21 Aralık 2009

ALLAH'TAN GÜZEL HÜKÜM VEREN KİMDİR?

Yüce Allah insanlara nasıl bir ahlaka sahip olmaları, nasıl bir yaşam sürmeleri gerektiğini detaylı olarak bildirir. Allah'ın buyruklarının ancak eksiksiz olarak yerine getirilmesiyle gerçek din ahlakı yaşanır. İnsanların birçoğu ise böyle yaşamayı reddederler. Allah'ın hükümlerine tam olarak itaat edip teslim olmaz, nefislerinin de tatmin olacağı bir yaşam tarzı oluşturmaya çalışırlar. Dinin kurallarına uymak yerine, kendi kuralları ve prensiplerine dini uygun hale getirmeye uğraşırlar. Din ahlakını, kendi kuralları ve mantıklarına uygun düştüğü sürece yaşar, aksi halde reddederler. Bu çok büyük bir yanılgıdır. Çünkü gerçek din ahlakı, insanların kurallarıyla değil, Allah'ın hükümleriyle yaşanır.

 

Çarpık mantık kurallarına göre davranan ve Allah'ın istediği gibi yaşamayan kişilerin içinde bulundukları yanılgı Kur’an’da şöyle ifade edilir:

 

Size ne oluyor? Nasıl hüküm veriyorsunuz?

Yoksa (elinizde) ders okumakta olduğunuz bir kitap mı var?

İçinde, neyi seçip-beğenirseniz, mutlaka sizin olacak diye.

Yoksa sizin için üzerimizde kıyamete kadar sürüp gidecek bir yemin mi var ki siz ne hüküm verirseniz o, mutlaka sizin kalacak, diye.

Onlara sor: "Hangisi bunun savunuculuğunu yapacak? (Kalem Suresi, 36-40)

 

İnsanların kurallarına göre yaşamak, insanı sapkın bir yola sürükler. Müminleri hak yoldan uzaklaştırmayı amaçlayan münafık ve müşrik karakterli kişilere Kur’an’da dikkat çekilir.

 

"Onlar hala cahiliye hükmünü mü arıyorlar?..." (Maide Suresi, 50) ayetindeki gibi, söz konusu kişileri yanlış yollara sürükleyen sebeplerden biri, cahiliye yaşamının din dışı sapkın mantıklarıdır. Oysa Kuran'da, tek hüküm koyucunun, en iyi hüküm veren Yüce Allah olduğu,  "...Kesin bilgiyle iman eden bir topluluk için hükmü, Allah'tan daha güzel olan kimdir?" (Maide Suresi, 50) ayetiyle bildirilir.

 

Çoğu insanın akıl ve vicdanlarını değil, nefislerini dinlemeleri, Allah'ın tavsiye ettiği ahlakı yaşamaktan alıkoyan önemli bir unsurdur. Nefislerinin istek ve tutkularına göre hareket eden bu kişiler hak olana değil, batıl olana uyar, hem kendilerine hem de çevrelerine büyük sıkıntılar verirler. Kuran'da, nefsin bencil tutkularının insanları hep kötülüğe yönlendirdiği bildirilir:

 

... Çünkü gerçekten nefis, -Rabbim'in kendisini esirgediği dışında- var gücüyle kötülüğü emredendir. Şüphesiz, benim Rabbim, bağışlayandır, esirgeyendir. (Yusuf Suresi, 53)

 

İnsanların yaratılışına en uygun olan, Allah’ın dinidir. İnsanların kendi mantıklarına, kültür ve birikimlerine göre çıkardıkları sonuçlar, sıkıntılara sebep olur.

 

Kuran ahlakından uzak yaşayan kişiler, her şeyin nefislerine uygun olmasını isterler. Olaylar nefsani planlarına uygun gelişmediğinde, bu kimseler çok ani çıkışlar yapabilirler. Öfke, duygusallık, küsme gibi Kur’an ahlakına aykırı davranışlar gösterilebilirler. Öfkeyle bağırıp çağıran kişi, o an Allah’ı ve her olayı O’nun yarattığını unutmuş demektir. Allah’ı unutan kimsenin ise, Kur’an ahlakıyla bağdaşmayan her türlü yanlış davranışı yapması mümkündür.

 

Söz konusu bu insanlar bencil, sevgisiz, kibirlidirler ve en çok kendilerini severler. Yakınlarını, dostlarını veya ailelerini sevdiklerini iddia etseler de, bu sevgi anlayışının da onların nefislerine uygun olması gerekir. Yani, sevgilerinde Allah’ın hoşnutluğunu ve rahmetini gözetmez, dünyevi çıkarlarına göre hareket ederler. Bencillikleri ve duygusallıkları nedeniyle adil olamazlar, adaleti ayakta tutamazlar.

 

Müminler ise en çok Allah'ı severler. Allah'ın her şeyi bir hayır ve güzellikle yarattığının, her olayın-hatta musibetlerin- bir hikmetle geliştiğinin, kaderlerinde olanı yaşadıklarının bilincinde hareket ederler. Rabbimiz'in verdiği tüm nimetlere şükür içindedirler ve yalnızca O'na tevekkül ederler.

 

Bu nedenle, iman etmeyen insanların yaşadıkları endişeden, korkudan, güvensizlikten uzaktırlar. Çünkü isteklerini insanların değil, Allah'ın yerine getireceğini bilerek, yalnızca O'na yönelip dönerler. Allah'ın sevdiği gibi bir yaşam sürdüklerinde, kendilerine en güzel karşılığı vereceğini umut ederler. Rabbimiz'in nimetlerinden biri olan sevgiyi de, bu şuur ve bilinçle derin ve güzel yaşarlar. Kısacası, Allah'ın bildirdiği gibi yaşayanlarla, insanların koyduğu kurallara göre yaşayanlar arasında yaşamlarının her anında derin ayrılıklar vardır.

 

Allah Kuran'da nefsinin kötülüklerine uyanlarla, Allah'ın emrine göre yaşayanlar arasındaki bu büyük farklılığı şöyle bildirir:

 

Şimdi Rabbinden apaçık bir belge üzerinde bulunan kimse, kötü ameli kendisine 'süslü ve çekici gösterilmiş' ve kendi heva (istek ve tutku)larına uyan kimseler gibi midir? (Muhammed Suresi, 14)

 

Gerçek Kur’an ahlakı, Allah'ın tavsiye ettiği ahlaktır. Eksiksiz olarak yaşamak ise Kur’an ve Peygamberimiz (sav)'in sünnetine tam olarak uyulduğunda yaşanabilir. Allah'ın indirdiği dışında açıklamalar getirmeye çalışmak, yorumlarda bulunmak insana her zaman kayıp getirecektir. Yüce Allah, "... Aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet ve sana gelen haktan sapıp onların heva (istek ve tutku)larına uyma..." (Maide Suresi, 48) ayetiyle müminlerin ölçüsünün ve yol göstericisinin, Allah'ın indirdiği hükümler olduğunu bildirir. Bundan başka yolların insanı doğrulara ve aydınlığa değil, yanlışa ve karanlıklara çıkaracağı kesindir.

 

Allah, "... (Güzel) Sonuç takva sahiplerinindir." (Kasas Suresi, 83) ayetiyle emrettiği ahlakı yaşayanları, en güzel sonuca kavuşacaklarıyla müjdeler. Allah'ın izniyle müminler, hem dünyada hem de ahirette Rabbimiz'in müjdelediği gibi güzel bir hayat yaşarlar. Nefislerinin istek ve tutkularına göre yaşamayı seçenleri bekleyen sonuç ise, sapkınlıktır:

 

Buna rağmen sana icabet etmeyecek olurlarsa, artık bil ki, onlar, gerçekten kendi heva (istek ve tutku)larına uymaktadırlar. Oysa Allah'tan bir kılavuz (doğru yol gösterici) olmaksızın, kendi istek ve tutkularına (hevasına) uyandan daha sapık kimdir? Şüphesiz Allah, zulmeden bir kavme hidayet vermez. (Kasas Suresi, 50)

           

İnsan önündeki iki yoldan birini tercih edecektir, ikisinin arasında bir ahlak olmaz. Ya çoğunluğun uyduğu şeytanın sistemini, ya da azınlığın itaat ettiği Allah’ın sistemini seçecektir. Biraz Allah’ın, arada şeytanın sisteminde yaşamaya çalışmak, insanın kendisine karşı samimiyetsizliğidir.

 

Kuran’a tabii olanlar, Kuran’a göre yaşar. Kişiye göre din yaşanmaz. Samimi insanın yaşadığı; hükümlerinde asla ortağı, benzeri ve dengi bulunmayan, hüküm koyanların Hakimi olan Allah’ın dinidir.