Mehmed MAKSUT

15 Eylül 2012

EY ÖRTÜSÜNE BÜRÜNENLER! GENÇLİK ELDEN GİDİYOR

"Allah'a ve ahiret gününe iman edenler, iyiliği emredenler, kötülükten alıkoymaya çalışırlar. Hayırlı işlerde ellerini çabuk tutarlar. İşte onlar Salihlerdir." (Âl-i İmran 114)

Eylül ayıyla birlikte Türkiye’de eğitim ve öğretim süreci tüm alanlarda olduğu gibi üniversitelerde de başlamıştır. Her tarafımız küfrün ifsadına duçar olmuş iken mevcut üniversitelerin hali İslami acıdan ve daha da beter bir durumdadır. Bu yeni sezona girerken gençliğe karşı İslami duyarlılığımızı tekrardan gözden geçirmenin faydalı olacağını ifade etmeliyiz. Bu kokuşmuş yapının içerisinde İslam’a eğitimli kadrolar kazandıracak bir üniversite çalışması İslami kesimin günümüzdeki en önemli sorumluluk ayağını teşkil etmelidir. Açık bir hakikattir ki yıllardan beri üzerinde en çok plan yapılan ve oyun oynanılan kesim, gençliktir. Gençlik, bir toplumun en dinamik unsuru olmasının yanında toplumun bugününü yarına ve geleceğe taşıyan emanetçileri ifade etmektedir. Gençliğini donatabilenler yarınlara kalabilir, yarınlara dair umutlar besleyebilirler.

Elbette ki bu meselenin birçok müsebbibi vardır. Sistem, medya, eğitim, çevresel faktörler, ideolojiler vb… Daha birçok faktör sayılabilir. Lakin tüm bunların varlığını kabul etmekle beraber en büyük eksiğin Müslüman davetçilerde olduğunu söylersek herhalde abartmış olmayız. Yaşadığımız coğrafyada İslam'ın şahitliğini hakkıyla yapan insanların yokluğu, azlığı veya bireyselciliği toplumun bozulmasında en büyük etkendir diyebiliriz.

Kendi dönemlerinde tutulacak bir el bekleyen genç nesiller, ya yanlış ellere sarılarak ya da boşlukta kalarak hanemize vebal olarak yazılmaktadır. Fedakârane duygularla, cihad söylemleriyle, farklı coğrafyaların kurtuluşuyla ilgilenen Müslümanlar, etrafındaki nesillerle adeta bağını koparmış durumdadır. Bu bağın kopmasının sonuçlarını bugün görmekle birlikte gelecekte çok daha bariz  göreceğimizi belirtmemiz gerekir. Çünkü gençleri olmayan bir davanın geleceği risk altındadır.

Bu süreçe girerken  “Çok çalıştık ama olmadı!” “Ne yapsak nafile!” cümlesini tamamen dağarcığımızdan çıkarmalıyız. Hiçbirimizin bu bahanenin ardına gizlenmeye hakkı yoktur. Geçmişte bu alanda yaşanılan bazı olumsuzluklardan dolayı bu alanı sorunlu görmek veya bu alanda yapılması gerekenler konuşulduğunda olumsuzlukları gündemleştirmektense bu alandaki sorumluklarımızı konuşmamız yarınlarımız için daha makuldür. Bu noktada sorumluluklarımız çoktur. İslam’ı kimliğiyle bütünleşmiş, dava bilinci ile kuşanmış, iman amel bütünlüğünü sağlamış, tevhidi bilince sahip, gündemi okuyabilen bir gençliğin İslami mücadeleye katacağı çok şeyi vardır. İslami mücadelenin üniversite ayağını önemsemeliyiz ve bu konuda neler yapılmalı üzerinde durmalıyız. Kur’ani topluma ulaşmanın büyük bir mücadele, sabır, fedakârlık istediğini unutmamalıyız.

Yeni insanlara ulaşma veya yeni insanlara İslam'ı ulaştırma hassasiyetini kaybeden Müslümanlar, gelecek için yarınlara iyi bir umut aşılayamayacaklardır. Tebliğ ve davetin bazı sıkıntılarına katlanmamak için bahanelere sarılmak, aslında Müslümanlara yakışmayan bir durumdur. Gerçek hayatla çok az ilişki kurup davasını sanal alemde yaşamaya çalışanlar, Mehmet Akif’in ifadesiyle "Asrın idrakine Kur'an'ı söyletebilmeli" ve artık hayata hakikatleriyle inebilmeli. Ve etrafındaki İslam'a ihtiyacı olan insanların bu ihtiyacına bir nebze olsun cevap vermelidir. Bu minvalde, Müslümanların tekrar bir tebliğ ve davet sürecine her şeyleriyle girmeleri artık kaçınılmazdır. Bu sürece salt araçlarını koyup kendilerini koymamak olmamalıdır. “Şu şöyledir, bu böyledir, şurada olmaz, burada olmaz, bu şartlarda zor, sonra yaparım, başkaları yapıyor, yaptım olmadı, bana göre değil” vb basit bahanelerin zihinlerimizde atılma zamanı artık gelmiştir. Kuran Nesli; hayatın farklı alanlarında insanların gündemleriyle irtibat kurarak ve Allah'ın mesajını toplumsallaştıracak pratiklerle ortaya çıkacaktır.

Yeni bir eğitim ve öğretim süreciyle birlikte tekrar döndüğümüz üniversitede, her geçen gün artan imansızlığa, ahlaksızlığa, değersizliğe ve hayâsızlığa karşı durabilmek için Müslümanların tekrardan bu alanlara ciddiyetle yönelmesi lazımdır. Hakkıyla şahitlik edenlerin olmayışından, olanların da az ve destekten yoksun olmasından dolayı bu önemli potansiyele sahip yerlerde tevhidi bilinç canlanamamakta, canlandırılamamaktadır. Buralarda kendi gayretleriyle çalışmalar yapan gençlerin sahiplenilmesi, onların maddi ve manevi noktalarda donatılması gençlik üzerinden geleceğe yapacağımız en büyük yatırımdır. Her ne kadar sayıları az da olsa bu kardeşlerimiz, bizim için karanlığa karşı birer umut ışığıdırlar.

Burada Müslüman gençlik şunu iyi bilmelidir; olduğu ortamı tebliğ çalışmaları için çok iyi kullanmalıdır. Üniversite Müslüman genç için bir yatma yeri değil yatırım yapma yeri olmalıdır. Müslüman öğrenciler olarak, dışımızda bulunan insanlarla soyut ve faydasız tartışmalar yerine somut çözüm önerileri sunmalıyız. Yersiz ve gündem dışı tartışmalardan kaçınmalıyız. Her yönden elimiz kolumuz bağlı bile olsa tekil şahsiyetlerle geliştirmemiz gereken bir tebliğ ilişkisi muhakkak olmalıdır. Bu anlamıyla bedeli ne kadar ağır olursa olsun, sahip olduğumuz iman ve sevdayla, ortaya koyacağımız sahih eylem ve çalışmalarla; harcı direniş, kararlılık ve cesaretle yoğrulan, özünde sabrı ve fedakârlığı barındıran bu mirası omuzlamak zorundayız. Bunu yaparken hayat bulmamış, içi boş anlayışlardan ve sloganlardan uzak kalmalıyız.

Gelin yaratılış amacını unutarak mustazaf ve mağdur olmuş bu mazlum insanlara ulaşmak için bir hidayet seferberliğine girelim. İnsanlar cehenneme doğru süratli bir yol almış iken gelin ihtilaflarımızı, teferruatlarımızı, hayatımızın olmazsa olmazı haline gelmiş aşırı siyasi söylemlerimizi bir tarafa bırakarak bir hidayet sancısına tutunalım. Gelin bilgiyi sosyalleştirelim. Gelin dostlar, kaybettiklerimizi tekrar kazanmak adına bırakalım sadece sanal ortamlardaki mücahitliği.

Gelin dergimizin, gazetemizin, kitaplarımızın satış kaygısının yerine kaybettiğimiz insanların kaygısını dert edinelim. Gelin yeni tohumlar ekelim bu tarumar olmuş topraklara. Gelin elimizden geldiği kadar yüreğimizin genişliği kadar bir şeyler yapalım. Yakışmıyor bize bu halimiz. Etrafımızda ihmalkârlımız sonucu kaybettiğimiz insanlarımızın sancısını ne zaman yüreğimizde duyacağız? Gelin Filistin’deki insanlara acıdığımız gibi acıyalım etrafımızdaki insanlara. Gelin Filistin’e uzatamadığımız ellerimizi uzatalım en yakınımızdaki yönünü, yolunu, amacını kaybetmiş mazlumlara.Yarınları ihya edecek kişiler İslam ile inşa edilmiş gençler olacaktır.

Bizlere düşen yarının tecrübesi bugünün dinamiği olan nesli Kur'an ile inşa etmektir.  Bu noktada aradığımız gücün kanlarımızda değil İnancımızda mevcut olduğunu hatırlatarak yazımıza son verelim.

Rabbimiz! Bizleri, senin yolundan hiçbir zaman alıkoyma… Senin için yaşayıp ölmeyi bizlere nasip et… Kendi zafiyetlerimizle bizi baş başa bırakma…  Sürekli seni hatırlayan bir akıl, senin anan bir kalp ve hakkı söyle bir dil bize bahşet… Kur'an'la kendimizi ve yolumuzu bulmayı bahşet… Hayırlı işlerimizde bize yardım et ve ayaklarımızı, aklımız, gönlümüzü, hayatımızı, tercihlerimizi senin dinin üzerinde sabit kıl…
Rabbimiz! Yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yardım dileriz… Bizi dosdoğru yola ilet; kendilerine nimet verdiklerini yoluna, gazaba uğrayanların ve sapmışların yoluna değil…

Festeqim kema umirte