Muhammed (s.a.s) bize misafir olarak gelse!
Haklı olarak “ Ey bana iman ettiğini söyleyenler neden benim getirdiğim şeriati tatbik etmiyorsunuz” dediğinde acaba O’na iman ettiğini, O’nun canlarından çok sevdiğini söyleyen insanların bir kısmı, meclisin sıralarına vurarak onun protesto mu ederlerdi? Kimileri de; “çıkarın bunu buradan burası devlete meydan okunacak yer değil” der ve O’nu meclisten mi kovarlardı? Kimileri de; “efendim konjonktür böyle biz sizin getirdiğiniz şeriati tatbik edemeyiz, sizin getirdiğini şeriat çağımızın gereksimlerine uygun değil” mi derlerdi? “Biz devletin nasıl yönetileceğini sizden ve Allah’tan daha iyi biliriz” mi derlerdi?
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
Hamd Alemlerin yaratıcısı, sahibi ve yöneticisi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam da; insanlara Allah’ın mesajlarını getiren, getirdiği mesajın en mükemmel uygulayıcısı olan tek önder ve örneğimiz Hz Muhammed’e (s.a.s.), O’nun ailesine ve O’nun yolunun yolcularının üzerine olsun.
Bu yazımızda Peygamber sevgisi üzerinden bir ironi yaparak, peygamber sevgisi ve O’an iman etmek üzerinden sorular yönelterek bazı hususları gündeme taşımak istiyorum. Kendisini İslâm’a nispet eden bir kimse için Hz Muhammed’i (s.a.s.) sevmek gururla söylenecek bir olgu olarak görülmektedir. İçinde yaşadığımız toplumda kendilerini İslâm’a nispet eden hemen her kesim, peygamberi canından daha fazla sevdiğini iddia etmektedir. Bu iddialarımız gerçeği yansıtmakta mıdır? Yoksa sadece bir iddiadan mı ibarettir? Bu konuyu bazı sorular ve örnekler üzerinde gündeme getirmeye çalışacağım.
اَلنَّبِيُّ اَوْلٰى بِالْمُؤْمِن۪ينَ مِنْ اَنْفُسِهِمْ
“Peygamber, mü’minlere kendi canlarından daha önce gelir….” Ahzab, 6
İslam’ın temel şartlarından bir tanesi de Muhammed (s.a.s.) Allah’ın elçisi olduğunu iman etmektir. Kendisini İslam’la şereflendirmek isteyen herkes bu ilkeyi kabul etmek durumundadır. Bu hususun kabul edilmemesi insanı İslam dininin dışında tutar.
Genel olarak da zaten İslam’ı kabul eden herkes Muhammed’i (a.s) peygamber olarak kabul eder, hatta bu inancı bir övünç kaynağı olarak görür.
Sahabenin O’na olan sevgi ve bağlılıkları; “Anan-Babam sana feda olsun” sözlerinde ve mallarını ve canlarını O’nun yolunda feda etme gayretleriyle karşılık bulurken, içinde yaşadığımız toplumun Müslümanlarının da ise; O’nun (a.s) ismi anıldığı zaman elini kalbine götürmeleri ve salavat getirmeleri şeklinde karşılık buluyor.
Peki iman ettiğimiz, kendi canımızdan daha fazla sevdiğimizi ifade ettiğimiz Muhammed (a.s) yaşadığımız çağa misafir olarak gelse acaba tavırlarımız nasıl olur? O’na iman ettiğimi söyleyen insanların bu kutlu misafire karşı tutumları nasıl olurdu?
Sözgelimi, “Bana iman edenlerin bir devletleri var” dese ve bu devletin yönetildiği meclise gitmek istese acaba bu devleti yönetenler O’nu meclislerinde misafir ederler mi? O’na meclislerinde konuşma fırsatı verirler mi?
Haklı olarak “ Ey bana iman ettiğini söyleyenler neden benim getirdiğim şeriati tatbik etmiyorsunuz”dediğinde acaba O’na iman ettiğini, O’nun canlarından çok sevdiğini söyleyen insanların bir kısmı, meclisin sıralarına vurarak onun protesto mu ederlerdi? Kimileri de; “çıkarın bunu buradan burası devlete meydan okunacak yer değil” der ve O’nu meclisten mi kovarlardı? Kimileri de; “efendim konjonktür böyle biz sizin getirdiğiniz şeriati tatbik edemeyiz, sizin getirdiğini şeriat çağımızın gereksimlerine uygun değil” mi derlerdi? “Biz devletin nasıl yönetileceğini sizden ve Allah’tan daha iyi biliriz” mi derlerdi?
Kur’an’da insanların yönetimiyle ilgili olarak var olan ayetleri okuduğunda O’na ilk karşı çıkanlar devleti yönetenler olmazlar mıydı?
Yine kendisini canlarından çok sevdiğini iddia eden bu insanlara, İslam’ın ekonomi anlayışla ilgili ayetleri anlatsa, faizin yasaklığından, alış verişte yalanın, hilenin, aldatmanın, işçilerin gasp edilen haklarından bahsetse ve alın terini istismar etmek gibi hususların haram olduğunu anlatsa onun karşısında duranlar, O’na iman ettiğini söyleyen sermaye sahipleri olmaz mıydı?
Yine O, kendisine iman ettiğini söyleyen bu insanlara, İslam’ın haram kıldığı hususları anlatsa, zinanın, kumarın, içkinin haram olduğuyla ilgili ayetleri okusa, yine O’na karşı çıkanlar, O’ndan rahatsız olanlar, iman ettiğini söyleyen insanlar olmaz mıydı?
Yine O, okullara gitse, “insanların dünya ve ahiret saadetini sağlamak için Allah tarafından gönderilen dinin neden okullarda öğretilmediğini” sorsa acaba ne cevap alırdı? “Neden insanların putların önünde saygı duruşundan bulundurulduğunu, bunun küfür olduğunu söylese” acaba okul yöneticilerinin tavrı nasıl olurdu? “Neden her tarafta putların ve putlaştırılan insanların resimlerinin olduğunu, bunların şirk ve küfür olduğunu” anlatsa O’na iman ettiğini, canlarından çok sevdiklerini söyleyen insanların tavırların nasıl bir değişiklik olurdu?
Yine O, “adalet saraylarını” ziyaret etse, “adili mutlak olan Allah’ın insanlar arasında hükmedilsin diye gönderdiği hükümlerin neden mahkemelerde uygulanmadığını, neden Allah’ın hükümleri kabul edilmeyerek bunların yerine insanların kendi hevalarından kaynaklanan kanunlarla insanlar arasında hükmedildiğini” sorsa, yasalara karşı geldiği için, anayasal düzeni ihlal ettiği için O’nun hakkında da suç duyurusunda bulunur muydu savcılar? Mahkemeye çıkarıp da yargılayıp kodesi mi tıkarlardı O’nu canlarından çok sevdiğini söyleyen hakimler?
Peki ya birey olarak bize misafir olsa! O misafirlerin en şereflisi 24 saat bizim misafirimiz olarak geçirmek istese, bizim O’na karşı tavrımız nasıl olurdu?
Onu gururla iş yerlerimize götürür müydük? Onun olmadığı zamanlarda yaptığımız nice O’nun karşı çıkacağı şeyleri O varken de yapar mıydık? Yapıp ettiğimiz ticaretimize, alışverişlerimize O’nu da şahit tutar mıydık?
Kazandığımız paraları O’nunla birlikte bir bankaya götürerek faize veya faiz kurumu olan bankaya yatırır mıydık?
Yine onunlar birlikte, bir toto, ganyan, piyango bileti alır, sonrada bir kahvehaneye giderek O’nunla birlikte kumar veya oyun masasına oturur muyduk?
Yine O’nu eğlence mekanlarımıza O’nu da götürerek içki, zina, müzik, oyun vb. hususları O’nunla birlikte yapar mıydık? Yoksa biz bunları yapmak istediğimizde O bunlara karşı çıktığında, bizde o kutlu misafirden rahatsız olduğumuzu kendisine beyan ederek onun misafir etmekten vaz mı geçerdik?
Yine O’nu gururla evlerimize davet eder miydik? O’nunla birlikte televizyonun karşısına geçip pembe dizileri seyreder, falan takımların derbi maçlarını birlikte izler, falan magazin programlarını O’nunla birlikte takip eder miydik?
O’nun Rabbinden getirdiği giyim kuşam ilkelerine dikkat etmeyen, Müslüman olmayanların giyebileceği giysileri giyinen eşimizi ve kızımızı O’nunla tanıştırmaktan gurur duyar mıydık?
Namaz vakti geldiğinde O, namaza durmak istediğinde bizde onunla birlikte namaza durur muyduk? Dursak bile hemencecik namazı bitirmek için hızlı hızlı kılar mıydık? O bize misafirken de sabah namazına kalkmamazlık eder miydik?
Onun oturduğu sofraya onlarca çeşit kahvaltılık, onlarca çeşit yemek koyar mıydık? O’na kurduğumuz sofrada içecek olarak içki ve caca cola gibi içecekler bulundurur muyduk?
O’nunla birlikte sosyal medya hesaplarımıza girer ve gururla oralarda yaptığımız paylaşımları ona da gösterir miydik? Takip ettiğimiz insanları, yaptığımız yorumları, beğendiğimiz paylaşımları, beğendiğimiz ama “beğen” butonuna tıklayama yapamadığımız paylaşımları da O’na gururla gösterir miydik?
Gün içinde ziyaret ettiğimiz internet sayfalarını, O yanımızdayken de ziyaret eder miydik? Gerek telefonda, gerekse de bilgisayarda günlük olarak geçirdiğimiz zamanı, O bizimleyken de geçirir miydik?
Ya biz! O’nun kutlu yolunun yolcusu olduğumuzu söyleyen, bunun şuurunda olan bizler! O kutlu elçi bizim de misafirimiz olsa, bizde O’na İslam davası için gururla anlatacağımız ve göstereceğimiz hangi gayretlerimizi olurdu?
Hızlı hızlı kıldığımız, çoğu zaman sabah namazlarını kaçırdığımız namazları mı O’na gururla anlatırdık? Açıp yeteri kadar kedisiyle hemhal olmadığımız, terk edilmiş olarak raflarda bıraktığımız Kur’an’la olan ilişkimizden mi bahsederdik? O’nun Rabbinden getirdiği İslâm’ın üç-beş amelini Allah’ın rızası ve cennetimiz için yeterli gördüğümüzü mü O’na ballandıra ballandıra anlatırdık? Allah’ın dinine yardım etmek için omuz verenlere bizlerinde yeteri kadar omuz vermediğimizi O’na anlatabilir miydik? Ümmetin dertleriyle dertlenmediğimizi, mahkum olan Allah’ın dininin tekrar hakim olması için üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmediğimizi, O kutlu misafire gururla anlata bilir miydik? O şerefli misafirden razı olur muyduk? Her şeyden önemlisi O kutlu Nebi bizden razı olur muydu?
Ey kendilerini İslam’a nispet eden, O kutlu Nebiyi canlarından çok sevdiğini söyleyen insanlar, size müjdeler olsun ki O kutlu Nebi Hz Muhammed (s.a.s.) bizi ziyarete gelmeyecektir. Çünkü oda ölen diğer insanlar gibi ölmüştür.
Ama O’nun da Rabbi bizim de Rabbimiz olan Allah, her daim bizim misafirimizdir. O, yaptığımız her türlü davranışımızda bizim yanımızda ve yaptıklarımızın şahididir! Çünkü O, عَلِيمٌۢ بِذَاتِ ٱلصُّدُور”Göğüslerde gizli olanları da bilendir” Çünkü O, اِنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ غَيْبَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَاللّٰهُ بَص۪يرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ “Yerin ve Göğün gizlediklerini en iyi bilen insanların yaptıklarını da görendir.” Çünkü O, اِنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ مَا تَفْعَلُونَ “Yapılan her şeyi bilendir”
O halde kendimizi İslam’a nispet etmemiz, Rabbimizi ve O’nun kutlu nebisini her şeyden çok sevmemiz, Allah’ın dini için üç-beş şey yapmamız olumlu ve dininde taktir ettiği hususlardır. Lakin yeterli değildir. Allah onlara rahmet etsin, ashabın Allah’ın dini için ortaya koydukları gayret ile kendi gayretlerimizi kıyaslayalım. Şeytanın yaptığımız az biraz amellerimizi süsleyerek bize yeterli göstermesine kanmayalım. Allah’ın rahmetiyle bizi aldatmasına fırsat vermeyelim.
Rabbimizin şanına yakışır bir şekilde ona kulluk yapalım. Bizi Allah’ın rızası ve cennete taşıyacak amellerimizi artıralım ve ammelerimizi ihlaslı hale getirelim.
“Allah’a ve Rasulüne canımız feda” iddiamızı pratiklerimizle ispatlayalım. Sözde değil özde iyi Müslüman olmaya çalışalım.
Rabbim kendisinin razı olduğu amellerle dolu dolu geçireceğimiz bir hayatı bize nasip etsin! Onun huzuruna vardığımızda bizi mahcup duruma düşürecek davranışlardan uzak durma iradesi bize lütfetsin! O kutlu Nebinin sancağı altında, kevser havzının başında O’nunla buluşmayı bizlere nasip etsin!
Asım Şensaltık