26-07-2016 14:09

Pre-Modern darbe ve kısa vadede getirdikleri

Türkiye Cumhuriyeti devletine karşı girişilen darbe, Müslümanlar olarak karşı durduğumuz birtakım değerleri meşru hale getirmemelidir. Bugüne kadar batıl dediğimiz şeyler bugün hak olmuş olamaz. Bugüne kadarki bütün iddialarımız bir anda çürümüş değildir. İslam davası, askeri darbelere kadar bir ‘şekil’, askeri darbelerden sonra başka bir ‘şekil’ alamaz. Müslümanlar olarak nazarımızda küfür, tuğyan ve hıyanetten başka bir değeri olmayan bir örgütün rejime yönelik bir kalkışması, bizleri sağcılaştırmamalıdır. Rejimin temel değerlerini yücelten söylemler çukuruna yuvarlanmaktan kendimizi korumak zorundayız. Bizim tek davamız İslam’dır. Bu, bütün nebilerin kutlu yoludur. Tek kutlu yol da işte bu yoldur.

Pre-Modern darbe ve kısa vadede getirdikleri

Türkiye'nin ‘önemli gün ve geceler’ine bir yenisi daha eklendi: 15 Temmuz. O gece daha ilk saatlerden itibaren bu tarih, ‘demokrasi bayramı’ olarak ilan edildi.

15 Temmuz 2016 Cuma gününün son iki saatinde başlayan ve bir anda ülkeyi allak-bullak eden, adeta toplumda kıyamet sahnesi yaşatan hadise püskürtüldü. Fakat olayın heyecanı henüz geçmedi ve rehavete kapılmamak gerektiği, her an yeni gelişmelerin olabileceği şeklinde uyarılar gelmeye devam etmektedir. Bu arada Pensilvanya denilen eyaleti de içeren ülkenin ve diğer batılı ülkelerin muhtelif kanallarından daha farklı mesajlar gelmeye başladı. Mesela Robert Fısk adlı İngiliz gazeteci, bunun darbe sayılmaması gerektiğini, asıl darbenin önümüzdeki aylar ya da yıllar içinde geleceği ‘tespit’ini, gayet de pervasız bir şekilde yapmaktadır.
 
Öte yandan, darbeci örgüte ait olduğu öne sürülen birtakım belgelerde, dördüncü aşama olarak, bazı önemli kişilere suikast düzenlenmesi planından bahsedilmektedir ki, bundan sonraki en önemli tehlikelerden biri de bu olsa gerektir.
 
Bir Amerikan dergisi (New Yorker) ise çok garip bir şekilde, Türkiye'de yaşanan ve adına darbe ya da kalkışma gibi isimler verilen büyük gümbürtü hakkında 80 milyonluk nüfusa sahip ülkeye geçmiş olsun babından bir şeyler söylemek dururken, yangında kendi kirli çamaşırlarının akıbetinin nice olduğunu sorguluyor ama bu sorgulama biçimi, darbe girişimine sahiplenme ve kalkışmaya maruz kalmış yönetime de çok incelikli bir tehdit göndermesi içeriyor. Özetle diyor ki New Yorker, NATO uçaklarından atılan hidrojen bombalarımızın 60 adedi İncirlik Üssü’nde bulunmaktadır. Bu bombaların güvenliğini, kural gereği, bulundukları ülke sağlamaktadır. Türkiye ise, incirlikte bu bombaların güvenliğini sağlamakla görevli 10 subayı, darbeci ithamıyla gözaltına almıştır. İşte bu durum, derginin beyanına göre, ilgili yerlerde büyük bir endişe yaratmış…
 
18 Temmuz Pazartesi günü itibariyle, batı basınından darbe girişimine pervasız destek ve darbenin başarısız olmasından adeta üzüntü bildiren beyanatlar gelmeye başladı. Mesela  Foreign Policy adlı Amerikan dergisi, Tayyip Erdoğan’ın ilk hedef olarak ortaya konmamasının, darbeyi başarısız kıldığını belirtmektedir.
 
ABD’nin, darbe girişiminin başladığı saat 22.00’den itibarin birkaç saat sessiz kalıp, bilgileri dâhilindeki bir çuval incirin berbat olduğunu gördükten sonra, oldukça diplomatik ve soğuk bir dille, darbeye karşı oldukları anlamına gelebilecek sözcüklerle kanaat belirtmeleri, Türkiye'de yaşananlarla ilgili gerçek tutumlarını yansıtmaktadır.
 
***
 
Darbe kalkışmasını, adı FETÖ olarak belirlenmiş malum örgütün yaptığı belirtilmektedir. Ancak bu FETÖ örgütünü iyi anlamak gerekmektedir. Bu, batılı güçlerin Türkiye içindeki operasyonel uzantıları anlamında bir örgüttür. Bu, Türk halkının ‘hizmet hareketi’ diye üstüne toz kondurmadığı bir nifak hareketinin, yüzündeki maskeyi attığı halidir. 15 Temmuz akşamından itibaren toplumun büyük bir kesimi, “bunların bu kadar gâvurlaşacaklarını bilemiyorduk” şaşkınlığını yaşamaktadır. Korkuyorum ki bu toplum daha bu tür şaşkınlıkları -maalesef- çok yaşayacaktır. Toplum büyük bir şok yaşadı, hakikaten bu denli gemi azıya alacaklarına akıl erdiremiyorlardı. Fakat bu hadiseleri esasında, sünnetullahın tecellisi olarak okumak gerekmektedir. Akıllarını kullanmayan ve sadece duygularıyla hareket eden, yönlendirilmeye her zaman açık, kendisinin sürü yerine konulmasına namzet olmakla yetinmeyip, ısrarla sürüleştirilmeyi isteyen ve bekleyen toplumların ne gibi akıbetlerle karşılaşacaklarını kitabımız haber vermektedir; tabi kitabı merak eden varsa…
 
FETÖ adı verilen örgüt neleri yapar, neleri yapmaz? Bunun cevabı aslında çok basittir: ABD ordusu Irak’ta, Bağdat semalarından Bağdat halkının üzerine doğru neler yaparsa, bu örgüt de onu yapar. ABD ordusu Afgan şehirlerine neler yaparsa, bu örgüt de onu yapar. İsrail devleti Filistin halkına, Filistin’in beş yaşındaki, hatta kundaktaki çocuklarına varıncaya kadar neler yaparsa, bu örgüt de onu yapar. Beşşar Esed’in ordusu kendi halkına neler yaparsa, General Sisi’nin ordusu Mısır halkına neler yaparsa, bu örgüt de onları yapar. Bunu şöyle de ifade edebiliriz: Irak ordusunun, İsrail askerlerinin ve diğerlerinin yapabileceklerini Türkiye'de kendi halkına yapabilecek olan her kimse, bugün işte ona FETÖ denmektedir.
 
Bu durum ve 15 Temmuz süreci, Pensilvanya’da istihdam edilen kişiyi hala evliya (kutub/gavs/kainat imamı) makamında oturtan ve kalbini ve kafasını akıl denilen cevherden tamamen arındırmış kişilerin, akıllarını tekrar kendilerine davet etmeleri için iyi bir fırsattır. Kalplerinin tamamen mühürlenip, “bel hum edall” ilahi tasnifine layık olmaktan kurtulmaları için bundan daha büyük fırsatolamaz. Bu hadiselerin hala ayıktırmadığı kimselerle artık konuşmanın, meseleyi ‘söz’ aşamasında halletmeye çalışmanın hiçbir anlamı yoktur.
 
Ne kadar muhalif olursa olsun, kendisine emanet edilmiş silah, top, tank ve sair askeri araç-gereç, mühimmat ve makam-mevki, özel bilgilerini v.b. kendi halkını vurmak için kullanacak kadar aşağılaşmış insanların Kur'an’daki tek karşılığı, aşağılık maymunlar ve hınzırlar olmalarına yönelik bedduadır. Allah'ın, meleklerin ve bütün lanet edicilerin lanetinin davet edileceği varlıklar da işte bunlardır.
 
***
 
Gelelim meselenin en kaygan zeminine…
 
Cumhurbaşkanının cep telefonu vasıtasıyla yaptığı, herkesin meydanlara inmesi çağrısıyla birlikte toplumun ezici çoğunluğu, Cumayı Cumartesiye bağlayan gece meydanlara akın etti. O günden beri halkın meydanlarda, caddelerde darbe karşıtı gösteri ve tezahüratları devam ediyor. Gösteriler gittikçe bir şenliğe de dönüşmektedir.
 
Hiçbir müslümanın, bu gibi darbelere/kalkışmalara herhangi bir biçimde destek vermesi mümkün değildir. Çünkü askeri darbeler ve benzerleri, genel olarak ‘batı’ olarak adlandırılan bazı kâfir güçlerin Türkiye’deki özel operasyonları, Türkiye’ye yönelik özel müdahaleleridir. Hiçbir askeri müdahale, Amerika’dan ve NATO’dan bağımsız ve habersiz icra edilmemiştir. Türkiye kendi başına buyruk, kendi ayakları üzerinde durabilen, sistemden kopup tamamen yakasını kurtarabilmiş bir ülke oluncaya kadar bu müdahaleler devam edecektir. Hiçbir müslümanın, kâfir güçlerin maşalarının yaptıkları bu girişimlere en küçük bir sempati göstermesi, en küçük bir ilgi duyması düşünülemez. Bu mesele doğrudan akide ile ilgilidir. Düşünüyorum da yeryüzünde, herhangi bir ilkeye, kurala dayanmaksızın, sırf düşmanımın düşmanı dostumdur mantığı ile hareket etmek kadar bir ahmaklık olamaz. Müslümanların dostlukları (velayet) çok açık ve seçik ilkelere dayanır, düşmanlıkları da çok açık ve seçik ilkelere dayanır. Biz Müslümanlar tepkisel olamayız. Duygularımızın tesiri ile inançlarımız, fikrimizin temel esasları anlık değişemez.
 
Türkiye'de toplumun darbeye karşı, ülkesine sahip çıkması tabi ki takdire şayandır. Demokrasiyi bir din haline getirenler, darlandıkları yerde hemencecik kendi tanrılarını yemekte beis görmemektedirler. Çünkü bunlar zaten hiç doymayacak olan açlardır. Tıpkı Hristiyanların, Allah yazmayıp, tamamen kendilerinin icat ettiği ruhbanlığa hakkıyla riayet etmemeleri gibi, demokrasiyi dinleştirenler de, demokrasinin kurallarına göre iktidara gelmiş siyasi parti(ler)in iktidardan gitmeyişlerini hazmedememektedirler. Kendi çıkarlarına halel gelmediği sürece tanrılaştırdıkları ‘halk iradesi’ni, çıkarları zarar görünce tanklarla ve F-16’larla vurmakta bir beis görmemektedirler.
 
Ülkeyi yöneten siyasetçilerin, fırsatı değerlendirip, halkı sisteme katılma, yönetime destek verme, milli değerleri daha da benimseme yönünde galeyana getirmesi de ‘doğal’dır.
 
Fakat Müslümanlar olarak tam da kaygan zemin dediğimiz yere dikkat etmemiz gerekmektedir. Ülkede tavan yapan, tarihte belki eşi-benzeri görülmemiş bir şekilde halkın gösterdiği olağanüstü tepki, ayağımızı kaydırmamalıdır. Şimdi ne demek istediğimizi biraz daha açıklamamız gerekmektedir.
 
Türkiye Cumhuriyeti devletine karşı girişilen darbe, Müslümanlar olarak karşı durduğumuz birtakım değerleri meşru hale getirmemelidir. Bugüne kadar batıl dediğimiz şeyler bugün hak olmuş olamaz. Bugüne kadarki bütün iddialarımız bir anda çürümüş değildir. İslam davası, askeri darbelere kadar bir ‘şekil’, askeri darbelerden sonra başka bir ‘şekil’ alamaz.
 
Müslümanlar olarak nazarımızda küfür, tuğyan ve hıyanetten başka bir değeri olmayan bir örgütün rejime yönelik bir kalkışması, bizleri sağcılaştırmamalıdır. Rejimin temel değerlerini yücelten söylemler çukuruna yuvarlanmaktan kendimizi korumak zorundayız. Bizim tek davamız İslam’dır. Bu, bütün nebilerin kutlu yoludur. Tek kutlu yol da işte bu yoldur. İslam davası dışında bizlerin hiç kimseye ne özel dostluğumuz vardır, ne de özel düşmanlığımız. Dostluğumuzu ve düşmanlığımızı belirleyen yegane ölçü, Allah'ın Dini davasıdır.
 
Darbeye karşı çıkarken toplum, bugünkü yönetimin hatalarını ve zaaflarını da görmezden gelmemeli, hiç kimseyi rableştirmemeli, ilahlaştırmamalıdır. Unutmamalı ki, diğer örgüt ve cemaatler de bu noktaya, birtakım önderlerini kutsayarak, onları ilahlık makamına oturtarak geldiler. Onların kusurlarını hiç gör/e/mediler.
 
Şu anda meydanları dolduran milyonlar, daha düne kadar, 15 Temmuz’da darbesini yedikleri ve her türlü kötü sıfatı kendisine yakıştırmakta beis görmedikleri örgütü ve liderini anlamamışlardı; iyi niyetinden, ihlas ve samimiyetinden şüphe etmiyorlardı. Aynı milyonların bugün de bazı şeyleri anlamadıkları kesindir ama işte o ‘şeyler’in neler olduğunu pek çok insanla konuşmak bile mümkün olmamaktadır.
 
Bu anlamda toplumun yekvücut olmasını da tartışmak gerekir. Toplumun bu gibi tepkileri anlıktır ve güdülemeyle ilgilidir. Fikre dayanan, hidayet üzere bir tepki değildir.
 
15 Temmuz darbe süreciyle birlikte, sağcılaşma, sekülerleşme, muhafazakârlaşma da son sürat devam etmektedir.  Bunu daha kestirmeden ifade etmek gerekirse, bu darbe süreci, en azından görünürde İslamsızlaşmayı daha da hızlandırmış vaziyettedir. Kuşkusuz her zaman olduğu gibi bu dönemin de bilakis ve her şeye rağmen İslamlaşma ivmesini artıracağına iman edenlerdenim. Bununla birlikte, Müslümanlar olarak uyarı görevimizi sürdürmek durumundayız.
 
15 Temmuz darbesi her ne kadar bazı yönleriyle ilk değilse de, Türkiye’de ilk darbe değildir; halkın darbeyi püskürten tepkisi ilktir ama şu da ilktir: TC tarihinde ilk defa cami minarelerinden, okunan ezanların peşinden defalarca istiklal marşı okunmuş, ardından halk, demokrasiye sahip çıkmaya davet edilmiştir. Camilerin demokrasinin propaganda merkezleri olduğu böylece alenileşmiştir.
 
Darbe girişiminden bu yana üç gün geçti, olayın etkileri hala çok tazedir ve bu gibi ortamlarda eleştirinin ne kadar sevimsiz olduğunu biliyorum. Ama demirin tavında dövülmesi gerektiğini de biliyorum.
 
Bitirirken şöyle bir tespitte bulunmak istiyorum: 1960, 1980 ve 1997 darbeleri, 1971 muhtırası ve benzeri birçok müdahale elbette gerçek idiler ve gerçekçi sonuçlar doğurdular. Pek çok insan bir hiç uğruna nice bedeller ödedi. Darbeler tarihine eklenmiş bulunan 15 Temmuz kalkışması da şüphesiz gerçekçidir ve yüzlere varan insanın ölümüne, birçoğunun yaralanmasına sebebiyet vermiştir. Gelecekte ne gibi sonuçlar doğuracağı da meçhuldür.
 
Fakat şöyle düşünüyorum da, bütün darbeler sanki sadece İslam'a vurulmaktadır. Darbe/muhtıra ve benzeri her bir olayda en fazla İslamî uyanışın önü kesilmektedir. Çünkü Müslümanlar adeta demokrasiye olan imanlarını tazelemekte, İslam'ın ise bir inanç ve bir iki kulluk biçiminden ibaret bir dindarlık biçimi olduğuna razı olmaktadırlar.
 
Merak ediyorum, acaba bir sene sonra 15 Temmuz gününde ülkede demokrasi bayramı kutlanırken, Müslümanlar nasıl bir tutum göstereceklerdir?
 
Bu arada, modern-öncesi(!) görüntüler veren darbe girişiminin ileriki günlerde pek çok mizah edebiyatının doğuşuna sebebiyet vereceğine inanıyorum…
 
(Mehmed Durmuş / Venhar Haber)
YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !