Erhan TOPRAK

13 Aralık 2012

HZ. PEYGAMBER'İN DURUŞU

Peygamberli bir toplumda doğmuşuz. Bölgeden bölgeye yöreden yöreye değişen peygamber tasavvurumuz var. Kuran’a ve onun peygamberine inanan topluluklar biliyor ki peygambersiz bir hayat düşünülemez. Fakat “nasıl bir peygamber” konusu üzerine ülkemizde olduğu gibi İslam dünyası da asırlardır doyurucu, ikna edici, kuşatıcıbir tasavvur da ittifak edilememiştir.

Toplum, peygamberi biliyor ama gereği gibi tanımıyor. Asırlardır İslam’ı kendisine hasım görenlerin Kuran’ın ve Peygamberin anlaşılmasının önüne engeller koyduğu bilinen bir gerçekliktir bu yüzden sağlıklı bir peygamber algısı oluşması bilinçli olarak engellenmiştir. Hz. Peygamberin “eminliği” konusunda ittifak edilmiş ama “yöneticiliği, emirliği, önderliği” noktası bilinçli olarak gözden kaçırılmıştır.

Hz. Peygamberin “merhamet” sembolü olduğu durmadan dillendirilirken, hayatın her anında savaşlarda önde ve önder kişiliği özenle saklanmış, anlatılanlar ise daha çok menkıbe ağırlıklı hikâyelerdir. Hz. Peygamberi sevgi ve hoşgörü ile özdeş hale getirenler, hak mücadelesi veren yönünü bilinçli olarak es geçerler.

Hz. Peygamber, gönderildiği toplumun sorunlarını tarif edendir. Tarif etmekle kalmayıp zulme zalime karşı koyan mücadeleci bir kişiliktir. Peygamber her türlü ruhi ve ahlaki çöküntünün tavan yaptığı bir zamanda toplumsal iflasa karşı koyan soylu bir nefestir. Peygamber vahiy zırhını kuşanarak aşağılara düşen insanlığı eşreflere taşımayı kendisine görev bilmiş bir İlahi duyarlılıktır.

Hz. Peygamber, Mekke cahiliyesinin zorbalık ve ahlaksızlıklarına karşı esnemeden dimdik durabilmiştir. Günümüzde sık sık başvurulan, zamanın koşulları, konjöktör vs. gibi siyasal sinmişliğin izlerini taşıyan kavramların ardına sığınmadan o zamanın güç odaklarının kirliliğini tarif etmekten çekinmeyen, soysuzu çaresiz bırakan ahlaki donanımdır.

Hz. Peygamber, gücün ve güçlünün karşısına sadece ahlakı kuşanmış bu ahlak ona ve beraber olduklarına sekine üzerine sekine indirmişti. 9/40 Bu irade üzerine vasatı yakalamış olan ümmeti ile Rabbini razı etmişlerdi.Peygamberin varlık sebebi,beşeri davranışların kalitesini yükseltmekti ve O insanlık için son şanstı…

Kendi ahlakını, yanındakinde de yeşertme derdinde olandı peygamber. Kendini düşünmezdi O, birlikte yürüdükleriyle tek yürek olandı.. “…O, size çok düşkün, Mü'minlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir..” 9/128  

Hz. Peygamber ahlakın taşıcısıydı ve ardından ahlakın ordusunu oluşturdu. Ahlakın yürüyeniydi. Vahiyle muhatap olan ve vahiyle arınandı O. ahlakın ordusu ashabıyla kirlenmiş toplumu temizleyen hayat damarıydı. O’nun tedrisatından geçenler varlık sebebini bilirlerdi. Bu yüzden “Anam babam sana feda olsun ya Resurallah” sözü peygambere teslim olmuş ashabın ona olan sevgi ve muhabbetini de en veciz şekilde ortaya koyuyordu.

İslam düşünce disiplini, Kuran ve peygamberin doğru anlaşılmasıyla insanlığın kurtuluşuna kılavuzluk edecektir. İslam adına üretilen bunca hurafe ve bidat ürünü kutsallar arasında doğru bir Kuran ve peygamber algısı oluşması neredeyse imkânsız hale gelmiştir.

Ne yazık ki Peygamberin sevenleri (!) O’na gökyüzünde misyon vermiş, melekleştirmiş yüceler yücesi ederek örnekliğini imkansızlaştırmış kimisi de onun örnekliğini önemsizleştirmiş, varlığını gereksiz ilan ederek kendince rahatlama yoluna gitmiştir.   Hz. Peygamberi doğru anlayabilmenin tek yolu Kuran’a müracaat etmektir. Hz. Peygamberi Kuran’la tanıyabiliriz ve Kuranı’da Peygamber gibi okumaya çalıştıkça daha iyi anlayabiliriz. Kuran’ın dışındaki her kaynak geçmişin bize bıraktığı zenginliktir ama her bilgi/belge gücümüz yettiği kadarıyla Kuran’ın onayından sonra bizce meşruiyet kazanmalıdır.


Gelelim günümüze...

Ülkemizde Ramazan aylarında oluşan bir dindarlaşma eğilimi öteden beri vardır. Dini hassasiyeti bir aya sığdırma ve bu ayı festivale çevirme çabalarına ek olarak son yıllarda ihdas edilen “Kutlu Doğum Haftası” ile Peygamberi anmak bir haftaya sığdırılırken aynı zaman da toplumda var olan peygamber algısıda güncellenmeye çalışılır. Hz. Peygamberi tanıtma faaliyetleri duygu-yoğun söz ve müzik eşliğinde adeta toplu ağlama merasimlerine dönüştürülür.

Hz. Peygamber, vasat bir insandır yani, dengeli-ifrat ve tefrite kaçmayan-mutedil ve ideal bir kişiliktir.Kuran’da Rabbimiz Hz. peygamberi örnek almamızı istemiyor mu? “..Böylece biz sizi, insanlara şahit (ve örnek) olmanız için orta-ideal (vasat) bir ümmet kıldık; Peygamber de üzerinizde şahit olsun..” 2/143 Hz. Peygamber şahitliğini/örnekliğini gereği gibi yapmış ki Allah O’nu model almamızı öğütlüyor.Kuran’da vasat kavramı;ideal,itidal ,ölçülülük,denge,orta yol anlamlarında kullanılmasına karşın bu kavram gündelik yaşamda; “kötünün iyisi,orta derecede,idare eder” anlamlarına karşılık gelmektedir. Kavramın içeriğinin tahrif edilmesi ayrı bir konu ama Hz Peygamberin ideal/vasat bir kul olarak tevhid ve adalet üzere bir topluluk oluşturma çabasına Kuran şahittir.

Yeni dönemde oluşturulmaya çalışılan Peygamber ise; Liberal eğilimli, hümanist (insan sever) ılımlı, sonsuz hoş görülü, statükocularla sorunu olmayan, pek itiraz etmeyen, sorgulamayan, herkesle barışık, barışçıl, edilgen birisidir. Oluşturulmaya çalışılan bu algıyı Kuran’a onaylatmak mümkün değildir çünkü böyle bir yaklaşım Kuran’daki peygamberden uzaklaşmaktır. Peygamberi, gökyüzünden yere indirenler kurguladıkları peygamberi ön kabullerine göre yeniden şekillendirirken hayatın neresinde olacağına, neresinde duracağına ne kadar söz ve eylem sahibi olacağına dair ictihad (!) ederek O’nu efsaneleştirip camilere, kutlu haftalara, vicdanlara haps etmeye çalışıyorlar. O’nu gül’e çevirip övgüler düzen zihniyet bilinçli yâda bilinçsiz Hz. Peygambere iftira atıyor. Peygamberin kulların övgüsüne ihtiyacı yoktur. Rabbimiz onu övmüş ve yüceltmiştir. Müslüman olduğunu iddia edenlerin onun için ağlaması değil onu anlaması doğru olandır.

Günümüzde Peygamberi anlamak ve yaşamak ancak tevhid eksenli bakış açısını yakalamakla mümkündür. Bu bakış bize şirksiz, vasat üzere, sade, mücadeleci, sorgulayan, dert edinen, ve kendini durmadan yenileyen bir hayat sürmemizi sağlayacaktır. Tevhid üzere yaşamak ise, hayatın her anında insanın nefsinin ve başka nefislerin kontrolüne girmeden vasat üzere adaleti ikame etme çabasıdır. İşte peygamber gibi yaşamak budur.