Namaza vakit bulamayıp (!) yoga yapanlar
Günümüzde, namaz için yüzünü secdeye kapamaktan utanan; ama iş yoga yapmaya gelince yerde her türlü ilginç hareketi severek yapan birçok insan var. Benim anlamadığım şey, biz Allah’ı razı etmek için ibadet edince, secdeye kapanınca “yobaz” oluyoruz; kendileri iç huzurlarına kavuşmak veya üç gram yağ vermek için yerlerde sürünüyorlar ve adları “modern/çağdaş” oluyor. Bu ne yaman çelişki?
Yoga yapan 'hacı'lar niye çoğaldı?
Mehtap Kayaoğlu / Haber 7
Günümüzde, namaz için yüzünü secdeye kapamaktan utanan; ama iş yoga yapmaya gelince yerde her türlü ilginç hareketi severek yapan birçok insan var. Benim anlamadığım şey, biz Allah’ı razı etmek için ibadet edince, secdeye kapanınca “yobaz” oluyoruz; kendileri iç huzurlarına kavuşmak veya üç gram yağ vermek için yerlerde sürünüyorlar ve adları “modern/çağdaş” oluyor. Bu ne yaman çelişki?
“Namaz kılmak zor geliyor, elim kolum kalkmıyor. Ara sıra kılıyorum, çoğunlukla kaçırıyorum.” diyen bayanlar plates yapıyor hem de ibadet aşkıyla ve disipliniyle.
“İşlerim fazlasıyla yoğun. Ben dindar bir insanım ama Allah sizi inandırsın namaz kılmaya bile fırsat bulamıyorum. Allah affetsin(!), son aylarda namazı terk ettim.” diyen beyler at binmeye gidiyor, tenis raketini elinden düşürmüyor, halı sahalarda ter dökmekten, cafebarlarda arkadaş sohbetleri yapmaktan geri durmuyor. Üstelik bunları yapan kişilerin çoğu defalarca Umre’ye gitmiş, Hac yapmış insanlardan oluşuyor.
***
Yoga yapan hacılar niye çoğaldı acaba diye düşündüm bugün. İkame edemedikleri(!) veya terk ettikleri namazdan bihaber olan insanlar yoga yapsalar çok mu dedim kendi kendime.
Bütün önemli kavramları birbiriyle karıştırmaya alıştığımız, Allah’ın emir ve yasaklarına modernleşme çabası sokuşturmaya çalıştığımızdan beri, iyice saçmalar olduk değil mi?
***
Gençler ve kendisini genç hissedenler için bazı yaşam prensipleri sıralamak istedim. İhtiyarlayıp(!) hacı olmaya karar verirseniz, günün moda akımlarına kapılıp sel olmayın diye;
1. Sizi tanımlayan, sizi çevreleyen, sizi çerçeveleyen bir inancınız olsun. Bu öyle bir inanç olsun ki ayakları sağlam yere bassın. Günün gelip geçici düşüncelerinden nefes alan bir yaklaşım değil, geçmişten geleceğe köprü olabilecek sağlam zeminli inancınız olsun. Adı ne olursa olsun; ama onu iyi tanıyın. Hakkında bir şey bilmeden, biliyormuş gibi davranarak yaşamayın. Çünkü aksi halde, ilk karşılaştığınız nefsinize hoş gelen veya sizi bunaltan durumlarda inandığınızı zannettiğiniz değerleri terk edersiniz. İnsan, bildiği, tanıdığı, içine sindirdiği, bütünleştiği düşüncesini terk etmez. Tanıyarak içselleştiremediği, terk edeceği bir düşünceyi, yaşam ideolojisi olarak hayatına almaz zaten.
2. Adil olun. Hiç kimseye taşıyabileceğinden fazlasını vermeyeceğiniz gibi, taşıyabileceğinden azını da vermeyin.
3. Utangaç/sıkılgan olmakla “haya”yı birbirine karıştırmayın. Aynı şekilde saygısız/patavatsız olmayı da “kendine güvenmekle”. Çünkü sıkılgan olduğunda yapamadığı her şeyi, sıkılganlık geçinde fazlasıyla yapmaya başlıyor kişi. Hem de geçmişte yapamadıklarının intikamını alırcasına. “Ben büyürken çok sessiz, içine kapalı bir insandım. Şimdi feriştahı gelse benimle boy ölçüşemez kimse.” diyerek anlatıyor yaptığı taşkınlıkları.
4. Kaliteli/asil bir insan olmaya gayret edin. Ruhunuzdaki vakar, davranışlarınıza yansısın.
5. İstikrarlı olun. İnandığınız değerleri, miras yoluyla edinmeyin. Üzerinde düşünerek, beyin fırtınası yaparak, iyisini kötüsünü, eğrisini doğrusunu araştırarak benimseyin.
Bu saydıklarımı uygulayın olur mu? Uygulayamayanlar hacı hayatlarına rağmen garip şeyler yapıyorlar çünkü.
Eğer insan kendi değerlerini unutup, kendini kaybetmek istemiyorsa bazı prensipler geliştirerek o standartlar çerçevesinde yaşamak zorundadır. Aksi halde kimden ne görürse onu yapar, kim ne söylerse o tarafa kayar. Ardından bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu türünden hayatlar yaşamaya başlarsınız. Benden söylemesi.
Sevgiler…