Kurban kesmek, insan psikolojisini nasıl etkiler?
Her yıl Kurban Bayramı geldiğinde `Kurban kesmenin insan psikolojisine etkisi nedir?` soruları ortaya çıkıyor. Kurban kesmenin banka hesaplarından EFT ile bağış kampanyasına dönüştüğü amacından uzaklaştığı eleştirilere maruz kalırken diğer yandan et yemekten vazgeçmeyen insanların Kurban kesimini hayvan hakları ve merhametsizlik olarak sunması olayın bir başka yönü.
Müminlere vacip bir ibadet olan ve Kur'an-ı Kerim'de pek çok ayet vesilesiyle belirtilen kurban kesmenin amacı nedir? Yüce Allah'a yaklaşmayı sağlayan kurban kesmenin şartları ve önemi.
Her yıl Kurban Bayramı geldiğinde "Kurban kesmenin insan psikolojisine etkisi nedir?" sorusu karşımıza çıkıyor.
Kurban Bayramında bağış yapmanın Kurban ile hiç bir yakınlık yaşamadan banka hesabından bir tık ile gönderilen paralar ile vicdanların rahatlatıldığı yönündeki eleştirilere, "Kurban kesmenin insan psikolojisine etkisi nedir? sorusunun karşılığı olan cevaplar perspektifinden bakmakta fayda var.
Bu açıklamaların birçoğunda; "İnsanın içinde var olan şiddet ihtiyacının kurban kesimi ile boşaltıldığı" şeklinde bir görüş ileri sürülüyor. Bu açıdan bakıldığında bir kişinin "İçimdeki şiddet duygusunu gidermek için kurban kessem iyi olur" diyerek bir hayvanı kesmeye çalışması, kendisindeki şiddet hissini yok etmez aksine böylesi bir niyetle kurbana yaklaşmak şiddet hissini tahrik eder. Bunun içindir ki pedagoji; "Şiddet şiddetin mayasıdır." der.
İslam dinini insanlığa tanıtan Peygamber Efendimiz Hz.Muahmmed (SAV), kesilecek olan kurbanlara eziyet etmeyi yasaklamış, onlara şefkat ve merhametle yaklaşılmasını tavsiye buyurmuştur. Hatta biraz sonra kurban olacak olan hayvanın, biraz önce kurban olmuş olanı görmemesi için gözlerinin bağlanmasını tavsiye etmiştir. Bütün bu tavsiyelerin pedagojik temeline baktığımızda, kurban kesme ibadetinin "şiddet" duygularını tatmin değil, daha başlangıçtan itibaren "şefkat" duygusunun uyandırılarak ibadet haline getirildiğini görebiliriz.
Pedogog Dr. Adem güneş bu konuda şunları söylüyor:
Kurban ibadetinin başlangıcının Hazreti İbrahim'in kendi oğlu olan Hazreti İsmail'i kurban etmeye çalışması olarak düşünülecek olunursa, demek ki, kesilen kurban aslında "sadece bir hayvan" değil, kişinin bizzat kendisi veya en sevdiği bir yakınıdır. Bir başka deyişle, biraz sonra kesilecek olan kurbana, kurban sahibi, kendi evladının can vermesi veya bizzat kendi canının çıkması gibi bir empati içinde olması işareti görülüyor. Bu açıdan bakıldığında denilebilir ki, kurban sahibi, duyarsızca et bekleyen bir tüccar gibi değil, biraz sonra alınacak olan bir canı, şefkat hissinden kaynaklanan ve bütün duyarlılığı uyanmış olduğu bir halde izlemelidir...
Belki uzanmış yatanın bir koç değil, bizzat kişi kendisi olduğunu hayal etmelidir... Boğazına biraz sonra dokunacak olan soğuk bıçağı, hayvanın boğazına değil, sanki kendi boğazına Azrail Aleyhisselam'ın dokunuşu olarak hissetmelidir... Kurbanın kendisini kesecek olan bıçağa korku dolu gözlerle bakışı, sanki bir süre sonra kişinin kendi canını alacak olan Azrail Aleyhisselam'a karşı şaşkın bakışları olarak algılanmalıdır. Ve daha da ötesi, bir can vermenin ne kadar da zor olduğunu, kesilen hayvanın çırpınışları ile insan kendi ruhunda hissetmeli ve bir gün kendisinin de böyle çırpınarak can vereceğini bütün hücreleri ile yaşamalıdır.
Mademki, bir karıncayı dahi ezemeyecek kadar şefkat dolu Müslümanlara böylesi bir hassas görev verilmiştir, o halde böylesi bir ibadetin insan psikolojisinde uyandıracağı tesiri en derin hislerle hissetmek gerekir... Kesilen kurbanın can verme sırasında yaşadığı bütün ruh halleri, kurban kesenin ve kesimi izleyenlerin bizzat kendi ruhlarında yaşadığı bir hal olarak hallenmelidir.
Bu itibarla, kurban kesiminin insan psikolojisine tesirini doyasıya yaşamak isteyen bir kişi, mümkünse kendi kurbanını kendisi kesmeli, can vermenin zorluğunu iliklerine kadar hissetmelidir. Kurbanını vekâlet ile başka bölgelerde kestiren kişiler ise bizzat kurban kesim alanlarına gidip, can verme psikolojisini ruhu ile birlikte izlemelidir...
İşte bir kişi bu hassasiyet içinde kurban keserse, kurban mahallinden dönerken, dizleri birbirine çarpar, yürüyüşünü şaşırır... Ruhunun en derinlerinde can vermenin ince sızısını titrek bir mum alevi gibi kalbinde hisseder... Belki de bu halet-i ruhiye ile evine vardığında kapandığı yatağında hıçkıra hıçkıra ağlar... Bu ağlayışlar ve bu hissedişler kişiyi ölüme karşı daha duyarlı hale getirebilir, ruhundaki birçok olumsuzluklardan sıyrılıp çıkmasına neden olabilir, kişi taş kalpli biri de olsa ruhunda duyduğu bu sızlanmalar ile yumuşacık bir hale gelebilir. Ve böylesi bir ruh hali ile ertesi güne uyanan bir kişinin, yürürken böbürlenerek yürümesine artık imkân kalabilir mi? Kendini büyük dağların yaratıcısı olarak görme gücü kalmış mıdır? Böylesi bir can veriş sahnesine şahit olan kişinin eşine eziyet etmesi olası mıdır? Tabii ki değildir...
İşte bu açıdan bakıldığında denilebilir ki, kurban şefkat hissi ile dolmuş bir kalple yapılan bir ibadet olur ise, kişinin aşırıya gitmiş olan bütün duygularını sıfırlamasına, duyarlılığının daha da artmasına, etrafındaki insanları daha çok önemsemesine, acziyetini daha derin hissetmesine vesile olur...
Kurban kesin. Mümkünse bizzat kesin. Çocuklara izlettirin
Kurbanların bizzat sahibi tarafından kesilmesi ve mümkünse çocuklara da izlettirilmesi kurban kesiminin et yada para bağışından öte Allah'a yakınlık duygularını tazelemesi açısından çok büyük öneme sahiptir. Kurban kesimini bizzat izleyen çocuklarda ise hayvanlara merhamet duygusunun gelişmesinin yanısıra Allah'ın emrinin her türlü duygudan daha önemli olduğu bilincinin oturması açısından önemlidir.
Dinin kontrol altına alınmaya çalışıldığı “laiklik” sürecinde, ibadetlere müdahalelerde bulunurken, kurban derilerinin “istikbal” olarak görülen Tayyare Cemiyeti (sonraları Türk Hava Kurumu) için bir gelir kaynağı oluşturmasının etkisi büyük.
Laik kesim, bu tarz kesimlere "ilkellik", "sağlığı tehdit eden pislik", "Türkiye'yi dünyaya küçük düşürme" vb. gerekçelerle karşı çıkarken bir dönem bazı ilahiyaçılar malesef “tavuk da kesseniz olur" çağrıları ile sorunu sulandırıp dindarları daha da öfkelendirdi. İslamcı yazarlar bu kampanyayı yürütenlerin "pirzolaları yerken" seslerinin çıkmadığını ama inanç söz konusu olunca saldırıya geçtikleri iddiaları ile kurban kesimini savunmayı sürdürdüler epey zaman.
Hayrettin Karaman'ın, "İnsanlar, hayvanlara acıdıkları için et yememeye karar verirlerse, kurban hakkında da bu bakımdan (acıma, acı duyma vb.) bir şeyler söyleme hakkı ve imkânı doğar." sözü bu açıdan önemini koruyor.
Dünya Bülteni