Bünyamin ZERAN
ÇAĞIN DİNAMİKLERİNE KARŞI DURUŞ
İnsanın yaşadığı çağa tanık olması demek yaşadığı çağın hangi dinamikler üzerine yükseldiğini görmesi demektir. İnsan yaşadığı çağa müdahil olur mu dersek elbette olur deriz. Çünkü insan üç şekilde yaşadığı çağa müdahil olur: Birincisi; zalim, kafir, fasık müşrik, vs. olarak. İkincisi; mustazaf olarak. Üçünsü de; mümin olarak. Biz bu üç gruptan hangisine daha yakın olduğumuzu tespit etmek zorundayız. Çünkü biz bu tespitimizle Allah’a mı dost yoksa şeytana mı dost olduğumuzu görmüş olacağız. Kimin yanında saf tutuyorsak kuşkusuz ondan umut ediyor, ondan korkuyor ve onu arzuluyoruz demektir. Arzuladığımız, rızasını kazanmaya çalıştığımız, umut ettiğimiz ve kendisinden korktuğumuz şey bizi aydınlıktan karanlıklara mı yoksa karanlıklardan aydınlığa mı eriştirmektedir?
Her çağın kendine özgülükleri vardır. Her çağda dönemin siyasal rengine göre, hakim ideolojisine göre insan yönelimleri farklı farklıdır. Nasıl ki Emevi döneminde kaderci anlayış gündemi meşgul etmiş ve bu gündem üzerinden müminler susturulmaya ve hallerine razı edilmeye çalışılmışsa, Abbasi döneminde Kur’an’ın mahluk olduğu tartışması çıkarılarak toplumu gerçek sorunlarla uğraşmak yerine kıldan çöpten meselelerle uğraşmaya zorlamışlarsa bugünün dünyasında da batının siyasal ve toplumsal kavramlarıyla insanları tartıştırmakta ve batıya bir şekilde biat etmeye çağırmaktadırlar. İşte insanın burda bir sorumluluk alması esastır. Çünkü her insan seçtiği hayatı yaşayacaktır. Hayat insana yalan söylemez. Tam aksine insan hayata yalanlar söyler. Kendi yalanlarıyla yarattığı dünyanın içinde yaşarken hoşuna gitmeyen şeylerle karşılaştığında yansıtma psikolojisiyle sorunu kendi dışında arar. Ve bir şekilde çağa tanıklığının hesabını hesapların açılacağı günde verecektir. Kimin yanında saf tutmuşsa, saf tuttuklarıyla beraber hesabını verecektir.
Kendini müstağni gören insan elbette herşeyin varedeni gibi hissedebilir kendini. Firavun nasıl ki “şu altınızdan akıp gitmekte olan Nil benim değil mi? Ve ben sizin ilahınız, rabbiniz değil miyim” derken, Nemrut “ben de yaşatır ve öldürürüm” derken aynı müstağni tavırlar içindeydiler. Bugün en iyi değer yargılarını ihdas ettiğini ileri süren batı, aynı şekilde uygar dünyanın tek varedeni olduğunu haykırarak insanları kendi yanında saf tutmaya ve tek hüküm koyucu olarak kendisinin tanınmasına çağırmaktadır. Allah da kullarını kendisini ilah tanımaya ve değer üreticisinin ancak onun ilmiyle mümkün olacağı gerçeğine çağırmaktadır. Böyle bir çağrıya verilecek cevap bizim; kafir, zalim, müşrik, müfsid, fasık, vs. veya mustazaf ya da mümin olduğumuzu ortaya koyacaktır.
Küfürle, islam her dönem çatışma içinde olmuştur bugün de bu çatışma devam etmektedir ve kıyamete kadar da devam edecektir. Öncelikle bizim bugün nasıl bir dünyada yaşadığımızı ve hangi değer yargılarının varolduğunu ve bu değer yagılarının arkasındaki dünyanın gerçekte nasıl bir şey olduğunu tespit etmemiz gerekmektedir. Bizim bu tespitimiz vereceğimiz hesap için elzemdir. Çünkü bir şeyi bilerek reddetmiş ya da bilerek kabul etmiş olacağızdır ki bu tercihimiz de bizi Allah karşısında hesap verirken kitabımızın ne taraftan verileceğini görmemize imkan tanıyacaktır.
Batı, bu çağa hakim ve hükmeden konumundadır. Sanayi devrimiyle birlikte Batı; zamanı, mekanı, dönemi tekeline aldığı gibi değer yargılarını da kendi tekeline alarak bu değer yargılarını sanki kendisi üretmiş gibi bir eda ile ortalık yerde salınıp her şey benden sorulur ve benden daha iyisi yoktur demektedir. Gerçekten böyle midir elbette bunu tartışacağız. Karşımızda nasıl bir Batı var öncelikle onu tasvir etmeliyiz. Karşımızda bizi kendisine hayran bırakmaya çalışan Batı acaba saygınlığı hakediyor mu biraz irdeleyelim.
Batı Algısının Görülmek İstenmeyen Yüzü
Batılı insan bugün en gelişmiş akla ve medeniyete sahip bir insan olarak kabul edilir. Zira çağdaşlık terimi hep batı üzerinden revaç bulur. Batılı zihniyet her daim kâr esasına dayalı düşünmeyi seven bir tiptir. İnsanlığın faydasına olacak şeyden daha çok parasal değeri olan şeylere tamah eder. Batılı zihin, paraya, güce ve şehvete tapar. Bugün sahip olduğu tüm bilgi birikimini ve zenginliğini Afrika, Asya ve Orta Doğu toplumlarına borçludur. Sömürgeleştirdiği toplumları köleleştirerek bedava iş gücüne sahip olmuş hem de işgal etiği toprakların zenginliğini Batı’ya taşıyarak Batı’nın orantısız zenginleşmesine sebep olmuştur. Yalnızca bununla da kalmayıp işgal ettiği toprakların bilgi birikimlerini de tercümeler vasıtasıyla kendine mâl etmiş hırsız bir kafa yapısına sahip saldırgan, pervasız bir ruh halidir batılı olmak.
ABD halkının yaklaşık elli milyon halkı açlık sınırının altında karnını doyurmakta güçlük çekerken ve her altı çocuktan biri neredeyse karnını doyuramazken Irak’ta, Somali’de, Afganistan’da, Pakistan’da ve geçmişte Vietnam’da ve daha bir çok yerde milyarlarca dolar harcayarak yalnızca bir grup kapitalist beyler adına ekonomik sömürü ve işgal için milyonlarca insanı öldürmekten imtina etmeyen bir zihindir Batılı olmak. Batılı olmak demek, batılı zihnî kodlarına sahip olmak demektir. Avrupa ya da ABD’de doğmuş olup ama Batı zihniyetine sahip olmayan ve elini Batı’nın kirliliğine bulaştırmamış kimseler Batılı değildir. Bununla beraber doğu toplumlarında doğmuş ama batıya öykünen ve onlara zihnen uşaklık eden her Doğulu da Batılıdır. Batılı demek, petrolü için Irak’ı işgal etmek demektir, Amerika kıtasındaki kızılderilileri öldürmek ve mekanlarını işgal etmek demektir. Batılı olmak demek zengin ve fakir arasındaki gelir farkının zenginin lehine daha çok açılması ve insanların köleleştirilmesine taraf olmak demektir. Batılı olmak demek başkalarına ait olanın çalınması ve çaldıkları şeyi yüksek maliyetlerle çaldıkları ülkelere ve kişilere tekrardan satmak demektir. Batılı demek yalnızca parası olana saygı göstermek ve zengin olanları ululamak demektir. Paranın çokluğuna göre hürmet ve tazim göstermek demektir. Batılı olmak demek sermayenin tanrılığını kabul etmek ve kulların bu tanrıya tüketimi bolca yaparak kulluğunu ıspatlaması demektir. Batılı olmak demek, işçiden çalarak infak etmek, işçiden çalarak camii yapmak demek, işçiden çalarak okul yapmak demektir. Batılı olmak demek, bireyciliği destekleyerek aileyi parçalamak, kadını cinsel bir meta olarak görmek ve eşcinsellik dahil bir çok sapkınlığı aklamak ve yasallaştırmak demektir. Batılı olmak demek günahın işlenmesini garanti altına almak demektir. Batılı olmak demek, temel tüketim maddelerine sürekli zam yaparak birilerinin cebinin daha şişmesini, banka mevduatlarının artmasını sağlarken çalışana, memura yapılan zamların çok çok altında nerdeyse sıfır noktasında zamlar vererek hergün daha muhtaç bir halk varetmek demektir. Batılı olmak demek hergün halkın vicdanına, zihnine tecavüz ederken halkı bu tecavüze hazır hale getirmek demektir.
Batılı hayat tarzı, paranın ve şiddetin yüceltildiği bir hayat tarzıdır. Batılı olmak her iki satte bir kadına tecavüz edildiği, her satte bir adamın öldürüldüğü her otuz saniyede bir saldırının olduğu ve intihar rekorunun elinde olduğu ve yüzlerce milyon insanın uyuşturucu müptelası olduğu bir hayat tarzıdır. Tüm bu kokuşmuşluğun içinde olmalarına rağmen Amerikan filimleriyle ve dizileriyle dünyanın en iyi modeli ve jandarması olarak kendini dünyaya pazarlayan sahtekar bir kişilikle yaşamaktır Batılı olmak. Dünya halklarını din ve mezhep çatışmaları içinde tutarak kendi hegomanyasını sürekli zinde tutmaktır Batılı olmak. Kısaca Batılı olmak demek kafir, zalim, fasık, mücrim, münafık ve müşrik olmak demektir.
Oysa bugün Batılı olmak demek çağdaş değerleri yakalamak ve uygar insan olmak demektir. Batı’nın gerçek yüzü her zaman manipüle edilir. Aksi takdirde ülkeleri işgal etmelerinin ve değerlerinin sömürülmesinin gerekçesi kalmayacaktır. Çünkü, tüm işgal ve yağmalarının gerekçesi halkları özgürleştirmek, demokratikleştirmek, liberalleştirmek ve laik bir anlayışa erdirmektir. Bu anlayış insanlık tarihinin gelebileceği en son noktadır. Guantanamo adasını kimse sorgulamaz. Kendisine ait olmayan bir toprakta cezaevi evi kurup müslümanlara işkence yapması sorgulanmaz, Vietnam’da, Cezayir’de, Fas’ta, Tunus’ta, Afganistan’da, Türkiye’de, Libya’da, Somali’de niçin var olduğu tartışılmaz. Rodezya cumhuriyeti nasıl kurulmuştur diye kimse konuşmaz. Konuşulunca işin büyüsü kaçar çünkü. İsrail, Orta Doğu’da neden bu kadar pervasızdır. Ve yıllardır Filistinli kardeşlerimizi topraklarından sürerek işgalci kimliğiyle ulu orta yerde caka satarak Batı’nın o uygar dünyanın himayesi altında cinayetler işlemesini konuşmaz. Konuşursa da toplumun gazını almak için üç beş kelam eden Batı’nın uşakları vardır.
Sonuç:
Süleyman’ın asasını yiyen bir kurt misali bugün batının ürettiği o mitolojik uygarlık safsatasının ne kadar boş ve anlamsız olduğunu gösterecek bir propagandaya ihtiyaç vardır. Bu propaganda yanlış bilgilerden örülü olmayıp gerçekliği tüm çıplaklığıyla ortaya koyacak nezih bir dil ile olmalıdır. Tıpkı peygamberlerin putların işe yaramaz oluşlarını herkese ıspatladıkları gibi. “Onlar sizi koruyamazlar, siz onları korumak için hazırlanmış askerlersiniz” çağrısını yapan vahyin sözünü iletecek müminlere ihtiyaç vardır.
Batının lehine manipüle edilmiş bir dünyada yaşamaktayız. Onun için bir çok algımızda batının izlerini görebiliriz. Kendimize ait tanımlarımız eksik, duruşlarımız sıkıntılı ve bize dayatılan bir çok şeyden haberdar değiliz. Başkalarının biçtiği rolü oynamatan çekinmiyoruz. Oysa kendimize ait senaryoda rollerimizi tespit edip dünya sahnesinde güzel, salih bir oyun sergilemeliyiz ki ahiret gününde cennet ile mükafatlandıralım. Her birimiz dünya sahnesinin en mümin erkeği, en mümin kadını olmak için çaba sarfedelim. Eğer bu çabayı sarfetmezsek bizler mustazaf oluruz ki mustazaf olmak çoğu zaman insanı cehenneme götürür.
Bizlere iki seçenek sunuyorlar; diyorlar ki ya bizim yönetim anlayışımıza destek olur bizim gibi cellat olursunuz ya da emrimize itaat eden köleler olarak yaşam hakkınızı elinizde tutarsınız. Aliya’nın dediği gibi: “Allah’a andolsun ki hiçbir zaman köle olmayacağız!” Elbette cellat da olmayacağız. Alah’ın ifadesiyle sağın önde koşanları olacağız. Hayırda yarışmak ve Allah’ın vahyini mümin olanların eliyle yükseltmek iman edenlerin şiarı olacaktır. Mustazaf kalarak değil, ıslah edenler olarak ve sabigun (önde gidenler) olarak yaşadığımız çağa tanık olacağız. İşte o vakit Batı’nın büyüsü giderek bozulacak ve insanlar görünmez putların varlığından haberdar olacak ve aydınlık ile karanlıklar ortaya çıkacaktır. Çağın karanlık yüzünü deşifre etmek ancak bu karanlık yüzü tanımakla olur. Biz kendi varlık sebebimizi bilmenin yanında onların varlık sebeplerini de ortaya sermeliyiz. İşte o vakit ancak hak ile batıl birbirinden ayrışabilir. Tıpkı Allah’ın Adem’e eşyanın ismini tanımlaması gibi bugün bizlerin de eşyayı yeniden Allah’ın iradesine uygun biçimde tanımlamamız gerekmektedir.