Bu devletin mahkemelerine göre neler suç değilmiş!!!
Kalem-Der hakkında yapılan şikayet kapsamında başlatılan soruşturmaya istinaden dernek başkanı Ahmed Kalkan sosyal medya üzerinden paylaşımda bulundu. Kalkan, BU DEVLETİN MAHKEMELERİNE GÖRE, NELER SUÇ DEĞİLMİŞ, DÂVETÇİ MÜ’MİNLERİN BİLMESİNDE FAYDA VAR! başlıklı paylaşımında, T.C. Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Suçları Soruşturma Bürosunun 16.08.2018 tarihinde kendilerine ulaşan resmî yazıyı yayımladı
Bizim insanımız, maalesef orta ümmet olmanın gereğini çoğunlukla yerine getirip ifrat ve tefritten uzak itidalli yolu bulamıyor. Ya her şeyin suç sayılacağı vehmiyle bir korkaklık ve yanlış tedbir anlayışıyla kuş dili konuşuyor. Veya delicesine bir sertlik, gereksiz şekilde ve hikmetten uzak tarzda ucuz ve yalancı kahramanlık sergiliyor.
Emniyete veya savcılığa çıktığında ise, söylediklerini inkâr etmeye, kaba tabirle kıvırtmaya kalkıyor. Bizim şiarımız ise, emniyette ve mahkemede tekrar edemeyeceğimiz, savunamayacağımız sözü söylememek. Sözü söylerken önce Allah'a hesap vereceğimizi unutmamak olmalı. Bu konuda ne kadar örnek kabul edilebilir, bilmemekle birlikte; aşağıda, T.C. Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Suçları Soruşturma Bürosunun 16.08.2018 tarihinde bana ulaşan resmî yazıyı, herhangi bir ilave yapmadan, (Savcının ismi hâriç) herhangi bir kelime çıkarmadan ve yorum yapmadan aynen sunuyorum:
BİMER’e gönderilen ihbar evrakında Kalemder Derneğinin faaliyetlerinde, sosyal medya hesaplarında ve yukarıda isimleri yazılı şüphelilerin Youtube isimli paylaşım sitesindeki videolarında IŞİD/Vahabi propagandasını yaptığını, sosyal medya kanalında yapmış olduğu, derneğin Alparslan Kuytul, Hizbut Tahrir, Mazlumder ile bağlantısının olabileceğinin belirtilerek ihbarda bulunulması üzerine soruşturma başlatılarak dosyanın Yetkisizlik Kararıyla Cumhuriyet Başsavcılığımıza gönderildiği,
Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünün ihbara konu kişilerin sosyal medya hesapları ve Youtube paylaşım sitesindeki konuşmalarının incelemeye aldığı,
Burhan Perk isimli kişinin Kalemder kullanıcı isimli hesaptan yaptığı konuşmada insanları demokrasiye çağırmanın İslâm inancına aykırı olduğunu, Allah’a iman etmek için tâğutun inkâr edilmesi gerektiğini, küfür edenlerin velisinin tâğut olduğunu, demokraksiye çağrı yapanların bu anlamda ayrılması gerektiğini, Allah’ın yoluna çağıranlar ile Cumhuriyetçi ilkelere çağıranların ayrıştırılması gerektiğini, İslam’da egemenliğin Hak’ta, demokraside ise halkta olduğunu, insanların Allah adıyla kandırıldığını, tâğutu tanımamamız gerektiğini ifade etmiştir.
Turgut Ulucak Kalemder kullanıcı isimli hesaptan yaptığı konuşmada, Furkan Vakfının faaliyetlerinin durdurulmasının inanç değerlerine uymadğını, 28 Şubatta bile Furkan Vakfına dokunulmadığını, olaylara önce Müslüman ve masumiyet penceresinden bakmak zorunda olduklarını, adli sürecin korkutma anlamı taşıdığını salık vermiştir.
Hasan Taştekin Kalemder kullanıcı isimli hesaptan yaptığı konuşmada, Tâğuta küfretmenin tâğutun iyi yanlarını görmezlikten gelmek anlamına geldiği, halkın istediği tarzda davranılabileceğini, ancak bunların görmezlikten gelinmesi gerektiğini, Allah’ın hükümleri ile yeryüzüne hükmedilmesini istediklerini, demokrasiyi, laikliği, cumhuriyeti ve diğerlerini reddettiklerini, birlikte hareket edip tâğutu ve tuğyanı tanımamaları gerektiğini öğütlemektedir.
Ahmet Kalkan Kalemder kullanıcı isimli hesaptan yaptığı konuşmada, camilerin Allah’ın evi olmaktan çıktığını, devletin eli ile insanların yetiştirildiği yerler olduğunu, camiye tayin edilenlerin Atatürk ilkelerine, Cumhuriyetin temel ilkelerine ve Anayasada yer alan düzenlemelere uygun davranma hususunda yemin belgesi imzalayarak göreve başladıklarını, bu suretle devletin cami görevlileri eliyle milleti kontrol ettiğini, camide görev yapma hayali kuranların öncelikle bu hayallerini değiştirmelerini, önce İslâm Devleti kurup ondan sonra devletin imamı olalım demeleri gerektiğini söylemiştir.
Şüphelilerin İnternet üzerinden yayın yayan kanaldan selefi inanç içeriği taşıyan görüşlerini dile getirdiklerini, bu dahilde inançlarının gereği olarak yeryüzünde Allah’ın kuralları ile yaşamak istediklerini, Cumhuriyet’in temel ilkelerini ve değerlerini benimsemeyerek İslam Devleti altında hayat sürmelerinin, Tâğuta karşı çıkarak ve onun ilkelerine karşı durarak bu uğurda yaşam sürmeleri gerektiğini beyan ettikleri görülmüştür. Şüphelilerin savunmalarına başvurulduğunda eğitim amaçlı verdikleri ders içeriklerinde iman ve inanç gereği yerine getirilmesi gereken davranış bütünlüğünden bahsettiklerini herhangi bir terör örgütünün eyleminden ya da amacından söz açmadıklarını, cebir veya şiddet içerikli tavsiye ve telkinde bulunmamaları, bu haliyle suçlamaları kabul etmediklerini beyan etmişlerdir.
İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun esaslı temellerinden birini oluşturup, toplumun ilerlemesi ve her bir bireyin gelişimi için temel koşullardan biridir. İfade özgürlüğü, sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız görülen veya ilgilenmeye değmez bulunan “haber” ve “düşünceler” için değil, fakat aynı zamanda aleyhte olan, çarpıcı gelen ve rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanır. Bunlar çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olup, bunlar olmaksızın “demokratik toplum” olamaz. Sözleşme’nin 10. Maddesinde belirtildiği üzere, bu özgürlüğün istisnaları vardır; ancak bu istisnalar dar yorumlanmalıdır (23.09.1994 tarihli Jersild-Danimarka kararı; 21.01.1999 tarihli Janowski-Polonya kararı; 25.11.1999 tarihli Nilsen ve Johnsen-Norveç kararı; 25.07.2001 tarihli Perna-İtalya kararı).
Bu kapsamda şiddete, silahlı direnmeye veya isyana teşvik niteliği taşıyan yaklaşımlar ile azınlıklara yönelik nefret söylemi içeren açıklamalar sözleşmenin koruduğu ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemez (02.10.2003 tarihli Kızılyaprak-Türkiye kararı; 27.05.2004 tarihli Yurttaş-Türkiye kararı; 09.03.2004 tarihli Abdullah Aydın-Türkiye kararı).
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 13, 14, 25, 26 ve AİHS’nin 9/2, 10/2, 17. maddeleri birlikte değerlendirildiğinde Devlet yahut halkın bir bölümü için rahatsız edici, hoşa gitmeyen, kural dışı, endişe verici, fakat şiddet ve şiddet kışkırtıcılığı içermeyen nitelikteki sözler de ifade hürriyeti kapsamındadır.
Açıklamalar ışığında terör örgütü propagandası suçunun unsurlarının oluşmadığı şüpheli konuşmaları nedeniyle kamu davası açılamayacağı anlaşılmıştır.
Belirtilen nedenlerle şüpheliler hakkında KAMU ADINA KOVUŞTURMA YAPILMASINA YER OLMADIĞINA,
Kararın bir örneğinin şüphelilere tebliğine,
Tebliğ tarihinden itibaren 15 günlük yasal süre içerisindeki İstanbul Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliği’ne CMK 172 ve devamı maddeleri uyarınca itirazı kabil olmak üzere karar verildi. 03/08/2018
……………………
İstanbul Cumhuriyet Savcısı
e-imzalıdır