Bünyamin ZERAN

23 Ağustos 2010

KULLUĞU ÖZGÜRLÜĞE TERCİH EDİYORUM

İslam, insanlığın varolduğu andan itibaren insanlara nasıl yaşayacağını öğreten ve teslimiyetin şartlarını ona sunan bir öğreti bütünü olarakkarşımıza çıkmaktadır. İslam, kulluğu esas alır. Tevhit bize kulluğun esası hakkında bilgi verir. Allah, insanı bir merkeze bağlı kılarak yönünü Mescidi Haram tarafına çevirtir. İnsan ne işle meşgul olursa olsun meşgul olduğu işi çevirdiği yöne dönük yapacaktır. Kulluğun olmazsa olmaz ilkelerinde bu vardır. Günümüz dünyasında özellikle bireyin özgürlüğü haddinden fazla yer kaplayıp çağın yeni putu halini almıştır. Allah bireyi kullukla bir yere bağlı kılarken özgürlüğün savunucusu liberalizm bireyi tüm bağlarından kurtararak onu sonu bilinmez kuralları olmayan tek doğru olarak bireyin hazcılığının kabul gördüğü bir dünyaya atmaktadır. Tanrı insanın yaşamından soyutlanacak ve insan kendinin ilahı ve rabbi olacaktır bu yeni dinde. Peki biz bize ait olmayan bu kavramları adeta yeni keşfedilmiş bir hazine gibi algılayıp bir anda savunuculuğunu yapacak kadar mizanı kaçırabiliyoruz? Elbette müslümanlar özgürlük kavramını kullanırken John Lock’un anladığı anlamda kullanmamaktadır. Ama her ne olursa olsun özgürlük kavramı yerine kulluk kavramının gündemleştirilmesi gerektiğine inanıyorum.

İnsan, vahyi duyduğu ilk anda hayatını bundan sonra nasıl idame ettireceğine dair bir seçimle yüzleşir. İşte tam bu seçim noktasında özgür iradesiyle karar verir. Allah özgürlüğü insana tanımışsa işte bu noktada tanımıştır. Aliya İzzet Begoviç’in “hür fiil ahlaki fiildir” ifadesi burda yerini daha iyi bulmaktadır. Oysa insan seçimini yaptıktan sonra belli haram ve helalleri olan, farzları ve yükümlülükleri olan, sevdiği şeylerden vazgeçmek durumunda olan, istemese de (savaş yazılı bir ayet) kimi eylemlilikleri yapmak zorunda olan bir dini kabul ediyor oluşu bilerek ve isteyerek özgürlük hakkından vazgeçiyor olmasını gerektirir. Özgürlük ise tanım olarak “bağlı ve bağımlı olmama, dış etkilerden(etkenlerden) bağımsız olma, engellenmemiş ve zorlanmamış olma hali”ni dile getirmektedir. Öyleyse islam bireyi belli bağlılıklarla bağlamış durumdadır. Yani özgürlük buharlaşıp uçmuş demektir. Peki özgürlüğün karşıt terimi tutsaklık mıdır? Yani birey islamı seçmekle bile bile tutsaklığı mı tercih etmektedir? Bu soruyu kısa yoldan düz mantıkla cevaplayacak olursak kuşkusuz “evet” diyeceğiz. Ama insanı tanımlayarak cevaplayacak olursak böyle olmadığını göreceğiz. Öncelikle kabul edelim ki insan yaratan değil yaratılandır. Yaratılan kendini yaratana her zaman muhtaçtır. İnsanın hayatta kalabilmesi bile kendi dışında bir çok unsura bağlıdır.(hava, su, güneş ve ekmek gibi) bu unsurlara karşı bir müdahalesi söz konusu olamaz. Yani insan kendine yetecek ne güneşi ne suyu ne havayı yaratma gücüne sahip değildir. Yaratanın kendine sunduğu kadarına razı olmak zorundadır. Yani en başta bir bağımlılık söz konusu. Allah insanı alaktan yaratmıştır. “Alak” rahim duvarına yapışarak üreyebilen bir yapıya sahiptir. İnsanın ilk oluşmasından ölümüne kadar olan süreç hep yaratana bağımlılıkla geçen bir süreçtir. Öyleyse buna tutsaklık değilde insanın haddini bilmesi diyelim. Zira Allah’ın ifadesiyle insan kendini müstağni gördüğü için azar diyor. Yani kendini yeterli görmesi kendini özgür ilan etmesi, bağımlılıklardan kendini azad etmesi onu azgınlaştırmaktadır diye uyarıyor. Ve diyor ki dönüş rabbinedir. Yani kaçacak yer yok yine benim buyruğumun gereği bana döneceksiniz öyleyse teslimiyetinizi kulluğunuza yakışır şekilde yapın.

Kulluğu kendinde yük olarak görenler gerçekten haklı mıdırlar? Yani kulluğu benimseyenler kendini prangalara vurmuştur diyebilir miyiz? İnsan yaratılırken bir fıtrat üzere yaratıldığını söyler Allah. İnsana yüklenilen melekeler onun yeryüzünde mutlu ve güvenli yaşayabilmesi için gerekli donelerdir. Allah, koyduğu yasalarla yalnızca insanın değil evrendeki tüm mahlukatın belli bir sistemde gitmesini ve düzen içinde kargaşadan uzak yaşamasını mümkün kılmıştır. Bu konuda iddialıdır ve Allahder ki; “haydi o’nun gibi bir ayet, bir sure, bir kitap getirin. Bütün ins ve cin biraraya gelseniz yine de bir benzerini getiremezsiniz.” Allah’ın koymuş olduğu yasalara baktığımızda tevhit, adalet, salih amel, hasenat, cömertlik, kendi nefsinden önce kardeşinin canını öncellemek, kadının ve erkeğin cinsel sömürü aracı olmaktan kurtarılışı, yaşlılara kol kanat gerilmesi gibi bir çok yasa günümüz dünyasının güvensiz, sapkın, sömürgeci, bencil, kibirli ve küstah yaşamına karşı çok çekici ve tercih edilen konumdadır. İnsan islamdan başka bir yolu tercih ettiğinde özgürlüğe yelken açmış olmuyor. Yaratılışına aykırı hayatlar içinde mutsuz, güvensiz yerine göre zalim yerine göre de köleden daha da beter köle olarak bir hayat sürüyor. Ben kul olmakla bir şey kaybetmiyorum aksine çok şey kazanıyorum. Beni yaratanla barış ve uyum içinde ve onun benim fıtratıma uyan yasalarıyla eşrefi mahlukat olarak hayatın içinde yerimi alıyorum. Bu evrensel ahlak değerleriyle bir toplum inşasına kalkışmam beni zulme karşı daha dirençli kılarken varlık bilincimi bana sürekli hatırlatmaktadır.

Özgürlük kulağa çok hoş gelen bir terim. Tıpkı modern hayatın dayattığı diğer kelimeler gibi çekici ve parlak. (Demokrasi, hümanizm, muhafazakarlık vs) Ne varki modernizmin kavramlarıyla inşa edilmiş hayatlara baktığımızda tüm çekiciliği bir anda kaybolmakta ve koyu bir karanlığın içinde kaybolduğunuzu düşünmektesiniz. Allah, insanları “kul” olarak tanımlamıştır. Yani insanların tüm hüküm ve tasarrufları Allah’a ait demektir. Öyleyse tüm hüküm ve tasarrufları kendi elime almam O’na ortak koşmam anlamına geliyorsa; beni yaratanla bir savaşın eşiğine getiriyorsa kulluğumu özgürlüğüme tercih ediyorum demektir. Çünkü böyle davranmak haddini bilmek demektir. Müstağnileşmemek demektir. Bugün birilerinden daha fazla özgürlük dilenmek yerine Allah’a kulluk için çaba sarfetmekdaha anlaşılabilir olandır. Zira tiranlar daha fazla özgürlük vaadederek daha fazla tutsak kılmaktadır insanları. Şükür ki müslümanların özgürlüğe değil kulluğa ihtiyaçları vardır. Allah’ın hükümlerinin kaale alınmadığı sistemler ve yaratanla savaş halindeki sistemler daha fazla ibadet hakkı vermeyi vaadetmekle bize özgürlük sunduklarını zannede dursunlar ferasetli müminler kendilerini bu oyunun dışına atarak kendi gündemleri içinde sisteme değil Allah’a olan kulluklarını en güzel şekilde ifa etmek için gayret sarfederler. Kulluk her zaman özgürlük tercihinin önüne konulmalıdır. Zira Abd/kulluk Allah’ın bizi tanımladığı kavram özgürlük ise batının kitleleri uyuttuğu kavramdır.