08-09-2012 15:37

Adaleti nerede aramalıyız?

Biz Müslümanlar her nerede olursak olalım; eğer bu alanda bir iddiamız olacaksa (ki olmalıdır) Rabbani ölçülerin dışında hiçbir ölçüyü tanımadığımızı net bir şekilde izah etmeliyiz. Diğerlerini kabul etmediğimizi, edemeyeceğimizi alenen haykırmalıyız. Sadece İlahi adalete talip olmalıyız. Bunun dışında hiçbir yapının içinde, önünde, arkasında, sağında, solunda asla yer almamalıyız.

Adaleti nerede aramalıyız?

Adaleti Nerede Aramalıyız? 

Mehmet Taş / Fıtrat

“Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adil davranmamaya sevk etmesin. Adaletli olun; bu Allah korkusuna daha yakışan (bir davranış) dır. Allah’a isyandan sakının. Allah yaptıklarınızı hakkıyla bilendir.”
( Maide, 8 )

Adalet kavramı elbette ki insanlar için geçerlidir. Ayeti kerimede de buyrulduğu üzere; bu eylemin sorumluluğu da insanlar arasından iman edenlere yüklenmiştir. Çünkü Ehli İmanın dışında kalan insanlardan ne adalet beklenir ve ne de onların adaletli olma gibi bir derdi veya kaygısı olur. Çünkü beşeri düşüncelerde enaniyet anlayışı kişiye hükmetmekte, kişi tek kendisini düşünür hale gelmekte ve kişi kendi dışındakileri yok saymaktadır.

Adaleti ikame etmek ve idame ettirebilmek için; adalet savunucularının dayandığı temel ilkelere bakmak gerekir. Eğer adaleti savunduğunu iddia eden(ler)in dayandığı-beslendiği ideoloji-kaynak gerçekten insanlar arasında ayrımcılığı kaldırabiliyor; yeryüzünün neresinde olursa olsun; hangi dil, renk ve ırkta olursa olsun, ayırıma tabi tutmuyorsa, bu iddiasında inandırıcı olabilir. Öyleyse bu güzide iddiada bulunanları; ahlak yapısına, değer yargılarına, hukuk kıstaslarına, mal dağılım anlayışına, sosyal ilişki ağlarına yaklaşımına, kişisel gelişim-kalkınma önceliklerine vb pek çok alanda değerlendirmeye tabi tutmak gerektiğine inanıyorum. Bu ve benzeri alanlarda insana-insanlığa vereceği katma değerlere sahip ise; amenna. Eğer bu gibi alanlarda insana-insanlığa sunacağı ciddi bir sermayeye sahip değil ise; adalet ile ilgili bulunduğu iddialarında ‘havanda su dövmek’ten öteye gidemezler. Değil insanlığa katma değer sunmak; var olan değerleri aşındırmaktan gayri yapacağı hiçbir şeyi yoktur demektir.

 Bu gün yeryüzüne baktığımız zaman, hüküm süren beşeri düzenlerin insanlığa verdiği hiçbir olumlu sermayeleri yoktur, olmamıştır, olamaz da… Ne doğulusu, ne batılısı; ne kuzeylisi ve ne de güneylisi hiçbir ideoloji ortaya çıktığı iddia doğrultusunda bir arpa boyu kadar insanlığa fayda sağlayamamıştır. Yaptığı-yapabildiği; kişilikleri aşındırma, kişilikleri maddeleştirme, insan psikolojisini, sosyal psikolojiyi alt-üst etmektir. Adalet savunucusu ve dağıtıcısı olması gereken insan(oğlu); adaletin en acımasız katili olmuş duruma gelmiştir. Sözü uzatmanın hiçbir anlamı ve gereği de yoktur. Şurası apaçıktır ki; Allah(cc)’ın adaletinin olmadığı-uygulanmadığı yerde; mutlak anlamda beşeri nefis devreye girmektedir ki; bu hal de acının, zulmün, kahrın en daniskasını insanlığa yaşatmaktadır. Hangi anayasaya,hukuk sistemine bakarsak bakalım; yukarıdaki ayeti kerimenin buyurduğu hüküm gibisine rastlamak mümkün değildir. Anayasaların ana hedefi, tasarımlamak istediği toplum bireylerini birer iyi vatandaş haline getirmektir ki; bunların en iyisi bile kişiyi vatan-perest etmekten öteye gidemez. Burada Rızai  İlahiye benze hiçbir şey yoktur. En iyi beşeri sistemin insan algısı vatan-perest olursa; acaba diğer sistemlerin oluşturmak istediği kişi(lik)lerin hali nasıl olur? Onu da, günümüz toplumsal- kişilsel yapılarına baktığımız zaman; bütün çıplaklığıyla gözlerimizin önüne serilmektedir. Her türlü ahlaksızlıkların, uyuşturucunun, serseriliğin, keşmekeşliğin, ruhi çöküntünün yaşanmakta olduğu yığınlarca toplumlar karşımızda dağ gibi durmaktadır. İlahi hükümlerin derdest edildiği günümüz toplumlarının, bu tür hastalıkların tedavisi ile ilgili olarak başvurdukları bütün çareler; çaresiz kalmaktadır. Bekledikleri hiçbir derde deva olmamaktadır, olamamaktadır.

İnsanlık olarak selamet sahiline ermek istiyorsak; muhakkak Muhammedi bir kalkışla yeniden ayağa kalkmak durumundayız. Yoksa başvurulan her çare bizleri, daha da büyük çaresizliklere mahkûm edecektir. Allah(cc)’ın yüce ahkâmı dururken; tabiri caiz ise çöplüklerde hastalıklara çare aramanın hiçbir anlamı yoktur.

 O İlahi hükümdür ki; düşmanına bile adaletle davranmayı şart koşmaktadır. Gerçek manada adaleti ayakta tutmayı; hükümranlığın en başında tutmaktadır. Hiç kimsenin yapacağı kötülüklerin asla yanına kar kalmayacağını bildirirken; hükmetmenin kişilere ait olmadığını; ancak Allah (cc) adına hükümlerin uygulanacağını beyan edilmektedir. İktidarı elinde bulunduranlar, gerçekten muktedir olanlar değillerdir. Ancak emanete riayet ettikleri sürece orada kalırlar. Aksi durumda bir an bile orada durma salahiyetine sahip değillerdir.

 “Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve doğrularla beraber olun." (Tevbe119)

 Adaleti ayakta tutabilmek için ifrat ve tefritten azad olmak lazımdır. Hal böyle iken; beşeri anlayışlar tamamen ifrat ya da tefrit üzeredirler. İfrat ve tefritten arî olmaları mümkün değildir. Zira hükümranlık Allah’a ait iken; onu kendi nefsine hasretmek; ifratın en alası olsa gerek. Aynen Nemrutvari bir eylem ve söylem olsa gerek.

 “(Ey Muhammed) De ki: İşte benim yolum budur. Ben ve bana uyanlar, insanları Allah’a basiretle davet ederiz. Allah’ı noksan sıfatlardan tenzih ederim. Ben müşriklerden değilim.”(Yusuf 108)

Allah’tan gafil olanlarda; basiretten eser kalamaz, basiretsizliğin çöplüğüne mahkum kimseler olurlar.

Biz Müslümanlar her nerede olursak olalım; eğer bu alanda bir iddiamız olacaksa (ki olmalıdır) Rabbani ölçülerin dışında hiçbir ölçüyü tanımadığımızı net bir şekilde izah etmeliyiz. Diğerlerini kabul etmediğimizi, edemeyeceğimizi alenen haykırmalıyız. Sadece İlahi adalete talip olmalıyız. Bunun dışında hiçbir yapının içinde, önünde, arkasında, sağında, solunda asla yer almamalıyız. Bu tür gafletlerden kendimizi alıkoyabilmeliyiz. Allah(cc)’ın hükmünün dışında hüküm aramanın cahiliye hükümlerini aramak olduğunu bizzat Rabbimiz buyurmaktadır. Zaten bu günkü sistemlere baktığımızda, cahiliyyeden başka bir şey de görmemiz mümkün değildir.

Gerek kişisel ve gerekse toplumsal hayatımızda gerçek adalete talip olanlardan olmaya ahdedelim. Rabbim bu uğurda gereken feraseti, dirayeti bizlere nasib eylesin.

Vesselam…

YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !