Bünyamin ZERAN
GÜNDEMLER GÜNDEM OLA
Gündemleri oldukça yoğun olan bir ülkede ikamet etmekteyiz. Asya’yı Avrupa’ya bağlayan ve Ortadoğuya oldukça yakın bir yerde bulunuyor olmamız haliyle bizi ziyadesiyle gündeme gark ediyor. Ayrıca halkı islamla şereflenmiş bir ülkede bulunmamız bizi etrafımızda gelişen olaylara da sessiz kalmamaya mecbur etmektedir. Elbette insan sosyal bir varlık olmanın neticesinde çevresinde gelişen hadiselere duyarsız kalamaz. Lakin çevresinde dönen olaylara kendini tamamen kaptırarak kendi gündemini oluşturup yaşamayı da ihmal etmemelidir. Müminler biraraya geldiğinde hayır üretme adına konuşurlar. Gündemleri sürekli olarak kendi hayatlarında, ailelerinin hayatlarında ve yaşadığı coğrafyada hayır üretmek üzerine ayarlıdır. İnsanın hayır üretmesi için kimi zaman yalnızlaşmaya ve kendi kabuğuna çekilmesine ihtiyacı vardır. Ben ne yapıyorum ve ne yapmalıyım tarzında sorularla kendini ve ilkelerini sürekli gözden geçirmelidir. İlkelerini gözden geçirmelidir zira bu memlekette yol değiştiren başkalaşan epey insan mevcuttur. Bunlarda kendilerince ilkelidirler. Ama ilkelerini oluşturan vahiy olmaktan çıkmış dünyevi hırsları ve korkuları onların yoldaşı olmuştur.
İslam toplumu geçmişten bu güne mezhepsel farklılıkları da dahil edecek olursak illa bir kuratrıcı beklentisi içinde yaşamıştır. Sünni kesim bir mehdi beklerken şia grubu da onikinci imamı beklemektedir. Dolayısıyla düşünce tarihimizin temelinde illa sorumluluklarımızı bir başkasına tevdi etme vardır. Ve üzerimize daha yüzeysel, derinlikten yoksun uğraşlar seçme işini almışızdır. Yapay gündemlere takılıp uzun soluklu uğraşlardan kendimizi geriye çekmekte bu duygunun bir eseridir diye düşünüyorum. İnsan bu dünyada yaşarken neden rahatını ve huzurunu kaçırır! Yani gülüp eğlenmek ve yalnızca kendisiyle uğraşmak varken neden illa kötülükle mücadele etme gereği duymalıdır?
İnsan, yaratılmışlar içinde “ahseni taqviym” olarak tanımlanan bir varlıktır. Yani en güzel biçimde yaratılan varlıktır. En güzel biçim de derken yalnızca şekilsel olarak değil kendisine yüklenilen donanım olarak da en güzel şekilde yaratılmış. Ama insan ahseni taqviymden esfele safiline de geçebilir. Bunun için yani aşağılıkkların daha aşağısına geçmek için etrafındaki zulme kayıtsız kalması ve zulümler için endişelenmemesi yeterlidir. Doğal olarak insan olmanın şerefi haysiyeti etrafınızda dönüp duran çirkefliğe, açlığa, yoksulluğa ve zulme karşı nedenli dik durduğunuza bağlı olmaktadır. İnsan donanımlarının gereğini yerine getirmiyorsa ya kasıt vardır ya da ihmal. Her ne kadar kasıt ihmalden daha ağır olsa da ihmal de bağışlanacak bir kusur değildir. İnsan sosyal bir varlık olmanın neticesinde etrafında olan her türlü olaya karşı direk müdahil ve etkilenen taraftır. Doğal olarak etrafında dönen ve yaşanmakta olan herhangi bir zulüm kişiyi direk ya da dolaylı bir şekilde etkileyecektir. Toplumu ahlaken, iktisaden ve sayısal olarak tüketen bir zulme sessiz kalabilmek elbette şeref ve haysiyet duygusunu tüketmekten geçer. Allah, izzet ve şerefin yalnızca Allah’ın, elçisinin ve inanan müminlerin yanında olduğunu haykırmaktadır. Bu ne demektir. İnsanın fıtratına yüklenilen üstün donanımları insanlara kullanmayı öğreten Allah’tır, onun vesilesiyle elçilerdir ve o donanımları layıkıyla yapmaya çalışanlarda müminlerdir. Öyleyse bu mekanizmayı işletme gayretinde olanlar şeref ve izzet sahibidirler.
İşte bu donanımlar ferdi nemelazımcı olmaktan alıkor, sorumluluklarını bir başkasına tevdi etmeişini sonlandırır. Ve kendi şerefini kurtarma adına uzun soluklu, toplumu ıslah edici işlere girişir. Yaratanın Allah olduğunu ve dolayısıyla insanı terbiye eden ve ona yol göstereninde yine Allah olacağı gerçeğini aklında tutarak mücadelesine devam eder.
Egemenler ise kendi hegomanyalarını kitlelerin üstünde daimi kılabilmek için kitlelerin sürekli dış etkenlerce oyalanmasını ve güçlerini ve zihinlerini kendi gerçeklikleri dışındaki meselerle meşgul ederek manipüle etme yoluna gider. İnsanları vahiyle bütünleştirmekten menedici davranışlara giderler. Kimi zaman vahyin insanlar tarafından okunmasını yasaklarlar kimi zamanda demokrasiyle vahyi sulandırma ve kavramları küresel güçlerin kavramlarıyla uyumlu hale getirme yoluyla kitlelere vahyin ulaşmasını engellerler. Oysa Allah’ın nurunu söndürmek mümkün değildir. İşte bize verilen donanımlar bu baskı ve sulandırma hareketlerine karşı kendi gündemimizi elimizden kaçırmamamızı bize hatırlatır. Çünkü insan, Allah’ın ruhundan üflenmiştir mayası iyilik ve adalet üzeredir.