Betkarili ENTEROĞLU

27 Şubat 2009

ŞEHADET BİR ÇAĞRIDIR TÜM NESİLLERE VE ÇAĞLARA

 

Bu gün aylardan yine Şubat... Şehitlerle şahlanmış, güzelleşmiş, soğuğuna rağmen şuheda ile sıcacık bir aya dönüşen Şubat... Bu yüzden olacak ki, Şubatın diğer aylara nazaran müstesna bir yeri vardır inananların gönüllerinde.

İşte bir kez daha, İslam’ın en bahtiyar dava erlerini yâd ediyor,en içten ve en derin hüzün,acı,hasret,özlem ve heyecan dolu duygularımızla,o güzide şehitlerimizi gıpta ile anıyor,onları selamların en güzeli ile selamlıyoruz.

Safa sizlerin başına, Ey Alem’i Ukba’nın efendileri, İslam’ın nurlu ve onurlu mücahitleri. Selam size Ey Rablerinin kendilerinden razı olduğu kutlu insanlar.

Ne yüce ve ne ulvi bir makamdasınız ki,Cenab-ı Mevla’nın huzurunda, hiçbir mümin Dünyaya bir kez daha geri dönmeyi istemezken,siz Ey kerim-i Mâbud’un övdüğü,sevdiği,medhettiği bahtiyar kulları Metin Yüksel, Molla Mansur, Molla İbrahim, Fidan Güngör, Molla İhsan ve daha adlarını sayamayacağımız, canlarını seve seve Allah (c.c.)’ya adayarak, Rabbimiz nolur! Bizi Dünyaya bir kez daha gönder de, her seferinde ila’âyi Kelimetullah uğrunda şehit olup öldürülelim.Sonra tekrar tekrar dirilip yeniden yüzlerce defa şehit olalım diyeceklerdir.

Ah Şehadet! Sen ne tatlı bir sevdasın ki, Mecnunun Leylayı arayıp bulabilme aşkıyla yanıp tutuşmak,bitmez tükenmez bir tutku,sahra çöllerinde can havliyle hayatta kalma pahasına susuzluktan serap görecek kadar sana susamak,ne müthiş ve ne mukaddes ulvi bir gayedir Şehadet,Şehadet ve Ey Şehadet!..

Bana öyle geliyor ki, galiba seni anlatmak, sana ulaşmak, sana kavuşmak benim gibi bir günahkardan çok uzaktır. Ve Ey Şehadet! bir ömür boyu senin aşkınla yaşadık ve yaşamaya da devam edeceğiz, taki sen bizi bulana dek, büyük bir aşk, özlem ve sevdayla yolunu gözleyeceğiz, belki bir gün bizim de kapımızı çalarsın diye.

Biliyorum Ey Şehadet! Seni Dünyevi cüssemle anlatmam mümkün değil.Seni gerçek manada anlayabilmek için,bizatihi şehadet şerbetini tatmak gerek.

İşte onun için Ey Şehadet! ve ey kutlu sevda,seni her hatırlayışımda,içimde tarifini bilemediğim garip acılar hisseder, müteessir olur, bir çocuk gibi için için ağlamak, feryad-u figan etmek isterim.

Bu korku,heyecan ve aynı zamanda sevinç,bedenimin her zerresine sirayet eder.Acaba diyorum;Ya bir gün şehit Metin Yüksel gibi,şehadet şerbeti içmeden/içemeden,ya o eşsiz,emsalsiz ve ulvi duyguyu tadamadan şu iki günlük fani Dünyadan göçüp gidersem diye,iki büklüm bir halde hayıflanır,yüreğim daralır,bağrım yanar tarifi imkansız duygu seli ile yanıp tutuşurum.

Sen Ey Şehitlerin nazlı gülü, Mevlasının şanlı eri, merhum aziz Molla Sadrettin’in yavrusu,can yoldaşı,ciğer paresi şehit Metin Yükselim:Ne mutlu sana ki,Cennet-i Âla’da,Rabbının huzurunda Şuheda ile yâd edilecek ve çağrılacaksın!

Ne muazzam bir mutluluk ki, başta alemlerin ve bütün kainatın yegane maliki ve sahibi Allah(e.v.c) Subhanehu ve Teala,sonra Hz Adem (a.s.)’dan Hz.Fahri alem efendimize kadar ki bütün Peygamberler ve meleklerin hazır bulunduğu Mahkeme-i Kubra da denilecek ki;Molla Sadrettin’in oğlu Şehit Metin gelsin!Evet bütün mahlukat bu harikulade sahneye tanıklık edecektir.Şehadet ne ulvi bir gaye,erişilmesi ne zor bir mertebedir Ya Rabb!

Ah canların canı Metin Yüksel!

Hayatın baharında, dört bir yandan masiyetlerle, pisliklerle çepeçevre kuşatıldığımız bu asırda, biz şu günahkar kardeşlerini nasılda bıraktın gittin. Oysa senin o hayırhah, haya abidesi, edep ve ahlak timsali ru-i mahcemaline,durmak dinlenmek bilmeksizin cihan şumul davan uğruna,gece gündüz çalışıp didinmene,her dakikası dolu dolu gayret,irşad ve tebliğine ne kadar da çok muhtaçtık,Ey İslam davasının gerçek mübelliği Şehit Metin Yüksel!

 ***                                    ***                                    ***

İşte o zamanların gerek M.T.T.B. ve gerekse Akıncılar derneklerinin başını,Ümmetin medar-ı iftiharı,merhum Şehit Metin Yüksel çekiyordu.O yıllarda aziz ve çok değerli insan Metin Yüksel’in adını,sanını,azim,gayret ve çabasını,hemen hemen bilmeyen duymayan kalmamıştı memlekette. O İstanbulda,ama sanki hemen yanıbaşımızda,bizimle beraber yaşıyor gibiydi.

23 Şubat 1979’da İstanbul Fatih camisinde, yerlerin karlarla kaplı olduğu bir Cuma günü namaz çıkışında, komonist ve faşistler tarafından yayılım ateşine tutuluyor ve oracıkta şehadet şerbetini içiyordu.

Merhum Molla Sadrettin Hocamızın oğlu,Metin Yüksel 23 Şubat şehit edilirken,adeta biz Türkiye’deki bütün müslümanların Dünyası yıkılmış, yüreklerimiz parçalanmış,kıyametler kopmuş,feryadu figanlar arşu alaya yükselmişti Metin Yüksel şehit edildiği gün.Günler değil,haftalar değil aylarca

Metin Yüksel anıldı,yâd edildi,hatırlandı.Ve aradan otuz yıl geçmesine rağmen

Metin’in acısı hala yüreklerimizin ta derinliklerinde yanıp tutuşmaktadır.

Her yerde, her beldede ve her mekanda Şehit Metin Yüksel konuşuluyor, o menfur ve kalleş saldırı telin ediliyordu.Ve Metin Yüksel o gün bu gündür unutulmadı ve asla unutulmayacaktır da. ”Metin Yüksel,Ölmedin sen”

Metin Yüksel Şehit edildiğ zaman,h er Müslümanın dilinde ve gönlünde şu dizeler ve ezgiler dökülüveriyor, bazen derin üzüntülerimizden göz yaşlarına boğuluyorduk:

Vurulmuş alnından bre canan,yerde yatıyor,

Hain düşman vurmuş bre kahpe,durmaz kaçıyor,

Şehit Metin Yüksel bre canan,rahat uyuyor,

İslam davasına bre canan,binler doğuyor,

Vurulmuş alnından bre canan,karda yatıyor,

Irkçı faşist vurmuş bre kahpe,durmaz kaçıyor.

Bu ezgileri dinleyipte ağlamayan hiç bir Müslüman varmıydı ki o acı ve hüzün dolu günlerde.

Metin Yüksel’i bire bir hiç görmemiştik. Ama sanki her an onu yanıbaşımızda, yüreklerimizin ta derinliklerinde hisediyor ve adeta her lahza onunla içi içe yaşıyor,onunla oturup onunla kalkıyorduk. Özellikle şehit Metin Yükselin şu manidar sözleri bizi derinden yaralıyor,bir hançer gibi yüreklerimize saplanıyordu. Onun aramızdan ayrılmasını bir türlü kabullenemiyorduk.İşte asla unutulmayacak Şehit Metin Yüksel’in tarihi haykırışları ve gelecek nesillere mesajı:

ŞEHADET BİR ÇAĞRIDIR TÜM NESİLLERE VE ÇAĞLARA!..

HAKK’I MÜDÂFA ETMEK,EN BÜYÜK İBADETTİR!..

Şehit Metin Yüksel,şehadete o kadar susamıştı ki,gittiği her yerde en ön safta,bir eylem,bir miting bir protesto veya her hangi bir etkinlik olacağı zaman, en önde yer alır,cesurca mertçe,iman ve sadakatle davasını her yerde haykırmaktan bir an bile geri durmuyordu.

Metin Yüksel vurulduğu gün,yüreklerimize adeta kor düştü.Kalplerimize düşen o ateş bu güne kadar bütün inananların yüreklerini yakmaya devam etmektedir.Çünkü okul okuduğumuz o yıllarda,gittiğimiz her yerde o büyük şehidin adı,mücadelesi ve sarsılmaz azmi ile yaşıyor,bir gün onun gibi şehadet şerbeti içme heyecanıyla yanıp tutuşuyorduk.

O gerçekten samimi bir mücahit,bir lider,bir dava insanı,binlerce Müslüman genç gibi,bizimde ufkumuzu açıp bizi yönlendiren,cesur,muvahhid ve kalbi imanla dopdolu olan gerçek bir dava eriydi.Hangi etkinliğe,konferansa veya platforma gittiysek,hep”Şehadet bir çağrıdır tüm nesillere ve çağlara”sedaları ile karşılaşırdık.

M.T.T.B. ve Akıncılar derneklerine her gittiğimizde,ders halkalarında, piyes,tiyatro ve diğer aktivitelerde,İstanbul’da Metin Yüksel’in şanlı mücadelesi ve korkusuz öncülüğünden bahsedilirdi.Onun bu onurlu ve azimli yaşamı bütün mücahitlere,genç dimağlara büyük bir örneklik teşkil ediyordu.

Metin Yüksel’in şehit edildiği 79’lu yıllarda,Memleket yine iç ve dış mihraklar tarafından ölüm tarlasına, fitne ve fesad arenasına dönüştürülmüştü. Herkesin hemen her gün yüreği ağzında,Acaba yarın ne olacak?kimler nerede?nasıl öldürülücekler,nerede olay çıkacak?hangi Üniversite ayaklanacak?korku ve endişesi ile iç içe,badirelerle dolu bir hayat yaşamak zorunda bırakılmıştı.

Bütün bir halkın diken üzerinde olduğu o yıllarda,İstanbul’dan çok uzaklarda,memleketin ücra köşelerinden biri olan Muş yatılı İmam-Hatip Lisesi orta ikinci sınıf öğrencisiydim.

Okuldaki ikinci yılımdı.Okuduğumuz İ.H.L.inde bile kimse kendisinden emin değil ve başımıza ne geleceğini kestiremiyorduk.Okul değil,sınıftaki öğrenciler bile kimi faşist,kimi komonist ve kimi İslamcı gruplar halinde idiler.Her yer ve her toplu alan patlamaya hazır bomba gibiydi.Her an her şey olabiliyordu.

Memlekette gün geçmiyordu ki bir olay,bir vakıa ve bir öldürme hadisesi olmasın.Her yerde sağ sol davası,her yer kavga,döğüş ve bela yumağı haline gelmişti.

Her sabah kalktığımızda,okulumuzun önündeki yüksek ve uzun duvarda değişik sloganlar yazılmış olduğunu görürdük.Çarşıda sokakta her gördüğümüz duvar değişik örgütlerin sloganlarıyla doluydu.

O günleri yaşayan kardeşlerimiz çok iyi hatırlarlar.Mesela o sloganlardan bazıları şöyleydi:”Hak yol İslam,Yaşasın M.T.T.B,Akıncılar geliyor,Şeriat isteriz,Tek yol İslam,Komonistler moskova’ya,Kahrolsun faşizm ve empeyalizm,Türkün Türkten başka dostu yoktur,Yaşasın milliyetçi gençlik,M.H.P,Biji rızgari,bımre koledari,Ala rızgari,Jı kurdara azadi,DHŞK-PC gibi o sloganlardan sadece bazıları.

Her kesimdeki gruplar özellikle okul gençliğini kendi tarafına çekme telaşı ve gayreti içindeydi.O zamanlar toy ve deneyimsizdik.Ancak sağ olsunlar ve Mevla hepsinin hayır ve ecrini versin,Müslüman abilerimiz bizi bir an bile boş bırakmıyorlardı.Onların sayesinde çok bilgisiz ve tecrübesiz olduğumuz halde,Seyyit Havva,Hasan El Benna,Bediuz Zaman,Seyit Kutup v.b. gibi alimlerin,dava erlerinin eserleriyle yetiştiriliyor,sağlam bir itikad ile bizleri geleceğe hazırlıyorlardı hamdolsun.

Okullar dağıldıktan hemen sonra,özellikle hafta sonları bu ağabeylerimiz bizleri alır o zamanki İslam’i tebliğin kaleleri,ilim-irfan kültür,yardımlaşma ve dayanışma merkezleri olan M.T.T.B ve AKINCILAR derneklerine götürüyorlardı.

Kim ne derse desin M.T.T.B ve Akıncılar adlı dernekler,o zamanki genç nesil için çok büyük bir nimet,bir kültür yuvası bir hayat damarıydılar.Yolun başında ve henüz hayatın baharında olan binlerce gencecik körpe dimağlara,İ.H.L.lerinin bile veremediği çok hayati,köklü sağlam bilgiler,deneyim ve tecrübe bu güzide mekanlarda veriliyordu gencecik Müslümanlara.

Mesela aradan otuz yıl geçmesine rağmen o günler,hala isimlerini çok iyi hatırladığım Mehmet,Musa,İhsan,Şefik adlı hoca ağabeylerimiz,bizlere Allah adına ve sadece ilahi rıza için hiçbir dünyevi menfaat gütmeden,madden ve mânen yardımcı olmaktan bir an bile geri durmuyorlardı.Bunun içinde çok büyük çaba ve gayret sarfediyorlar,hatta yazın bütünlemeye kalan öğrencilerin bütün masraflarını yine onlar üstleniyorlardı.

Özellikle hafta sonları,değişik medreselerde,evlerde,konferans salonları,M.T.T.B ve Akıncılar derneklerinde,bazende Nurcu ve Sofu kardeşlerimizin de dergahlarına (ki o zamanlar bütün İslami cemaatler birbirleri ile barışıktılar)giderek ders veriyorlar,parasız kitap dağıtıyorlar, piyesler, tiyatrolar düzenliyorlar,çoğu zaman kalabalık olduğumuz halde yemek yediriyorlar,bazende pikniğe götürüp dağlarda-ovalarda hem gezdiriyorlar hemde tevhid ve tekbir sesleriyle çok hoş-tatlı sohbetler veriyorlardı.

Abartısız söylüyorum ki,eğer bu gün her köşe başında,yurdun dört bir yanında ve her sathında ilim-irfanla yoğrulmuş dava insanı varsa,her geçen gün örtülü-cilbablı bacılarımız çığ gibi çoğalıyorsa,bunu o zamanki M.T.T.B. Akıncılar ve diğer İslami cemaatlere borçluyuz.

Bununla akabinde solcular ve sağcılarda boş durmuyorlar,onlarda her şeylerini ortaya koyarak öğrencileri,gençleri kendilerine doğru çekmeye gayret ediyorlar,onları bizden koparmaya çalışıyorlardı.

Bir gün birkaç tane solcu,her genç gibi benide markaja aldılar.O kadar samimi,mütevazi ve o kadar sıcak bir yakınlık gösterdilerki,doğrusu o mücahit abiler sayesinde sağlam ve sarsılmaz bir itikadımız olmasaydı,benimle hatta diğer gençlerlede çok ciddi anlamda ilgilenen o solcuların tuzağına düşmemiz içten bile değildi.

Çünkü çok enteresan taktikler uyguluyorladı.Mesela bizlerle çok samimi ilgilenirler,para verirler,lokantaya götürür yemek yedirirler ve masraftan hiç çekinmezlerdi.Hatta bir gün bir tanesi bana:”Bak kardeşimiz!bizim davamız katıksız,menfaatsiz bir davadır.Marks,Lenin,Mao,Stalin Dünyanın en büyük liderleridir.Kuracağımız Sosyalist-Komonizm devletinde bütün insanlar eşit olacak,kimse kimseyi kapitalizmde olduğu gibi sömürmeyecek.

Devlet her vatandaşına eşit şartlarda ev,mülkiyet,para,araba ve ailesini geçindirecek maddiyatı hiç kimsenin diğerlerinden fazla olmadan,bütün her şey eşit bir şekilde vatandaşlar arasında bölüştürülecek.Her vatandaş zengin olacak,fakir hiç kimse bırakılmayacak.Bütün Dünya ülkeleri Sosyalizmle buluşup Komonizm kurulduğu zaman,Dünyada artık savaşlar bitecek,herkes artık hür ve özgür olacak”diyerek bu çok samimi ve duygusal konuşmasından sonra konuşurken göz yaşlarına boğuluveriyordu.Bundan etkilenmemek mümkünmüydü!?

Metin Yüksel’in şehit edildiği yıl,aynı zamanda Yeryüzündeki tüm müslümanlar için müjde dolu yeni ve güçlü bir kale doğuyordu.”İran İslam Cumhuriyeti”İmam Humeyni’nin (r.a.)otuz yıl boyunca çok büyük gayretlerle mücahitler yetiştirmiş,değişik yerlere sürgün edildiği halde,yine sürgünde olduğu Fransa’da Sadece bir emirle zalim Şah Pehlevi’nin saltanatına son vermiş ve tüm İslam aleminin koruyucusu,hamisi konumunu hala muhafaza etmeye devam etmektedir.

Ey şehitlerin gencecik şahı,Alem-i Ukbanın efendisi Şehit Metin Yüksel:

Seni asla unutmuayacağız.Açtığın şehadet yolunda ilelebet yürüyeceğimize dair sana söz veriyoruz.Taşıdığın İslam sancağını ebediyete kadar gurur ve mutlulukla dahada yücelere çıkaracağız inşallah.

ŞEHİT METİN YÜKSEL,ÖLMEDİN SEN…

KERİM’İ MÂBUD OLAN RAHMANA’A EMANET OLUNUZ.

(Not: Bu yazı daha önce Fıtrat.com'da yayınlanmıştır)