Mehmet TEKKAYMAZ
HAK, YOLUN BAŞINDA DA SONUNDA DA TEKTİR
Zamanı bir an durdursa gözler, gözlere temas eden zihnimiz. Çevremizde şekillenen birlerce akla muhalif, ancak zekâsı ile övülen şeytansı hareketleri gözden geçirsek, iyi olan yanlarım bende vardı ama sen bende yoktun, ben, seni bana ekledim desek.Koparsak tüm benliklerimize eklediğimiz şeytansıları,tabanından tavanına kadar kurulmuş bir düzenin içinde bulunan ahengi solumaya çalışsak. Asıl olana inat hareket eden ve onu yaratana inat oluşturduğumuz düzenlerden, nizamlardan ve mizanlardan bir an çeviriversek gözlerimizi, sözlerimi ve isteklerimizi reddetsek alemin işleyişine muhalif, yanlarımızı putlarımızı… Belki hangi ateşin bizi kucaklayacağını, sarıp sarmalayacağını hatırlayıvereceğiz. Tüm bulanıklığının varlığı ile saflığını kazanmış, genel geçmezken, genel geçer kabul edilmiş kötülüklerini yaşadığımız şeytansı hareketlerden, ateşe muhatap olmadan tüm bedenimizi, duygu ve düşüncelerimizi, en berrak olanından, varlığı ile ilelebet baki kalacak bir arındırıcı ile arındırabilirdik. Hem de saflığı hiç bozulmayan ile… İnsanlık temiz olanla kirliyi yıkayabilir ancak,âdemoğlu, necis olanı, necasetinden temizleyenin içine katarsa arınsın diye,elinde yine kir kalacak, öncesinde berraklığı aşikâr olanı kirletmiş, algıların bozulmasına, kirliye karşı, temiz gözüyle bakılmasına, siyah ile beyazın arasına grilerin doldurulmasına, zihinleri bin bir türlü hengâmelere terk edilmesine sebep olacaktır.
Hakikatin içinde batıl bulunmayacaktır hiçbir zaman, HAK haklılığının varlığını ortaya döktüğünde, zihinler bulanmayacak, batıldan zerre benliğinde bulunmayan her hali ile farklı olduğunu ortaya koyacaktır. Kalpleri sellere, fırtınalara maruz kalmayacak, etrafta olan her şey HAK olanın anlayışı ile görülmeye başlanacaktır. Ancak batıl öyle mi? İşte tam burada bekler bizi tehlike. Her batıl yanında HAK’tan bir parça bulundurur. Yoksa yüzüne bakılmayacaktır. Batılın en yakın dostudur HAK’tan bir parça, özümsesin diye hayatlar batılı, o benim dostum der arkadaşım der, dostum nasıl ise ben onun gibiyim, onu gören beni görmesin der batıl.
“Hem hemde” der ve teorilerin binlercesini oluşturur zihinlerimiz. Bunları hayata aksettirmeye çalışır, binlerce hayatı yıkar, toplumu ifsat ederiz, çünkü başlangıcını bilmediğimizin akıbetinielimizde bulunduramayız hiçbir zaman, suyu döker, değirmeni döndürmeye çalışırız. Belirli bir aşama kaydetsek bile, bir yerlerde uçurumlar çıkar karşımıza, yaralanmış, terkedilmiş, ölmüş bir sürüye mensup binlerce koyun bırakırız gerilerde. Çünkü bizim sevk ve idaremizi kurtlara teslim etmiş, bizi telef etmek isteyene vermişizdir.Yaptıklarımızın niyetleri, bulanmış zihin yapımız içinde HAKKadı ile yapılmış olsa da, temelini tanzim eden, tabelalarını yerleştiren, çizgilerini çekenHAKK’ınkendisi olmadığındanyol sürekli bozuk satıh üzerine devam edecektir.
Her yolun bir çıkışı olsa bile, HAK da, gidilen yolu da tek olacaktır. Ötelenenler batıl olduğu için, yanında kimse ona arkadaş olamayacaktır. Gayrısını ne yol kabul eder, ne de geriye HAK adında bir şey... HAK, Yolun başında ne ise ortasında, sonunda yine tek kalacaktır. “Hem Hemde” hayatın her alanında bulunsa da, her güzelde bir çirkinlik, her çirkinde bir güzellik, her doğru çizgide bir eğri, her eğri çizgide doğru bir yan bulunsa da, her kötü insanın bir iyi yanı, her iyinin bir kötü yanı varsa da, HAK olandahemde olmayacak, HAKK olanda batıl bulunmayacaktır. Ancak batıl yanına HAK’tan bir çok parça ekleyecek, gönül bağlayanları ile birlikte ateşlere yar olsalar da; batıl, gönülleri işgal edebilmek için hemdelerini sürekli artıracaktır…
Bilen bildirmiş ki söylenmiş, asıl olana ve asıl olanın hayata gergef gergefişlendiği yaşam tarzına sahip çıkılması gerektiğini,en kıymetlilerin bunlar olduğu, yoksa sinsi gözcülerin hayatı her an fesada uğratabileceğini, hayatı şekillendiren, hayattan şekillenen zihinleri ve kalpleri bulanıklaştıracağı,gecenin karanlığı gibi ortadadır. Başlangıcı olmayanın sonu olmaz, sonu olanın bir başlangıcı vardır elbet, sonu olana hükmedebilenin, yine bir sonu olan olabilme ihtimali var mıdır? Adını süslü kelimelerle belirlesek de, halkı helake sürükleyen yine halkın kendisi olacaktır. Çünkü hâkimiyetinibırakmamıştır hiçbir zaman sonu da başı da olmayana, küstahça, başın ve sonun kendisi için yaratıldığını bilseydi belki bu kadar kibir duymazdı.
Yaşamın grilerini farkında olmadan oluşturanlara karşı hayranlığı ayyuktadır kitlelerin. Yaratana ait olanı bir zümreye verenler –nasılını bulamadı ümmet- bir uyanış sergilese, hani demiştik ya zamanı bir durdursa gözlerinde, gözlerinin değdiği zihinlerinde, belki akletmeye başlayacaktır, artık tüm grileri siyah kabul edecek, beri eyleyecek olan da kendileri oluverecektir.
Hayatı kucaklasak, doldursak kucağımıza, en güzel elekten geçirsek hayatımıza dair ne varsa, bir de. Bizi bilenin belirlediği, bir bildirilenin de bize söylediği yaşama amacını, yaşam tarzını benimseyiversek. Tercihe bırakılmadan verilen hayattan nasıl kopamıyor, nasıl seviyorsak yaşam anlarımızı, birde evveli bilip akıbeti elinde bulundurana teslim etsek benliklerimizi. İçimizden bir topluluk çıksa bize HAK’ı anlatsa, batıldan korkutsa, evleri, mahalleleri, şehirleri, devletleri ve dünyayı O’nun adına onlar yönetse, içindeki şeytanları sindirememiş biz gibileri darağacındaki fidanları yok etse de, ümmete yön verecek filizler, boyunlara geçirilmiş darağacından uzanan yağlı urganlar geçmiş öncülerimizi uçurumdan kurtarıverse…