30-05-2014 14:56

Ayaklarım benden önce cennete gitti

Yedi yaşında iki çocuk. İkisinin de evini, ailesini, çocukluğunu, geleceğini, vatanını almış ellerinden Esed. Yetmemiş, birinin iki bacağını, birinin iki kolunu koparmış. Ahmet ve Muhammed`in Suriye`nin farklı şehirlerinden başlayan hayat yolculukları İstanbul Fatih`te kesişti. İkisinin de sadece babaları var yanlarında. Ahmed`in yemeklerini Muhammed yediriyor. `Yarım` halleriyle hayata tutunuşları ders veriyor adeta.

Ayaklarım benden önce cennete gitti

Suriyeli Ahmet ve Muhammed'in hikayeleri can yakıyor. Daha önce haberini yaptığımız Muhammed, annesi, kardeşi ve kuzeniyle ananesini ziyarete gittiği gün bombardımanın ortasında kalmış ve tüm hayatı alt üst olmuştu. Halep'teki eve isabet eden bombalar sonucu o anda evde bulunan 8 kişiden 5'i ölmüş ve Muhammed annesini, kardeşini, ananesini, dayısını ve amcasını aynı anda kaybetmişti. 3 ay boyunca kaldığı hastanede protez temin edilemeyen Muhammed İstanbul'da protezine kavuştu.

Benzer bir hikayesi olan Ahmet de saldırılar başladığı günden beri Suriye içinde beş kez göç etmek zorunda kalmış. Ailesiyle birlikte son durakları Suriye sınırında bir çadır olmuş. Parasızlıktan yola devam edip Türkiye'ye geçememişler. Bir yıldan fazla kışın soğuğu, yazın sıcağında çadırda yaşamışlar, "en azından hayattayız" diye de şükretmişler. Ama Esed'in ölüm bombaları bu kez onları çadırda bulmuş. Ahmet yüzünü ve başını korumak için kollarını kendine siper ettiği için bomba parçaları kollarına isabet etmiş. Kollarını kaybetmiş. Ağabeyleri onun kadar şanslı olamamış ve üç abisi birden öldürülmüş bu saldırıda. Her şeyi hatırladığını söylüyor. Bombalı saldırıdan sonra çadırdan çıkıp nereye gittiğini bilmeden yürüdüğünü ama kollarının acısını hiç duymadığını anlatıyor. Bir Özgür Suriye Ordusu askeri onu bulup hastaneye götürmüş. Tek başına üç gün birinin gelip kendisini bulmasını beklemiş Ahmet.

Ben kollarımı kaybetmedim, Allah'a gönderdim

Rejim askerlerinin bombaları kaldıkları çadırı hedef aldığı sırada Ahmed'in babası ikindi namazı için camideymiş. Ve üç oğlunun cansız bedeni o camideyken önüne gelmiş. Ne büyük acıdır ki, ölüleri yıkayıp, gömecek kimseler olmadığı için üç gün boyunca çocuklarının naaşlarının başında beklemiş acılı baba, Ahmet'e ne olduğunu bilmeden. Üç evladını toprağa verdikten sonra küçük oğlu Ahmet'i aramaya koyulmuş. Çaresizlik içinde sağa sola sorarken Ahmet'i bulup hastaneye götüren asker gelip onu bulmuş. Hayatta kalan tek erkek evladının kopan kolları için derman aramaya koyulmuş bu sefer. Suriye'de yapılacak bir şey kalmayınca Gaziantep'te bir rehabilitasyon merkezine gelmişler. Bu acı hikaye Gaziantep'te başka bir hal alıp bacakları kopan Muhammed'in hikayesi ile birleşmiş.

Yaralıların abisi

Ahmed ve Muhammed'i buluşturup İstanbul'a getiren kişi ise Şadi Eed. Halep'li. Türkiye'de güzel sanatlar dalında yüksek lisans yapıyor. 12 yıldır profesyonel olarak resim ve hat sanatıyla ilgileniyor. Suriye'deki ayaklanmaları desteklemek için yazdığı marşlar, geliştirdiği logolar, tasarımlar ve organize ettiği protestolar nedeniyle istihbarat tarafından üç kez evi basıldıktan sonra ailesine zarar gelmemesi için geldiği İstanbul'da Türkçeyi hastanelerde öğrenmiş. "Buradan ülkem ve halkım için ne yapabilirim diye düşündüm ve aklıma yaralılar geldi" diyor. İlgilendiği ilk yaralı kendi arkadaşı olmuş. Saldırıda yaralanan arkadaşını sınırda karşılayarak tedavisiyle ilgilendiğinde bunun ne kadar gerekli bir görev olduğunu anlayarak bundan sonraki tüm zamanını yaralıların tedavilerine ayırmaya karar vermiş: "Sınırdaki herkese numaramı verdim ve yaralılar için beni arayın dedim. Ondan sonra da telefonum hiç susmadı."

Bu güne dek yüzlerce yaralının tedavisi için tanıdığı herkesi, dernekleri, kuruluşları devreye soktuğunu belirtiyor Şadi. Yaptığı özel hat tablolarına müşteri olan zengin tanıdıklarını yararlılarla buluşturup bir köprü oluşturmak da görevi olmuş.

Birbirlerini internette buldular

Suriye'den gelenlerin neredeyse tamamının kısa sürede geri döndüğünün altını çizen Şadi, tedavisi uzun süren ve dönecek kimsesi olmayanlar için ev tutuyor. Muhammed ve Ahmed bunlardan ikisi. Bacakları kopan 7 yaşındaki Muhammed ile kolları kopan Ahmed'in Türkiye'deki hikayesini şöyle aktarıyor: "Muhammed'i Facebook'ta paylaşılan bir fotoğrafta gördüm. Suriye'de olduğunu ve protez için beklediğini öğrendim. Suriye'de yaşayan kardeşimi gönderdim ve babasıyla Muhammed'i alıp İstanbul'a kadar getirip bıraktı. Bağışçı bulup ev tuttuk onlara. Muhammed'in protezleri takıldı. Bu arada Gaziantep'te rehabilitasyon merkezinde çalışan arkadaşım Ahmet diye bir çocuktan bahsetti. O da Muhammed gibi 7 yaşındaydı ve iki kolu kopmuştu. Onu da İstanbul'a getirtip Muhammed'le birlikte yeni bir eve yerleştirdik. Bütün ihtiyaçlarını gören babalarıyla birlikte aynı evde kalıyorlar şimdi."

"Ahmed'in parkta namaza durduğu anı unutamam"

Şadi abileri her gün Ahmed ve Muhammed'i ziyaret edip ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyor. En unutulmaz anısı ise Ahmet ve Muhammed'i birlikte parka götürdüğü güne dair: "Ahmet hayatında ilk kez bir park görmüştü. Uzun süre salıncaklara, kaydıraklara baktı. Korka korka bindirdim. Hem çok sevinçli hem çok şaşkındı. Başlarda çok sevmişti ama sonra aniden inmek istediğini söyledi. Nedenini sorunca da 'ikindi namazım geçiyor' diye cevap verdi. Evde kılarsın biraz daha oyna dedik dinlemedi, 'eve gidelim' teklifi yaptık, 'gecikir sen bana kıbleyi göster yeter' dedi. Ve çimlerin üstünde namaza durdu. O anı asla unutamıyorum."

Bitmeyen şükür ve gülen yüzler

Ahmet'in protezleri henüz hazır değil. Bu sebeple kollarını kullanamıyor. Yemeğini yemesi için Muhammed ona yardımcı oluyor. Doktor, uzun sürecek protez denemeleri için ikna ederken kolları takıldığında ne yapmak istediğini sormuş Ahmet'e, "en büyük hayalim bir yudum suyu kendi başıma içebilmek" demiş Ahmet. Yaşadıkları sayısız zorluğa rağmen durumları için yaptıkları yorumlar da çok ilginç. Muhammed ayaklarının kendinden önce cennete gittiğini ve onu orada beklediklerini düşünüyor. Ahmet ise "Ben kollarımı kaybetmedim, Allah'a gönderdim" diyor.

İkisinin de anneleri, kardeşleri yok. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyorlar. Okula gitmek, parka gitmek, oyuncaklarla oynayabilmek istiyorlar. Her şeye rağmen şükretmeye devam ederek herkesi kendilerine hayran bırakıyorlar. Ahmet de Muhammed de küçük yaşlarına rağmen namazlarını aksatmıyor. Herkesi güler yüzle karşılıyorlar.

(Yeni Şafak)

YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !