08-05-2012 23:02

İslami hareket ve problemlerimiz

Müslümanlar asıl problemleriyle yüzleşip bunları çözmeye başlamadıkça gerçekçi bir İslami hareket olamaz. Bu olmadan sürekli bir şekilde zikzaklar ve daireler çizeriz, yaşamdan ve mücadeleden yoruluruz. Enerjimizi boşuna harcarız. Müslümanlar toplumun gerçek meseleleriyle yüzleşmedikçe, risk alıp bir noktadan başlama cesareti göstermedikçe ortaya bir varlık koyamazlar koyamayacaklardır.

İslami hareket ve problemlerimiz

AKP’nin iktidara gelmesiyle beraber İslami hareket yeni bir sürece girdi. Dünün muhalifi olan kesimler sisteme entegre olmaya sistemi sahiplenmeye, sisteme sahip çıkarak meşrulaştırma yoluna gittiler.

AKP; pragmatist, belli bir ideolojisi olmayan, her kesim ve fikirle ortaklaşa çalışabilen, omurgasız, merkezi hedefleyen bir oluşumdur. Kendi açısından da tutarlı ve başarılıdır. Buraya kadar her şey normal ve doğal seyrinde seyretmektedir. Doğal olmayan İslami kesimin mal bulmuş mağribi gibi AKP yi her yönü ile sahiplenmesi desteklemesi ve bir kritere tabi tutmamasıdır. Müslümanların bu tavrı ile AK Parti biriken öfkeyi, tepkiyi, kızgınlığı, haksızlık duygusunu çok güçlü şekilde Müslümanlardan almış, onları yönetmiş, dönüştürmüş ve çevrede biriken negatif enerjiyi sağlıksız bir şekilde sistemle entegre etmeyi başarmıştır.

Uzun yıllara, yüzyıldan fazla bir zamana yayılan İslami mücadelenin gelip dayandığı nokta yazık ki entegrasyon, Kemalist İslamcılık, sistem savunuculuğu ve himayesidir. Bu uğurda hiç bedel ödemeyenler, ter dökmeyenler, çile çekmeyenler, başkalarının döktüğü teri, çektiği çileyi, ödediği bedeli çalıp kişisel veya küçük zümrelere yandaşlarına peşkeş çekmeyi başardılar, çıkarlarına tahvil ettiler.

Müslümanların zihinsel dünyaları, hayelleri ve idealleri İslamî bir özgürleşmeyi düşünecek kadar özgür değil. Artık inanan kesimlerle, seküler laik kesimler arasında hayat tarzları, tüketim tarzları arasında çok ciddi farklılıklar kalmamış ne yazık ki.

Müslümanların siyasal bir şuurla toplumsal alanda İslamî kimlik ve kendi söylemleriyle faaliyet gösterme iradesinden vazgeçip, tevhidi mücadele kültürüne ihanet ederek parti siyasetinin, sistem içi araçların bir maşası olmalarının temelinde sağlıklı bir İslami kültüre,  mücadele geleneğine, tevhidi değerlere bağlılık geliştirememiş olmaları ve bedel ödeyebilme olgunluğuna ermemiş; kimyasal süreçlerini tamamlayamamış olmalarından kaynaklanmaktadır.

Diğer önemli bir sebep de bugüne kadar hiç bir İslami grub cemaat veya hareket bir plan ve program ortaya koyamamış,   sistemin mantığına ve onu ayakta tutan temel mekanizmaya karşı bilinçli, programlı ve örgütlü bir tarzda tavır almamıştır. Türkiye’deki İslami camia bugüne kadar sisteme bileşenlerine, reformcu, uzlaşmacı eğilim içerisinde olanlara karşı reddiyeci ve inkilapçı bir metod benimsememiştir.  Sözlü olarak dile getirenler olmuşsa da pratiğe yansıtan olmamıştır.

Doksanlarda gözle görülür bir İslami uyanış olmakla beraber Müslümanlar bunu hiç bir zaman değerlendiremediler. Türkiye’nin asıl gündemi ile uğraşmadılar. İç çelişkilerini kavrayamadılar. Türkiye’deki cemaatlerin çoğu pragmatist ve çıkarcı davrandılar. Sisteme meydan okuyacaklarına, sistemin çelişkilerinden yola çıkarak sisteme yüklenip etkin bir muhalefet ortaya koyacaklarına basit bir şekilde cemaatlerinin çıkarlarını ve menfaatlerini ön planda tutular. Parti yöntemini küfür olarak nitelendirenler dahi sağ partiler iktidara geldiklerinde cemaatlerinin üç kuruşluk çıkarları için meclis koridorlarını aşındırdılar. Tabi bunun karşılığında birçok taviz vererek.

Eğer bir İslami hareket uzun vadeli, gerçekçi, düşlerle gerçekleri dengeleyebilen, özgürlükçü, paylaşımcı, gönüllü ve risk alabilen bir vizyona ve değerlere sahip değil ise gelip dayanacağı yer bir partinin etekleri arasına sağlanmaktan başka bir şey değildir. Zalim ve despot laik sistemle hesaplaşacakları yerde sürekli bir şekilde riski olmayan, bedel gerektirmeyen basit ve ucuz mücadele yöntemlerini seçtiler. Afganistan’ın iç meselelerine müdahil oldular İrancılık yaptılar, Filistin meselesini gündemden hiç düşürmediler. Bugün yüz binleri sokağa döktüğünü iddia edenlerin bile çok basit hesaplar içerisinde oldukları, tek sermayelerinin Filistin de ya da bir başka İslam coğrafyasında şehit olmuş veya olacakları Müslümanlar olduğu rahatlıkla görülebilir. 

Müslümanların bugün en büyük problemi bir hedeflerinin ve hayallerini olmaması, bir vizyona ve bir misyona talip olmamalarıdır. Günlük politikanın içinde boğulup gitmişlerdir. Hedefi olmayan bir hareket dümeni olmayan bir gemi gibidir ve bu gemi hiçbir zaman varmak istediği limanı bulamayacaktır. Bugün bazı İslami grup ve hareketlerin başarısızlığının en önemli sebebi yetenek, zekâ hatta cesaret eksikliği değil sadece enerjilerini bir hedef etrafında organize etmemelerinden kaynaklanmaktadır. Çünkü hedefler görünmeyeni görmemizi sağlayan ilk adımdır.

Müslümanların hedefleri olmadıkları gibi artık hayalleri bile yoktur. Hayalleri dünyevi ve iktidarın nimetlerinden gereğince yararlanmaktan başka bir şey değildir artık. Dolayısı ile hayalleri, özlemleri olmayanların başarıları olmaz. Çünkü dünyada görülen bütün başarılar önce birer hayaldiler. Ama biz bugün hayallerimizi ideallerimizi yitirdik. Hayallerini yitirmekse her şeyi yitirmekle eşdeğerdir.

Müslümanlar olarak biz inançlarımızı da kaybettik. Çünkü biz başta kendimize inanmıyoruz. Her şeyi her kesten bekliyoruz ama bizim de bir şeyler yapabileceğimize inanmıyoruz. Çünkü biz büyük başarıların ancak başarabileceklerine inanan insanlar tarafından gerçekleşeceğine olan umudumuzu da kaybetmişiz. Çünkü bizler inandığımız gibi yaşamadığımız için yaşadığımız gibi inanmaya başlamışız. Ama her şeye rağmen yapabileceğimize inanmalıyız. Eğer gerçekten bir şeyler yapabileceğimize inanırsak  ama gerçekten inanırsak muhakkak başaracağız bizler başarmasak da bizden sonra gelenler başaracaktır. 

Bizim asıl problemlerimizden biri de inandıklarımız için harekete geçmememiz ve ilk adımı atmamızdır. Teorik tartışmalar, kısır çekişmeler yol ve yöntem özerindeki anlamsız münazaralar yıllardır Müslümanların bulundukları yerde çakılıp durmalarına sebep olmuştur. Eğer yapmak istediklerimizi ya da olmasını umduğumuz şeyleri düşünmeye devam edersek onu hiç bir zaman yapamayız, hayallerimizi ve ideallerimizi gerçekleştiremeyiz. Başlamadığımız sürece başaramayız.  Şartlar hiçbir zaman gerektiği gibi olmaz. Bütün şartlar yerine gelinceye kadar hedeflerini erteleyen hareketler hiç bir şey yapamazlar.  Japonların bu konuda çok anlamlı bir atasözü vardır, şöyle deniliyor: “Harekete geçmeden vizyona sahip olmak gündüz görülen bir rüyadır. Vizyona sahip olmadan harekete geçmek ise bir kabustur.”

Müslümanlar asıl problemleriyle yüzleşip bunları çözmeye başlamadıkça gerçekçi bir İslami hareket olamaz. Bu olmadan sürekli bir şekilde zikzaklar ve daireler çizeriz, yaşamdan ve mücadeleden yoruluruz. Enerjimizi boşuna harcarız. Müslümanlar toplumun gerçek meseleleriyle yüzleşmedikçe, risk alıp bir noktadan başlama cesareti göstermedikçe ortaya bir varlık koyamazlar koyamayacaklardır. 

(Kaynak: Ufkumuz/Fikri Amedi)

YORUMLAR
  • Yıldırım BULUT   09-05-2012 08:09

    Müslümanların içerisinde bulunduğu adeta girdap diyebileceğimiz durumlarını bir doktor edasıyla teşhis edilmesi açısından yazının herbir satırını önemsiyorum.Ancak bu teşhisi yapabilen yada onaylayan yüreklerin bu girdaptan çıkış yolunu aralayabileceğine inanıyorum.Yazar kardeşime teşekkür ediyorum.Rabbim kalemine, yüreğine güç versin.