30-08-2010 17:48

Dâvetçi Müslümanlardan Referandum açıklaması

`Bazı Dâvetçi Mülümanlardan Referanduma Dair Zaruri Açıklama` başlığıyla yayınlanan metinde, çeyrek asırdır birçok Müslümanın ve tevhidî uyanış öbeğinin savrulmasına yol açan uzlaşma ve sisteme entegrasyon riskinin, bu referandum vesilesiyle artık Müslümanların kapısına kadar dayandığı belirtilerek, giderek daha güçlü esen demokratikleşme rüzgârına karşı İslami kimlik ve ilkelerde sebatkâr olunması çağrısında bulunuldu

Dâvetçi Müslümanlardan Referandum açıklaması

İslam ve Hayat

Mevcut Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nda gerçekleştirilmek istenen kısmî değişikliklerle ilgili tartışmalar sürerken, bir grup yazar ve İslami kuruluş temsilcisi, konuyla ilgili yaklaşımlarını kamuoyuyla paylaşmak amacıyla bir açıklama yayınladı.

"Bazı Dâvetçi Mülümanlardan Referanduma Dair Zaruri Açıklama" başlığıyla yayınlanan metinde, çeyrek asırdır birçok Müslümanın ve tevhidî uyanış öbeğinin savrulmasına yol açan uzlaşma ve sisteme entegrasyon riskinin, bu referandum vesilesiyle artık Müslümanların kapısına kadar dayandığı belirtilerek, giderek daha güçlü esen demokratikleşme rüzgârına karşı İslami kimlik ve ilkelerde sebatkâr olunması çağrısında bulunuldu.

Açıklamada, İslami çevrelere seslenilerek, "Bütün tevhidî uyanış öbeklerini ve başta öncü İslâmî şahsiyetler olmak üzere bütün davetçi Müslümanları, özgün İslâmî konumumuzu terk edip sistem içi değişime eklemlenme riskinden korunmaya, taktik ve konjonktürel tutumlarla tevhidî stratejik yürüyüşümüze zarar vermemeye çağırıyoruz. Tâğutları reddetmek, Allah’ın hükmüyle hükmetmek gibi vahyî ölçüleri, tevhidî ilkeleri ve halkın, ezilenlerin kurtuluşu için tek alternatif olma anlayışını ve bununla tutarlılık arz eden özgün konumu her şartta korumaya çağırıyoruz. En şerefli görev olan tevhidî davetle yetinmeye ve Kur’an davetçiliği kimliğimizi gölgeleyecek olan, sistem içine ve sistem içi değişime dair davetlerden uzak durmaya çağırıyoruz." ifadelerine yer verildi.

İşte bir grup yazar ve İslami kuruluş temsilcisinin kamuoyuna yaptığı referandum açıklamasının tam metni:

Bazı Dâvetçi Müslümanlardan Referanduma Dair Zaruri Açıklama

 

Gündemin, şirk sistemi içinde görece özgürleştirme amaçlı kısmî anayasa değişikliklerine kilitlendiği ve neredeyse bütün toplum kesimlerinin bu değişikliklere verilecek oyun rengini tartıştığı bir konjonktürden geçmekteyiz. Çeyrek asırdır birçok Müslümanın ve tevhidî uyanış öbeğinin savrulmasına yol açan uzlaşma ve sisteme entegrasyon riski, bu referandum vesilesiyle artık kapımıza kadar gelip dayanmış bulunuyor. Giderek daha güçlü esen demokratikleşme rüzgârı, bütün bu süreçlerde savrulmadan ayakta kalabilen tevhidî kesimi de sarsmaya başladı.

 

Bu gidişin, bizi cahiliye toplumunu ve sistemini Kur’an’la kökten değiştirme hedefimizden uzaklaştırarak, sistem içi değişimlere eklemleme riski taşıdığına ve toplumun tevhidî dönüşümünü ve sistemi değiştirmeyi hedefleyen inkılâbî ruhu yok edeceğine dikkat çekiyoruz. Sonuçta bu gidişin, tâğutî sistem, onun şirk anayasası ve kurumları ile ilişkide zaaflara yol açacağını, onlara gönüllü itaati ve uzlaşmayı reddeden, onlardan berâetini ilan edip uzaklaşmayı zorunlu kılan akîdevî ilkeleri flulaştıracağını hatırlatıyoruz. Bireysel ve toplumsal hayatın bütün alanlarında itaati ve kulluğu sadece Allah’a tahsis eden tevhidî duruşu zedeleyeceğini, Kur’anî daveti gölgeleyeceğini, Kur’an’la hayatı ve toplumu yeniden inşa etmeyi hedefleyen devrimci bilinci yok edecek eğilimlerin yaygınlaşmasına yol açacağını fark etmeye çağırıyoruz.

 

Bizler, bu ülkede tevhidî davet ve vahye şahidlik sorumluluğunu taşıyan davetçi Müslümanlar olarak, tevhid, adalet ve temel haklar mücadelemizi, tavizsiz ve uzlaşmasız bir ilkeli tutumla ve itaati sadece Allah’a tahsis ederek sürdürmemiz gerektiğine inanmaktayız. Toplumu tevhidî ölçülerle dönüştürmeyi amaçlayan, davet, şahidlik ve eğitime dayalı İslâmî inşa mücadelemizi, Kur’an’ın belirleyiciliğinde, Resulullah’ın (s) mücadele sünneti ve ilk Kur’an neslinin örnekliği çerçevesinde ortaya konmuş bulunan yoldaki işaretleri takip ederek sürdürmek imanî sorumluluğumuzdur.

 

İşte böyle riskli bir süreçte, tevhidî duruşun temel ilkelerini hatırlatıp, Kur’an ve sünnet ölçüleri içinde tekrar düşünmeye vesile olmak amacıyla bu açıklamayı yapmak zaruretini duymuş bulunuyoruz.

 

Bu temel duyarlılıkla, anayasa ve referandum konusundaki yaklaşımımızı açıklamak istiyoruz:

 

1 – Bizler, tağutları reddedip sadece Allah’a ibadet/itaat etmek üzere yaratılmanın bilincinde olan ve hayatı vahiyle inşa etme sorumluluğunu taşıyan Müslümanlar olarak, Kur’an’ın belirlediği perspektifle olayları değerlendirmek durumundayız. Tevhidi bakış açımızla, ilahi vahye dayanmayan, heva ve zan ürünü hiçbir yasa ve anayasayı meşru saymadığımızı, ilahi vahyi esas almayan hiçbir anayasanın, kısmen ya da tamamen yapıcısı konumunda bulunamayacağımızı beyan ediyoruz. İlahi vahyi dışlayarak ve Allah’a rağmen icra edilen seküler yasa yapıcılık işlevine, aktif olarak katılmanın meşru olmadığına inanıyoruz. Tevhidî mücadele yönteminin Mekke’de ilk Kur’an neslince ortaya konan örnekliğinde de, şirk sisteminden tam anlamıyla berâetin, uzlaşmazlığın ve itaatsizliğin esas alındığını unutmamalıyız. Bizimle mukayese bile edilmeyecek çok zor şartlar altında bulundukları halde, Resulullah’a yapılan devlet başkanlığı tekliflerinin bile hepimizi bağlayan muhteşem bir örneklik sergilenerek reddedilişi ve hiçbir şartta şirk sistemiyle uzlaşmaya yanaşılmaması üzerinde yeniden düşünmeye çağırıyoruz.

 

2 – Bugün geçerli olan anayasa, “neredeyse bütün maddelerine seküler, ulusalcı, Kemalist resmi ideoloji sinmiş, devletin niteliğini; “Atatürk milliyetçiliğine bağlı” ve “başlangıçta belirtilen temel ilkelere (Atatürk ilke ve inkılaplarına) dayanan”, “laik”, “demokratik”, “sosyal” bir “hukuk” devleti olarak belirlemiş ve bu durum  “değişmez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez” kaydıyla mutlaklaştırılmış tâğutî bir anayasa hüviyetindedir. Bu Anayasa, başlangıç bölümünde “laiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının, devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı”nı, 24. maddesinde ise, kimsenin “Devletin sosyal, ekonomik, siyasî veya hukukî temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma…” amacı güdemeyeceğini hükme bağlamış, İlâhî vahye dayalı anayasa ve yasa yapmayı reddedip suç saymış ve İslâmî hayat tarzını dışlamış olan şirke dayalı bir anayasadır. Bu sebeple, Müslümanlar olarak mevcut anayasayı da, onun şirke dayalı niteliğini koruyarak ve İlâhî vahye düşman hükümlerini muhafaza ederek yapılan kısmî değişikliği de meşru görmemiz, oyumuzla destekleyip sahiplenmemiz mümkün değildir.

 

3 – Referanduma sunulan değişiklik, bu anayasanın vahye aykırı, hatta karşıt olma niteliğini koruyarak, var olan oligarşik bürokratik despotizmi çok kısmî bir biçimde geriletmeye kapı aralama ile bazı hak ve özgürlükler alanında cüz’i değişiklikler yapmayı hedefleyen birkaç düzenlemeden ibarettir. Sonuçta, yapılan bu değişiklikler mevcut anayasanın içine monte edilecek ve daha önce var olan İslâm karşıtı maddelerle birlikte işlev görecektir. Mesela değişiklik paketinde yer alan maddelerle, egemen şirk sisteminin ilahlaştırılan kurumlarından olan Anayasa Mahkemesi ile HSYK, üye yapısı ve üye seçimi değiştirilerek yeniden yapılandırılmaktadır. Halkın “evet” ya da “hayır” oyları vermek suretiyle icra edeceği teşrî’ ile yeniden kurulan bu kurumlar, Allah’ın hükümleriyle değil, İslâm karşıtı laik ve Kemalist anayasa ve yasalarla hükmetmeye devam edeceklerdir. Kimi Müslümanların da oylarıyla onaylanan ve yeniden yapılandırılan AYM, çıkarılacak yasaları, mevcut İslâm karşıtı laik ve Kemalist anayasaya uygunluk açısından denetleyecektir.

 

4 – Sivillerin ve halkın tamamının yaptığı bir anayasa bile olsa ve özgürlüklerin önünü bugünkü değişiklikten de daha fazla açsa, temel haklara daha fazla riayet etse, yine de biz İlâhî vahyi esas almayan bir anayasaya oy veremeyiz. Gasp edilmiş bütün haklarımızı iade eden ve halkın sivil iradesinin ürünü olan liberal, demokratik, özgürlükçü laik bir sivil anayasa hazırlandığında da evet oyu verip desteklemeyi doğru bulmuyoruz. Allah’ın iradesini, anayasa ve yasa yaparken teslim olunması gereken nihai otorite olarak kabul etmeyen hiçbir anayasa düzenlemesini meşru göremeyiz ve asla oy vererek şirke dayalı teşrî’ye iştirak edemeyiz. Çünkü, ne kadar özgürlükçü olursa olsun, cahiliye toplumu tarafından, İlâhî vahyi dışlayarak hazırlanan sivil anayasalar da sonuçta, bilmeyenlerin hevasının ürünü seküler tâğutî anayasalardır. İster kısmî değişiklik, isterse bütüncül şekilde yeniden anayasa yapma olsun fark etmez.

 

Biz Müslümanlar, Allah’ın tüm kullarına tanıdığı temel hakların en mütekâmil güvencesi olacak ve tüm insanların, halkların imtihan dünyasında kendilerini özgürce gerçekleştirme imkânı bulabilecekleri adalet ve hukuk ortamını sağlayacak olan İlâhi vahye dayalı İslâm anayasasını savunuyoruz. Şiddete dayanmayan, merhameti, adaleti ve herkesin cennete gitmesi için çırpınışı temsil eden tevhidî davet, şahidlik ve eğitim çabalarımız sonucunda Kur’an’la toplumsal inkılabı hedefleyen tevhidî daveti temsil ediyoruz. Bilmeliyiz ki, ya Allah’ın vahyi, Kur’an’ın hükümleri ölçü alınarak meşru bir anayasa yapılacak ya da bunun dışında bilmeyenlerin heva ve zannının ürünü bütün anayasalar ne kadar özgürlükçü olurlarsa olsunlar tâğutî olmaktan kurtulamayacaklardır. Müslüman için, yasaları ve anayasaları yaparken, hukuku, hakları belirlerken; vazettiği hudut, ölçü, emir ve istekleri mutlak anlamda esas alınıp belirleyici kılınması gereken nihai otorite ve nihai hüküm sahibi sadece Allah’tır.

 

5 – Bugün içinde yaşadığımız toplum İslâmî bir toplum hüviyetinde değildir ve bu sebeple de güç laik kesimlerdedir. Bu yüzden, laik anayasalarını onlar yapacaklar ve bizim de Rabbimizce lütfedilen fıtri, insani temel haklarımızı güvence altına almak sorumluluğunu taşıyacaklardır. İslâmî sistemde gayrimüslimlere tanınan bütün hak ve özgürlükleri, onların da laik sistemlerinde bize tanımalarını isteyebiliriz. Ancak bu konuda yapılacak görece olumlu değişiklikler hatırına laik anayasalarının yapılmasına iştirak edemeyiz. Bizim tevhidî davetimize toplum icabet eder ve özündekini değiştirirse, o zaman İslâm toplumu oluşacak ve Allah da toplumun siyasi durumunu değiştirecektir. Bu durumda İslâmî toplum, yapacağı İlâhî vahye uygun anayasada, Müslüman olmayan tüm kesimlerin, hepsinin de Rabbi olan Allah’ın lütfettiği temel haklarını tek taraflı olarak tanıyıp güvence altına alacaktır.

 

6 – Bizler, Kur’an’la toplumsal dönüşümü hedefleyen tevhidî davetçiler olarak, referandumda ortaya çıkan, zulumatın/karanlıkların “hayır ve boykot” çizgisindeki koyu tonlarından da, “evet” çizgisindeki görece özgürlükçü gri tonlarından da çok ilerdeki bir konumu, Kur’an’ın aydınlığını temsil sorumluluğunu taşımakta ve insanları bu aydınlığa davet etmekteyiz. Sistem içindeki değişim mücadelesinde, değişime karşı çıkan statükonun “hayır”cı zalim temsilcileriyle, görece özgürlükçü kesimlerini aynı kefeye koymasak da, bizatihi şirk anayasasını fiilen yapmaya katılamayız. Sistem içi görece özgürleşmeyi temsil eden “evet” oylarının fazla çıkmasını, zalim statükonun sürmesini, darbe anayasasının devamını temsil eden “hayır” oylarına galip gelmesini halk açısından sistem içi görece olumluluk olarak değerlendirmekteyiz. Bu durumu, tevhidî bilinçten yoksun halkın görece adalet ve özgürlük arayışı olarak değerlendirmekle beraber, İlâhî vahyi dışlayan bir yöntemle söz konusu değişimi yasalaştırmayı sistem içi değişimcilere bırakmalıyız. Çünkü tevhid davetçileri olarak bizler, görece özgürlük arayışıyla zulümatın/karanlıkların (şirkin) koyu tonlarından kaçarak gri tonlarına gelen bu iyi niyetli kitleleri, hakka dayalı adaleti ve gerçek özgürlüğü bulacakları Allah’a teslimiyete (tevhide) ve Kur’an’ın aydınlığına çağırma konumundayız. İşte bu özgün konumumuzu ve tevhidî çağrımızı her şartta koruyarak, her vesileyle bir daha gündemleştirmeye çalışmalıyız.

 

7 – Egemen zalim sistemin darbe anayasasında kısmî bir değişiklikle despotizme çok cüz’i de olsa geri adım attırarak, sistemi görece özgürlükçü gri bir kulvara taşımak isteyen değişiklik çabalarına bile karşı çıkıp “hayır” kampanyası yapanlar, ne pahasına olursa olsun statükoyu sürdürmek isteyen zalimlerdir. Sistemi benimseyip de sistem içi değişime “hayır” diyenler, temel hak ve özgürlükleri yok eden ve oligarşik kurumları, bürokratik zorba kadroları halk iradesine egemen kılan despot darbe anayasasını ısrarla sürdürmek isteyenlerdir. Ergenekonvari derin devlet çeteleri, faili meçhulcüler, işkenceciler ve derin devlet katilleri ile statükonun ve resmi ideolojinin bağnaz savunucusu olan, asker ve yargı bürokratlarının halk iradesi üzerindeki vesayetinin devamından çıkar uman siyasi partilerdir. “Boykotçu”lar ise, “hayır”cılar gibi laik seküler tâğutî sistemden yana oldukları halde, yapılan değişiklikte kendi talepleri dikkate alınmadığı için sandığa gitmeme çağrısı yapanlardır. Şirk anayasasında görece özgürleşmeyi ve despotizmi kısmen geriletmeyi isteyen sistem içi değişimciler ise “evet” çağrısı yapmaktadırlar.

 

“Hayır”cıların bu derece kötü bir konumu ve despotizmin, zulmün devamını, halka ve değerlerine ihaneti temsil etmelerinden, değişikliğin de görece bir özgürleşmeyi temsil ediyor olmasından etkilenerek, tevhid davetçilerinin de “evet”çi safa eklemlenmesi doğru değildir. Bizler Kur’an davetçileri ve vahyin şahidleri olma sorumluluğunu omuzlarında taşıyan muvahhidler olarak, mevcut anayasasının şirke dayalı niteliğini koruyan ve İlâhî vahyi esas almayan değişikliğe “hayır” ya da “evet” oyu vererek teşrîî işlev görmeye, yani yasa yapmaya iştirak edemeyiz. Aksi bir tutum, temel tevhidî ilkelere aykırı olmanın yanında, tebliğin muhatabı olan halka daha sonraki süreçte tevhidî daveti götürmede zaaflı ve tutarsız bir duruma düşülmesine de yol açar.

 

8 – Bizler, Kur’an’ın karanlıklardan aydınlığa, sömürü ve zulümden adalete ulaştıracak ve âhirette kurtuluşa taşıyacak mesajının belirlediği özgün, örnek konumda bulunmak sorumluluğunu taşımaktayız. Cahiliye inanç, ideoloji ve sisteminden berâetimizi ilan ederek, Resulullah’ın ve eğittiği ilk neslin örnekliğinde çağımızın Kur’an toplumunu oluşturmayı ve bu tevhidî ümmet nüvesinin öncülüğünde ümmeti vahiy ölçüleriyle yeniden inşa etmeyi ve İslâmî adalet sistemini kurmayı temsil bilinciyle hareket etmeliyiz.

 

İşte bu tespit ve hatırlatmalarımızın ışığında, bütün tevhidî uyanış öbeklerini ve başta öncü İslâmî şahsiyetler olmak üzere bütün davetçi Müslümanları, özgün İslâmî konumumuzu terk edip sistem içi değişime eklemlenme riskinden korunmaya, taktik ve konjonktürel tutumlarla tevhidî stratejik yürüyüşümüze zarar vermemeye çağırıyoruz. Tâğutları reddetmek, Allah’ın hükmüyle hükmetmek gibi vahyî ölçüleri, tevhidî ilkeleri ve halkın, ezilenlerin kurtuluşu için tek alternatif olma anlayışını ve bununla tutarlılık arz eden özgün konumu her şartta korumaya çağırıyoruz. En şerefli görev olan tevhidî davetle yetinmeye ve Kur’an davetçiliği kimliğimizi gölgeleyecek olan, sistem içine ve sistem içi değişime dair davetlerden uzak durmaya çağırıyoruz.

 

 

Ahmed KALKAN (Basiret Dergisi) - Ahmet Turgut ULUCAK (Vuslat Dergisi) –  Ahya ARAS (İktibas Dergisi) - Ali KAÇAR (Genç Birikim Dergisi) – Ali YACEL (KALEM-DER) – Bülent KOCA (İLKAV) – A.Burak BİRCAN (İktibas Dergisi) - Coşkun UZUN (İslami Düşünce Enstitüsü) – Faruk KÖSE  (Yazar) – Ferid AYDIN (Yazar) – Hakan AKSU (HAY-DER) –  Halim YAZICI (Endülüs Derneği) – Hamza ER (Basiret Dergisi) – Harun ÜNAL (Basiret Dergisi)Hüseyin ALAN (ÖZGÜN-DER) – Mehmet PAMAK (İLKAV) - Mevlüt AKBAL (BİRNESİL-DER) – Murat KURTULDU (Kur'an Nesli Dergisi Yazarı) - Mustafa TERZİOĞLU (Asır Derneği)Necmettin IRMAK (İnsan Eğitim Derneği) – Ömer EKŞİ (Gençlik Derneği)Rukneddin USTA (HAK-DER) - Sabiha Ateş ALPAT (ZEYNEP-DER) –  Şükrü HÜSEYİNOĞLU (Kur’an Nesli Kültür Merkezi) – Yakup DÖĞER (Kardeşlereli Derneği)

 

YORUMLAR
  • Abdullah Aydın   30-09-2010 01:03

    Editörün Notu: Abdullah kardeş, notunuzu Ahmed Kalkan hocaya ilettik. Allah'a emanet olun.

  • Abdullah Aydın   15-09-2010 23:19

    Editörün Notu: Sayın okurumuz, eleştirileriniz sayın Ahmed Kalkan'a iletilecektir inşaallah.

  • Hakan Biçer   07-09-2010 17:37

    Referandum sistemin son dayatmalarından birisi. Yarın yenileri çıkacak karşımıza. Seneye yeni anayasa yapılması sözkonusu. O da halkın onayına sunulacak. Bugün 'evet'e çağıranlar hayat-memat meselesi diyerek çağırıyorlar bizi. Ama bize göre hayat-memat meselesi bu referandum değil. Uzun vadeli mücadelenin/cihadın kendisidir önemli olan. Hak ile Batıl mücadelesi. Sistem mücadelesini her alanda sürdürüyor. İnşallah biz de yılmadan, Hakkı söylemeye devam edeceğiz.

  • Coşkun Uzun   07-09-2010 11:21

    POZİTİF MAHALLE BASKISI Birileri bu günlerde insanımıza mahalle baskısı yapıyor, pres uyguluyor, adam adama denebilecek şekilde sıkı markaja alarak bizi kontrol etmeye, tavrımızı etkilemeye, yönlendirmeye, hareketlerimiz üzerinde etkin ve söz sahibi olmaya çalışıyor bu bir gerçek. Bu birilerine pabuç bırakmamaya kesin kararlıyız elhamdülillah. Mesele bu değil. Bizler, muvahhidçe, delikanlı bir duruşu, tavizsiz ve onurlu tavrı, izzet ve azameti, cesareti ve Rabbimize teslimiyeti ifade eden uzlaşmazlık ve Tevhidî duruşumuzu koruyarak bozmadığımızda birinci adımı başarmış, ilk raundu kazanmış olacağız inşaAllah. İkinci ve sondan bir önceki raundda da, etrafımıza mahalle baskısı uygulamak, müslümanlara bildikleri veya unttuklarını sandığımız İlâhî, Tevhidî, Kur’anî, Fıtrî hakikatleri tekrar hatırlatmak, onları göreve çağırmak, aslına dönmeleri için ısrarcı olmak, olası yanlış ve ters davranışları için adeta başlarında nöbet tutmamız gerekmektedir. Oyunun kuralı bu çünkü. Hani siyasiler istedikleri kararı meclislerinden çıkarmak için vekillerine sabah akşam bir abluka uyguluyorlar ya; bizler de iman sahibi, secde ehli, yüreğinde sızı taşıyan, gelecek kaygısı olan kardeşlerimizin bu vahim hataya düşmemeleri için, Evet veya Hayır dememeleri, Referandum Oylamasına katılmamaları için adeta başlarında nöbet tutmalı, bu tarihi yanlıştan kimleri, kaç kişiyi kurtarabilirsek kârdır hesabıyla gece gündüz demeden çırpınmalıyız. Bunun adına pozitif mahalle baskısı denilebilir. İman iddiasındaki dost ve kardeşlerimize, arkadaş, akraba ve komşularımıza düne göre daha yakın durup, onların bu hataya düşmemeleri için çeşitli seanslar ve pratikler uygulayabilir, bilinçlendirme ve emribilmağruf yapabilir, elimizdekini kaybetmemek için azamî derecede gayret gösterebiliriz. Yıllarca Kur’an dersleri yapmış, Tevhidî bilince katkı sağlayan kitaplar yazmış, üzerimizde izleri veya hakları olan cemaat ve kanaat önderleri; batıl davalar uğruna insanları ibadet duyarlılığıyla sandık vecibesine çağırırlarken utanmıyorlar, sıkılmıyorlar, yüzleri kızarmıyor da biz bu hayrı işlerken, bu şerrin önüne geçmeye çalışırken mi yanlış veya abes olacak sanki! Zaman seferberlik zamanı. Allah(cc)'ın razı olacağı bir duruş ve tavır için, müslümanlar cahili sistemlere, beşeri ideolojilere eklemlenmesinler diye, şirk sistemleri için dolgu malzemesi olarak kullanılmasınlar diye can havliyle çırpınma vakti dostlar! Kardeşlerimizi kaybetmemek için, onların ayakları sandık belâsına doğru kaymasın diye, parmakları ve alınları beşerî ideolojilerin isleriyle kirlenmesin, lekelenmesin diye, herkes elinden geleni bir fazlasıyla mutlaka yapmalıdır. Kardeşi, arkadaşı, akrabası, komşusu Referanduma katılan dostlar bu ifsat ve isyandan kendilerini bire bir sorumlu hissetmeli, bu konuda kendisini görevsizlikle suçlamalı, bu felaket ve kayıptan birinci derecede sorumlu hissetmelidir! Tavizsiz, tutarlı, açık ve net bir yürüyüş ve alternatif ortaya koymanın, ülke sathına yayılmış pratiğini yapmamız için Rabbimiz önümüze çok güzel ve herkes tarafından duyarlılıkla takip edilen büyük bir fırsat çıkardı. Hem de tarihi bir fırsat. Birileri bu ifsat ve dejenere hareketi için; umreden bile evladır derken, mezardakileri bile kaldırmayı düşünürken, ibadet duyarlılığı ve vecibe derken, vicdanî duyarlılık derken, bizler de müslümana yakışanı ortaya koymak zorundayız. Rabbimize karşı sorumluluklarımız ve kulluk yürüyüşümüzün gerçekleşen aşmaları ve şahitliklerimiz sadedinden, müslümanca bir tavırla ilkeli bir kimlik mücadelesi vermeli, en az kayıpla, sıfır hatayla, minimum yanılmayla bu işi başarmalıyız. Bizim buna gücümüz yeter çünkü. Bu sesi, bu tavrı, bu duruşu, bu izzet ve vakarı, bu temsiliyeti kendimizden sonraki gelecek neslin muvahhidlerine tutarlı ve alnı açık başı dik olarak, salimen ulaştırabilmek için buna mecburuz. Son raund; durduğumuz yeri terk etmemek, kaybetmemek, tahkim etmek, teyit etmek ve mü’min’ce temsil etmek olacaktır. Müslümanca bir mücadele ve hayırlı bir gelecek için, onurlu ve izzetli kalabilmek adına, yarınlarda utanmamak için, başımızı öne eğmeyelim diye, bu fasit girişimlerin karşısında her birimiz birer dağ olup dikilmeliyiz dostlar! İmanına sadık olan, verdiği sözü tutma tutarlılığındaki herkes ‘La’ ikrarının ne demek olduğunu, iman gücüne yaslanmanın ne büyük bir bahtiyarlık olduğunu yaşayarak ve temsîlen bir kez daha göstermelidir. Vahye şahitlik etmek, ‘La ilahe’ kulluk sözleşmesine sadakatimizi ispat etmek için Rabbim önümüze tarihi bir fırsat çıkardı. Bu yönüyle bir hayat ve memat meselesidir bu Referandum belâsı. Tağutları, Zalimleri, Müşrikleri, Fasıkları, İşbirlikçileri; İman iddiamız ve Teslimiyetimiz gereğince Reddettiğimizi, Onlara karşı asla taviz vermeyeceğimizi, onlarla uzlaşmayacağımızı, Beşeri, cahili düzen, sistem ve rejimlere asla meyletmeyeceğimizi Onurumuzla yaşayıp onurluca öleceğimizi, Ve bu kararlılığımızın bize ait bir tavır değil Peygamberî-Nebevî bir miras ve yol olduğunu, Mücadele Sünneti ve Siyasi Tevhid anlayışımız gereği, Referandum gürültüsüne pabuç bırakacak kadar alçalamayacağımızı, Kimsenin hatırına, dine ilave ve dinden iskontolar yapamayacağımızı, Her zaman ve her şartta insanları devlet tanrısının ve resmi ideolojinin karşısında, Eğilmeye değil, Müslüman kimliğe yakışan bir şekilde dik durmaya çağırıyor, Gür bir sesle haykırıyoruz! İnkârcı Şirk Sisteminiz, Seçim ve Referandumunuz Size, İnancımız ve Tevhidî Tercihlerimiz Bize Diyoruz! Ve Rabbeke Fekebbir! Amentü billah kefertü bittağut!

  • putkıran zülküf   05-09-2010 19:15

    bütün şirk anayasasının putlarını ve destekçilerini red ediyorum....

  • Hakan Biçer   03-09-2010 23:15

    Gerçekten de kullanılan bazı yuvarlak ifadeler dikkat çekiyor. 'İlahi vahyi dışlayarak ve Allah’a rağmen icra edilen seküler yasa yapıcılık işlevi' örneğin. Bunun aksi mümkün müdür? "onun şirke dayalı niteliğini koruyarak ve İlâhî vahye düşman hükümlerini muhafaza ederek yapılan kısmî değişikliği" Bunun da aksi mümkün değildir. O hükümler ortadan kalktığında anayasa ortadan kalkar. "teslim olunması gereken nihai otorite olarak kabul etmeyen hiçbir anayasa düzenlemesini" Böyle bir durum da mümkün değildir. Tevhidi olmayan bir anayasa ve o anayasa içinde hangi düzenleme yapılırsa yapılsın, biz sürecin dışında kalırız. Bu anayasanın bir maddesi dışında tümü istediğimiz gibi olsa, o bir madde seküler hakimiyeti temsil ettiğinden, yine tavrımız aynı olacaktır. Bünyamin Zeran'ın da ifade ettiği gibi, sistem başörtüsünü onaylatmaya kalksa yine de tavrımız değişmeyecektir. Bu açıklamayı ben önemseyerek bu açıklamaları yapma ihtiyacı hissediyorum, çünkü alanında bir ilk olma özelliği taşıyor, her türlü aksaklığına rağmen. Bundan sonra yapılacak açıklamalarda Allah rızasını düşünerek yaptığımız yorumlarımızın dikkate alınacağını umuyoruz. Selamlar

  • ahmet   02-09-2010 21:33

    kardeşlerimin tavrını ve duruşunu destekliyor bende tercihimi redten yana koyuyorum

  • SEZAİ BÜNYAMİN   02-09-2010 18:36

    hazır kalıplar kullanmak ve içeriğindeki esnekliği görmeden nüzul ortamını gözetmeden ve toplumun müstezaf kesimlerin haklarını görmezden gelmek ne kadar makbul bir davranıştır...yusus as kıssasında kralın dinine (kralın kanununa)göre tanımı kullanılıyor bu imzayı atan kardeşler bunu nasıl değerlendiriyorlar... yusuf as kralın varlığına ve kanunlarına rağmen açlık çekecek insanların haklarını savunmak için kollamak için o görevde bulunmuyormu...selma ve dua ile...

  • Kadir AYDIN   02-09-2010 12:47

    Allah c.c. şöyle buyurur: ‘‘Andolsun, biz her ümmete: «Allah'a kulluk edin ve tağuttan kaçının» (diye tebliğ etmesi için) bir peygamber gönderdik. Böylelikle, onlardan kimine Allah hidayet verdi, onlardan kiminin üzerine de sapıklık hak oldu. Artık, yeryüzünde dolaşın da yalanlayanların uğradıkları sonucu görün.‘‘ (Nahl, 36) Şirk anayasasına oy vermenin insanı müşrik yapacağını şer’î delillerle ortaya koymak daha doğru olmaz mıydı? Müslümanları, bu şekilde, tağuti bir rejimin anayasasını onaylamaktan ve bekasını sağlamaktan sakındırmak şeriata daha uygun olmaz mıydı? Davetçilerin ortak açıklamasından aldığım şu cümleler, Müslümanları tağuta kul olmaktan sakındırma adına ne kadar isabetli acaba? ‘‘İlahi vahyi dışlayarak ve Allah’a rağmen icra edilen seküler yasa yapıcılık işlevine, aktif olarak katılmanın meşru olmadığına inanıyoruz. Müslümanlar olarak mevcut anayasayı da, onun şirke dayalı niteliğini koruyarak ve İlâhî vahye düşman hükümlerini muhafaza ederek yapılan kısmî değişikliği de meşru görmemiz, oyumuzla destekleyip sahiplenmemiz mümkün değildir. Gasp edilmiş bütün haklarımızı iade eden ve halkın sivil iradesinin ürünü olan liberal, demokratik, özgürlükçü laik bir sivil anayasa hazırlandığında da evet oyu verip desteklemeyi doğru bulmuyoruz. Allah’ın iradesini, anayasa ve yasa yaparken teslim olunması gereken nihai otorite olarak kabul etmeyen hiçbir anayasa düzenlemesini meşru göremeyiz ve asla oy vererek şirke dayalı teşrî’ye iştirak edemeyiz.‘‘ Tağuti bir anayasayı onaylamanın meşru olmadığına inanmak, böyle bir anayasayı sahiplenmenin mümkün olmadığını söylemek, doğru olmadığını yazmak yuvarlak konuşmak değil midir? Tevhidi ilgilendiren konularda böyle yuvarlak cümleler kurmak ne kadar hakka isabet etmektir acaba? Küfür anayasasına oy vermenin küfür olduğunu yazarak Müslümanları bu şekilde tağuttan sakındırmaya çalışmak davetçi olmanın gereği değil midir? Ayrıca bunun tekfircilikle de alakası yoktur. Böyle söylemek mutlak bir tekfirdir, umumi bir tekfirdir. Kimseye muayyen olarak kafir demedikten sonra, küfür anayasasına oy vermenin Müslümanı dinden çıkartıp mürted yapacağını söylemek hakka isabet etme açısından en doğru sakındırmadır diye düşünüyorum.

  • Hakan Biçer   02-09-2010 09:32

    Tevhidçi müslümanların gayrı-İslami sistemlerin arızalarını onarmaya çalışarak insanların hayatını kolaylaştırma gibi bir amacı olmadığını biliyoruz. Bilakis, tevhid inkılabi formu ile var olan Batıl düzeni değiştirip İslami olanı kurmayı hedefler. Bunun doğal neticesi olarak zaten insanların hayatı kolaylaşacaktır. Resul'ün sünnetinde gördüğümüz de budur, O'nun örnekliğinde bugün yapılması gereken de aynısıdır. Bir takım iyi tarafları olduğu için Batıl olanı 'evriltmeye' çalışmak meşru bir yaklaşım değildir. Burada örneğin Trafik kurallarına uymaktan değil, yöneten ideolojiye vurgu yapılıyor. Anayasayı oluşturan ruh (Anayasanın ruhu) ancak anayasa ile birlikte ortadan kaldırılabilir; bir takım maddeleri düzeltilerek başka bir şekle (tevhidî) dönüştürülemez. Aynı sistem içerisinde yeni anayasa yapılması da İslami olana bir geçiş değildir. Bu noktalar Tevhidin net olarak anlaşılamadığını da gösteriyor. Tevhid anlayışının farklı sıfatlarla tanımlanması da bunu gösteriyor. Tevhid kupkuru ya da zengin/renkli veya farklı sıfatlarla ifade edilemez. Bir söylem ya Tevhidîdir, ya da değildir. Ya haktır ya da batıl. Selamlar

  • Bir Müslüman   01-09-2010 11:07

    En başta şunu belirteyim ki Müslümanı esas anlamda Müslüman kılan yegane şey Allah(c)'a olan yakınlığı belirten takva unsurudur. İşte bu unsurdan dolayı hareket eden Müslüman kitleler İslam'dan anladıkları ve akılları oranında belirginleşen yanlışlardan hep beri olmaya çalışmışlardır. Ki bu çabalarından vev kaygılarından dolayı da umulur ki O'nın rızasına nail olurlar. Olaya salt bir şekilde baktığımızda, bakmamız gerektiğinde çerçeveye sadece diğer Müslümanlar da olduğu gibi bazı parça doğrulara sahip olduğunu bildiğimiz ve kendilerini seksen küsur yıldır Kemalist oligarşi ve yandaşlığı bağlamında hareket eden laik ve 'militer' çevrelerin icratlarıyla var ola gelen toplumsal sorunlar karşısında; 1)Bunlar sistemin ürettiği sorunlardır, varsın o sorunları o yani sistem çözsün, bizi ilgilendirmez vari ve içerisinde peygamberi duruşu ıskalayan, tewdriciliği önemsemeyen, yaraya melhem olmayan ve bolca da ucuzculuğu, basitliği içeren kuru bir tevhid anşayışını hayatının merkezine yerleştiren pür tevhidçi(!) çevreler; Ör. Ercümend Özkan sonrası İktibas Dergisi. 2) Baştan beri toplumsallığı önemseyen ve öngören, hemen hemen her platformda Kemalist oligarşinin icaatlarını ve zulümlerini ifşa eden, onlardan yola çıkarak gündem oluşuran, ama sorunların çözümü aşamasında; kalbi sorunun çözümünden yana, ama gel gör ki, bu sorunları sistem üretti, o halde onları sistemin kendsi çözsün, birde bildiride de belirtildiği gibi 'bizler, yani tevhid erleri olarak yerli yerimizde duralım, Müslüman toplumsal kesimler bize gelip arınsınlar ve Rad sureasinde de vurgulandığı gibi toplum kendisini değiştirsin, dolayısıyla da sünnetullah işlesin!' düşüncesini dillendiren Müslüman çevreler söz konusu. Ki, ilk sırada saydığımız çevrenin de İslami kaygısını anlamakla birlikte, ikinci çevre temelinde var olan 'bazı' ontolojik eksikliklerine rağmen bize daha sıcak gelmektedir. Bu çevreye örnek; İlkav çevresi ve Mehmet Pamak ağabey... Mevcut olan anayasayı tümden ve varlık sebebi açsından ise seküler temelli olduğundan olacak ki, ilkesel olarak kabul etmeyecek ve tedriiciliği sürdürme gereğinden ötürü 12 Eylül günü oylanacak olan, aynı zamanda da İslam'la çelişmediğine inandığın 'bazı' maddelerinden yola çıkarak onaylamayı düşünen ve İslamcı forma sahip Müslümanlar olarak ikinci gruptaki kardeşlerimiz en azından sorunların çözümü aşamasında 'kral çıplak!' deiyebilmektedir. Ama maalesef diğer gruptaki kardeşlerimizi ciddi anlamda bir yerlere oturtamoyorum. Tabb ki, 'oturtmasan, oturtma. o senin sorunun!' diyebililirler. Devletin kuruluş felsefesini boşlayıcı makul bir çerçeveye evriltilmesi, elinde bulundurduğu zulüm mekanizmalarının devre dışı bırakılmaya çalışılması kabilinden ellerin taşın altına atılması bağlamında konusunda hayatla anlam kazanacak olan tevhidi söylem bir defa toplumsal maslahatın da adresi olabilecektir. Ki, Kur'an'ın nüzul sürecine ve bu sürecin pratiği olan dönemlere -Mekke; Mdeine- bakıldığında görülecek ki tevhidi söylem öyle doğru dürüst sistem analizi nedir yapamamış, toplumsal değerleri anlayamamış, sorunları görmezden gelen ve haliyle de çözüm olgusunu ömrü boyunca yanından geçmemiş salt ve kupkuru bir tevhid söylemi sadece kitaplarda, dillerde o da ele alınış biçimi açısından yamuk, yumuk olacaktır. Ki, bu vasatta o anlamda farklı bir şey beklemek de safdillik olur. Bu söylem kitlelere umut olmuyorsa, sorunları işaret etmiyorsa, halşiyle çözümü ıskalıyor ya da idrak edemiyorsa tabiri caizse 'yandı gülüm, keten helva!' garabeti katlanarak kendisi çözülmesi gereken 'İnsani' bir sorun olarak devasalaşacaktır, adeta! Tevhid söylemi formel olarak kara kaplı kitaplar arasında kalacaksa, yanlış temele irca edilen o söylemle insanlar İslam'dan ve Müslüman algıdan küstürülecekse burada bir sorun yok mu acaba. Selamlar...

  • dursun yılmaz   01-09-2010 01:29

    bu isimlerin başka bir çok konuda beraberce hareket etme zorunluluğu doğmuştur. Bu da bizleri heyecanlandırmaktadır... Hayırlısı olsun

  • necati türkoğlu   31-08-2010 23:01

    Ramazan yılmaz'dan TEVHİD: Yüce Allah'ın, kişinin düşünce söz ve davranışı üzerinde tek ilah, rab, hakim ve otorite olmasıdır. Bu öyleki, Tevhid inancına sahip olan bir kişi, hiçbir konuda ve hiçbir şekilde iman ettiği esasların dışında düşünemez, konuşamaz, hareket etmez/edemez. Aksi halde Tevhid inancını zedeler ve şirke düşer. alıntı.

  • necati-türkoğlu   31-08-2010 22:55

    İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten men eden bir topluluk olsun; işte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Al-i İmran, 104

  • ilyas metin   31-08-2010 21:10

    “Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten nehyedersiniz ve Allah’a iman edersiniz” (Al-i İmrân 110)

  • HUSEYIN SASMAZ   31-08-2010 18:19

    Mâlum referandum, Anayasa Değişiklik paketinin insanların oylamasına sunulmasıdır. İnsanların oylamasına sunulan Anayasa, Türkiye Cumhuriyeti anayasasıdır. Yani gayri İslâmi bir anayasadır. Müslümanlardan istenilen ise gayri İslâmî kanunları onaylamak ve kendilerine kanun olarak belirlemektir. Bunun İslâmî açıdan kabulu asla sözkonusu değildir. Çünkü Cumhuriyet, laiklik ilkesi ve kokuşmuş demokrasi İslâmdan değildir. İslâm Akîdesiyle taban tabana zıttır.

  • hikmet erturk   31-08-2010 14:17

    hazır bunca kuruluş yazar bir araya gelmişken bir iftar proğramında buluşup toplansınlar.Birlikte neler yapılabilir seslerimiz nasıl güçlenebilir diye.Üst bir çatı oluşturup bu işe başlanılabilinir.herkesin Çalışmaları yine devam eder ve hassasiyetlerde bu tarz etkinlikler olur.

  • Çetin yıldırım   31-08-2010 11:37

    'BAZI' ile ne kast ediliyor anlayamadım?Devatcilerin bazısı mı?Yoksa karşı davetciler mi var?

  • Mustafa   31-08-2010 10:08

    Bu tür bir açıklamaya gerçkten çok ihtiyaç vardı. bu duruş selamlanmayı hak ediyor. Rabbim tevhid duyarlılıgını canlı tutablardan razı olsun

  • Hakan Biçer   31-08-2010 09:54

    Maksadım asla kusur aramak değildir. Başta da söylemiştim Tevhidi söyleme katılmamak asla mümkün değildir. Ancak şunu biliyoruz ki Tevhide asla 'kir' bulaştırmamak gerekiyor. Özgürlük gibi kir'li bir kavram müslümanlar tarafından asla sahiplenilmemeli ve kullanılmamalıdır. Hele ki böyle bir bildiride, hele ki bu kadar bilinçli müslüman tarafından kamuoyuna yapılmış böyle önemli bir açıklamada. Bu çok hassas bir konu. Bu kesinlikle gözardı edilmemesi gereken bir konu. Özellikle bunun altını çiziyorum. Kusur aramaktan Allah'a sığınırım. Tevhid'de 'çappak' olur mu sorusunu da ben sormak isterim. Marjinal kalma konusunda ise, bunun bir çözümünün olmadığını biliyor ve kabul ediyorum. Eğer 'Hak' kabul edilmiyor, ve etmeyenler edenleri marjinal görüyorsa, bizim derdimiz bunu gidermeye çalışmak mı olmalı, yoksa 'Hak'kı söylemeye devam etmek mi olmalı. Selamlar

  • Hakan Biçer   31-08-2010 05:51

    İzin verirseniz nötr olmayan, özgürlük kavramını olumlayan ifadeleri göstereyim: “Sivillerin ve halkın tamamının yaptığı bir anayasa bile olsa ve özgürlüklerin önünü bugünkü değişiklikten de daha fazla açsa, temel haklara daha fazla riayet etse, yine de” “ne kadar özgürlükçü olursa olsun” “halkların imtihan dünyasında kendilerini özgürce gerçekleştirme imkânı bulabilecekleri” “İslâmî sistemde gayrimüslimlere tanınan bütün hak ve özgürlükleri” “evet” çizgisindeki görece özgürlükçü gri tonlarından da çok ilerdeki bir konumu” “Sistem içi görece özgürleşmeyi temsil eden .......sistem içi görece olumluluk olarak değerlendirmekteyiz.” “hakka dayalı adaleti ve gerçek özgürlüğü bulacakları” “hayır” diyenler, temel hak ve özgürlükleri yok eden” “görece bir özgürleşmeyi temsil ediyor olmasından etkilenerek” Eğer bu ifadelerde özgürlük kavramının olumlanmadığını, nötr olduğunu söylüyorsanız, benim başka sözüm yok. EDİTÖRÜN NOTU: Sayın Biçer, kelimenin genelde nötr anlamda, bir kısım yerlerde de insanların, Rabbimizin bahşettiği iradeleriyle kendi tercihlerini yapabilmeleri karşılığında kullanıldığını söylemiştik. Olumlu kulanım yok demedik, sadece İslam dışı bir ideolojik kalıpta (liberalizm veya anarşizm gibi) kullanılmadığını belirttik.

  • muradi   31-08-2010 02:00

    Bu bildiride dile getirilen hususlar Kur'an'da anlatılan müslüman öncülerin söylem ve eylemlerine tam bir uygunluk gösteriyor.Peygamberlerin ve salihlerin tavrı ölüm ve işkenceler karşısında bile kafirlerle uzlaşmamak iken tağuti anayasada yapılacak demokratik değişikliklere müslümanların hemencecik tav olmaları nasıl bir anlayıştır, anlamak mümkün değil.

  • İbrahim   31-08-2010 01:19

    Çok önemli bir süreçte bu kadar önemli bir sorumluluğu yerine getiren bir çabaya dua edip, destek vereceğinize takıldığınız şeye bakın lütfen. Böyle bir yaklaşım bu tür, aslında sizin de hoşnut olacağınız, tevhidi çabaları yaralayıcı bir rol onamaz mı? Öncelikle şunu ifade edeyim ki, yorumlarınızda her zaman takdir ettiğim güzel ve ilkeli duruşunu önemsiyorum. ve sizi Allah için bu duyarlılığınızdan dolayı da seviyorum. Ama burada "özgürlük" kavramının hangi anlamda kullanıldığını editör kardeşimiz ifade etmeden sizin hüsnüzan ve ferasetli tutumunuzla kendiliğinizden görüp, bu önemli bildiriyi ve imzacıları İslami olmayan bir bildiri hazırlamakla itham etmeden önce biraz daha düşünmeniz gerekmez miydi? Bu bildiriyi böyle bir süreçte, tabiri caizse akıntıya karşı kürek çekmek ve marjinallikle suçlanma pahasına yayınlayanlar tevhidi hassasiyetleri olan kişiler. Bu duyarlılıkla hareket edenlerin özgürlüğü tevhide aykırı bir muhtevada anlayıp kullanmaları mümkün mü? Lütfen kusura bakmayın ama bu tutum, ne yaparsanız yapın onda mutlaka bir kusur arama zaafına yol açmaz mı? ve bu hal olumlu gelişmeleri bile engelleyici bir ruh hali oluşturmaz mı? Üstelik üşenmeden bu kelimeye bu kadar takılıp sayısını bile sayıp zikretmeniz ne anlama geliyor? Neden, Şirk sistemine itaatsizlik, uzlaşmazlık vurgularını, tagutu red, Allah'ın hükmüne teslimiyetle ilgili ifadeleri sayma gereği duymadınız? Bu tutum biraz şu duruma benzemiyor mu? Mizahi bir anlatıda ifade edildiğine göre, bir hanım kocasına, gözlerinin güzelliğine ve muhatabına yönelik anlamlı bakışına dikkat çekmek için "gözlerime bak ne görüyorsun" diye sormuş, o da böyle anlamları önemsemeyen ve biraz yüzeysel bakan birisi olarak "çappak" diye cevap vermiş. Lütfen gözlerdeki çapağa değil, ifade edilmek istenen manaya dikkat edelim. Amacım sizi kırmak değil ama böylece meramımı anlatmaya çalışmak, eğer sizi üzdüysem lütfen hakkınız helal ediniz. Allah'a emanet olunuz değerli kardeşim.

  • necati türkoğlu   30-08-2010 21:16

    Böyle bir açıklama gereğini görmüş olmanızdan, ve akletmanizden dolayı. tüm katılan kardeşlerimizi canı gönülden kucaklıyorum, allah'a emanet olun.

  • mehmet maksut   30-08-2010 19:52

    geç kalınmış, yerinde bir degerlendirme. yukarıdaki kaygıları bizlerde paylaşıyor reeransını ilahi kitaptan almayan tüm yasalara ve sistemlere LA diyoruz... ukarıda isimleri geçen tüm agabeylerimizden allah razı olsun ve bu konudaki duyarlılıklarını islama ve müslümanlara faydalı kılsın...

  • Orhan Albayrak   30-08-2010 19:30

    Geç fakat yapılması gereken bir açıklama oldu,iyi oldu.en azından herkes farklı pencerelerden bakma zahmetine girdi.Surda bir delik biz açmaya çalışırken tersi olabilir.Dikkatli olmak lazım.Bir kez yalnızca bir kez o sandıga gitmek emegi bitirmek olabilir

  • Hakan Biçer   30-08-2010 18:30

    Tevhid ve tağut konusunda söylenenlere katılmamak mümkün değil. Ancak bu bildiride görünen Demokrasi yağmurundan kaçarken Özgürlük dolusuna tutulmak olmuş. 18 kere özgürlük kavramı kullanılan İslami bir bildiri olabilir mi? EDİTÖRÜN NOTU: Sayın Biçer, dikkat ederseniz metinde 18 adet olduğunu belittiğiniz özgürlük ve türevi kelimeler, genellikle nötr olarak, yani bir hali ifade etmek üzere kullanılmaktadır. Bunun dışında da insanların kendi iradeleriyle seçim hakkını ifade etmenin karşılığı olarak kulanılmaktadır. Bayraklaştırılan bir ideoloji olarak değil.