03-09-2018 16:52

Kur`an`da Müslim olmanın temel şartları -ı-

Kur’an hakkıyla okunup öğüt alınmadığı ve gereğince hayata taşınmadığı için, “Müslüman” oluğunu söyleyenlerin çok büyük kısmı, “Müslim” olmanın şartlarından ve tevhidî imanın gerektirdiği ölçü ve ilkelerden habersiz bir konumda bulunmaktadır. Kur’an’ı “mehcur”/terk edilmiş bırakıp Rasûlün (s) güzel örnekliğinden uzaklaşılınca, Müslim olmak için ne yapılması gerektiğini ve nasıl yapılması gerektiğini bilemez bir duruma gelinmiştir.

Kur`an`da Müslim olmanın temel şartları -ı-

Bismillahirrahmanirrahîm

 

Kur’an hakkıyla okunup öğüt alınmadığı ve gereğince hayata taşınmadığı için, “Müslüman” oluğunu söyleyenlerin çok büyük kısmı, “Müslim” olmanın şartlarından ve tevhidî imanın gerektirdiği ölçü ve ilkelerden habersiz bir konumda bulunmaktadır. Kur’an’ı “mehcur”/terk edilmiş bırakıp Rasûlün (s) güzel örnekliğinden uzaklaşılınca, Müslim olmak için ne yapılması gerektiğini ve nasıl yapılması gerektiğini bilemez bir duruma gelinmiştir. Hâlbuki aşağıda zikredilen ayetler bile hakkıyla okunduğunda, “Mü’min ve Müslim olmanın gerekleri ve imandan sonra yapılması emredilenler ile ilgili muazzam açılımlar yakalanabilecektir. Mesela Hac Suresi 77 ve 78. Ayetlerde, “müslim olmanın ve kurtuluşa ermenin” temel şartları ve takip edilmesi gereken yol haritası açık biçimde ortaya konmaktadır.

“Ey iman edenler, rükû edin, secde edin, Rabbinize kulluk edin ve hayır işleyin ki kurtuluşa eresiniz. Allah uğrunda, hakkını vererek cihad edin. O, sizi seçti; din hususunda üzerinize hiçbir zorluk yüklemedi; babanız İbrahim’in dininde (de böyleydi). Rasûlün size şahit olması, sizin de insanlara şahit olmanız için, O, gerek daha önce (gelmiş kitaplarda), gerekse bunda (Kur’an’da) size «müslimler» adını verdi. Öyle ise namazı kılın; zekâtı verin ve Allah’a sımsıkı sarılın. O, sizin mevlânızdır. Ne güzel mevlâdır, ne güzel yardımcıdır!”

“Ey iman edenler!

Âyet, “Ey iman edenler” hitabıyla başlamaktadır. Tevhidî ölçülerde bir iman; hayatın bütün alanlarında Allah’tan başka ilah ve rab tanımayacağına, Allah’tan başkasına boyun eğmeyeceğine, ibadet ve itaat etmeyeceğine söz vermeyi, kalbiyle benimsemeyi ve bu imanını hayata hâkim kılmayı gerektirir. Ancak maalesef, Müslüman olduklarını söyleyenlerin çoğunluğu, bu boyutta bir iman taşımamakta ve bu imana uygun bir hayat yaşamamaktadır. Büyük çoğunluk, hayatı kamusal ve özel, bireysel ve toplumsal vb. bölümlere ayırıp bazı hayat alanlarında Allah’a ibadet/itaat ederken, diğer bazılarında da hevâya ya da tağutlara itaat edebilmektedirler.

Yusuf Suresi 106. Ayetteki: “Onların çoğu şirk koşmadan Allah’a iman etmezler.” beyanı, bugün yaşanan vakıanın, insanlık serüveni boyunca da yaşanmış bir gerçeklik olduğunu haber vermektedir. Rabbimiz, En’am Suresi 82. ayette de: Ancak “İman ettikten sonra imanlarına zulüm/şirk bulaştırmayanların güvende olacağını ve ancak onların hidayete ereceklerini” bildirmiştir. O halde, iman etmek yetmemekte, bu imanı sâlih amellerle besleyip diri tutmak ve zulme/şirke bulaşmaktan da sürekli biçimde koruma çabası göstermek gerekmektedir. Müddessir Suresi 3 ve 5. Âyetlerde de, “Rabbini tekbir edip yücelt”tikten sonra “Ver rucze fehcur.”hükmünün gereğinin yapılması istenmektedir. Bu emir gereğince, başta şirk olmak üzere bütün akıdevi ve ahlâki pisliklerden hicret edip uzaklaşmak ve arınma çabası göstermek ve bu çabayı ömür boyu sürdürmek icap etmektedir. Bu sebeple Rabbimiz, Nisa Suresi 136. Ayette; “Ey iman edenler iman edin” hitabıyla, iman iddiası olup da bu imanını korumayan veya imanına şirk pisliğini bulaştıran ya da imanın gereklerini yerine getirmeyen çoğunluğu, bu imanlarını ispat etmeye ve gerçek boyutlarıyla iman etmeye, imanın gereklerini yerine getirmeye çağırmaktadır.

Makalenin tamamını okumak için tıklayınız...

YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !