16-01-2016 10:16

Hutbe: Mazlum Kürt halkına yardım İslami sorumluğumuz

Yüz binlercesi evlerini terk etmek zorunda bırakılan, on binlercesi işlerini kaybeden, dükkanları iflas eden, fakir düşürülmüş mazlum Kürt halkının yanında yer almak ve imkanlarımızı onlarla paylaşmak İslami ve insani sorumluluğumuz olarak bizi beklemektedir.

Hutbe: Mazlum Kürt halkına yardım İslami sorumluğumuz

“Onların mallarında yoksul ve ihtiyaç sahipleri için de bir hak vardır.” (Zariyat: 19)

İnfak; nafaka verip geçindirme, besleme, Allah yolunda harcama. Bir terim olarak; gerek hısımlardan ve gerekse diğer insanlardan yoksul ve muhtaç olanlara para veya maişet yardımı yaparak onların geçimini sağlamak demektir.

Yardımlaşma ve dayanışma, ilk andan günümüze kadar insanoğlunun hayatında önemli bir yer tutmuştur. Mali yükümlülük, namaz kılmak, oruç tutmak, ölçü ve tartıyı doğru tutmak insanoğlunun muhatap olduğu ilk sorumluluklarındandır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’in ilk işlediği konulardan biri de her dönemde toplumların genel sorunu olan kazanç ve bunun adil bir şekilde paylaşımı olmuştur. Bu durum, “dini yalanlayanı gördün mü? İşte o, yetimi itip kakar, yoksulu doyurmaya teşvik etmez…” (Maun: 1-3) ayetlerinde olduğu gibi Mekke döneminin ilk yıllarında inen ayetlerde de açıkça görülebilir. Ayetlerde yetimin itilip kakılması, yoksulu doyurmaya önayak olmama ve hayra mani olma tavrı eleştirilmiş, toplumsal yapıya kayıtsız kalınmamıştır.

Kur’an-ı Kerim’de, Allah yolunda infak etmeyi emreden ve Müslümanları mallarından fakirlere, yetimlere, diğer muhtaç kişilere vermeye çağıran birçok ayet vardır. Mesela Hadid suresi 7. ayette şöyle buyurulur:

“Allah’a ve Rasulüne iman edin ve üzerinde tasarrufa yetkili kıldığı maldan, (Allah yolunda) harcayın. İçinizden iman edip de (Allah yolunda) harcayanlar var ya; onlar için büyük bir mükafaat vardır.”

Mü’minlerin bariz vasıflarından birisi de mallarını infak etmeleridir. Nitekim Kur’an’da:

“Onlar (mü’minler) gaybe iman ederler, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimizden de infak ederler” (Bakara: 3) hükmü beyan buyurulmuştur.

Hesap gününü düşünen her mükellef; mâlî ibadetlerini eda etme hususunda titiz davranır. Elbette üretim, üretim araçlarının mülkiyeti ve tüketimin (veya ekonominin) insan hayatındaki yerini inkar etmek mümkün değildir. Ancak tüketim hırsının alabildiğine kamçılanması ve hesap günü şuurunun yok edilmesi, başlı başına bir faciadır.

Mal kazanma hırsı yüce Rabbimizin insanın fıtratına verdiği yaratılıştan gelen bir duygudur. Bu durumu Rabbimiz Kur’an’da şöyle bildirmiştir:

“Kadınlara, oğullara, kantar kantar altın ve gümüşe, nişanlı atlar ve develere, ekinlere karşı aşırı sevgi beslemek insanlara güzel gösterilmiştir. Bunlar dünya hayatının nimetleridir. Oysa gidilecek yerin güzeli Allah katındadır.” (Al-i İmran: 14)

Mal kazanma arzusu fıtrî bir duygudur; fakat bütün hayatın mal kazanmak üzerine bina edilemeyeceği de açıktır. Müslüman olarak bizlerin sadece dünyalıklar için yaşayamayacağımız, bunların dünya hayatının geçici nimetleri olduğu ve bunlara teslim olmamamız gerektiği birçok ayette hatırlatılmaktadır:

“Servet ve oğullar, dünya hayatının süsüdür. Baki kalacak olan salih ameller ise, Rabbinin katında sevap yönüyle de hayırlıdır, ümit yönünden de daha hayırlıdır.” (Kehf: 46)

“Her canlı ölümü tadacaktır. Kıyamet günü, ecirleriniz size mutlaka ödenecektir. Ateşten uzaklaştırılıp cennete sokulan artık kurtulmuştur. Dünya hayatı aldatıcı bir geçinmeden ibarettir. Andolsun ki, mallarınız ve canlarınızla sınanacaksınız.”(Âl-i İmran:185)           

Servet ve oğullar dünya hayatının süsüdür; Allah katında değerli olansa onun rızasını kazanmak için hayırlı ameller yapmaktır. Dünya hayatının sadece geçinmeden, oyun ve eğlenceden ibaret olduğunu bildiren Rabbimiz; malın, mülkün ve evladın bizler için bir imtihan aracı olduğunu belirtiyor. Bunlar aynı zamanda ahiret yurdunu kazanmanın da bir vesilesidir.

Kardeşlerim, biliyorsunuz ki İLKAV olarak, yaşamış olduğumuz bu ülkede Kemalist sistemin yapmış olduğu zulümlere hiçbir zaman sessiz kalmadık. Bu zulümleri eleştiri ve tel’in için Ankara’nın meydanlarında sizlerle basın açıklamaları ve protestolar gerçekleştirdik. Bu protestolar, kimi zaman tüm Müslümanların haklarının gasp edilmesine yönelikti, kimi zaman da Kürt halkının hem Müslüman hem de Kürt oldukları için gördükleri çifte zulme itirazı, red - inkar - asimilasyon politikalarını kınamayı ve ellerinden alınan haklarının iadesini gündemleştirmeyi hedeflemekte idi.

Onlarca yıldır Kemalist sistem tarafından horlanan,dışlanan, hakları gasp edilen mazlum Kürt halkı, bu sefer de ağır bir PKK kuşatması ve zulmü altına girmiş bulunmaktadır. Hem de sistem içi görece bir özgürleşmeyle gasp edilmiş hakların, yetersiz de olsa, önemli bir kısmının iadesinin gerçekleştirildiği bir dönemde, çözüm süreci PKK'nın "iç savaş" çağrılarıyla sona erdirilmiştir. Şüphesiz ki, bütüncül hak ve adalete ulaşmak ancak İslami adalet sisteminde mümkün olup, batıl sistem içinde ancak görece olarak bazı haklar alanında kısmi iyileşmeler yaşanabilir. İşte bu şekilde sistem içi görece bir özgürleşme döneminde Kürt bölgesinin bir çok ilçesinde PKK işgali ve zulmü yaşanmaktadır. Bu sebeple biz Müslümanlar hâlihazırda devletin zulümlerine de PKK’nın zulümlerine de, adil şahitler olma mükellefiyetimiz gereğince, İslami ve insani bir sorumlulukla karşı çıkıp, yine mazlum Kürt halkının yanında duruyoruz. Bir yandan kısmen azalsa da halen devam eden devlet zulmüne karşı itiraz ve mücadelemiz sürmekle beraber, diğer yandan artık devlet zulmünü de aşan Kürt halkına yönelik PKK zulmüne karşı da itirazımızı yükseltiyor ve onu protesto edip lanetliyoruz.

On yıllardır PKK baronlarına iktidar ve rant sağlama aracı olarak kullanılan fakir Kürt gençleri, şimdi buna ilaveten doğulu ve Batılı emperyalistlerin çıkarları uğruna, bir iç savaş çıkarmaya sevk edilmekte ve kazdıkları hendeklerde ölüme sürülmektedirler. On yıllarca devletten zulüm gören, işkence, tecavüz, katliamlarla ağır imtihanlardan geçen, JİTEM eksenli faili meçhul ve yargısız infazlarla, köyleri yakılarak göçe zorlanmalarla muhatap kılınan Kürt halkı şimdi de, sözde kendi haklarını savunmak için ortaya çıktığını iddia eden, ama hegemonya, güç ve rant peşinde kör şiddete tapan vahşi bir örgütün ağır zulmüyle yeni imtihanlardan geçmektedir.

Yüzyıldır zulüm altında yaşayan ve bir damla huzura muhtaç olan mazlum Kürt halkı, devletin tekçi baskısının bir benzerini PKK'den görüyor. 1990'lı yıllarda devletin baskılarından dolayı ikamet ettikleri köylerinden Diyarbakır'ın Sur ilçesine göç eden halk, şimdi ise ilçedeki PKK baskısından dolayı bölgeyi terk ediyor. PKK'lilerin uzun namlulu silahlarla ve yüzlerini kapatarak sokaklarda cirit attığı ilçede, örgüte destek vermeyenler ölümle tehdit ediliyor. Her an bir patlama ve çatışma korkusu ile yaşadıklarını belirten Sur halkı, "tek çarelerinin göç etmek olduğunu ve PKK'nin göç etmelerine de izin vermediğini" dile getiriyor. "90'lı yıllarda köyde devlet tarafından ‘terörist' ilan edildiklerini ve baskıya uğradıklarını" ifade eden halk, "şimdi ise PKK tarafından ‘işbirlikçi hain ilan' edildiklerini" belirterek, "ne yapacaklarını bilemez duruma geldiklerini" söylüyorlar.

PKK Savaş Baronu yüksek tabaka elit öncüleri fakir Kürtleri ise kendi iktidar ve rantları uğrunda kolayca ölüme sürülüp kullanabilecekleri bir savaş aracı olarak görüyorlar. Basında yer alan haberlere göre; "Diyarbakır'da dar gelirli Kürt vatandaşın yaşadığı Sur'dan çatışma sesleri yükselirken, Yenişehir ve Diclekent gibi bölgelerde ne bir hendek var, ne bir silah sesi. Beyaz Kürtler, lüks konutları ve AVM'lerinde hiçbir şey olmamış gibi günlük yaşantılarına devam ediyor. Yenişehir, Diclekent gibi yerleşim yerleri ise HDP'li yöneticilerin ve zengin Diyarbakırlıların oturduğu semtler. Kentin dar gelirli vatandaşlarının yaşadığı Sur'da sokağa çıkma yasağı ile birlikte tüm işyerleri kapalı ve çatışmalar yaşanırken, Yenişehir ve Diclekent gibi lüks semtlerde AVM'lerin açık olması ve hayatın normal devam etmesi dikkati çekiyor. HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Gültan Kışanak ve çok sayıda HDP'li yöneticinin yaşadığı Diclekent ile Dicle Vadi Evleri'nde ne bir çatışma sesi var ne de bir hendek. Ünlü markaların birbirleriyle yarıştığı AVM ve kafeteryalarda hayat tüm hızıyla devam ediyor. Ancak kendileri lüks ve israf içinde yaşarken, kendi lüks semtlerinde hendek kazılmazken, fakir Kürtlerin yaşadığı mahallelere hayatı zehir eden hendeklerin kazdırılması, tuzaklı mayınların, bombaların yerleştirilmesi, kendi çocukları yurt içinde ve dışında pahalı kolejlerde okurken fakir Kürt çocuklarının dağlarda ve hendeklerde ölüme sürülmesi, PKK'nın beyaz Kürtlerinin kendi lüks hayatları, rant ve iktidarları için diğer Kürtleri nasıl kolayca harcayabildiklerini ortaya koymaktadır.

Yolara hendekler kazdılar, sivil Kürt halkının hayatını zehir ettiler. Bombalı tuzaklar kurdular. Anaokulu dahil çocukların gittiği okullara bomba koydular. Ambulansları taradılar. Okul yaktılar, itfaiye aracı geldi, bu sefer onu taradılar. Doktor, eczacı, öğretmen öldürdüler. Bebek, kadın, ihtiyar öldürdüler. Kış günü 200 bin civarında insanı, üç beş parça eşyalarıyla yollara revan ettiler. Kimisini göçe mecbur bıraktılar. Kimilerini de göç edip gitmesinler ve kalıp kendilerine canlı kalkanlık yapsınlar diye silahlarla tarayarak kalmaya zorladılar. Sivillerin yaşadığı evlere roket attılar, evini mevzi olarak açmayanı infaz ettiler. 90 lı yıllarda derin devlet ve JİTEM zulmüyle ve köylerinin yakılması ya da zorla boşalttırılması sonucu Diyarbakır Sur ilçesi gibi varoşlara sığınan mazlum Kürtlere, şimdi artık, derin devletin ve JİTEM'in geçmişte ve halen işbirlikçisi olan ve bugün tamamen onun yerini alıp kendi halkına zulmeden PKK ve uzantıları YDGH gibi örgütler zulmediyorlar.

Bölgeyi yakından izleyenlerin tespitiyle, "Kürtlerin evlerini zorla işgal etmişler. Onlara yaşamı dar etmişler. Her yeri yakıp yıkıyorlar. Ellerindeki silahlara ve arkalarındaki küresel ve bölgesel güç odaklarına güvenerek Kürtler üzerinde kanlı bir diktatörlük rejimi kurmaya çalışıyorlar. 'Bu bölgeyi biz yöneteceğiz!' diyorlar. Kendi başlarına öz yönetim ilan ediyorlar. Bunu yaparken ne Kürtlerin onayını alıyorlar, ne de Kürtlere danışma ihtiyacı duyuyorlar. Kendilerine karşı olanları öldürüyorlar, herkesi sindirmeye çalışıyorlar. Bölgede yaşayan Kürtler büyük bir baskı ve zulüm altında örgütün baskısından kaçıyorlar".

Bunca zulümler ve ağır tehditler yapmasına, üstelik kendisine boyun eğmeyen Kürtleri kolayca katletmesine rağmen, bu vahşi örgütün son iç savaşa katılma çağrıları bölge halkından beklediği desteği bulamamıştır. Bölge halkı, her türlü takdiri hak edecek biçimde son derece cesur ve onurlu davranmış, iç savaş çağrılarına olumlu cevap vermemiş, bir avuç PKK'lıyı zulümleriyle baş başa bırakmıştır. İstediği sonucu elde edemeyen PKK ise, Kürt halkına karşı daha da acımasız zulümler yapmaya devam etmektedir.

Değerli kardeşlerimiz,

Yüz binlercesi evlerini terk etmek zorunda bırakılan, on binlercesi işlerini kaybeden, dükkanları iflas eden, fakir düşürülmüş mazlum Kürt halkının yanında yer almak ve imkanlarımızı onlarla paylaşmak İslami ve insani sorumluluğumuz olarak bizi beklemektedir.     

Kardeşlerim, bildiğiniz üzere yıllardır, sizlerin anlamlı ve değerli katkılarınızla Gazze, Somali ve Suriye için elimizden geldiğince yardımlar organize ettik ve bu bölgelerdeki kardeşlerimizle paylaşmaya çaba gösterdik. Bu konudaki çabalarımız bundan sonra da sürecektir. Rabbimiz kabul buyursun. Şimdi de sıra şu anda PKK’nın mağdur ederek evlerinden, yurtlarından çıkarıp yardımlarımıza muhtaç hale düşürdüğü Kürt kardeşlerimiz için elimizden geldiği kadar yardım etme zamanıdır.

İLKAV olarak bugünden başlayarak önümüzdeki Cuma gününe kadar bir yardım organizasyonu başlattık. Bu konuda siz merhametli kardeşlerimizin, her zaman olduğu gibi yine cömert yardımlarınızla kardeşlerimizin yanında olacağınızda hiç şüphemiz yoktur. Rabbimiz şimdiden yapacağınız yardımlarınızı indinde makbul olan ibadetlerden kılsın ve ecrinizi kat kat versin inşaAllah.  

YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !