Mehmed MAKSUT

06 Ekim 2012

“SELAM YÜREKLİ DOSTUM”A MEKTUP

Dört yıl önce Fırat’ın azgın sularında gencecik yaşta hürriyete kanatlanan sevgili dostlarım FARUK KALKAN VE SELİM KALKAN’A...

Yıllarca bize rehberlik, abilik, kardeşlik yapan emekleriyle yetişmemize vesile olan ve ansızın aramızdan ayrılıp darul bekaya hicret eden MUHAMMED GÜZEL ağabeyime…

SEVGİLİ DOSTUM

Bugünler senin eyyamı- firak günlerindir... Tam dört yıl oldu Fırat’ın seni bizden alması... Ben Fırat’ı sizi aldığı için artık hiç sevmiyorum bilesiniz...

SEVGİLİ DOSTUM...

Genç yaşınızda ayrılmanız nice genç yaralar açtı yüreğime inan...  Yokluğunuz Ağustos’ta bile üşütüyor beni... Biz böyle mi olacaktık... Uğruna şairlerin tüm şiirlerini kurban edeceğim dostum... Siz genç yaşta aramızdan ayrılırken sizi kendi ellerimizle toprağın bağrına gömmek bize düştü... Keşke her şey toprağa gömmekle bitse... Sevgili dostum söyle insan sevdiklerinin acısını nasıl gömer yüreğine... Neden bunu öğretmemiştin bana… Sevdiklerimizi nasıl yüreğimize gömeceğimize dair bilgiler yok muydu dört mezhebin fıkıh kitabında… Ve söyle dostum bir kabre yedi cesetten fazla girmezken bir yüreğe kaç dostun hüznü gömülür...

SEVGİLİ DOSTUM

Hani biz esenlikler yurduna dönüştürecektik esarete ram olmuş bu dünyayı... Arzı ilahide, kan ve barutun kokusunu kardeşlik kokusuyla bastıracaktık... Hani tüm çocukların yüzleri gülünceye denk gece gündüz umut dağıtacaktık tertemiz yüreklere... Annelerin duyulmayan ve dinmeyen çığlıklarına bir yar olacaktık... Tüm çaresiz babalara bir çare var deyip “gelin Nuh’un gemisine binin” diye haykıracaktık Bilali bir nidayla... İnsanlık helaka doğru giderken biz sabırla Nuh’un gemisini inşa edecektik... İnsanlar alay etse de, kınayanlar kınasa da biz sevdamızdan vazgeçmeyecektik... Tarık bin Ziyat gibi gemileri yakarak çıkacaktık Endülüs’e Söyle dostum senden sonra hüzne akan bu gemiye hangi can olur Cudi...

SEVGİLİ DOSTUM

Senden sonra ne tufanlar ne yalnızlıklar ne ateşler gördü yüreğim...  Yakup misali sevdiklerime ağlaya ağlaya gözlerimin fer’i gitti… Yüreğim Yakup’un yüreği gibi beklerken Yusuf’u Yusuf yürekliler bir türlü gelmiyordu… Sonra yaptığım gemilere binenler gemide terk ettiler beni... Zindandaki dostlarım da saraya çıkınca unuttular Yusuf misali... Düştüğüm hiçbir ateş gülistana dönüşmedi... Ben Nuh olup sabrı,  Yusuf olup zindanı,  İbrahim olup ateşi hep bağrımda taşıdım sevgili dost...

SEVGİLİ DOSTUM

Sevenler ölünce değil sevgiler tükenince asıl ölümler başlar... Söz sana, sevgini,  Davud’un zırhını giyemeden, Hamza’nın kılıcını kuşanmadan, Kufe’de atılan ihanet oklarından koruyacağım... Beni Zekeriyya gibi testerelerle ikiye bölenlere, dur diyeceğim… Vahşi’leşmeyin diye haykıracağım… Tüm bedenimi lime lime edin lakin yüreğime dokunmayın… Çünkü orada sevgilerim, özlemlerim, umutlarım, hüzünlerim var diyeceğim...

SEVGİLİ DOSTUM

Senden sonra uzak diyarlardan bir taş düştü yüreğime… Hani ayette geçiyor ya “öyle taşlar vardır ki”… İşte öyle taşlardandı bu taş… Tesir gücü yüksek bir bomba misali bir ilkbahar deminde düştü yüreğime… Sonra düştüğü yerde kâinatın üç güzel çiçeğine muştu oldu... Biri Papatya, biri Kardelen, biri de Erguvan… Lakin Güneydoğu’nun toprakları sıcaktı… Kavruluyordu kavrulan yürekler gibi… Besleyemiyordu üç fideyi… Erguvan ben dayanamam deyip sıcaklara ruhunu teslim etti… Sonra papatya ağlamayarak ben de mi öleceğim dedi… Kardelen, yok dedi sen yaşamalısın, solmamalısın… Ben de ölürsem bu toprak bir çiçeği besler diyerek ufukta görünen güneşe özlemlerini, ufuklarını yükleyerek gitti kardelen çiçeği… Tıpkı sizin aramızdan ansızın gitmeniz gibi…

SEVGİLİ DOSTUM

Senden sonra tüm çiçekler papatya koktu... Tüm papatyalar hüzün oldu gönül bahçemde... Gecelerim yıldızlarla yaptığım yalnızlık sohbetleriyle geçti... Her gece bir yıldız düşse de yalnızlıklar rahlesine, hepsi de gündüze kadar dayanabildi tedris-i çileme...

SEVGİLİ DOSTUM

Senden sonra, bir ömür beklerim diyenlerin birkaç ay bekleyemeden ayrılışlarını gördüm… Sevdiklerimi kaybettiğimde “zamanla unutursun” dediler. Lakin zamanla unutulacak olanlar her dem büyüyerek ilk günkü gibi tazeliğini koruyor… “Bir acının süresi başka bir acı başlayıncaya kadarmış demiş” Mevlana… Yanlış demiş…  Acılar acılara eklenerek birleşirmiş… Ben bunu seni sevince gördüm sevgili dostum… Bazı sevgilerin yukarıdaki tezleri çürüttüğünü senden öğrendim sevgili dostum…

SEVGİLİ DOSTUM

Şimdi yalnızlığımı bir başkasıyla paylaşmak istemediğim bir yer ve zamandayım... Sadece ağlamak geçiyor içimden... Müthiş bir ağlamanın doğumuna sancılar berkitiyor gözlerim... Acaba hangi ana rahmine düşecek bu gözyaşlarım... Bir tohuma Rahmet mi olacak bu yaşlar... Yoksa sel olup boğacak mı kardelenleri... Düşünüyorum... Olmuyor ağlamalıyım... Hem de sıkıca ağlamalıyım... Ağlamak bende mum olmaktır... Mum eridikçe etraf aydınlanır... Ben ağladıkça boğulurum; fakat ekilen tohumlara rahmet olur g/özden düşen gözyaşlarım...

SEVGİLİ DOSTUM

Başkasının acısına gözyaşlarımı şahit kıldığım için bana sulu göz diyorlar… Sevdiklerime şiirler yazdığım için duygusal diyorlar… Müslümanca bir kavganın mücadelesini verdiğim için terörist diyorlar… Kürdistan’ın acısını dilime düşürdüğüm için bölücü diyorlar… Villalardan varoşlar anlaşılamaz dediğim için mazlum edebiyatı yapıyorsun diyorlar… Desinler sevgili dostum mazlum edebiyatı yapıyorsun desinler… Çünkü biz hiç zulmetmedik ve zülüm edebiyatı için ne kalemimiz var ne sözcüğümüz var ne de yüreğimiz var… Hamdolsun biz zülüm edebiyatını bilmiyoruz… Korkak, ürkek,  diyorlar… Desinler sevgili dostum... Bunu diyenler, sevdiğimiz gibi sevememişlerdi... Hissettiğimiz gibi hissetmemişlerdi… Acıyı, yokluğu, yoksulluğu yaşamamışlardı yaşadığımız gibi… Yürümemişlerdir çamurlu yollardan, mayınlı tarlalarda, kanla kanın birbirine karıştığı dağlarda… Çalışmamışlardır tarlalarda, inşaatlarda… Metropollerin hep ön caddelerinden dünyayı okumuşlardı… Sobasız kışlara, boş buzdolaplarına, yamalı pantolonlara şahitlik etmemişlerdir… Ders çalışmamışlardır battaniyelerin altında… Bir parçayı üçe bölen sofraları olmamıştır onların… Oysa arka sokaklarda, varoşlarda ne hayatların olduğunu görmemişlerdir… Veya görmek istememişlerdir… 15 kişiyle birlikte çekilmiş bir hatıra fotoğrafından on iki kişisini toprağa, ikisini zindana vermemişlerdir onlar dostum…  Sevmeyi bilmeyenler, kardeşliği bilmeyenler, ayrılmanın derin ızdırabını anlayamazlar... Anlayamazlar ağlayamayanlar...

SEVGİLİ DOSTUM

Senin yokluğuna mı en çok ağlayayım yoksa insanların katılaşmış kalplerine, taşlaşmış yüreklerine, canavarlaşmış duygularına mı ağlayayım? Rahmetle yoğrulmuş bir gözyaşı ile bir kiri arındırabiliyorsam ne mutlu dostum... Zaten tufan gelmeden önce küçük bir yağmur tanesi ilkin düşer toprağa... Küçük bir damladır; fakat nice şeylerin habercisidir... Sevgili dostum işte bu küçük yağmur tanesi vuslatı olanlar için muştunun firakı olanlar için azabın habercisidir...

SEVGİLİ DOSTUM

Ölümü sırf tüm sevdiklerimi aldığı için seviyorum... Bir ölüm, bir gece, bir de sonbahar vefalıdır bize. Neden mi sevgili dostum... Tüm sevdiklerimi aldığı için ölüm, papatyaları soldurduğu için sonbahar, gündüzün tüm çirkefliğini, yalanlarını örtüğü için gece hep vefalı olmuştur bize...

SEVGİLİ DOSTUM

İnsan ölümle doğum, vuslatla firak, kullukla imtihan arasında gelgitlerle bir süre bu dünya üzerinde yaşamak zorunda bırakılmıştır... Biz ancak kendimize düşen zamanın mücadelesini, imanımız ve umudumuz kadar verebiliriz... Sevgili dostum sen tamamladın en güzel şekliyle... İnşallah kısa sürede ben de tamamlayıp varacağım vardığınız menzile...

SEVGİLİ DOSTUM

Son satırlarımı yazarken karışık duygularla senin tertemiz yüreğine bir demet papatya sunarak sana olan özlemimi noktalamalıyım… Ben artık sevmeyeceğim ey sevgili dostum… Yanlış anlamayasın dostum, sitemim sevgimin tükenmişliğinden veya sevenin tükenmişliğinden dolayı değildir. Ben sevdiklerimi hep kaybediyorum… İnan sevgili dostum kaybetmemek içindir söylediğim…
 
SEVGİLİ DOSTUM

Bu bayram da gelemeyeceğim… Oysa üstünüzdeki tertemiz toprağa bir damla gözyaşı bırakmayı ne çok isterdim… Elimdeki mahzun papatyalarla bahara hazan düşmeden belki gelirim… Bir bayramı daha sizden, papatyalardan, kardeşlerimden, sevdiklerimde uzak geçireceğim… Bilmiyorum dostum sizden uzak daha kaç bayrama şahitlik edeceğim… 

SEVGİLİ DOSTUM

Seni ve senin sevdiklerini selamlarım… Her biri bir dünya olup bağrında nice umudu ve acıyı taşıyan Urfa’daki dava arkadaşlarını selamlarım… Yüreğini, gözyaşlarını, davamız uğruna akıttığın terini selamlarım… Selamlarım seher vaktini, ezilmiş kimliğini, inandığın tüm değerleri…  Selamlarım seni “ SELAM YÜREKLİ DOSTUM”…

Festeqim Kema Umirte