10 Aralık 2009

MÜMİNLERİN KARDEŞLİĞİ NASIL OLMALI?

İman eden insanlar birbirlerini, hiçbir çıkar beklentisi olmadan, samimiyetle ve Allah’ın hoşnutluğu için sever, yine Allah’ın hoşnutluğu için birbirlerinin dostu olurlar. Bu dostluk, güçlü bir bağın temelini oluşturur. Allah sevgisi ve Allah korkusu üzerine inşa edilen bu bağlılık, Allah'ın dilemesi dışında asla kopmaz.

 

Bu güçlü bağ, kan bağıyla oluşan kardeşlik ilişkisinden tamamen farklıdır. Müminlerin yakınlığında herhangi bir kan bağı bulunmaz. Kan bağının yanı sıra ırk,  dil, soy bağına da gerek yoktur. Değişik ülkelerde, değişik kültürlerde ve ailelerde yetişmiş, farklı dilleri konuşuyor olsalar da müminleri bir araya getiren ve kardeşlik bağıyla bağlayan, Allah’ın ‘din olarak seçip beğendiğini’ bildirdiği (Maide Suresi, 3) İslam dinidir. Allah'a kesin bilgiyle iman eden, O'nun hoşnutluğunu hedefleyerek gönülden çaba gösteren insanların kardeşliği Kur’an’da şöyle bildirilir:

 

"Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O kalplerinizin arasını uzlaştırıp ısındırdı ve siz O'nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah size ayetlerini böyle açıklar."

(Al-i İmran Suresinin 103)


Bir arada olmaktan büyük zevk alan, birbirlerini şevklendiren, kendisi için dilediğini inanan kardeşleri için dileyen, kendi ihtiyacı olsa da kardeşi için özveride bulunan bu güzel ahlak özelliklerine sahip insanların beraberliği, kuşkusuz dünyevi değerlere dayanan birlikteliklerden son derece farklıdır. Kur’an ahlakının yayılmasını hedefleyen ve Allah için yaşayan müminlerin kardeşliğini farklı kılan en önemli özeliklerden biri, bu kardeşliğin sonsuza dek devam edecek olmasıdır. Dünyada başlayan bu dostluk -Allah'ın dilemesiyle- sonsuz ahiret hayatında devam edecektir. Ancak müminleri orada çok daha şevk verici bir başka güzellik beklemektedir: Peygamberler, elçiler, dünyada yaşamış tüm iman sahipleriyle birlikte olmak… Rabbimiz Kur’an’da bu gerçeği şöyle müjdeler:


"Kim Allah'a ve Resul'e itaat ederse, işte onlar Allah'ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, doğrular (ve doğrulayanlar), şehidler ve salihlerle beraberdir. Ne iyi arkadaştır onlar?" (Nisa Suresi, 69)

 
Müminlerin birlikteliğinin bir özelliği de, Allah rızası için birbirlerini sevmelerinin verdiği güç vesilesiyle güçlü olmasıdır.  "…Nice küçük topluluk, daha çok olan bir topluluğa Allah'ın izniyle galib gelmiştir; Allah sabredenlerle beraberdir." (Bakara Suresi, 249) ayetiyle bildirildiği gibi müminler –sayıları az da olsa- kalplerindeki iman nedeniyle büyük zorluklara karşı galip gelecek güce sahiptirler. Yüce Allah, “…Hani size ordular gelmişti; böylece Biz de onların üzerine, bir rüzgar ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik.” (Ahzab Suresi, 9) ve
“…Biz iman edenleri düşmanlarına karşı destekledik, onlar da üstün geldiler. (Saff Suresi, 14) ayetleriyle müminlere üstün güç verdiğini bildirir. Gerçek anlamda güçlü olan ruhtur. Allah’ın kendi ruhundan üflediği müminin ruhu güçlüdür.

 

Derin bir sevgi, saygı ve sadakatle birbirlerine bağlanan müminler asla rekabet ve çekişme yaşamazlar. Benimsedikleri yarış, ‘hayırlarda yarış’tır ve dünyevi değil, rahmani bir yarıştır. Müminler arasında da sıkıntılı anlar olabilir. Böyle durumlarda mümin,  kardeşinin iyi yönlerini ve onun Allah rızası için yaptıklarını düşünerek, hatasını örter,  güzel ahlakla ona destek olur, onu uyarır ve iyiliğe yöneltir. Said Nursi bu konuda şöyle söyler:


“… Çünkü nasıl insanın bir eli diğer eline rekabet etmez, bir gözü bir gözünü tenkid etmez (eleştirmez), dili kulağına itiraz etmez, kalb ruhun ayıbını görmez. Belki birbirinin noksanını tamamlar, kusurunu örter, ihtiyacına yardım eder, vazifesine yardım eder; yoksa o vücud-u insanın (insan bedeninin) hayatı söner, ruhu kaçar, cismi de dağılır. Hem nasıl ki bir fabrikanın çarkları birbiriyle rekabetkârane uğraşmaz, birbirinin önüne geçmeye çalışmaz, birbirinin kusurunu görerek eleştirmek suretiyle şevkini kırıp yılgınlığa uğratmaz. Belki bütün meziyetleriyle, birbirinin hareketini genel amaca yönlendirmek için yardım ederler, hakiki bir dayanışma ve bir birlik ile yaratılış gayelerine doğru yürürler. Eğer zerre mikdar bir saldırı, bir zorbalık karışsa; o fabrikayı karıştıracak, neticesiz meyvesiz bırakacak. Fabrika sahibi de o fabrikayı bütün bütün kırıp dağıtacak... “ (21. Lema, Sayfa 668-669)

 
Bela ve musibetler müminlerin üstüne yağmur gibi yağar ama akar gider. Eğer şiddetli yağarsa biraz nem kalır; ancak güneş çıktığında o da kuruyacaktır. İşte müminler birbirlerine güneş etkisi oluştururlar.  Hasta insan ayakta duramaz ancak, kurşunla kaynatılmış bina gibi saf bağlayan sımsıkı kenetlenmiş müminlerden biri hastalansa diğerleri onu taşır.

 

İman sahipleri, müminlerin  sayılarının azlığını ve her bir mümini Allah’ın seçtiğini düşünerek, O’nun seçtiği kulu beğenmemenin  bir gaflet olacağını unutmazlar. Birbirlerini koruyup kollar, her koşulda birbirlerine destek olur, birbirlerinin hatalarını bağışlar, birbirleri için dua ederler. Yüce Allah müminlerin, Allah yolunda "birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak" inkarcı görüş ve felsefelere karşı mücadele ettiklerini bildirir.

 
Bu fikir mücadelesinde Allah’ın hoşnutluğu için birlikte hareket etmeleri, müminlerin zorluk zamanlarında da kesin başarı kazanmalarına vesile olur. Müminlerin yaşadıkları olaylara baktığımızda, zorluk ve sıkıntıların hep bu şekilde aşıldığı çok açıktır. Allah'ın alemlere rahmet ve tüm insanlara örnek kıldığı Peygamberimiz(sav), sahabeler ve samimi müminler bu ahlakı doruğunda yaşamışlardır. Birbirlerine güçlü bağlılıkları ve özverili davranış örnekleriyle İslam’ın ve Kuran ahlakının tüm dünyaya yayılmasına vesile olmuşlardır. Hedefleri büyük olan bu dayanışmanın, kuşkusuz ödülü de en büyük olacaktır:

 

"Onların göğüslerinde kinden (ne varsa tümünü) sıyırıp-çektik, kardeşler olarak tahtlar üzerinde karşı karşıyadırlar." (Hicr Suresi, 47)