15-07-2017 17:20

Halk, devrimine sahip çıkmadı; politikacıların hamasetine fit oldu

Sitemiz yayın yönetmeni ve yazarı Şükrü Hüseyinoğlu`nun, 15 Temmuz darbe girişiminin yıldönümündeki değerlendirmelerini dikkatlerinize sunuyoruz...

Halk, devrimine sahip çıkmadı; politikacıların hamasetine fit oldu

1- 15 Temmuz’un sene-i devriyesinde bence dikkat çekilmesi gereken en önemli husus, halkın devrimine sahip çıkmadığı gerçeğidir. Bunun yerine politikacıların hamasetine fit olmayı yeğledi maalesef.

15 Temmuz meşum darbe girişimi tekbirlerle sokağa çıkan insanların direnişiyle bastırılmıştı değil mi?

Peki sonra ne oldu? O tekbirlerle tankların üzerine yürüyen insanlar, sonraki zamanlarda tekbirlerin gereğinin takipçisi oldular mı?

Allahu Ekber demek, Allah'tan ve O'nun sözünden/ahkâmından üstün herhangi bir otorite ve söz/ahkâm tanımıyorum ve yeryüzünde Allah'ın sözünün hâkim olmasını istiyorum demektir.

15 Temmuz sonrasında halk maalesef, o gece ödediği ağır bedelin takipçisi olmamıştır. 

Bırakalım tekbirlerinin gereğinin takipçisi olmayı, o meşum darbenin de merkezlerinden biri olan, işgal, katliam ve darbe üssü İncirlik'in kapatılmasını bile dayatmamış, dayatamamıştır politikacılara. Dahası bu konuda duyarlı bile davranmamıştır maalesef.

15 Temmuz 2016'dan sonra da o melun üs, ABD adlı insanlık düşmanının İslam coğrafyasında yaptığı birçok katliamın merkezi olmaya devam etmiştir.

15 Temmuz tekbirlerle sokaklara dökülen insanların ödediği ağır bedellerle bastırılmış, ancak devamında Türkiye'de her şey, fakat her şey eski tas eski hamam olmaya devam etmiştir.

Resmi ve gayri resmisiyle faiz, kumar, içki ve fuhuş kurumları ve onlaron fısk, fücur ve tuğyanları hâkim, İslam ve İslam'ın ahkâmı (Hududullah) mahkûmdur halen.

Emri bil maruf, nehyi anil münker yerine; emri bil münker, nehyi anil marufun egemenliği sürmektedir.

İslam ve onun kavramları, şiarları mahkûm ve maalesef bâtıl düzene payanda kılınmaya devam edilirken,

Laiklik, demokrasi, nationalizm-milliyetçilik gibi, bâtıl Batı'nın bâtıl kavram ve ideolojileri yüceltilmektedir.

2- 15 Temmuz'un iki tarafı vardı.

- Emperyalistlere yakın ve dahası emperyalistlerin hizmetinde olan darbeciler.

- Kendi ülkesi ve halkına daha yakın olan, görece bağımsız politikalar geliştirmeye çalışan mevcut iktidar.

15 Temmuz'da İslami bir taraf yoktu. Zira emperyalizmin uşağı darbecilerin zaten İslam'la bir ilgisi olamayacağı gibi, darbecilerce yıkılmak istenen mevcut statüko da İslami bir nitelik taşımamaktadır.

Darbe, Allahu Ekber nidâları eşliğinde bastırıldıktan sonra da, o nidâların gereği olarak bu ülkede Allah'ın sözü/hükümleri en büyük bilinmedi, hâkim-egemen kılınmadı.

15 Temmuz'dan önce de bu ülkede fısk, fücur, münkerin hâkimdi, resmi-gayri resmisiyle fuhuşhaneler, faizhaneler, kumarhaneler, içkihaneler, piyangolar "vergilendirilmiş kutsal kazançlarıyla" faaliyet halinde idiler,

15 Temmuz darbe girişimi sonuca ulaşsaydı da öyle olacaktı, halk direnişi sonucu başarısız kılınıp püskürtülünce de öyle olmaya devam etti.

Bizim tavrımız, bu mücadelede ülkesi ve halkına yakın olanların, emperyalizmin doğrudan uşaklığını yapanlara galip gelmesini istemek ve bu galibiyete sevinmek yönünde oldu.

Olup-bitene İslami açıdan bunun ötesinde bir anlam yüklemek, İslam'ı ve kavramlarını bâtıl bir statüko için araçsallaştırmak demektir, ki kimse bunun hesabına Rabbimize veremez.

3- 15 Temmuz’un ardından politikacılar, Fethullah Gülen örgütünü tanımlarken, “Üstü ihanet, ortası ticaret, altı ibâdet” ifadelerini kullanmışlardı. Ki doğrusu isabetli bir tanımlamaydı bu.

Aradan bir yıl geçtikten sonra bu örgütle mücadele noktasında yapılıp edilenlere bakıldığında, maalesef en çok baskı altına alınan ve bu mücadeleden en çok etkilenen kesimin alttaki ibâdet kesimi olduğunu söylemek mümkün.

İktidarın bu mücadele stratejisi bana göre, daha birkaç yıl öncesine kadar politikacıların da teşvikçisi ve destekçisi olduğu cemaat görünümlü bu örgütle bir şekilde yolları kesismiş olan söz konusu ibâdet kesiminin, örgüte psikolojik bağlılıklarını artırmaktadır. Örgütle mücadele adı altında bu ibâdet kesimini hedef alan ve zaman zaman dozajı iyice kaçırılan baskılar neticesinde bu insanlar iyice örgütün kucağına itilmektedir. 

4- 15 Temmuz darbe girişimi halk direnişi ile bastırıldıktan sonra politikacılar halka vefa moduna girmiş ve çeşitli vaadlerde bulunmuştu.

Bunlardan biri de zengin-yoksul arasındaki mevcut uçurumu ortadan kaldıracak tedbirlerin alınacağı, ülkenin zenginliklerinin daha adil paylaştırılacağı yönündeydi.
O sıcak günlerde en yetkili ağızlardan dile getirilen bu vaadler tabii ki ilerleyen günlerde unutuldu, eski tas eski hamam devam edildi.
Bu yıl da holdingler ve bankalar yüzde 300'lere ulaşan kâr oranları açıkladı, asgari ücretli ise yine asgari zamma talim etmek durumunda kaldı.
Geriye sadece 15 Temmuz hamaseti kaldı.

5- 15 Temmuz'un yıldönümünde böyle şeyler de oluyor: Enerji Bakanı Berat Albayrak, siyonist işgal rejimi Enerji Bakanı ile, bu gasıp rejimin gasp ettiği Filistin gazını Avrupa ülkelerine Türkiye üzerinden pazarlamak için son temasları yapıyor, siyonist işgalci bakan Albayrak’ı anlaşmayı imzalamak için “İsrail’e” dâvet ediyor.

Hey gidinin Van Minut'u...
Artık maalesef "Kimin gazını kime pazarlıyorsunuz?" diye soracak güçlü ve bağımsız bir İslami muhalefet de kalmadı memlekette.
Ne yapsalar gidiyor.

(Yorum-Analiz: Şükrü Hüseyinoğlu / İslam ve Hayat)

YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !