Beyaz Türk`ten sonra `Beyaz Müslüman`
İslam’ın araçsallaştırıldığı, “İslami rant” üzerinden pasta ve paylaşım kavgalarının yaşandığı, güç, iktidar, mevki, makam uğruna her türden İslami ve insani ilke ve değerlerin bizzat Müslümanların bir kısmı tarafından alaşağı edildiği, “Allah rızası” adı altında büyük emek, zaman ve zihin sömürülerinin yapıldığı, devletin bütünlüğü ya da toplumsal birlik tehlikeye düşecek travması adı altında kişi kültüne yol açan otoriterleşmenin savunulduğu ve devletin kutsallaştırıldığı bir siyasi iklim yaratan “beyaz Müslümanlık”, ikiyüzlü özel alan kamusal alan ayırımı yaratan Protestan etik çerçevesinde her geçen gün Müslümanların ahlaksızlaşmasına “hizmet” etmektedir ve duvara toslaması “an” meselesidir.
“Beyaz (Ak) Müslümanlık”
Adem Çaylak / Milat
Bir toplumsal oluşumdaki sosyolojik dönüşümü ifade etmek için kullanılan kavramsallaştırmalar vardır. Toplumsal oluşumun sınıfsal, mekansal, kültürel ve siyasal köklerine ilişkin yapılan ve toplumsal gerçekliğe tekabül eden kavramsallaştırmalar yanında, bir toplumdaki çarpık, yüzeysel ve derinliksiz “başkalaşım”ı ifade eden imlemeler de vardır. İlk defa merhum gazeteci Ufuk Güldemir tarafından ortaya atılan ve Malatya Teksas kitabında kullanıldıktan sonra hepten yaygınlaşan “beyaz Türk” kavramı, ikinci tür kavramsallaştırmadan birisidir. Genellikle şehirlerin en iyi yerlerinde yaşayan, iyi eğitim almış, yabancı dil bilen, zamanla içinden çıktığı topluma “yabancılaşan”, ekonomik kaynakların paylaşımında imtiyazlı orta-üst gelir grubuna dahil bir toplumsal kategoriyi ifade etmek için kullanılan “beyaz Türk” kavramını en iyi imleyen şey, kanımca “köksüzlük”tür.
Toplumsal, mekansal, sınıfsal ya da kültürel bir aristokrasinin ürünü olmayan yüzeyselliğe işaret eden “beyaz” kavramı, yerine göre bazen “kırmızılaşır”, bazen “pembeleşir”, bazen “grileşir”. Başka bir deyişle “köksüzlük”, içinde aktığı mecranın kalıbına göre şekil almasını sağlar. “Kara” ve “siyah” olmaktan hep kaçınan, “kara”lık ya da “siyah”lığı cahillik, aşağılanma hatta “günahkarlık” olarak telakki eden “beyazlık” her babayiğidin harcı değildir. Kendini koşullara “uyarlama” yeteneği yüksek olan “beyazlık”ta, “kara duruş”a pek rastlanmaz.
“Beyaz Türk” kavramındaki imlemeyi ifade etmek için kullanılan bir diğer kavramsallaştırma ise “Beyaz (Ak) Müslümanlık” kavramıdır.Özellikle 1980’lerin küreselleşme dalgasına kendini kaptırarak modernitenin öncül ve pratiği içinde kendini var etme gayreti içine giren Türkiye Müslümanlığı, zamanla kapitalist üretim ve toplumsal ilişkiler pratiğinde bir tür İslamcı Protestan/Calvinist etik geliştirmiştir. Hazmedilmeyen, içselleştirilmemiş ve köksüzlükle malul çarpık kapitalist ilişkilere dayalı ortaya çıkan “etik”, her geçen gün Müslümanları “ahlak”tan yoksunlaştırmaya “hizmet” etmiştir. Ekonomik zorunluluk ve eğitim gibi faktörlerin zorlaması ile süreç içinde kırsal ve köysel mekanları boşaltarak kentlerin varoşlarında kendilerine tutunacakları dal arayan insanların başında gelen geleneksel Müslümanlar, Protestan etik temelli kapitalist ilişkilerle eklemlenmeye başlayan muhafazakar tonlu siyasal partilerin öncülüğünde sonradan görme “beyaz Müslümanlığa” terfi etmiştir. Arkada ve geri kalmanın dayanılmaz ağırlığı altında “haz”la ve “hız”la çilesiz, çabasız ve köksüz merdivensiz “asansöre” binen ya da bindirilen Müslümanlar, büyüme ve kalkınmanın esaret zincirleri altına girmeye başlamıştır.
Küresel kapitalist dalgayı kendi damarlarına zerk ederek süreç içinde toplumsal ve siyasal manivelanın üst basamaklarına doğru tırmanışa geçen “beyaz Müslümanlık”, Ak Parti’nin iktidara gelişi ile birlikte zaten güce susamışlık ve sınıfsal açlıkla malul oldukları için maddi kalkınmanın büyüsünde yoğrulmaya başlamıştır. Köksüzlüğü Refah geleneğine uzanan, “Müslüman güçlü olmalıdır”, “Allah, Müslüman’ın üstünde en güzel (tabi ki pahalı) nimetlerini görmek ister”, “Müslüman gücü ele geçirmeden toplumsal dönüşüm sağlanamaz” türünden meşrulaştırım mekanizmaları ve avuntuları ile Ak Parti’nin açtığı maddi kalkınma suyunda yıkanan Müslümanlar, zamanla köksüzlükle malul “beyaz Müslümanlık” yaratmıştır. Manevi ve değerlere ait tekamülü ıskalayan Ak Parti’nin “kalkınma” ekseninde yoğrulmaya başlayan Müslümanların çoğunluğu, uzun yüzyıldır mahrum kaldıkları güç, iktidar, para ve makamla tanıştıkça “beyazlaşmaya” hatta “Ak”laşmaya başladıkça, kaybettiğini dahi hatırlayamayanın acziyeti içinde bulunduğu acınaklı durumu savunur hale gelmiştir.
Müslümanların çoğunluğunun arzu ettiğini gerçekleştirmede bir manivela rolü gören Ak Parti’nin yarattığı maddi kalkınmanın yarattığı refah, zamanla “ahlak”, “adalet” ve “eşitliği” satın almaya başlamış ve Ak Parti’ye oy veren Müslüman kesimler arasında bile mekansal, sınıfsal, kültürel çatlaklar oluşmaya başlamıştır. Köksüzlük ve sonradan görmelikle malul mekansal, sınıfsal ve kültürel ayırımların suni, yüzeysel ve derinliksiz olduğu göz önüne getirildiğinde “beyaz Müslümanlığın” “yapay elit” yaratma ameliyesinden bir değer ve ahlakın çıkması olası değildir.
İslam’ın araçsallaştırıldığı, “İslami rant” üzerinden pasta ve paylaşım kavgalarının yaşandığı, güç, iktidar, mevki, makam uğruna her türden İslami ve insani ilke ve değerlerin bizzat Müslümanların bir kısmı tarafından alaşağı edildiği, “Allah rızası” adı altında büyük emek, zaman ve zihin sömürülerinin yapıldığı, devletin bütünlüğü ya da toplumsal birlik tehlikeye düşecek travması adı altında kişi kültüne yol açan otoriterleşmenin savunulduğu ve devletin kutsallaştırıldığı bir siyasi iklim yaratan “beyaz Müslümanlık”, ikiyüzlü özel alan kamusal alan ayırımı yaratan Protestan etik çerçevesinde her geçen gün Müslümanların ahlaksızlaşmasına “hizmet” etmektedir ve duvara toslaması “an” meselesidir. Bizden söylemesi…
YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !