Özdenören, kavramlara dikkat çekti
Sanmayalım ki, yakıştırma yalnızca laiklik kavramındadır! Nitekim ben yukarıda sözünü ettiğim toplantıda laiklik, milliyetçilik gibi kavramların Batı dünyasından iktibas edildiğini, bu kavramların Batı dünyasında reel karşılıkları olduğunu, oysa aynı kavramların ülkemizde ideolojik bir muhteva ihraz ettiğini söylediğimde, toplantı yöneticisi bana itirazla: `İyi ama, demokrasi ve hürriyet kavramlarını da Batı`dan aldık, onları da mı reddetmemiz gerekecek?` sorusunu yöneltmişti. Ben de: `Evet, bu kavramların da kendi asli kültürümüz içinde irdelenmesi gerekiyor` demiştim.
Kur'an'da laiklik varmış!Rasim Özdenören / Yeni ŞafakBunca güncel olaylar yumağı içinde sürüklenip gidiyorken şu anda kimsenin meselesi olmayan bir konu üzerinde kafa yormayı yadırgayanların olacağını bilmiyor değilim.Ama hep söylüyorum, bizim aktüel sorunlarımızın kökeni 19. Yüzyıl'ın ortalarına kadar (Tanzimat) geri götürülebilir. Bu tespiti bizden defalarca işitmiş olanlara gına gelmiş olabilir. Ancak ben tekrarlamaktan usanmayacağımı hemen söyleyeyim. Çünkü kafa karışıklığının altında yatan kavram kargaşası hususundaki temel sorunu çözmedikçe, bu amansız kafa karışıklığının dibine inmedikçe çözüm diye ulaşılan her sonuç palyatif kalmaktan öte bir anlam ifade etmeyecektir.Daha son on gün içinde katıldığım bir yarı resmî toplantıda bu ülkenin gelecek on yılı üzerine vizyonlarını belirtmek üzere toplanmış olan bu ülkenin seçkin entelektüellerinin temelde kurulu düzenin verileri üzerine fikir inşa ettiğini görmek benim için şaşırtıcı değildi. Şaşırtıcı olan, yadırganan ve kimilerinin reddetmeye teşne olduğunu gördüğüm, benim fikirlerim idi.Gerçi o platformda bu fikirleri tartışmaya vakit yoktu. Ayrıca toplantı yöneticisinin müdahalesinden anlaşılıyordu ki, ortam konuyu tartışmaya müsait değildi.Birkaç gün önce Ertuğrul Cesur'un "LAİK-rah ve ŞERRİ- at" başlıklı yazısı (http://www.habervaktim.com, 26 Mart 2012), bahsi geçen toplantıda müzakeresine fırsat bulamadığımız konuya bir ucundan değinmemize fırsat sağlıyor.Ertuğrul Cesur 2000'li yılların başlarına atıfta bulunarak o tarihte bir profesörün televizyondaki bir tartışma programına katılarak Kur'an'da laikliğin bulunduğunu şöyle "temellendirdiğini" anlatıyor: "Bakara Suresi 256. ayetteki "Dinde zorlama yoktur" ifadesine dikkat çekerek bu ayetin laikliğe işaret ettiğini söyledi... Zannettik ki profesör beyefendi, "Dinde zorlama yoktur, laiklik de din özgürlüğü demektir..." şeklinde bir izah getirecek... Yook, profesörün daha "zekice" bir buluşu vardı... Hoca, ayetin Arapça okunuşunu hatırlatarak, Ayette 'LİK-rahe fiddin' deniyor, yani laikliğe işaret ediliyor!' demez mi?!!"Gerçekten akıllara durgunluk verecek bir yakıştırma.Ama sanmayalım ki, yakıştırma yalnızca laiklik kavramındadır! Nitekim ben yukarıda sözünü ettiğim toplantıda laiklik, milliyetçilik gibi kavramların Batı dünyasından iktibas edildiğini, bu kavramların Batı dünyasında reel karşılıkları olduğunu, oysa aynı kavramların ülkemizde ideolojik bir muhteva ihraz ettiğini söylediğimde, toplantı yöneticisi bana itirazla: "İyi ama, demokrasi ve hürriyet kavramlarını da Batı'dan aldık, onları da mı reddetmemiz gerekecek?" sorusunu yöneltmişti. Ben de: "Evet, bu kavramların da kendi asli kültürümüz içinde irdelenmesi gerekiyor" demiştim. Yazık ki, toplantı yöneticisinin bizi dinlemeye vakti olmadığını toplantıyı terk ettikten sonra öğrenecektik.Her ne hal ise... Batı dünyasından gelip bizim fikir ve kültür dünyamızda yer bulan, yer edinen, dahası çoğu kimsenin canıgönülden benimsediği bu kavramların irdelenmeye, yerli yerine konulmaya ihtiyaç gösterdiği benim indimde açık bir mütearife halindedir. Ben, bu kavramların kabul veya redde uğramasından önce anlaşılması gerektiğini söylüyorum. Kavramın muhtevasına nüfuz etmeden onu kabul etmenin de, reddetmenin de değeri yoktur, diyorum.Ancak çoğu kimsenin bu sorunu tartışmaya değil, dinlemeye bile tahammül gösterememesi yazıklanacak bir tutumdur.
YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !