Bünyamin ZERAN

07 Haziran 2010

GELİŞİM Mİ, BAŞKALAŞIM MI?

Her sabah uyandığında  yeni bir başlangıç yapmak lazım hayata. Eskileri sorgulayıp yeniye dair ne varsa doğru olan, onlarla yürümeli hayata. Çoğu insan yenilikten korkar, değişimden korkar. Kimileriyse değişim ve dönüşüm çizgilerini karıştırır. İnsan hayra doğru değiştiği gibi şerre doğruda değişebilir. Ben olumsuz anlamda değişime başkalaşım adını vereceğim olumlu anlamda değişime ise gelişim adını vereceğim. Bizlerin değişmesine ve başkalaşmasına sebep yaşadığımız dünyanın yönelişimize göre bizi şekillendirmesidir.

Korkularımız, umutlarımız, beklentilerimiz ve varmak istediğimiz menzillerimiz bizleri şekillendirir. İnsan sürekli gelişmeye müsait bir varlıktır. Hayvanlardan farklı olan yanlarından biride budur. Hayvanlar içgüdüsel olarak kendilerine yüklenilen vahyi yaşarlar. Bu vahyin ne az bir şey dışına çıkar ne de az daha derinliğine girer. İnsanoğlu ise kendisine verilen vahiyle hayır ve şer üretmede olabildiğince seçme hakkına sahiptir. Eğer korkup sakınırsa ve iman ederse doğruyu yanlıştan ayıran bir zihniyetle sürekli gelişim gösterecek eğer surat asar ve sırtını dönerse başkalaşacak.
Allah, insanların gelişmesini sağlayacak her türlü etkeni kendisine vermiş durumda ve onu başkalaştıracak hertürlü etkenide ona bildirmiş durumdadır. İnsanlar belli inanış ve kalıplarda yaşıyorsa kendilerinin zamanla inandıkları dairelerden çıktıklarını farketselerde bu değişimi gelişim olarak algılarlar. Asla bir dönüşüm olduğunu kabullenmezler. Yoldan çıkmadan yolda mesafe aldıklarını düşünürler bunun için kendilerine teolojik kanıtlar icat ederler. Yolu tanımlayan kitabın yerine yolun yeniden tanımlattırıldığı başka kitaplar veya şahsiyetler türetilr. Bu durumda yol değiştiği gibi yolcuda başkalaşıma uğramış dolayısıyla yolcu da değişmiştir.

Eski Yunan felsefesinde Herakleitos’un  “bir ırmakta ayağının birini yıkıyan ben ile diğerini yıkarken ki ben farklıdır ve ikinci ben değişmiştir” söylemiyle yolcu ve yolculuk başkalaşıma uğramıştır. İnsan nefsine şahittir der Allah. Öyleyse insan, gelişmek derdinde midir yoksa başkalaşmak derdinde midir bunu pekala bilir. Peki biz gelişenle başkalaşanı bilebilir miyiz? Böylebir şeye neden gereksinim duyuyoruz? Bize ne ki başkalarının gelişmesinden veya başkalaşmasından? Eğer bir yolu tek başıma yürüyecek olsaydım laik bir anlayışla ve yalnızca belli ritüel ibadetlerimi yapmakla yetinen bir insan olsaydım kuşkusuz bununla ilgilenmezdim. Her ne kadar eğer siz iman edip sakınırsanız sapan size hiçbir zarar veremez uyarısı  kulaklarımda çınlasa da bu uyarı benim yürüyüşüm konusunda yoldan çıkmamı engelleyen bir uyarı levhasıdır. Ama yolculukta yanımda birileri varsa yoluda yolcuyuda takip etmem gerekli. Yani yolcular bir binanın tuğlaları gibi birbirine kenetlenmiş olmalı. Binanın dışında moloz yığıntısına dönüşmek üzere olan tuğlalar varsa onlar uyarılmalı ve binanın sağlamlığına halel getirlmemelidir. İşte bu yüzden yolcuların gelişimi ve başkalaşımı bizi pekala ilgilendirmelidir.

Yol oldukça uzun olduğu için tahammülü zordur. Çünkü bu yolda ilerleyen her yolcu her an kapılıp götürülme korkusu içinde yaşar. Yolculuk esnasında kimi yamyamlar yola kadar gelip belli vaadler karşılığında yoldan vazgeçmenizi öğütlerler. Çünkü bu yolculuk amacından sapmadan dosdoğru bir şekilde devam edecek olursa yamyamların ve vahşilerin oyunları bozulacak kendi pislikleri içinde kendileri yokolacaklardır. Haliyle onlar yolun değişmesi ve yolcunun başkalaşması için mallarını harcayacaklar ve gecelerini güzdüzlerine katarak plan program yapacaklardır. Eğer vaadlere kanmayıp yolculuğunuz sürecekse o zaman tehditler, öldürmeler, gözaltıları, işkenceler vs. ile sizi saptırma gayretinde olacaklar. Uyanık olmak ve bu oyunları çözebilmek için yolun sahibiyle dostluğu artırmak ve yolun sahibinin öğretilerine candan kulak vermek gerek. Bazı masal kahramanları çıkar. Ya da birileri sizin gördüğünüz düşün, hayal ettiğiniz masalın kahramamanları yapılır. Sizin içinizden haykırmak istediğiniz ama konjoktür gereği haykıramadığınız her bir cümleyi alenen haykırır: “siz insan öldürmeyi çok iyi bilirisiniz… siz zalimsiniz… biz zulme asla sessiz kalmayacağız… “gibi küresel canavarlara verip veriştirir. Sizin yol arkadaşınız sanırsınız. Aslında sizi yoldan çıkarıp başkalaşmanızı sağlayacak mekanizmalardan biri olduğu gerçeğini atlarsınız. Çünkü olayları bir bütün olarak görme ferasetinden sizleri alıkoyacak bir dizi manipülasyonlarla ve enformasyonla karşı karşıyasınızdır. Sizin söylevleriniz ve sizin kaygılarınız bir anda birlerinin dillerinde cümleye hatta haykırışlara dönüşmüştür. Ama atlanılan bir nokta vardır. Nedir o? Nedense masal kahramanı düşmanını uzaktan seçmiş dikkat yanılması ve dağılması yapmış içerdeki zulmü pas geçmiştir. Oysa içerdeki zulüm aşılabilse zaten dışarısı bir şekilde aşılabilir düzeydedir. Ama içerdeki zulüm mekanizmasının başında bizim masal kahramanımız bulunduğu için kimse içerideki zulüme karşı dik duruş ve hakların gaspı konusunda talepkar değildir. Bir masal kahramanı yolcuları peşine takarak yolun taa uzağındaki uçuruma doğru sürüklemektedir. Hem de yolcular kendilerinin geliştikleri iddiasında olarak.  Haliyle yolcularda yolculuğun seyride bizleri ilgilendiriyor o zaman.

Yolculuğun kendine has aşamaları vardır. Bir aşamayı başarıyla geçmeden diğer bir aşamayı geçmek nerdeyse imkansızdır. Bunu çok iyi bilen müstekbirler yolcuları ayartarak (yolcu kimi zaman ayartıldığını farketmez) bu aşamaları geçmeden geçtiğine inandırarak üst perdeden beklentilere sokmak ister. Bir zamanlar 80’li yıllarda islami devrim beklentisi içinde olan şahsiyetler gibi. Ya da eylemlerle başörtüsü sorununu çözeceğine inanan kimseler gibi. Bu yolculukta neyi zora sokar? İnsan yapabilirliklerini öncelemezde gücünün ve yapabilirliğinin üzerinde şeyler isterse hayal kırıklığı yaşadığı gibi yolcularıda demoralize eder. “Olmuyor kardeşim bak denedik işte böyle olmuyor bunun yolu bu değil farklı yollara başvurmak gerekli siyasete politikaya atılmak gerekli filanca parti içinde hareket etmeliyiz” gibi yolun bir anda sonunu getirecek yolcuları başkalaştıracak, sistemin kucağına atacak bir eylemlilik içine sokmaktadır.

Bundan dolayıdır ki yolculuğun her aşaması dikkatle takip edilmeli ve yolcular sürekli gelişim göstermelidirler. Bu yolculuk bir yanıyla siyeset bir yanıyla ilimdir. Ama siyesetten kastımız bugünkü politik siyeset yada partileşme değildir. İslamın kendine has çizgisi içinde devam eden eğilmeden, bükülmeden, taviz vermeden sizin yaptıklarınız size benim yaptıklarım banadır ben sizin taptıklarınıza tapmam sizde benim taptıklarıma tapacak değilsiniz netliğindeki bir siyesettir kastedilen. Yolcu kendini iliml ve ahlakla donatırken bu ilmi siyaset sahnesine dökecek bir beceriyide kuşanması gerekiyor. Siyasetsiz ilim ve ilimsiz siyeset hep eksik kalıyor ve yolcunun mesafe almasını zorlaştırıyor. Dahası siyasetsiz ilim yolcuyu bireyselliğe mahkum ederken, ilimden yoksun siysette yolcuyu başkalaşıma doğru sürüklemektedir.

Sürekli gelişime odaklanmak vahyin insana yüklediği bir sorumluluktur. İnsan kendi kapasitesinin yapabilirliğini tespit etmeli ve yapabileceğinin en iyisini yapmalı ki Allah o kimsede yeni bir kapasite artışı yapsın. İnsan kendisine ayrılan kapasiteyi kullanmaz ise  Allah onun kapasitesini artıracak değildir. “Siz bildiklerinizle amel ederseniz Allah size bilmediklerinizi öğretecektir” uyarısı bu anlama gelmektedir. Bildikleriyle amel etmeyenler başkalaşmaya mahkumdurlar. Gelişmek işte bu kapasiteyi sürekli artırmaktır. Dosdoğru bir şahitlik için bu elzemdir. Her insanın yapabilirliği farklıdır. Kimisi kimine göre daha az şeye gücü yetebilir ama kendi gücünün yettiği şeyi en güzel şekilde yaparsa enbüyük şeyi yapan şahsiyetle alacağı mükafatta kuşkusuz aynıdır. Çünkü her ikiside

Allah için yapabilecekleri en güzel şeyi yapmışlardır. Köle Bilal’le Haife Ömer’in mükafatı da aynı değil midir?

Gelişim mi! Başkalaşım mı! Neyi istediğimizi iyi ayırt etmemiz gerekiyor. Zira biri bizi hakka ulaştıracak bir yola iletecek, diğeri ise bizi sahte ilahların pençesinde yem olmaya iletecektir. Biz değiştik diyenler kendilerine ve değiştik dedikleri yola ya da yollara iyi dikkat kesilmelidirler. Bu değişim gelişmekten yana olan bir değişim mi yoksa başkalaşmaktan yana olan bir değişim mi? Bizim korkumuz sırati müstakiym kaygısıyla yola çıkmış kimi yolcuların yolunu kaybedeceği korkusudur. Ya kendimizi sürekli geliştirip bir binanın tuğlaları olmayı becerebileceğiz ya da başkalaşarak binaların işe yaramaz moloz yığıntıları haline geleceğiz. Bunun için gelişmeyi önemserken başkalaşma tehlikesine karşıda uyanık olmak zorundayız. Kendimize masal kahramanları oluşturmak yerine, kendimizi masaldan arınmış olması gereken bir dünyanın aktörleri konumuna sokmalıyız. Buda ancak vahyin ışığında sürekli kendimizi geliştirmekten geçer. Su nasıl ki durduğu yerde kokmaya başlarsa ve illa akması gerekiyorsa bizde aynı şekilde sürekli gelişerek her geçen sürede durduğumuz noktadan daha ileri de olmak zorundayız. Sabit kalmakta zamanla başkalaşabileceğimize delalettir.