Yakup DÖĞER
BEŞER KAYNAKLI DİNLER
İslam alemi yaklaşık iki yüz yıldır, müthiş bir zulüm ve ifsatla boğuşmakta, ilahı beşer olan birçok dinin karanlık tahakkümü altında adeta inlemektedir. Vahiyden kopuş ve hevaya tabi olmanın sonucunda Allah’ın bir cezalandırması olarak da algılanabilecek bu durum, Müslümanların birbirinden kopuşu ve sayılamayacak kadar fırkalaşmasının ürünü olarak karşımıza çıkmıştır.
Müslümanın gördüğü bir kötülüğü eliyle, gücü yetmezse diliyle düzeltmesi, ona da gücü yetmezse kalbiyle buğuz etmesi, şer karşısında bir Müslümanın temel sorumluluklarındandır. Şerre doğru dönüşümün çok hızlı bir şekilde yayıldığı İslam coğrafyasında, Müslümanlar sahip oldukları ilkelerini ve kimliklerini, vahiyden kopmaları sonucu zaman içerisinde hoyratça terk ederek, dünyevi menfaatlerini inançlarının önüne geçirmeleri ile beşer kaynaklı dinlerin hakimiyetine de kapı aralamış oldular. Aralanan kapı artık sonunu kadar açılarak bütün ümmeti içine çekip yutan bir bataklık durumuna dönüştü.
Kaynağı beşer olan bütün dinler, izim ve ideolojiler genelde bütün insanlığın özelde ise Müslümanların hem dünyada zillet içinde yaşamalarını hem de ahretlerinin de ziyana düşmesini doğurmakatdır.
Kendilerini İslam'a nisbet eden toplumlar, "İki İlah edinmeyin: O, ancak tek bir İlah'tır. Öyleyse Benden, yalnızca Benden korkun." (16/ 51) buyuran bir Rabbin kulları iken, bu ilahi emri unutarak, Allah’tan başka ilahların kulları olmaya ve Yüce Allah'tan başkalarını kendilerinden korkulacak merci kabul etmeye başlayınca, fıtratlarına muhalif bir hayat tarzını benimsemiş oldular. Oysa iman ettikleri Yüce Allah, “Göklerde ve yerde ne varsa O'nundur, itaat-kulluk da (din de) sürekli olarak O'nundur. Böyleyken Allah'tan başkasından mı korkup-sakınıyorsunuz?” (16/52) demekteydi. Yüce Allah, kendisinden başkasından korkup sakınmanın, kendisinden başka ilahlar edinmekle eş değer olduğunu belirtmektedir. Hepimizin de bildiği gibi, ilah kavramı, “en çok korkulan” manasını da içermektedir.
İnsanlık tarihinin en büyük problemi, insanların hevaya dayanan yönetim biçimlerine razı olmaları ve Allah’ın dışında ki sahte ilahlara tabi olmalarıdır. İlahi buyruğun çağrısı gereği, bütün insanlığın Allah’ın ilahlığında bir araya gelmesi hiç birinin diğerini Rab edinmemesi gerekmektedir. (3/64) Lakin genelde insanlık özelde ise adı Müslüman olan kitleler bu ilahi buyruğu görmezden geldiler ve kendileri gibi birer beşer olanların uydurduğu dinlere tabi oldular.
Müslümanların, bozulmalar ve dönüşümler sonucunda direnmemesi, gevşek olmaları, inançlarına sahip çıkmamaları sonucunda beşeri dinlerin tasallutu, üstesinden gelmesi çok zor bir problem olarak karşılarına çıktı. Şimdi İslam Coğrafyasında yaşanan bunca felaket varsa, bunun altında beşer kaynaklı dinlerin ilk çıkışında Müslümanların vurdumduymazlığı yatmaktadır. İslam Dünyasında her kötülüğün ilk çıkışında bu kötülüğü elleriyle düzeltmeye Müslümanların gücü yeter durumdaydı, ama seçilmişlik lutfunu göz ardı ederek meydana çıkmış kötülükleri elleriyle düzeltme girişiminden uzak durdular. Allah’ın yasalarını birer birer çiğneyen, ortadan kaldıran tagutlara karşı canları pahasına direnmediler, direnenlere de yardım etmediler. Her vakit kılınan namazların arasında sürekli olarak okudukları, “Sizin dininiz size, benim dinim bana” ayetinin idrakine varamadı, güncelleyemedi Müslümanlar. Adeta yeri yeksan edercesine gelen ilahı beşer olan dinler, Müslümanların bu gevşekliğini ve Kur’an’ın hayattaki karşılığını görememelerini de fırsat bilerek, zorla baskıyla, oyunla Müslüman’a düşman bir hayat tarzını Müslümanların hayatına egemen kıldı. Harici ve dahili işbirlikçilerini de akıllıca kullanan tagutlar, kendi dinlerinin egemenliği altında Müslüman mahallesinde salyangoz tezgahları açtılar.
Yakın tarihin canlı şahitlerinden bir tanıdığım var, Kur’an’ın yasaklandığı, ezanın Türkçeleştirildiği dönemi bire bir yaşamış, Kur’an öğrenmek isteyenlerin nasıl bir zulümle karşılaştığını gözleriyle görmüş yaşlı bir hacı amca. Anlatırken gözleri doluyor, ama bu durum karşısında siz ne yaptınız dediğimde ise hiçbir şey yapmadıklarını söylüyor. İnsanın insana Rabliğinin ilk basamaklarında bile karşı bir direnişle karşılaşmadan bir mikrop gibi yayılmasında Müslümanların hiç mi suçu yoktu? Hak uğruna direnenlerin ve direnişi başlatanların direnişini Allah bereketlendirecektir. Eğer atalarımız bu topraklarda inançları için direnseydi, şimdi iman edenlerde mutlaka direniyor olacaktı.
Hacı amca anlatıyor, “Köye jandarmalar gelir, köyde Kur’an var mı yok mu her yeri ararlardı, bizde Kur’an’ları saman damlarına ahırlara saklardık” diyor, “Bulduklarında ise, köyde hocalık yapanı ve Kitapları alır giderler hocadan da bir daha haber gelmezdi” diyor, “Peki hacı amca siz ne yapardınız bu durumda, kimse karşı gelmez miydi” diye sorduğumda, “Ne yapabilirdik ki” diye cevap veriyor. Düşünün, bir köye tagutun askerleri geliyor, dinimizin kaynağını yasaklıyor, bulduklarını topluyor, öğretenleri esir alıp gidiyor, buna karşılık köy halkı sadece bakıyor. Allah’ın dinini mahkum, beşerin dini hayata hakim oluyor.
Bu örnek sadece bir kişiden dinlenen ve duyulan durum. Böyle daha nice teslim olmuşların, hikayesi yaşandı İslam topraklarında, inancı çiğnendi, Kitabı çiğnendi, Peygamberi aşağılandı, Rabbi olan Allah’ın hükümleri hayattan kaldırıldı, karşılığında ilahı beşer olan bir din getirildi. Gelen zalimlere baş kaldırmayan bir halk, baş kaldırıp tagutlara isyan edenleri de yalnız bırakarak adeta kendi kaderini kendisi çizdi.
Bu gün bütün dünyada olduğu gibi İslam coğrafyasında da ilahı beşer olan dinler hüküm sürmektedir. İnsan elinin değdiği her şeyin fesada uğradığını, düzenin bozulduğunu, her türlü haksızlığın ve yağmanın bu sebepten dolayı olduğunu görmeli bu durumu gündemleştirerek İlahı Allah olan Dine insanları davet etmeliyiz. Davetçiler, insanlık için olumsuz olan somut örneklerin ve misallerin bolca bulunduğu günümüzde, beşer kaynaklı ideolojilerin de birer din olduğunu anlatmalı, davete muhatap olan kitleleri “Sizin dininiz size, bizimki bize” diyerek safların ayrışması konusunda azami gayret etmelidir.
Son olaylarda, sahte dinlerin ilahları aslında farkında değiller, kendi ayaklarına kendileri kurşun sıkmıştır, hatta ayaklarına değil kafalarına sıkmışlardır. Kendi kavramlarını ya da dinlerinin temel argümanlarını, eski cahili adetlerde olduğu gibi acıkınca yemeleri ne kadar adi olduklarını ve sahtekarlıklarını ortaya çıkarmıştır. Tam bu noktada oluşan çelişki İslam Davetçisi için çok ideal bir noktadır. Topluma, ne kadar yalancı oldukları nasıl insanları kandırmaya çalıştıkları, kendi düşüncelerinde bile tutarsızlıkları anlatılmalı, hak dinin İslam olduğu gerçeği net olarak belirtilmelidir.
Bu konuda Kur’an davetçiye çok net bir yol göstermekte, Yüce Allah’ın varlığına inandığını söyleyenlerin ama hayatlarında Allah'ın hükümlerini kabul etmeyenlerin birer yalancı olduğunu belirtmektedir.
Beşeri dinlerin sahiplerinin tamamı, kendilerinin de Allah’a iman ettiklerini söylemekte, “Yeryüzü ve onun içinde olanlar kimindir?" (23/84) diye sorsanız, “"Allah'ındır" demektedirler.”(23/85). Lakin, “Ne zaman onlara: "Allah'ın indirdiklerine uyun" denilse, onlar: "Hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye (geleneğe) uyarız" derler.”(2/170) Çünkü, onlar kendi hevalarını ilah edinmiş sahtekarlardır, yalancılardır. Onlar, Allah(c.c.)’ın yerine kendilerini koyan, Allah’ın tasarruf hakkını gasp eden zalimlerdir. Kendi akıllarından uydurdukları dinleri ile yeryüzünü fesada boğmak için çalışırlar, savunmalarını da atalarının arkasına sığınarak yaparlar.
Dünya tarihi bu gün olduğu kadar belki de tarihinin hiçbir zamanında Hak ile batılın böyle amansız bir savaşına tanıklık etmemiştir. İlahı Allah( olan din İslam ile, ilahı beşer olan dinlerin ve müntesiplerinin böyle kıyasıya bir savaşı geçmiş tarihlerde yaşandı mı acaba? Yeryüzünü toptan ifsada sürükleyen zamane tağutları, varlıklarını sürdürebilmek için amansız ve akıl almaz yöntemlere baş vurmakta, sahte dinlerinin hakimiyeti için gece gündüz çabalamaktadır. Bunun karşısında, tevhidi bilinç sahibi Müslümanlar yeryüzünün her yerinde küfre karşı cephe açarak mücadele etmekte, Allah’ın dininin hakimiyeti için savaşmaktadır. Alemlerin Rabbi Allah’ın belirttiği gibi, “İman edenler Allah yolunda savaşırlar; inkar edenler ise tağut yolunda savaşırlar, öyleyse şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç şüphesiz, şeytanın hileli-düzeni pek zayıftır. (Nisa Suresi, 76)
Bu zamana kadar yaşanan tarihte bu her zaman böyle olmuştur, bundan sonra da böyle olacaktır. Günümüzdeki fark, beşer ilahlı dinlerin varlığı kürsel bir boyut kazanmış, bir bölgeyi ve bölgenin insanını değil tüm yeryüzünü ve yeryüzündeki bütün insanları ifsat eder duruma gelmiştir. Mısır'da Firavuna baktığınızda, kendisini sadece Mısır'ın ve ülkesinde olan insanların Rabbi olarak görüyordu, diğer peygamberlerin geldiği toplumlarında da durum aynıydı, kralların hepsi kendi toprakları ve insanları üzerinde egemenlik iddiasında bulunuyordu. Günümüzdeki sahte ilahlar ise, tüm yeryüzüne ve yeryüzünde yaşayan bütün insanlar üzerinde egemenlik iddiasındadır.
Yeryüzüne egemen olan ilahı beşer dinlerin, yeryüzündeki tasallutuna son vermek, İlahı Allah olan İslam Dininin müntesiplerine yani Müslümanlara ait bir sorumluluktur. Bu batıl dinlerin hakimiyetine son vermek için elimizle, dilimizle mücadele edeceğiz, kalbimizle buğuzun bir etkisi yoktur artık. Bu biz İslam davetçilerinin imanlarının en etkili göstergesidir. Gerek sahada olan kardeşlerimiz, gerekse cephede olan kardeşlerimiz, ilahı beşer olan dinlerin kökünü kazımak için her türlü fedakarlığı yapmalıdır.
Artık geleneksel davetin konu ettiği bireysel ibadetlerin gündemleşmesi yerine, tevhidi hakikatlerin haykırılması zamanı gelmiştir, insanlara dinlerinin yanlışlığını yüzleriyle bir söylemek, insanları ilah olarak kabul etmelerinden vazgeçmelerini anlatmalıyız. “Şimdi sen ne ile emrolunduysan, kafalarına çatlatırcasına anlat ve Allah 'a ortak koşanlara aldırma” (15/94)
Yüce Allah’ın vahiyle belirttiği dinlerin dışındaki bütün dinlerin ilahı beşerdir. Bunlar, kendi akıllarından birer din uydurmuşlar, hevalarını ilah edinmişler ve bu dinlerini de Allah’a öğretmeye kalkan akıl yoksunu zavallılardır. “De ki: "Siz Allah'a dininizi mi öğreteceksiniz? Oysa Allah, göklerde ve yerde olanları bilir. Allah, her şeyi bilendir."(49/16) Kendi uydurdukları dinlerine birazda Haktan motifler giydirerek hak gibi insanlara sunup doğru olanın kendi dinleri olduğunu beyanla dayatanların bilmedikleri şey ise, Allah’ın gökte ve yerde olan her şeyi bildiğini bilmemeleridir.
Hiçbir şey için geç değildir, hele ki İslam hakikatinin haykırılmasının geç kalmışlığından bahsedilemez. Yeter ki, vahiyle bilinçlenip, dini eğip bükmeden, insanların hoşuna gidecek şekilde saptırmadan anlatalım. Biz hakikati anlatalım, hoşlanmayanlar bize, "Bundan başka bir Kur'an getir veya onu değiştir." (10/15) diyeceklerdir.