07-09-2011 23:44

Akbabanın durduğu yer

Ne garip bir paradoks değil mi bazen küçük bir adım atmak bütün ilahlık taslayanlarla savaşmak anlamına gelebilir ve akbabanın durduğu yere bakmamız bizi özne ile tevhid kavramlarına götürüyor olabilir.

Akbabanın durduğu yer

Akbabanın Durduğu Yer

Abidin Birol Ulaş / İktibasdergisi.com

Fotoğrafa nereden bakmam gerektiğini soruyorum kendime… Tam karşıdan yani K’nın baktığı yerden bakabilirim. K’nın olaya baktığı yer olay/olgunun fotoğrafını çektiği yer… Objektifi biraz büyütüp K’yı da resme dâhil ettiğimizde akbabanın çocuğa K’dan daha yakın bir yerde olduğunu görebiliriz. Aksi halde olay yaşanmazdı çünkü K’nın çocuğa yaklaşması sonucunda akbabanın iktidar alanı daraldığı için kaçması gerekecekti.

Kesinlikle akbaba çocuğa K’dan daha yakındır ve resme bakan herkesi rahatsız eden asıl gerçek akbabanın o karede olması değil, çocuğa K’dan daha yakın bir mesafede duruyor olmasıdır. İşte o yakınlıktır ki kimi/neyi nereye ve nasıl koymamız gerektiğini dayatır vicdanımıza… Öyle ki olaya bir Merihli şahit olsa idi insan olanın o değil de akbaba olduğunu/olması gerektiğini düşünürdü değil mi? Ve düşünmenin o karede yer almak olduğunun farkında olduğumun farkında (mı)sınız…

 

Akbaba kim diye sorulamaz ne diye sorulabilir çünkü kim sorusu daha çok eyleme işaret eder ve kaçınılmaz olarak insana… İnsan dediğimizde onu zaten diğer canlılardan ayırmış oluruz çünkü o yetinekli tek canlı… Yeti yani meleke ve kuvve… Meleke, sahip olduklarımız sonradan öğrendiklerimiz ya da bizde kuvveden fiile çıkması beklenileni engelleyen şey ne…

akbaba-ve-cocuk.jpg

Akbaba kanatlı bir hayvan elbette, bir leş yiyici… O doğal belirlenmişliğe tabi ve doğal belirlenmişliğe tabi olan bir canlı bu belirlenmişliğin/baskının dışına asla çıkamaz. O durması gereken yerde durur. İktidar alanının içine çocuğu alır ve bekler. Çocuğun hareketi ile birlikte o da hareket eder. Yapacağı her hareketi ustalıkla yapar. Yaptığı her şey zaten yapacağı, onu yapmaktan başka seçeneği olmayan şeydir. Akbaba, akbabalığı duyumsamaz, o bir ajan-canlıdır. Orada öyle beklerken onun bir canlı değil de bir taş olduğunu düşünebiliriz. Bu noktada akbaba ne sorusu her ne kadar akbabaya işaret ediyor görünse de bir eşyaya/nesneye/şeye işaret eder. Her hareketi kendine aitmiş gibi görünür ama kendine aitliği aslında bir kendiliğinin olmayışından kaynaklanır. Taş gibi duruşu kadar doğal ne olabilir? Çocuk öldüğünde ölüden yayılan koku ile birlikte bir avcıya dönüşmesinden daha doğal ne olabilir? Evet! Daha doğal bir şey olamaz ama kesin olan bir şey var ki o da onun insana daha yakın bir yerde duruyor oluşudur.

Çocuğa yakınlık insana yakınlıktır.

Peki! K’yı durduğu yerde tutan ve işi bittikten sonra çekip gitmeye zorlayan şey nedir? Öyle ki K bize durduğu yerde durmamızı ve olaya baktığı yerden bakmamızı dayatır. Oysa yapması gereken ya da yapması beklenilen en doğal davranış bir adım atmak kadar kolaydır ve yapmadığı- yapamadığı demek daha doğru olabilir- bu davranış intihar etmesine neden olur. Akbaba masumiyetin zirvesinde iken K günahın / acının / pişmanlığın/ insansızlığın zirvesine çıkar. Garip bir çelişkidir ama sanki iki duruş yeri her iki canlı da irade sahibi canlılarmış gibi bir karşıtlık, ilişki kurulabilirlilik oluşturur. Akbabanın durduğu yer Allah’ın arıya vahy ettiği yerdir ve öyle ise sormak gerekir: K nasıl bir emrin, hangi acımasız tanrının kurbanı olmuştur? 

Tam burada arıya vahiy gibi bir emir komutanın K için de geçerli olduğunu yakalamamız gerekir. Akbabanın çocuğa yakınlığı ve bekleyişi Allah ile arasında mesafe olmamasından kaynaklanıyor olabilir. K için ise mesafenin uzaklığı ancak kendisi kapattığında kapanacağı, var oluşu attığı adımla mümkün olacağı atmadığında ise bir akbaba kadar bile olamayacağı yani adımı atmasını engelleyen şey her ne ise-ki bu şey K’yı beşer altına indirdiği için kendisi beşer üstüleştirilmiştir- onunla savaşması yani La/Hayır dediği an gerçekleşebilir. Ne garip bir paradoks değil mi bazen küçük bir adım atmak bütün ilahlık taslayanlarla savaşmak anlamına gelebilir ve akbabanın durduğu yere bakmamız bizi özne ile tevhid kavramlarına götürüyor olabilir.
 
K bir gazetecidir üstelik çok iyi bir gazetecidir. O yakaladığı o dehşetengiz kare ile deklanşöre basarken akbabanın da durduğu yerden bütün insanlığa bakmasını sağlayan kişidir. Bir gazeteci olarak durduğu yer doğal belirlenmişlikle dışarıdan belirlenmişlik kavramlarının eşitlendiği yerdir. Hepimiz çok iyi biliriz ki muhabir muhbirden gelir ve K orada durmakla kendini bir ajan-canlıya dönüştürmüştür. Varlığı yoktur, var oluşu sıfırlanmıştır yani bütün varlığı bir görüntüden ibarettir. Bütün bunları söylerken karenin dışında değil içinde olduğumuzu unutmak ya da kabullenmemek kolay olabilir. Bu vicdanımızı rahatlatır değil mi ne dersiniz.
 
Oysa vicdan modern dünyamızın en çok sorgulanması gereken kavramlarından biridir. Afrika yaz şu numaraya gönder gibi ve bunu yapmış olmak vicdanımızı rahatlatır ama bunu yapmış/eylemiş olmak yaptıklarımızla akbabanın gerisinde kaldığımızı da gizler. Vicdan çelişkileri kapatan en büyük sansürcü olabilir: Libya Dostları toplantı üstüne toplantı yapıp uçak dolusu para gönderirken Somali de yardımlardan önce yardım kuruluşlarının logolarını görürüz.
 
Ya da vicdan dediğimizde hegemonya kavramını hatırlamamız gerekmez mi? Hegemonya gizli baskıdır ve baskının gizlenmiş olması için vicdana yerleşmiş olması gerekir. Kavramın keşfi Gramsci’ye aittir oysa açık tanımı Kuran da yazar. Musa’nın Firavunla tartışmasını hatırlayalım. Firavun onu en sonunda nankörlükle suçlar, Musa da karşılığında İsrail oğullarının köle edildiğini söyler. Hegemonyanın bundan daha açık nasıl bir tarifi olabilir ve bu kadar açıkken her şey kavramın keşfi nasıl Gramsci’ye ait olabilir? Kim bilir hegemonya kavramın keşfetmek için hapishane de defter tutmak gerekirdi belki…-A. Gramsci/Hapishane Defterleri…
 
Çocuğa/gerçeğe akbabadan daha yakın bir yerde durduğumuzdan nasıl emin olabiliriz?
 
Çocuğa yakınlık insana yakınlıktır ve çocuk belirlenmişlik payı en fazla olan insan(yavrusu)… 

Resme nereden bakmam gerektiğini soruyorum kendime… Nereden bakıp yazmalıyım… ki yazmak yazgıya yardımcı olabilir ve kim bilir yazan belki de yazgıya dokunabilir…

YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !