Beklemedeyiz...
Her şeyi erteleriz bu hayatta. En basit işlerimizden, en ağır sorumluluklarımıza kadar yapacağımız her işi, atacağımız her adımı o veya bu bahanelerle hep bekletiriz. Daha iyi bir kul olmak için Rabbimize uygun zamanı bir türlü yakalayamayız. O’nun dinine hizmet etmek isteriz ama hizmet için yeterli imkânları bir türlü bulamayız. Maddi destek vermek isteriz inandığımız davaya ama kendi önceliklerimizden sıra gelip de cebimize elimizi bir türlü atamayız. Daha çok çalışmak, daha çok işte ehil olmak isteriz ama çalışmak için gerekli motiveyi engelleyen nefsi kovalayamayız.
Meryem Nida
Hayatımız boyunca hep bir şeyleri bekler, bir şeyleri bekletiriz. Daha etkin olmayı, daha yetkin olmayı, daha müsait olmayı bekleriz. Vaktimizin daha boş, kafamızın daha dingin, imkânlarımızın daha uygun, maaşımızın daha dolgun olmasını bekleriz. Çocuksak büyümeyi, bekârsak evlenmeyi, okuyorsak okulu bitirmeyi, elimize alacağımız diplomayı, edineceğimiz mesleği, çocuk sahibi olmayı, onları büyütmeyi bekleriz de bekleriz...
Bin kez düşünürüz eyleme geçmeden önce. Bin kez düşünüp bir kez hareket edemeden anlarımızı, dakikalarımızı, saatlerimizi, gençliğimizi, boş vaktimizi, sağlığımızı geçiririz. Hep bir şeyleri beklerken bir de bakmışız ki yerimizden kımıldayamadan koca bir ömrü tüketmişiz...
Her şeyi erteleriz bu hayatta. En basit işlerimizden, en ağır sorumluluklarımıza kadar yapacağımız her işi, atacağımız her adımı o veya bu bahanelerle hep bekletiriz. Daha iyi bir kul olmak için Rabbimize uygun zamanı bir türlü yakalayamayız. O’nun dinine hizmet etmek isteriz ama hizmet için yeterli imkânları bir türlü bulamayız. Maddi destek vermek isteriz inandığımız davaya ama kendi önceliklerimizden sıra gelip de cebimize elimizi bir türlü atamayız. Daha çok çalışmak, daha çok işte ehil olmak isteriz ama çalışmak için gerekli motiveyi engelleyen nefsi kovalayamayız.
Peki, ama neyi bekleriz harekete geçmek için? Bir dakika sonrasına garantisi olmayan yaratılmışlar olarak en uygun an şu an değil midir? Yarını meçhul canlılar olarak en isabetli zaman içinde bulunduğumuz zaman değil midir? Nicedir buluşmadığımız Kur’an’ı elimize alıp bir satır okumak için neyi bekliyor olabiliriz ki? En fazla beş on dakikamızı alacak olan bu eylem için koskoca bir hayatı nasıl bekletebiliriz? Secdelerimizi daha samimi yapabilmek için neyi bekliyor olabiliriz ki? Hakiki her secdeyle dirileceğimizi ve kıyama kalkacağımızı bilirken ölüymüşçesine yaşamaya nasıl razı olabiliriz?
Sevdiklerimize sımsıkı sarılmak için neyi bekliyor olabiliriz ki? Hayatımızın ellerimizden kayıp gidişini izlerken, yaşantımıza derinlik katacak kalpleri nasıl erteleyebiliriz? Çocuklarımızın çocukluğunun şahitçileri olmak için neyi bekliyor olabiliriz ki? Bir daha asla geri gelmeyecek bu manzarayı izlemekten bizi alıkoyan ne olabilir? Eşimize destek olmak için neyi bekliyor olabiliriz mesela? Bu hayatta tutunacağımız çok önemli bir dal olduğunu bile bile birbirimize tutunmaktan nasıl vazgeçebiliriz?..
Kendimiz için, dinimiz için, aile ve sevdiklerimiz için gerekli adımları atmamız illa evli olmamıza mı bağlıdır ki “Hele bir evleneyim” deriz? Ya da çocuk büyütmek asgari de olsa başka bir aksiyonda bulunmamıza engel midir ki “Çocuklarım bir büyüsün” deriz? Mezun olunca başka bahaneler üretmeyeceğimize garantimiz var mı ki öğrenci olduğumuz için kendimizi pek çok şeyden muaf tutarız? Adam akıllı projeler üretmek için, ümmete faydalı olmak için mesleğimizde kaç basamak daha atlamamız lazımdır ki hep işimizi önceleriz? Yaşlılığımıza dair bir umudumuz var mı ki namaz kılmayı, tespih çekmeyi ilerleyen yaşlara erteleriz? Yaratanımıza müracaat edeceğimiz sayısız acziyetimiz varken başka güvencelerimiz mi var ki dua etmeyi hep sonraya erteleriz?
Biz, mütemadiyen bekleyen ama neyi, niçin beklediğini bilmeyen bir milletiz. Bu dünyada bir iz bırakanların, ardında kayda değer bir hayat bırakanların, harekete geçenler olduğunu biliriz. Ölümünün üzerinden yıllar, yüzyıllar geçmiş olmasına rağmen hala adı anılan, hala örnek alınanların aksiyon sahibi insanlar olduğunu biliriz. Her alanda değil, sadece kendi alanımızda, kendi yeteneklerimiz olan mecralarda bile olsa bir şeyler yapabilmek için çabalamadan iz bırakmamızın, gönüllerde hoş bir seda olarak kalmamızın, kapanmayacak amel defterleri bırakmamızın mümkün olamayacağını da biliriz.
Peki harekete geçmek için daha neyi bekleriz?..
Unutmamamız gereken bir şey var ki uçmak için önce koşmak gerekir. Koşmak için yürümek. Yürümek için ayağa kalkmak gerekir. Ayağa kalkmak için kıpırdamak. Kıpırdamak içinse kımıldamak, bir anlık da olsa bir devinim gerekir. Bu devinim ise ilk önce zihinde ve kalpte gerçekleşecektir. O halde bize de aksiyon adamı olmak için kalplerimiz ve zihinlerimizi kullanıma açmak düşmektedir.
Bizler çok iyi biliriz ki bir Müslüman, zihnî ve kalbî olarak hep bir devinim, bir kımıldanma içindedir. Bu sebepten yapacağımız şey basittir. Hak için, ümmet için, ailemiz, kendimiz ve vatanımız için bu kıvılcımı söndürmemek, bekletip küle dönüşmesine izin vermemek ve önce kıpırdayarak, sonra ayağa kalkarak yürümeye başlamaktır. Hep yürüme halinde olan ve devinimini hiç kaybetmeyen insan, bir müddet sonra koşacak ve zamanı geldiğinde de uçacaktır...