Bünyamin ZERAN
İSLAMİ DURUŞTAN TRANSEKSÜEL İSLAMCILIĞA GEÇİŞ
İnsan kendi seçimlerinin sonucundan ibarettir. İlk insandan bugüne insanlar sürekli bir seçimle yüzleşegelmişlerdir. Allah insana iki yol göstermiştir. Ya sarp bir yokuşu tırmanmayı göze alacak yahut da rahatına, keyfine düşkün olan bir yaşamı kabullenmeyi... Her iki seçiminde insan üzerinde sosyal, psikolojik etkileri kaçınılmaz olacaktır. İnsan seçtiği şeyden eğer mutlu olabilmeyi ummuş ama mutlu olamamışsa seçiminden tevbe edip mutlu olabildiği bir yaşama yönünü çevirmekte özgür bırakılmıştır. Şu kısacık paragrafta ne de çok tartışılacak kavramları bir arada kullandık; seçmek, mutlu olmak, tevbe etmek ve özgür olmak gibi... Üstelik bu kavramlar çağımızın hem irreti olduğu hem de vaadettiği kavramlardır.
Kur'an'ın anlatmış olduğu “beşer” “insan” olma vasfına eriştiğinde onun önüne iki yol konulmuştur. Ya Allah'a secde eden biri olarak varlığını devam ettirmek yahut da Allah'a secde etmeyi reddedip kendi keyfince bir hayat sürerek varlığını devam ettirmek. Kendini mümin ya da müslim olarak tanımlayanlar Allah'a secde etmeyi temel ilke olarak kabul edenlerdir. Kısacası bu insan tipi hayatın merkezine Allah'ı koyar ve onun gönderdiği vahiy ile hayatını şekillendirir. Eğer böyle yapmaz ise mümin olma kimliğini kaybeder ve hangi yaşam biçimine entegre olursa o yaşam biçiminin tanımladığı kimliği temsil etmiş olur.
Yaşadığımız çağ işte bu seçimleri birbirine harmanlayarak aynı anda bir çok kimlikle kendini ifade edebilme olanağı sunmaktadır. Örneğin “müslüman demokrat” olmak gibi. İslam'a göre ise böyle bir tanım olmaz çünkü her iki kavramın da içeriğini/yaşam formunu düzenleyen şey apayrı kaynaklardan beslenmektedir de ondan. Öyleyse İslam bu konuda çok şeffaftır; ya mümin olursun ya da olmazsın. Ama modern çağ tıpkı transeksüel bir insan tipi varettiği ve onu kutsadığı gibi transeksüel bir düşünce de varetmiş ve onu kutsamıştır. Benim burada kastettiğim, düşüncenin translaşmasıdır. Bugünün birtakım İslamcıların, kendi tıkanmışlıklarını giderebilmek için kullandıkları bir yöntem haline gelmiştir.
Başta da belirttiğim gibi islam insana yolunu çizecek tek bir yol göstermiştir ve onun adı Sırat-ı mustakîm'dir. Kendini İslam'a nispet edenler vahiy dışında bir kılavuz kabul edemezler zira yol gösterici, hidayet rehberi olarak Kur'an merkeze konulmuştur. Ne var ki zamanla Kur'an islamcıların hayatlarından uzaklaşıp onun yerini reel politik okumalar aldığında artık sonuç üzerinden meseleleri okuyup değerlendiren ama bir yandan da İslamcı kimliğinden vazgeçmek istemeyen transeksüel düşünceler çoğalmaya başladı. Bireyi mümin olmada sabitleyen ve onu şeytanın hilelerine karşın sürekli tetikte tutan şey Kur'an'ın takva dediği şeydi. Kimi islamcılar takva elbisesini zamana yayarak üzerinden çıkardıklarında kendilerini yavaş yavaş transeksüel bir düşünceye monte etmişlerdi çoktan. Böylece hem mümin hem de demokrat, hem mümin hem de sosyalist, hem mümin hem de hümanist olabileceklerine inanmışlardı. Öyle ki yalnızca inanmakla kalmamış etrafındakileri de buna inandırmaya çalışmaktadırlar. Modern zamanlar artık üçüncü cins İslamcı düşünürleri üretmiştir ve onları parlatmak için de epey bir gayret sarfetmektedirler.
Bu düşünürler takva elbiselerinden soyunmuş olanlardır. Takva, tabir yerinde ise vücudun bağışıklık sistemi gibidir. Vücuda girecek her türlü virüs ve mikroplara karşı vücudu koruyan ve mikropların iç organlara zarar vermeden yok edilmesini sağlayan bir unsurdur. Eğer ki mümin bu elbiseden yoksun kalırsa onu küfrün hilelerinden koruyacak bir zırhtan da mahrum kalmış olur. Allah'tan sakınma duygusu kişiyi hem yapacağı işte hayatının merkezine Allah'ı koyma zorunluluğunu ona hatırlatır hem de sakıncalı bir eylem yahut düşünce ile karşılaştığında basiretli kararlar vermesine ve hak olan davranış biçimini ortaya koymasına vesile olur. Bu düşüncenin eksikliğidir ki zamanın bir kısım İslamcısı süreci tepkisel bir şekilde okumakta ve yanlış bir mecrada yol almaktadır. Transeksüel olmayan, tevhid temelinde kalarak takvayı elden bırakmadan düşünenler kendi düşünce dinamikleri içinde meseleyi değerlendirebilen aklı selim kişilerdir. Transeksüel islamcılar ise bir yandan İslami formlara sarılırken diğer yandan adına evrensel değerler dedikleri batılı kavram ve düşüncelere yaslanarak kendilerini ifade edebilme telaşındadırlar. Peki bu düşünürler sonuç olarak nereye doğru kaymaktadırlar?
1- Kur'an'ın ifade ettiği millet-ümmet fikri yerini kavmiyetçiliği temsil eden ulusçu bir zihniyete bırakmaktadır. Türkiyeli olma, İranlı olma ya da Türkçülük, Kürtçülük, Arapçılık, Farsçılık gibi formlara dönüşmektedir. Tabii bu durum da meseleleri zihni yalnızca kendi ulusal sınırları ve çıkarları ölçeğinde düşünen dar bir kafa yapısına büründürmektedir.
2- Siyasi bakış açısını vahiyden almak yerine sistem içindeki mevcut partilerden birini destekleyerek yahut birine alenen öfke duyarak, muhalefet ederek varlığını devam ettirme ve kendini ifade edebilmeyi tercih etmektedir. Bu yaklaşımın temelinde sistemi esastan düşünüp kabul ya da reddetmek yerine yalnızca demokratik haklar ölçeğinde problemlerin halledilebileceğine dair safdil bir düşünceyi benimsemişlerdir. Dini Allah'a has kılmak yerine dinin kimin elinde olduğuna bakılmaksızın restorasyon çalışmasının en uygun yol olduğuna duyulan inanç pekişmiştir.
3- İslamı bir bütün olarak kabul etmek yerine parçalayarak kabul etmeyi yöntem olarak seçmişlerdir. Devletin dininin islam olması yerine “adalet” olması gerektiğini ifade etmektedirler. Yani adaleti kim sağlarsa sağlasın aslında o devletin İslam olacağı vehmine kapılmışlardır. Oysa adaleti vahiy dışında hiç bir gücün sağlamaya muvaffak olamayacağı hakikatini atlamaktadırlar. Çünkü Enam suresi 115. ayette Rabbinin sözünün adalet bakımından tastamam olduğu hakikati dillendirilmektedir. Öyleyse Rabbimizin sözü dışındaki hiçbir söz adalet bakımından tamamlayıcı olamaz. İşte transeksüel İslamcıların kaçırdığı nokta da burasıdır.
4- Mümin olmak fikri yerine “insan olma” fikri daha çok işlerlik/merkezilik kazanmaktadır. Oysa insan, Kur'an'da nötr bir kavramdır. Aslolan “insan olmak” değil “mümin insan” olmaktır. İnsanın; kafir, müşrik, mücrim, fasık, zalim vs. olabileceğini Kur'an bize haber vermektedir. Hatta Kur'an'da insanların çoğu (ekserünnas) yoldan çıkmıştır gibi tanımlamaları görürüz. Transeksüel İslamcıların böyle düşünmelerinin altında Batı'nın dikte ettiği hümanist bakış açısının ezikliği vardır. Çünkü modernite, insanı hayatın merkezine koyarak onu ilah olarak tanımaktadır.
5- İslam'ın bir devlet talebinin olmadığını açıkça dillendirmektedirler. Ortaya tercih olarak sunulacak bir İslam modelinin de İslam olmayacağı hatta kim yönetiyorsa onun İslamı olacağını iddia etmektedirler. Dolayısıyla Daeş, Boko Haram gibi örgütleri örnek göstererek kendi tezlerini meşrulaştırma gayretini gütmektedirler. Oysa bir usul üzerinden düşünüp hakikati yakalama gayretinden uzak durmaktadırlar.
6- Siyasi meseleleri doğru zeminde görmekten uzaklaşmışlardır. Çünkü vahiyden uzaklaştıkça reel politik düşünceye ve sonuç üzerinden okumalar yapmaya yönelmişlerdir. Örneğin Daeş'i, Boko Haram'ı tartışmaktan onları oluşturan tarihi gerçekleri görememektedirler. Batı'nın İslam dünyasındaki estirdiği terörü ve bunun karşısındaki direnişi de doğru değerlendirememektedirler. Elbette ki bu örgütlerin düşünce dinamikleri ve yöntemleri İslamiaçıdan meşru değildir fakat Batı'nın işgal ettiği ülkelerde yaptığı işkence, tecavüz, organ kaçakçılığı, fuhuş ticareti, çocuk fuhşu, uyuşturucu ticareti vs. çok daha büyük suçlardır. Yukarıda sayılan örgütlerin yaptığı iddia edilen şeyler Batı'nın bu yaptıklarına karşın devede kulak misalidir. Transeksüel İslamcıların Batı ve yandaşlarına eleştirileri (mavi marmara gemisi örneğinde olduğu gibi) ancak iktidarın kendilerine müsaade ettiği alan kadardır. İşte bu transeksüel İslamcılar özgünlüğünü kaybetmiş kimselerden oluşmaktadırlar.
7- İslamcılar öncesinde kendi özgün fikirleri ile meydanda konuşup eylem gerçekleştirirken sürecin içinde translaşarak iktidarlara yaklaşmış onlardan nemalanmaya ve onların politikalarını destekleyen STK'lara dönüşmüş durumdadır. Fethullah Gülen cemaatini ve düşünce dinamiğini eleştirirken dahi bunu görebiliriz. 17/25 Aralık’a kadar bu cemaate sahip çıkanlar ancak ondan sonra bu cemaate lanetler yağdırmışlardır. Çünkü transeksüel İslamcılar nemalandıkları efendilerinin ağızlarıyla konuşmaktadırlar. Yani eleştirileri yine temel dinamikler üzerine olmayıp pastadan ideolojik ve dünyevi pay kapma telaşı iledir.
8- Transeksüel İslamcılar için ibadetler artık önemini yitirmiştir. Geçmişte bir kısım insanların “önemli olan kalbin temizliğidir” klişe sözünü artık hayata taşımaktadırlar. İbadetlerin kişiyi disipline edici özelliğinden ve kişiye sürekli Allah ile bağ kurmasını sağlayan bir unsur olmasından uzaklaştırarak gereksiz bir hareketler bütünü gibi görmeye başlamışlardır. Özellikle namaz konusundaki gevşeklik, namazı terketme hali bunlardan en göze çarpanlarıdır. Konformist bir yaşam içinde ve popülerlik kaygılarıyla, yaşadıkları hayata sımsıkı tutunmuşlardır.
Yukarıda sekiz maddede özetlemeye çalıştığım hususlar, transeksüel İslamcıların kanaatime göre en göze çarpan özellikleridir. Tabii ki okuyucu buna başka maddeler de ekleyebilir. Burada benim mesele ettiğim şey, gerçekten kendini İslamcı olarak gören (ki bana göre İslamcı ifadesi de sıkıntılıdır. Mümin/Müslim ifadesi tek başına yeterli bir ifadedir) kimselerle, başkalaşıp farklı mahallelerin adamı olmuş ama kendini İslamcılar mahallesinin ferdi sayan, arada sırada İslamcıların mahallesine uğrayıp soluk alan, havayı koklayan transeksüel İslamcıları birbirinden ayırmaktır. Tıpkı cinsiyetlerin birbirine karışması gibi, kavramların birbirine karışması gibi düşünce kimliklerinin de birbirine karıştığı bir dünyada yaşıyoruz. Safları netleştirmek lazım. Zira bir mücadelenin olmazsa olmazıdır safları netleştirmek. Dost kim, düşman kim, işbirlikçi kim, mazlum kim ayırt edilmesi gerekmektedir.
Kur'an'da bildirildiği üzere, saptırmak, dalalete düşürebilmek için dosdoğru yolun üzerine oturup insanlara sağlarından, sollarından yaklaşan ve insanları kendilerinin görmediği yerden görebilen saptırıcılara karşı uyanık olabilmek ancak Allah'tan sakınanların yapabileceği bir şeydir. Takvayı kuşanarak onlara karşı galip gelebiliriz. Takvayı kuşanan kimseler de kendilerine yol gösterici/hadi olarak ancak vahyi/Kur'an'ı seçmiş olanlardır. Çünkü bizim başkaca sığınabileceğimiz ve çözüm üretebileceğimiz bir sığınağımız yoktur. Eğer olursa biz de transeksüel İslamcılar arasına dahil oluruz ki o zaman bizim dostumuz Allah olmaktan çıkar.
“Böylece biz onu (Kur’an’ı) Arapça bir hüküm olarak indirdik. Sana gelen bu ilimden sonra eğer sen onların heva ve heveslerine uyarsan, Allah tarafından senin için ne bir dost vardır, ne de bir koruyucu.” Rad suresi 37. ayet