Akçakale`ye top mermisi düştü: 5 ölü, 9 yaralı
Şanlıurfa`nın sınırdaki ilçesi Akçakale`ye top mermisi düştü. İlk belirlemelere göre 5 kişi hayatını kaybetti. Ölenler arasında çocuklar var.
Şanlıurfa'nın sınırdaki ilçesi Akçakale'ye bir kez daha top mermisi düştü. Bu kez düşen mermi 5 kişi hayatını kaybetti, 8 kişi ise yaralandı. Yaralılar arasında iki polisin de bulunduğu gelen bilgiler arasında. Yaralı polislerden birinin başkomiser olduğu belirtiliyor.
İlçede sürekli "zorunlu olmadıkça sınıra yakın bölgelerden uzak durun" anonsları yapılıyor.
BİR KADIN 4 ÇOCUK ÖLDÜ
Olay yerinden tanıkların anlattığına göre, top mermisi bir evin çatısına isabet etti. Evin bir kısmı tamamen yıkıldı. Evde bulunan bir anneyle 4 çocuğu hayatını kaybetti.
BELEDİYE BAŞKANI: 5 ÖLÜ VAR
NTV canlı yayınına telefonla katılan Akçakale Belediye Başkanı Abdülhakim Ayhan, "Bir top mermisi TMO lojmanların düştü, can kaybı yoktu. Ancak daha sonra bir evin üzerine bir top mermisi daha düştü. Hem ölümüz hem yaralımız var. 5 ölü, 13 yaralı var. Ambulanslar yaralıları hastaneye götürdü" diye konuştu.İlçede panik yaşandığını belirten Ayhan, "Vatandaşlar arasında 10 gündür tedirginlik yaşanıyor. Ne zaman benim üzerime top mermisi düşer korkusu var" dedi.
Sınırın öbür tarafında şiddetli çatışmalar yaşandığına dikkat çeken Ayhan, şöyle konuştu: "Karşı taraftaki ilçe muhaliflerin elinde, Esad'ın ordusu da karşı tanklar ve havanlarla atışları yapıyor. Mermiler de bizim ilçeye isabet ediyor. Mermilerin Esad'ın birliklerinden atıldığı kanaati oluşuyor."
Konuyu valiyle görüşeceklerini ifade eden Ayhan, "Gerekirse boşaltırız, ne gerekiyorsa yaparız" dedi.
TEL ABYAD MUHALİFLERİN ELİNDE
Suriye'nin Tel Abyad kenti Şanlıurfa'nın hemen karşısında yer alıyor. Kent Eylül ayının ortalarında büyük çatışmalar sonucunda muhaliflerin eline geçmişti. Kenti kaybeden Esad güçleri ise daha güney kısımlara yerleşerek Tel Abyad'ı uzaktan bombardıman altına almaya başlamışlardı. Günlerdir bombalamalar devam ediyordu. Bombalamalar daha çok uzaktan top atışlarıyla yapılıyor.
(Kaynak: Dünya Bülteni)
-
mehmet maksut 03-10-2012 22:40
Ölen her kardeşimle bende ölüyorum inan...tek şahidi kalmamış parçalanmış yüreğimizden başka... urfamızda meydana gelen ve insan ölümlerinin oldugu bu tür olayları şiddetle lanetliyorum. savaş naralarını yogunlaştırıldıgı bir dem de savaşa hayır diyoruz. savaşa verdiğimiz onca insanımızın acısı yeter bir ömür bize... hiç bir sınır, hiçbir çıkar insandan daha değerli olamaz ... Kirli savaşların mustazaf çocuklarına!!!! Ey kimsesiz yerlerin yaralanmış çocuğu, hangi rüzgar savurdu unutulmuş ülkeye… ne zaman konuşacak içinin ırmakları… ne zaman uyanacak uykusundan mavi uzak bir şehir… ölü evleri gibi kapanır gece üstüme, ey kimsesiz yerlerin yaralanmış çocuğu, düşürmeden kalemini elinden… sabırla metanetle bekle beni geliyorum… benim adım Barıştır… Ey tarihin kirli yüzüne kahpe bir yazgıyla şarapnel parçalarını çocukların yüreğine armağan eden acı, ey çocuk düşlerini sokaklarda kanla sulayıp sürükleten acı, ey parça parça umutları parçalayan acı körpecik gülüşler saklarken daha çok bayramlara, bir taş kadar katı kanunlara takıldı acılarla yoğrulan, mahpus kaldı baharında hayatlar… Tarih, ölümle suladığı topraklarda timsah gözyaşlarına tanıklık ederken özgürlüğe ne çok çocuk büyüttü ölürken mavi düşleri … O çocuklarla sürüklendi çocukluğum. Şahidi oldu haber spikerleri, anons ederken seni izleyen ölü vicdanlar, arkanda sadece annen yürüdü silahların gölgesinde kanla sulanan bu coğrafyalarda bir elinde yaşamın gibi bağı sökülmüş ayakkabıların… Ey acı, adınla başlayan tarihin hep lal dili konuşuldu sessiz çığlıklarla Annelerin kan kırmızı gözyaşlarında. Yeri göğü inleten feryadı figan oldu adınla başlayan her güneş, yarına da çıkar mı diye umuda ne ateşler yakıldı Eylül demlerinde, umut(lar) üşümesin adına... Barış koktu hep yeri göğü çınlatan seslerin tınısı bir annenin gözyaşları oldu Ey acı, nedensiz, zamansız, apansız, paslanmış bir hançerin ayak sesleri oldun hep Orta-doğu’da... Dünya ülkesinin sürgün şehri Mezopotamya’da, Bütün gülüşleri tutsak, bütün gamzelere düşman, bütün sevgileri, sevinçleri ve barışça bakan mavi tonlardaki çocuk bakışlarına, çevirdin umudun, yaşamın ve barışın pimini çektiğin bombalarla umudun gülüşlerini de öldürdün kahpece bir zaman griliğinde. Ne çok acı, ne çok kan, ne çok ölüm yağdı çığlıklarında bir hutbe deminde. Kalem tutan elleri de aldın kolsuz bir umuda kürek çekmesin diye. Bir Ceylan olmasın diye bütün yapraklarına kan kırmızı bir milat oldun makus talihine körpecik bedenlerini de aldın. ve adı oldun işgaline kahpe bir gülüşle sorgusuz sualsiz. Ey acı, daha kaç mezar açacaksın annelerin tertemiz yüreklerinde? daha kaç ölü cesetlerini bırakacaksın bir seher deminde?, duymadan doyamadan ölümlere, daha kaç körpecik bedeni alacaksın Ey acı; Daha kaç asır yeşerteceksin ölüm tarlalarına dönüştürdüğün bu coğrafya da, anneler daha kaç milyon kan verecek gözyaşları ile, daha kaç bahara tutsak olacak yok edilen umutlarla, daha kaç kez ölecek, her doğumunda güneşin solmadan bütün nar çiçekleri?. Ey acı; daha kaç kez yasak koyacaksın “olağan ölümleri” işgal ettiğin bu coğrafyalar da, daha kaç kez, kaç kol, kaç el, kaç büyümeyen parmak ve yürek, kaç göz, kaç umut, kaç barış, kaç gül alacaksın ellerinden annelerinin… Ey acı, adını barış koyarken anneler, yeni doğan bütün canlarına, can veriyordu barış. Ama inadına barış koyacak, sevgi koyacak canlarına isimleri cennet kokan yürekleri ile bizim annelerimiz… Ey insanlık, Bana anlatabilir misiniz, gözleri mavi bakan ve gülüşlerinde yarının güneşleri Doğmadan hayatlarının baharlarında adını hiçbir zaman bilemeyeceği silahlarla tertemiz yürekleri şarapnel parçalarına yenik düşen o çocukların, Utan ey insanlık! Tek suçları yaşadıkları coğrafyalarda yaşamaktı onların! Kaderleri bomba’mı olmalı mayın mı olmalı, mahpus mu olmalı Yeter..!!! Susturun artık bu acıyı, ölmeden bütün umutların gülüşleri, solmadan barış kardelenleri, yeniden yer açılsın diye barışça bir ülke başka çocuklar ölmesin diye… Acıya set çekilsin, tez elden yeni bir yaşama selam dursun mayınsız ve kurşunsuz bir yarına varılsın diye yüreğinde güneşe yer açsın umut… Hala umut varken sıcak tutun yüreğinizi, kovun barışa kin tutan adı makusla başlayan bütün talihleri, Tarihe gömülsün artık sessiz çığlıkları annelerin… En acı sözlerin esaretin de ölmek istemiyorum ve istemiyor artık hiçbir gülüş… yeter diyorum… Ölmesin artık bombalarla çeşit çeşit silahlarla çocuklar(rımız) Ey çocuk Biliyorum, daha çok küçüktün, Alsam ellerini avucumun içine küçücük yüreğinin sesi değerdi acıyla bilenmiş yüreğime. Koklamaya kıyamazdım sıcak umutlarını, tanısaydım seni… Hangi şair hangi şiirinde anlatabilir Güldüğünde gözlerinin içinde çakan şimşeğin kuvvetini?. Biliyorum, artık veremiyor veremeyecek babanız size umut ettiği dünyada yaşayacak bayram tadında adınla başlayan günlerini. Tek şahidiniz kalmamış, parçalanan yüreğinizin çığlığından başka. Gülüşleriniz yapışsın diye yüzümüze, acıyı bileylenmiş Annenleriniz seve seve sizi bağrına basmayacak artık, bir bahar sabahında-bayramlarda sizi giydiremeyecek kınalı elleriyle, “kuzum seni seviyorum diye” bir mutluluk tınısı duyamayacak sevgi seslerine alışık olduğunuz kulaklarınız da çınlamayacak artık hiçbir ses … ve ellerinizi, parmaklarınızı güneşleri kıskandıran pırıl pırıl gözlerinizi alan acıya, sizin yerinize biz yas tutuyoruz o günden beri… Ve sizler, artık duymasanız da, görmeseniz de bilmeseniz de adınızla içimizde hep umut olacaksınız... Yarına, umutla sizleri anarak, sizlerle acıya set çekerek, biz sıcak tutacağız bir bombaya insanlığın en utanç icadi bir silaha verdiğiniz sevgi dolu büyük düşlerinizi biz yeşerteceğiz. bıraktığınız kalemleri biz bilgiyle okul sıralarınızdan yükselteceğiz anarak o büyümeden verdiğiniz büyük yüreğinizi... Yaşam adına barış adına daha çok “siz!” ölmesin diye