Mısır darbesi, tipik bir Suud - Amerikan operasyonu
Akif Emre`nin Mısır`daki darbeyle ilgili yorumu...
Majestelerinin darbesi
Akif Emre / Yeni Şafak
Mısır'da Mursi'ye karşı yapılan darbenin gerekçelerine karşı ve yönetim zafiyeti gibi bu süreci hazırlayan koşulları açıklamak için öne sürülen siyasal, toplumsal gerekçelere karşı sorulması gereken soru şudur: Darbe gerçekten bu sebeplerden dolayı mı yapıldı? Siyasal sürece dair kriz analizleri bu sorunun cevabını aramaya matuf değil.
Mursi'ye yönelik darbenin Mursi'nin temsil ettiği siyasi kadroların İslam/cı kimliklerinden dolayı yapıldığı yönünde bir çıkarsama, kestirmeden pek çok soruyu cevaplayabilir ve pek çok kimseyi de rahatlatabilir. Mısır toplumunu, siyasetinin yaslandığı dinamikleri ve en önemlisi dünya sistemi içindeki yeri göz önüne alınmadan kestirme cevaplar yanıltıcı olabilir.
Önce şu ezberin bozulması gerekiyor: 'Ortadoğu'da İslamcı akımlar Suudi desteği ile yeşermektedir.' Hatta İslamcıları Amerika'nın tarlasında boy atan yeşillikler olarak okuyan renk körlüğü açısından da Mısır darbesi okumasını bilenler için iyi bir çözümleme, anlama imkanı veriyor.
Mısır'da ve Ortadoğu'da tüm toplumsal ve siyasal projeler İslam ve bununla ilişkili akımlar olmadan dizayn edilemez. Toplumsal ve kültürel gerçekliği olduğu için bölgeye yönelik hesabı olanların bu verili değer üzerinden hesap yapmalarından tabii ne olabilir? Birilerinin İslam ve İslami hareketler realitesini manipüle etmesi ile bunların tüm varlığının Amerika ya da başka güçle izah edilmesi başka şeylerdir.
Mursi'ye yönelik darbeyi yapan Genelkurmay Başkanı Sisi'nin kimliği bu açıdan çok aydınlatıcı olabilir. Mütedeyyin biri olarak tanınan bu genç subayın askeri eğitim için Amerika'da bulunmuş olması ilişkileri bakımından ipuçları veriyor. Aynı zamanda Suudi Arabistan'da da uzun süre kalmış olması ve Selefi görüşlere yakın durması kompozisyonu tamamlar gibi. Ancak bu ayrıntılar, bir generalin kişisel hikayesini oluşturmasından çok, temsil ettiği dengelerin Mısır'la olan ilişkileri açısından önem kazanıyor.
Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri hiçbir zaman Müslüman Kardeşler'e sıcak bakmadılar, güvenmediler; dahası kendi iktidarları açısından bu hareketi tehdit olarak algıladılar. Meşruiyetlerini İslami retorikle sağlayan bu rejimler belki İhvan'ın söylemine açıktan tavır almasalar da siyasi görüşünü, örgütlenmesini bastıracak yöntemlere başvurmaktan çekinmediler. Özellikle Suud, Müslüman Kardeşler'i bastıran despotik yönetimlere destek verirken diğer taraftan kimi İhvan yöneticilerine sığınma hakkı vererek hami rolü üstlenmek gibi ikili politikalar izleyegeldi.
Mısır'daki darbenin tipik bir Suud-Amerikan operasyonu olduğu açık. Suud'un Ortadoğu'da öne çıkarak Katar yerine aktif inisiyatif kullanması, Suriye'deki gelişmelerle birlikte belirginleşmişti. Katar'ın diplomatik ve askeri olarak öne çıktığı Arap baharı sürecinin ardından yerini Suud'un almasıyla özellikle Suriye'de muhalifleri destekleyen politikalarda değişiklikler yaşandı. Suriyeli muhaliflerin ehlileştirilerek dizayn edilmesi için Suud devreye girecek, ABD ile uyumlu bir operasyon başlayacaktı. Böylece Amerika'nın Suriye'de radikal İslamcı tehlikesine karşı daha ılımlı muhalefetin öne çıkarılması politikasını Suud üstlendi.
Suud'un Suriye'de yeni oyun kurucu olarak dengeleri değiştiren politikalarla öne çıkması Mısır'daki gelişmelere de yansıyacaktı. Arap baharı sonrası bölgesel rakibi gördüğü Mısır'da şekillenecek siyasal dalganın kendini de etkileyeceği endişesini taşıyan Suud darbeye müdahil olarak devreye girmiştir. Böylece kişisel olarak da kendisine çok yakın olan askerler eliyle ideolojik olarak hiçbir zaman hazzetmediği İhvan destekli Mursi yönetiminin alaşağı edilmesinde dahli olduğu darbe sonrası trafikte daha net ortaya çıktı. Bunun şartlarının oluşması için Batı, özellikle İngiltere merkezli bir operasyon yürütülmesi; toplumsal tepkilerin ve yönetim beceriksizliklerinin yönlendirilerek darbeye hazır hale getirilmesi söz konusu… Bölgenin siyasal haritasına en son halini veren Birleşik Krallık'la Suudi Krallığı'nın bölge politikalarındaki uyumluluğu tesadüf değil elbette.
Burada üzerinde düşünülmesi gereken husus, İhvan gibi siyasal söylemi ile bölge rejimlerini tedirgin eden bir İslamcı yapının tam da demokratik sistemle uyumlu hale gelme mesajları verdiği süreçte neden gerekli zaman tanınmadan sistem dışına itilmek istendiğidir.
Sorun sadece İhvan'ın yönetimden uzaklaştırılması ile sınırlı bir iktidar mücadelesinden ibaret değil; Batı'nın İslam'ın temsiline ne kadar hazır olup olmadığı ile alakalıdır. Zira Ortadoğu olanca kültürel çeşitliliğine rağmen İslam'la ilişkilendirilmeyen farklı bir meşruiyet kodlarına sahip değil.
Eğer son gelişmeler, İslami hareketlerin sistem içinde eritilip uyumlu hale getirilmekten vazgeçildiği bir stratejinin devreye girdiğinin işaretleri ise bunun sonucunda ortaya çıkacak siyasal boşluğu ne bölgesel ne de uluslararası dengeler doldurabilir. Mısır'ın Cezayirleştirilmesinin Arapları da aşan bir etkisinin olacağı kesin. Bu, Batı'nın kuruyan nehrini Müslüman dünyanın kanlarıyla dolduracak yeni bir sömürge sürecine cüret etmek demektir. Bu oyunu bozacak olan da İhvan'ın sergileyeceği basiretli direniş yöntemi olacaktır.
YORUMLAR
-
makseki 09-07-2013 07:52
nerde o basiret!