm bireyler zengin olacak ve müferreh bir hayat yaşayacaklardır. Hedefimiz bu çok adil, eşsiz-emalsiz evrensel sosyalist rejimini bütün Yeryüzünde er yada geç kurmak ve inşa etmektir.

 

Komonizm de her yurttaş, devletin bütün imkanlarından yararlanır, ayrıcalık, imtiyaz, mevki-makam, rüşvet, kayırma asla söz konusu değildir. Cumhurbaşkanı, başbakan bile olsa, yurttaş hanki hak ve hukuka sahipse, hiçbir fark gözetilmeksizin onlar da, en alt gruptaki insanlar ve bütün bireylerle aynı haklara sahiptirler.

 

Arkadaşlar! Ben bütün kalbimle inanıyorum ki böyle sosyalist bir Dünyanın kurulması çok yakındır. Düşünün, eğer bu gün Emperyalizmin beşiği olan A.B.D.’nin göbeğinde bile (Küba) Sosyalist-Komonist bir rejim kurulduysa, artık ne demek istediğimi varın siz düşünün” diyordu. İşte bunları anlatırken, iki gözü iki çeşme ağlıyor, gözyaşlarına boğuluyordu. O günler bu adamlara kanmamak, onların bu inanılmaz samimiyetlerine aldanmamak mümkünmüydü!

 

İşte bu buna benzer daha onlarca safsata ile insanların beyni yıkandı, asimile edildi, kandırıldı, Allahsız, dinsiz, maneviyatsız bir zulüm düzeninde insanlar yaşamaya mahkum bırakıldılar. Yıllarca imanını sır gibi gizleyen inananlar, çok gizli mahzenlerde büyük korku ve endişeyle ibadetlerini yapmak zorunda kaldılar. Yakalananlarda derhal, darağaçlarında idam edildiler.

 

Evet! Gerçektende insanlık içersinden çıkmış ve insan fıtratına aykırı, yaradılışı kökten reddeden, kâinat içerisinde var olan her şeyi ama her şeyi bir tesadüfler manzumesi olarak addeden, eşrefi mahlûkat olan insanoğlunu hayvanlık derecesine indirgeyen, Komonizm; çok kısa bir zaman diliminde bütün debdebe ve haşmetiyle yok oldu ve yok olmaya da mahkûmdur.

 

20. Yüzyılda insanlık, çok can alıcı, heyecan verici şeyler yaşadı ve kâinatı, kendini, çevresini, hayatı, kısaca yaradılışı sorgular bir tecrübe dönemi yaşadı. Acaba gerçekten, haşa Din denen olgu bir safsatamıydı?  Dünya yaratılalı beri insanlar bir dine inanma ihtiyacı neden ve niçin hissede gelmişlerdi? Madem yeniden yaradılış yoksa, öyleyse nedir bu kainatın içersindeki muazzam ahenk ve düzen? Kinatın her zerresi çok aşikârdır ki, gizli bir güç tarafından sefk ve idare ediliyor.

 

İşte kimdir, nedir bu ezeli güç? Bütün bunlara rağmen materyalizmin yaradılışı hararetle inkar etmesi de nedir? Gibi ardı arkası kesilmeyen sorularla insanlar çok ciddi bir bocalanma dönemi yaşadılar her asırda olduğu gibi. Hele hele Charles Darwin’in, bir maymunun elinden tutarak çizilen resmi, çoğu insanı şoke etmiş, yaradılış hakkında insanlar üzerinde çok ciddi travma etkisi meydana getirmişti…

 

KERİM’İ MÂBUD OLAN RAHMAN’A EMANET OLUNUZ.