Hilafet konferansında `Atatürk posteri`ne tepki
Köklü Değişim Dergisi tarafından düzenlenen Hilafet Konferansında, salonda bulunan Atatürk posterlerine tepki gösterildi.
Hizb-ut Tahrir yöneticilerininde katıldığı Üsküdar'daki Hilafet Konferansı'nda, salona asılan Atatürk posterlerine tepki gösterildi.
Köklü Değişim Dergisi tarafından düzenlenen, Türkiye ve çeşitli ülkelerden gelen Hizb-ut Tahrir yöneticilerinin konuşmacı olarak katıldığı 'Hilafet Konferansı', Üsküdar Bağlarbaşı Kültür Merkezi'nde yapıldı.
Hilafet'in kaldırılmasının 92. yıldönümü dolayısıyla düzenlenen konferansta konuşmacılar arasında yer alan İlmi ve Kültürel Araştırma Vakfı (İLKAV) Başkanı Mehmet Pamak, salonun her iki tarafında asılı bulunan Atatürk posterlerine tepki gösterdi. "Hilafetin şeklen bile varlığı Müslümanların birliğine vesile oluyordu. Buna tahammül edemediler. Hilafeti kaldırttılar" diyen Pamak, şöyle devam etti:
"Hilafetin kaldırılışı sonucunda biz bugün burada, bu konunun nasıl bir dağılmaya sebep olduğunu ve ne hale geldiğini konuşurken bile, Hilafeti kaldıranların gölgesinden kurtulamıyoruz. İki tarafta onların resimleri var.Bunu dayatan belediyelere sesleniyorum: Bu salonlar babanızın malı değil. Bizden aldığınız vergilerle yapılan salonlar. Dolayısıyla buraları nötr olmalı. Bu zulüm devam ediyor. Biz resmi ideolojinin baskısı altında, resmi ideolojinin ilahlarının resmi altında bu konuları konuşmak durumunda bırakılmamalıyız. O düşünce özgürlüğü için çok konuşan medya var ya, hani düşünce özgürlüğünden yanaydınız? Niye buna itiraz eden yok?"
İLKAV Başkanı Mehmet Pamak'ın dinleyici olarak katıldığı Köklü Değişim Dergisi Hilafet Konferansında yaptığı selamlama konuşmasının TAM METNİ
"Bismillahirrahmanirrahim,
Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi sizlerin ve tüm dünya Müslümanlarının üzerine olsun değerli kardeşlerim,
İçinden geçtiğimiz süreci biliyoruz, bununla ilgili bir kaç cümle kurmak istiyorum. Gerçekten ümmet-i Muhammed, çok çetin zamanlardan geçiyor. Evet hilafet, daha önceki yüzyıllar boyunca saltanat sürecinde içi boşaltılmıştı. Ama şeklen de olsa devam etmesi ümmet-i Muhammed'i bir arada tutmaya vesile oluyordu. Ne oldu? Bu şekli var oluş bile rahatsız etti İngilizleri ve Batılı emperyalistleri ve talimat verdiler "hilafeti kaldırmanız gerekir" diye. Neden? Hindistan'daki Müslümanlar İngiliz emperyalizmine karşı tepki gösteriyorlar, hilafet merkezine bağlılık gösteriyor ve şeklen de olsa var olan İstanbul'daki hilafete destek veriyorlardı. Hilafetin şeklen bile varlığı Müslümanların birliğine vesile oluyordu, bu sebeple hilafeti kaldırttılar.
Hilafetin kaldırılışı sonucunda biz bugün burada, bu konunun nasıl bir dağılmaya sebep olduğunu ve ne hale gelindiğini konuşurken bile, Hilafeti kaldıranların gölgesinden kurtulamıyoruz. İki tarafta onların resimleri var.Bunu dayatan belediyelere sesleniyorum: Çeşitli salonlarda da söyleye geldim; "Bu salonlar sizin babalarınızın malı değil. Bizden aldığınız vergilerle yapılan salonlar. Dolayısıyla buraları nötr olmalı. Atatürkçüler burada bir toplantı yaptıklarında bunları asarlar. Müslümanlar yaptıklarında da kendi şiarlarını asarlar. Bu zulme son verin" diyorum. Hâlâ bu zulüm devam ediyor. Biz resmi ideolojinin baskısı altında, resmi ideolojinin ilahlarının gölgesi altında bu konuları konuşmak durumunda bırakılmamalıyız. O düşünce özgürlüğü için çok konuşan medya var ya, hani düşünce özgürlüğünden yanaydınız? Niye buna itiraz eden yok? Niye bunun hesabını soran yok? "Neden Müslümanlara böyle resmi ideolojinin şiarlarını, resimlerini, simgelerini, sloganlarını dayatıyorsunuz?" diye bir hesap soruyorlar mı? Hayır. Çünkü onların özgürlük talepleri sadece kendileri için.
Değerli kardeşlerim, kısaca şunu da ifade edeyim. Evet öyle bir süreçten geçiyoruz ki, ümmet-i Muhammed yüzyıllar boyunca ümmet-i Muhammed olma niteliğini kaybetti, tevhidi zindeliğini ve niteliğini kaybetti. Vahdetini kaybetti. Rüzgarını, gücünü kaybetti. Parçalandı, bölündü amma, bu konudaki en büyük sorumluluk kendisinin üzerinedir. Ümmet sömürge olmaya müsait hale geldikten sonra sömürgeciler geldiler. Yani biz öncelikle Ümmet-i Muhammed olarak sosyolojik anlamda bir ümmet-i Muhammed olmaktan çıkıp, tekrar tevhidi anlamda, Kur'ani anlamda, Resulullah (s)'in ümmeti olmak anlamında, ıstılahi anlamıyla ümmet olmanın yoluna yönelmeliyiz. Biz yeniden sahih anlamıyla ümmet olursak, vahiyle ümmeti yeniden inşa edersek, yeniden İslam ümmetini İslam toplumunu ortaya çıkarırsak,Allah'ın vadi var, Allah yeniden İslami yönetimi, İslami adalet devletini takdir edecektir inşallah. Yeter ki biz buna layık olalım. İslami adalet devleti geldiğinde, gayri Müslimler de kendi sistemlerinde bile görmedikleri adaleti İslam yönetiminde inşallah göreceklerdir. İslam böyle bir adaletten yanadır. Adı hilafet ya da imamet olsun İslami yönetim böylesine bir adalet devletidir.
Bunların konuşuluyor olmasını önemsiyorum. Allah razı olsun, bunlar gündemde çok tutulmalı. Neden? Çünkü bakın ümmet-i Muhammed'in halini görün, İslam coğrafyasını görün ne haldeyiz? Kan gövdeyi götürüyor, kaos ve kargaşa hakim her yana. İki uca doğru
itiliyor Müslümanlar. Birisi demokratikleşme, oranın kurallarını emperyalist demokrasiler koymuş, seni oraya çekmeye çalışıyor, bitirmek, yozlaştırmak, çürütmek, tüketmek için. Böylece yeniden tevhidi bir mesaj doğmasın, yükselmesin dünya insanlığına medet vermek için. Bir de ikinci uca itiyorlar, yahut silaha sarılın ve kör şiddeti ortaya getirin, kafaları kesin, kör bir şiddetle, kalpleri, gönülleri fethetmeden insanları yok etmeye, zorbalıkla tahakküm altına almaya yönelin demeye getiriyorlar. Böylece işte İslam bu diyecekler. İşte İslam'ın hilafeti bu diyecekler. Yahut da demokrasiye gelin diyorlar. Bu saptırıcı iki uca gitmek de onlara yarıyor. Neden? Birincinin (demokrasinin) kurallarını onlar koymuş, ikinci ucun da silahını onlar üretiyorlar. Silahı üreten silahlı mücadele alanlarında, bu alana çıkanları maniple etme, yönlendirme, yozlaştırıp çürütme imkanına sahiptir. Senin silah üreten Müslüman'ın var mı? Silahı kim üretiyorsa, onu istediğine verip vermemekle, ya da istediğine istediği kadarını vermekle yönlendirme imkanını da elinde bulunduruyor demektir.
Bakın Suriye'deki muhalif Müslüman kardeşlerimize ihtiyaçları olan silahı verdiler mi? Vermediler ve bakın dört yıldır orada katliam sürüyor. Üç yüz binin üzerinde masum insanı katlettiler. Yeterli silahı verselerdi çoktan bitmişti. Ama ötekinin (IŞİD'in) eline nasıl silahlar geçiyor görüyorsunuz. En ağır silahla bile var elinde. Üstelik bu silahlarla Müslümanları da katlediyor hem de İslam adına. Dolayısıyla Müslümanlar uyanmalı ve bu süreçte bu iki uca gitmekten uzak durmalı. Vasat olan tevhidi, Nebevi yöntemde ısrar etmeli. Öncelikle Vahiyle gönülleri fethetmeli. Vahyin ahlakını kuşanan ahlaklı Müslüman davetçilerin sayısını çoğaltmalı. Davet ve eğitimle ilmek ilmek dokuyarak vahiyle ümmeti yeniden inşa etmeliyiz. İnşallah bir bu sorumluluğumuzu yerine getirirsek Rabbimiz de vadinde duracak ve İslami adalet devleti gelecektir.
Allah yardımcımız olsun. Bu istikamette hayırlı mücadeleler içinde güç birliği yapmamızı nasip etsin. Eğer dünyada tek bir ümmet olmanın hedefine ulaşmak istiyorsak, bulunduğumuz topraklarda da tek bir muvahhidler topluluğu, bir Kur'an toplumu nüvesini ortaya çıkarmayı nasip etsin. Hepinizi Allah'a emanet ediyorum.
Programın sunucusu ve diğer konuşmacılar da aynı konuya değinerek, salonda Atatürk posterleri asılmasını eleştirdiler ve konferans öncesi bu konuda Belediye'nin Kültür Merkezi Müdürü ile tartıştıklarını belirttiler.
İmkan-Der Başkanı Murat Özer ise, "Açıkçası bu topraklarda, bu konferansın yapılmasından dolayı, sağımızda ve solumuzdaki artık bize bakamayan o resmin artık ıstırap içinde olduğunu görüyor ve onun mutluluğunu sizlerle paylaşıyorum" dedi.
"BU ÜLKEDE ÇOCUKLARIMIZA PUT AYİNİ YAPTIRILIYOR"
Kalem-Der Başkanı Ahmet Kalkan'da, “O iki resimden fazla karşı çıkmak zorunda olunan büyükçe bir zulüm var. Resmin daha büyüğü heykelle alakalı. Bu ülkede, okullarda çocuklarımız, putperest ayini yapmak zorunda bırakılıyor. Ebu Cehiller nasıl putlara saygı duruşunda bulunuyor ve Müslümanları ona zorlamaya çalışıyorlarsa, dünyada putlara tapmada zorlama hiçbir ülkede gösterilmezken, şehitlerin putlara tapılmasın diye mücadele etmek durumunda olduğu bu ülkede, çocuklarımız her hafta putların karşısında saygı duruşunda bulunmak durumundalar” diye konuştu.
“İSRAİL İLE TİCARET REKORLARI KIRAN BAŞKANLIK MODELİ”
Konferansın konuşmacıları arasında bulunan Hizb-ut Tahrir yöneticilerinden Mahmut Kar, “3 Mart 1924′te, bazı hain Arap ve Türklerin de yardımıyla, sömürgeci, kâfir İngiltere Hilafetimizi ortadan kaldırdı. Osmanlı Hilafet Devleti’nin enkazı üzerinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti, o gün Müslümanlara, kokuşmuş İngiliz tipi parlamenter rejimi dikta etti. Aynı Cumhuriyet, bugün ise, Amerikan tipi başkanlık modelini masamıza getiriyor. AK Parti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan üzerinden pazarlanan Amerikan patentli bu modele, Müslümanlardan onu savunmalarını bekliyorlar. Müslümanların Halifesi bir söz söylediğinde, dünyanın dört bir tarafında o söz yankı bulurdu. Müslümanların ordusu kâfirlerin kalbine korku salardı. Çözüm olarak sunulan başkanlık modeli, tüm bunları yeniden sağlayabilir mi? Başkanlık modeli gelince, İsrail’e hak ettiği cevabı, boş lakırdılarla değil, fiilen, orduları seferber ederek verecek bir yöneticimiz olacak mı? Yahudi varlığı İsrail devleti ile ticaret hacminde rekorlar kıran, ekonomisini bu ticaret ile düzelten ve bununla övünen bir devlet başkanı olacak, başkanlık modeli olunca. Bugünden farklı bir şey olmayacak” şeklinde konuştu.
DAVUTOĞLU’NA ELEŞTİRİ
Konuşmasında Suriye’deki Süleyman Şah Türbesi’nin taşınmasına da değinen Mahmut Kar, “Suriye’de her gün ölen dirilerin yardımına koşmayan bu yöneticiler, ölülerin mezarlarını nakletmeyi bir zafer olarak nakledecekler. Ve sonra da Suriyeli muhlis Müslümanlara karşı mücadele etmek için eğit-donat projesi çerçevesinde, kâfir terörist Amerika ile birlikte işbirliği yapacaklar. Devlet başkanı ne yapacak, dün olduğu gibi bugün de hemen Fransa’ya gidecek. İslam’a ve Rasullüllah’a hakaret edenlerin saflarında yerini alacak. Paris’te olduğu gibi kâfirlerin oluşturduğu Haçlı yürüyüşüne katılacak” diye konuştu.
(Ajanslar)