Kör ölür ela gözlü olur ya da...
Aşağıdaki yazı, 2008 yılında kaleme alınmıştır...
“Mücahid Denktaş” İslami değerlere karşı!
Şükrü Hüseyinoğlu
Zaman zaman başörtüsünün “bir bez parçası” olarak vasfedildiğine tanık oluruz. Bunu bazen laikçi bir zorbanın ağzından duyarız, bazen de başörtüsünü savunmak adına bu sözlerin sarf edildiğine tanık oluruz. “Efendim bir bez parçasından niye bu kadar korkuyorsunuz” türünden ifadelerle kaş yapayım derken göz çıkaran işgüzarlar çıkar zaman zaman. Oysa alemlerin Rabbi yüce Allah’ın tesettür emrinin temel bir rüknü olan başörtüsünü “bez parçası” olarak nitelemek hem bu emrin sahibi yüce Allah’a karşı bir saygısızlık, hem de söyleyenin cehaletini ayan eden büyük bir gaflet eseridir. Zira başörtüsünü başörtüsü yapan kumaşı değil, anlamıdır. “Bir bez parçası” nitelendirmesinin, her şeye salt madde olarak bakan materyalist bakış açısına sahip olanlara yakışsa da, Müslümanım diyen birisine yakışmayacağı açıktır.
Başörtüsünün ne büyük bir anlama sahip olduğu, ülke ve dünya gündemindeki etkisinden belli olmuyor mu? Bu nasıl bir “bez parçası”dır ki, sadece üniversitelerde serbest bırakılması bile darbe söylentilerine sebep olabiliyor? Ben bu durumu şöyle değerlendiriyorum: Bazen İslami değerlerin anlamını bu değerlere düşman olanlar dost olanlardan daha iyi kavrayabiliyor.
Başörtüsünün o büyük değerini, o derin anlamını bir nebze kavramak için, düşürdüğü maskeleri, açığa düşürdüğü yüzyıllık söylemleri, boşa çıkardığı politik dalavereleri şöyle bir göz önüne getirmek yeterli.
O başörtüsü ki, batının insan hakları, özgürlük gibi yalanlarını yerle bir etti. O başörtüsü ki, seçim meydanlarında mushaf öpüp halktan oy toplayan nice riyakarın maskesini düşürdü. O başörtüsü ki, “Kimsenin inancına müdahale edilmeyen Türkiye” yalanlarını tuz buz etti. Geçenlerde İslami çizgide yayın yapan bir internet sitesinde yer alan, tesettürlü bir annemize bir askerlik şubesinde yapılan hakaretle ilgili habere yazılan şu okuyucu yorumu meseleyi gayet iyi özetliyor:
“Evet.. Ne başörtüsüymüş be! O ki laikliğe aykırı.. Çağdaşlığa aykırı.. Darbecilere aykırı.. İnsanın başörtüsü takası geliyor.. Bacılar ne büyük bir nimet taşıdıklarının farkında mı acaba... Bir bez parçası (!) ile aleme meydan okuyup, nice tağutları reddediyorlar... Vallahi böyle fırsatı tepenlerin aklına şaşarım...”
Maskeleri düşüren, asırlık paradigmaları iptal eden, her şeyin ve herkesin iç yüzünü ayan eden başörtüsünün düşürdüğü maskelerden biri de, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti eski Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’a ait. Yıllar boyunca, tıpkı riyakarlığın ustası eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel gibi suret-i haktan görünen, hatta Yeni Asya Neşriyat’tan “Kur’an’dan İlhamlar”, “Gençlere Öğütler” gibi dinle imanla ilgili kitapları yayınlanan Rauf Denktaş, yine tıpkı Demirel gibi 28 Şubat sürecinden bu yana İslami değerlere olan hasımlığını gizlemiyor.
Birkaç yıl önce bir gazetede, Rauf Denktaş ve yıllar boyu Kıbrıs sorununda karşısındaki kişi olarak görülen Güney Kıbrıs eski Cumhurbaşkanı Glafkos Klerides’in aynı locaya üye masonlar oldukları belgeleriyle ortaya konunca şaşırmıştım. Oysa şimdilerde şaşılacak bir şey olmadığını çok iyi anlıyorum. Hem Denktaş’ın, başörtüsünün şahsında İslami değerlere olan hasımlığının şiddetini gördükçe, hem de Denktaş-Klerides inisiyatifindeki “Kıbrıs sorunu”nun aslında ne kadar yapay ve karşılıklı bir danışıklı dövüş olduğu gerçeğini kavradıkça…
Yıllar boyunca bazı işgüzar Müslümanların kendisine “mücahid” payesi verip, havaalanlarında “Mücahid Denktaş!” sloganlarıyla karşıladığı Rauf Denktaş, 28 Şubat sürecinde Türkiye’deki zorbalıkla eşgüdüm halinde ülkesinde başörtüsünü yasaklamıştı. Gelin görün ki, başörtüsünü yasaklamak “Mücahid Denktaş”ımızı kesmemiş olacaktı ki, başladı sağda solda başörtüsü ve başörtülüler aleyhine demeçler vermeye.
İslami değerlere olan hasımlığını bir defasında (Osman Alpay'ın Bülent Ecevit'in belgesel nitelikli fotoğraflarından oluşan fotoğraf sergisinin Yakın Doğu Üniversitesi Kütüphanesi'ndeki açılışında yaptığı konuşmada), "Müesseselerin türbana göz yumması ve kızların başı bağlı hale getirilmesi durumunda, arkasından siyah çarşaflı insanlar da 'Benim de hakkım, ben de üniversiteye böyle geleceğim' diyecektir" şeklinde ortaya koydu. Fakat yine bununla da kalmayıp, üstüne bir de fetva vermeye kalkıştı: "Bunlar dini bir şeydir diye giyiyorsanız, şunu biliniz; dinimiz kisve içinde, giyecek içinde saklı bir din değildir. Kalptir, ruhtur, Kur'an-ı Kerim'dir, imandır. Türbanı milli bir silah olarak kullanmaya kalkanlar olmamış olsaydı, türban takmak problem olmamış olacaktı.”
Geçenlerde de Kocaeli Yüksek Öğrenim Derneği tarafından düzenlenen 'Ulusal ve Uluslararası Boyutta Kıbrıs Gerçeği' konulu konferansa katılan Denktaş, İslami değerler karşısındaki hasımlığının ne kadar dinmek bilmez bir raddede bulunduğunu ispat etmek istercesine yine açtı ağzını yumdu vicdanını: "Bu olay Anadolu’da saf insanlara kimler tarafından anlatılıyor. Efendim türban Allah'ın emridir anlatılıyor. İnsanlar da inanıyor. Kur'an-ı Kerim'de böyle bir şey yok. Diyanet İşleri Başkanı olmasa olmazı değildir diyor. Namuslu şekilde giyinmektir esas. Oranı buranı açıp göstermek değil. Bir gidişat var. üniforma haline getirtilmiş. Anlatıyorlar, 'Türban yasaklanmış değildi. Nasıl yasaklandı. İstediniz cuma günü tatil edilsin namaza gitmek için. Üniversitede mescit açtırmak istendi. Şeriat gelecek laiklik gidecek sözleri çıktı üniversite içinde.' Onun üzerine laiklikte bunu yasaklamak zorunda kaldı. O günden bugüne laikliğe karşı uniforma olmaktan çıktı mı? Çıkmadı çoğaldı. Her başı bağlı olan aynı görüşte değil. Geçen gün bana başı bağlı olan bir aile geldi, Atatürkçü. Benden Atatürkçü, sizden Atatürkçü. Erkeklerin kadınlar üzerine tahakkümü var. Başka lafı yoktur bunun. Eğer özgürlük ise ortaokuldan, liseden nasıl yasaklarsın, nasıl hakim olamasın dersin. O zaman özgürlük değil. Dini bir şey ise o zaman laikliğe aykırı. Olgu olarak bunu taşıyorsun. Bu nedenle bu müesseseye bu şartlarda girersin. Düşünebilirmisiniz TBMM'ye kollar açık, kısa pantolonla girildiğini, giremezsin. Bir forması var. Üniversiteye de böyle geleceksin. Ama bunlar bu işi o kadar aldı verdi ki, geçen akşam gençlerin bir birine davranışlarını, konuşmalarını görünce ürktüm. İnşallah uyum içinde bir çare bulurlar. Atatürk'ün bu millete bahşettiklerini böyle lüzumsüz argumanlarla ortadan kaldırma fırsatı oluşturamazsınız.”
İslami değerlere karşı bunca hasmane açıklamalar yapacak bir jakobenist olduğu açığa çıkan Denktaş, şimdilerde Yeni Asyacılar yerine, İslam’ın aziz değerlerine karşı alçakça iftiralarla dolu Turan Dursun’un kitaplarının yayıncısı ve dağıtımcısı Doğu Perinçek’le kol kola geziyor. Son görevi de, Perinçek’in İttihatçı Talat Paşa adına kurduğu Talat Paşa Komitesi’nin başkanlığı. Kısacası sonunda tencere yuvarlandı kapağını buldu!
İşte anlı şanlı “mücahid”imiz Denktaş’ın gerçek yüzü. Onun bu yüzünü görme imkanını bize sağladığı için Rabbimizin emri olan başörtüsüne ve zalimlerin tüm baskılarına direnip Rabblerinin bu emrine bağlılıktan ödün vermeyen başörtülü kardeşlerimize çok büyük şükran borçluyuz.
-
Hilal 23-01-2012 13:05
Allah razı olsun...
-
i.metin 20-01-2012 19:45
keşke bu yazı denktaş defnedilmeden yayınlansaydı. yazık şimdi söylediklerini ve uygulamalarınıda inkar edemeyecek.
-
harun köybaşı 19-01-2012 17:55
gerçeklerin görünebilmesi açısından çok iyi bir yazı olmuş.Emeklerin için sağol abi.Tebrik ederim. Nasıl da yanlış tanınıyor anlaşılır gibi değil bu t.c.de.Denktaş günahları ve hatalarıyla öldü bunu da söylemek lazım her zamn:
-
hikmet erturk 19-01-2012 13:07
Böyle bir yazı gerekiyordu.Eline sağlık kardeşim.Allah razı olsun.