Diyarbakır`da yakıldım anne! (ANİMASYON)
6-7 Ekim 2014 tarihinde vahşi çeteler tarafından şehid edilen nazenin fidanlarımıza, ailelerine, dava kardeşlerine ve müslüman halkımıza ithaf olununan animasyon yürekleri dağlıyor...
Hatırlar mısın anne… Geçen yıl yine Kurban Bayramı’ydı. Akşam eve döndüğümde çok mahzun ve düşünceliydim. Sebebini sordun ve ısrar ettin. Ben de yetimlere, öksüzlere, garibanlara kurban eti dağıttığımı. Yetim, öksüz, garip çocukların ne kadar buna sevindiğini, bir yıldır yolumuzu gözlediklerini söylediklerini söylemiştim. Ben ve sen beraber ağlamıştık. Ah keşke her gün bayram olaydı da bu kimsesizlere kimse olabilseydik. Keşke imkânlarımız olaydı da onlara imkân olabilseydik demiştik.
YETİMLERİ SEVİNDİRMEK MUTLU EDİYOR BENİ ANNE
Ah anne… Tam bir yıldır bu günü bekliyordum. Yetimleri, öksüzleri ziyaret edip bir nebze de olsa onları sevindirip hüzün ve neşelerini paylaşıp ortak olayım diye intizardaydım anne.
Ve intizar ettiğim gün geldi. Huzur ve itminan içinde kurban poşetlerini aldık. Yetim ve öksüzlerin evlerinin yolunu tuttuk. Emanetleri teslim etmeden kati’u tarik (yol kesen eşkıya) yolumu kestiler. Tehditler savurup hakaretler yağdırdılar. Pençelerinde mazlumların parçalanmış etleri, dişlerinde masum bebeklerin kanları vardı. Kansız kaldıklarını, kan emmeden yaşayamayacaklarını böğürdüler. Çakallar, yarasalar ve vampirler gibi çullandılar üzerimize… “Hasbunallahu ve ni’mel vekil” dedim.
BAHTINA SIĞINACAK BİR KÜRD’Ü BULAMADIK ANNE
Rabbim Allah’tır, dediğim için Nemrut’un yoldaş ve çocukları ateşler yakıp alevlendirdiler. İmanımı kurtarmak için Eshabul Kehf misali sığınacak yer aradım. Lakin iltica edecek bir mağara bulmadım. Bir de bana dost olacak bir Kıtmir aradım ama sanki Kıtmir’i de yakmışlardı anne…
Bilmem hatırlar mısın? Ben çocukken köyümüzden biri, bir başkasını vurmuştu. Vuran kaçıp evimize, bahtımıza sığınmıştı. Bütün köy onu evimizden çıkarıp linç etmek istemişti. Babam henüz gelmemişti.
Sen, babaannem, ablalarım ve ben kapıya dizilmiştik. Gelenlere, ‘bizi çiğnemeden, öldürmeden onu alamazsınız’ deyip onu korumuştuk. Ben küçüktüm. Çok korkmuştum. Hatta ağlamıştım. Ama buna rağmen Müslüman Kürt’ün örfünü çiğnetmemiştik. Babam gelinceye kadar birer dağ olup önlerinde set olmuştuk. Sonra saldırganlarda birer Müslüman Kürt olduğu için direnişimize hayran kalıp bu örfü çiğnememiş ve bize, evimize, bahtımıza saygı gösterip çekmişlerdi.
Neden mi anlatıyorum bütün bunları? Şundan anne, Amed sokaklarında haince beni gafil yakalayıp çakal ve vampir sürüsü üzerime çullanınca bir de bahtına sığınacak bir Kürt’ü aradık. Biz Kürt’tük ve örfümüze bağlıydık. Bahtına sığınacağımız Kürt’ün de kendini çiğnetmeden bizi teslim etmeyeceğini sanırdık…
İşte küçükken yaşadığım bu olayı böyle bir anda hatırladım. Ve bize kapıyı açanın bahtına, evine, şerefine sığındık. Ama Kürtlük adına bütün Kürdî değerlerini kaybetmiş birisine sığınmışız da farkında değilmişiz. Bugünün Nemrut’u ve kulları Kürt’ün tüm değerlerini çaldığı gibi örfünü, bahtını ve şerefini de çalmıştır. Bahtına sığındığımı bé bahtın hainliğine uğradık.
Bizi çakallara, vampirlere ve yamyamlara ihbar etti. İşte o evde kurban poşetleriyle yakalandık anne. Sonra üzerimize çullandı bütün habis eller… Vurulduk, delik deşik edildik, sonra üçüncü katın balkonunda atıldık. Yerde arabayla tıpkı Kerbela çölünde atların nallarıyla çiğnenen İmam Hüseyin (r.a)’nın naaşı gibi çiğnendik.
KÜRTLÜK ADINA KOBANİLİ MAZLUMLARA ÜZERİMDEKİ BATTANİYELERİ DAĞITAN
BENİ YAKTILAR ANNE
Sonra mı anne? Eshab-ı Uhdud gibi ateşler yakıp yamyamlar gibi dans ederek Hülagular, tatarlar gibi yaktılar. Viran ettiler, talan ettiler… Ben mi anne? Kürtlük namına insanlık adına utandım anne… Bir de başka bir şey söyleyeyim mi? Bedenim yanarken yanık kokusu burnumun direğini kırarken üşüdüm anne. Bir battaniye getirmeni ve bedenime sarıp ısıtmanı bekledim. Sonra bir hafta önce evdeki her üç battaniyeyi de alıp Kobani’den gelen evsiz, barksız, kimsesizlere dağıttığımı hatırladım…
BENİ YAKARLARKEN ZILGIT ÇEKTİLER ANNE
Beni yakanlara baktım bir de ne göreyim anne. Aralarında zılgıt çeken kadıncıklar, bir de etek giymiş sözde erkekler gördüm. Bir de en acı olan kadın kılığında Kobani’den kaçarak gelen namertler gördüm.
Biliyorum anne… Yine yalnızım, kimsesizim. Her defasında kendileri için sokağa döküldüğüm mazlumlar mı? Filistinli, Gazzeli, Suriyeli, Mısırlı, Arakanlı… lı…lı… mazlum Müslümanlar mı? Onlar beni tanımazlar. Bir de sanırım beni görmezler anne. Ama olsun. Onlarla Allah için dayanışmada bulunduk. Kardeş oldum, onlarla ağlayıp güldüm, gerek duyulsa yine meydanlara dökülür, onlarla haykırır, ağlar ve gülerim. Çünkü onlar benim azalarım anne.
Zaten bana hep ümmetin yetimi demiyorlar mıydı? Yine yetimim. Ama ben bir Selahaddin’im. Bir Said’im. Bir Hüseyn’im… Anne.
Yalnız, kimsesiz, mustazaf olabilirim. Lakin Nemrut’un ordusuna ve ateşine direnecek kadar İbrahimîyim.
Geçmişte de hep yalnızdım. Amma ne Marksit çetelere, ne de diğer tağutlara boğun eğdim anne. Baksana kömürleşmiş bedenime… Şahadet parmağım hale şahadet getirip kıyamda.
HALEPÇE’DE KATLEDİLİRKEN DE KİMSESİZDİM ANNE
Ben Halepçe’de kimyasallarla yakılırken yine yalnızdım ve birileri Saddam’ı hayvanlara verdiği zarardan dolayı suçlayıp dava açmıştı. Yani o günde benim bir değerim yoktu, insan müsveddelerinin gözünde.
Ve ben bir kurbanlık koç gibi parçalanırken elimdeki kurbanlık etin bir hayvanın eti diye mi beni kurban edip, parçalayıp yakıyorlar diye düşündüm. Sanıyorum ki öyle anne. Sana cennet bahçelerinde buluşmak üzere elveda derken vasiyetimi söyleyeyim mi anne?
Yetimlere, öksüzlere, garibanlara, kimsesizlere kimse olmak, sığınak olmak ve bu davaya sahip çıkıp bu sancağı daha da yükseltmek ve geride bıraktığımız et poşetlerini yolu gözleyenlere teslim etmek için yeni Turanları, Yasinleri, Hasanları, Hüseyinleri, Riyadları ve Cumalileri doğur ve yetiştir.
AMED-İ YAKAN BUDİSTLER SAKLANACAK DELİK ARASIN ANNE
Ayrıca Ömer-ul Faruk’a bir haber gönder anne. Ve deki, Moğollular, Tatarlar, Budistler Amed’i yaktı. Bizanslar Amed’i işgal etti. İyaz’ın komutanlığında Halid’i göndersin. Sur’da bir delik bulup şehre sızsın. Amed’in mazlumları yine mübarek orduyu özlemle gözlemekte. Şeytanın ordusuna karşı Allah’ın ordusu yine fethe buyursun. Selahaddin’e de söyle, mübarek Kuddüs’ü fethedip orduyu Amed’e tevcih buyursun.
Bir de Tarık’a söyle, geride kalan tüm gemileri yaksın.
Bir de Ebul Kübeyse çık, bütün çığlığıyla ilan et. Ve deki, ey yarasalar ve çakallar sürüsü, saklanacak karanlıklar arayın. Çünkü fecri sadığın doğuşu yakın ve ne siz ne de akbabalarınız bu fecrin doğuşuna engel olamayacaksınız.
Son söz mü? “Rahmana and olsun ki şimdi kurtulup kazandım.”
(Molla Osman Teyfur - Doğruhaber)